22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ 6 PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ İnternet kullanımının yaygınlaşması, demokrasinin etkinlik alanını henüz beklenen ölçüde genişletmese de bilgi çağının en önemli silahı olmaya devam ediyor İ Dijital demokrasi hayal mi? nternet ilk ortaya çıktığında, bilgi toplumu kavramı ilk gündeme geldiğinde bunun demokrasinin etkinlik alanını genişleteceği, demokrasi ile yönetilmeyen ülkelere de yayılacağı öngörülmüştü. Ancak öyle olmadı. 1990’ların sonunda dünya nüfusunun sadece yüzde 4’ü internet kullanırken bugün yüzde 40’ları aştı. Ancak, ülkelerin demokrasi düzeylerini ölçen Freedom House’un “özgür ülke”, “yarı özgür ülke” sınıflandırması, belirgin bir değişiklik olmadığını ortaya koyuyor. One Minute Yalanı: Barış Niyeti Olan Bağırıp Çağırmaz! RTE’nin İsrail ve Filistin politikası, sürekli olarak Türkiye’nin kaybettiği ancak RTE’nin kazandığı bir tiyatro oyunu.. RTE iktidarı İsrail’in OECD örgütü üyeliğine 2010 yılında onay verdi.. Başbakan ve adamları yine kükrüyor ama boşuna.. RTE başından itibaren İsrail’e karşı izlediği güya Filistinlileri tutan politikası hem bir fiyasko hem de içi boş bir çuval.. Hepsi a) ülkemiz kamuoyunun ezilen Filistinlilere olan içten duyarlığı ve üzüntüsü üzerinden siyasal prim yapmak... b) Arap müslüman kamuoyu üzerinde lider oyunu oynamak ve bunu da Türkiye’de yine siyasal yarara dönüştürmek. Neden böyle diyorum, RTE’nin hiç samimi yanı olamaz mı İsrailFilistin trajedisinde? Şüphesiz, sıradan bir insan olsa düşünmeden var derim.. Ama ülkenin başında 12 yıldır oturan ve herşeyi propağanda ve yarar açısından mutlak liderliği için değerlendiren bir politikacı için evet diyeyem. Şimdi soralım: RTE Davos’ta Şimon Peres’e 5 yıl önce, Ocak 2009’da One Minute diye bağırdı, hakaret etti ve açık oturumu terketti... Ortalık yıkıldı! Eeee.. sonuç ne; RTE bağırıp terketmekle Türkiye ne kazandı, İsrail ne kaybetti ve Filistinliler ne kazandı? Gelin bir bilanço çıkartalım: Filistinlilerin kazancı sıfır oldu, İsrail’in saldırılarını durduracak bir etkisi olmadı.. Sadece helal olsun dediler, yani RTE aferin aldı İslam dünyasından.. (bir şeye göre, Filistinliler cephede İsrail askerlerini “RTE geliyor!” diye bağırıp korkutuyorlarmış!).. Filistinlilerin somut bir kazancı olmadı. Bu işten kazançlı çıkan sadece RTE oldu! Hem orada hem burada bedava ve ucuz itibar kazandı! İsrail’in sıfır kaybı oldu, politikalarını değiştirmedi, üstelik Türkiye’yi pataklayıp durdu.. Türkiye ise tam kaybetti.. RTE itibar kazanırken, Türkiye aşağılanıp durdu.. 1. İntikam: Mesela One Minute’ten tam bir yıl sonra, 2010 Ocağında, İsrail intikamı planlaması yaptı. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, kendisine nezaket ziyaretinde bulunmaya giden Tel Aviv Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’un elini sıkmadı, onu kendisinden alçak bir koltuğa oturttu, yani diplomatik olarak aşağıladı! İkinci intikam: RTE’nin ikinci karşı hamlesi ve israli’in karşı saldırısı: RTE, üç ay sonra bir zkarşı hamlede buluundu.. Hükümet güdümündeki yardım örgütü, büyük tantanayla İsrail ablukası altındaki Gazze’ye yardım amaçlı olduğunu açıkladığı Mavi Marmara gemisini savaş alanına gönderdi. İsrail 31 Mayıs 2010’da gemiye korsanca baskın yaptı ve 9 Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını öldürdü. RTE’nin One Minute politikasıyla başlayan süreç, Türkiye’ye itibar ve insan kaybettirdi. Ama bakıyoruz, bu politikaların başrol oyuncusunun kaybettiği bir şey yok! Ancak aklı ile düşünmeyen kalabalıkların ülkesi olan Türkiye’de böyle bir durum ortaya çıkabilir! RTE şimdi Cumhurbaşkanlığı için çıktığı meydanlarda İsrail’e yine veryansın ediyor.. Tamam da, kardeşim bu şiddetinin Filistinlilere bir yararı mı var, İsrail ordusunu ve bombalarını mı durduruyor, Filistinlilerin ölmesini mi engelliyor.. RTE’nin İsrail nutuklarının sadece Cumhurbaşkanlığı için kendisine oy devşirme yararı var. HHH Bu ülkenin kadim Türk İslam sağcısı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Bugün gazetesine demeç vermiş; diyor ki: Erdoğan’ın One Minute çıkışması, danışmanlarının tasarladığı bir kurgu idi, bu gibi şeyler film sahnelerinde olur, muhatabın cevabı beklenir. Sonra karşılığını verirsiniz, toplantı devam eder. Ama dramatik hale getirme, film setlerinde olur. .. Yani, RTE’ye itibar ve puan kazandırmak için bilinçli olarak düzenlenmiş tek yanlı bir tiyatro oyunu.. Kim bedelini ödedi: Türkiye... HHH Örneğin RTE, İsraille diplomatik ilişkileri kesmiyor.. 12 yılda ticaret yüzde 350 artarak devam ediyor. Enerji Bakanı biz devlet olarak satmadık diyor, ama Türkiye’den İsrail jetlerine yakıt satılıyor. Örneğin bunu denetlemek veya yasaklamak iktidarın aklına gelmiyor.. Para olunca mesele, RTE’nin boynu kıldan ince.. İsrail, 7 Eylül 2010 tarihinde, Ekonomik vİşbirilği ve Kalkınma Örgütü’ne –OECD üye oldu. RTE hükümeti, bu üyeliğe onay verdi. www.oecd.org/ about/membersandpartners/listoecdmembercountries.htm). Türkiye, 1960 sonunda kurulan OECD’ye bir yıl sonra üye olmuştu! Dün Enerji Bakanı ayrıca “Atom komisyonuna üyeliğine izin vermedik” diyor.. Ama İsrail’in kendi dönemlerinde OECD’ye üyeliğini saklıyor! Malatya’da kurulan NATO kalkanı, İsrail’i de koruyor, bilgiler İsrail’e akıyor.. Daha bir sürü numara.. Sonra meydanlarda nutuk at, soykırımda Hitler’i bile geçti diye tarihsel yalanları savur.. RTE ve iktidarının İsrail’e bağırıp çağırması boştur, zerre kadar inandırıcılığı yoktur.. HHH Filistin’e yardımcı olmak, İsrail üzerinde etkin olmasıyla mümkün. Bu etkini sadece iyi niyetle kullanabilirsin.. Sessiz sakin diplomatik derin politikalarınla.. Yoksa İsrail’i tam düşman olarak karşısına alan, üstelik bunun temeli yalan ve iç politika numaralarıyla dolu olunca, zerre kadar barışa, Filistinlerin ezilmesine yardımın ve hizmetin olmaz.. Bağırıp çağırınca, insan sanıyor ki, şimdi kalkıp oraya savaşa da gidecek.. RTE’nin bu propagandasının tek bir gerçek yanı var: Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olan Hamas’ın ezilmesi karşısında politik duygusu.. Çünkü kendisini İhvan’ın (Mısır’da Mursicilik gibi), yani Müslüman Kardeşler’in uzantısı ve parçası olarak duyumsuyor.. D emokrasideki gelişme, beklentilerin çok altında. Artık insanlar daha tedirgin. Protestolara katılım daha az. Gazetecilere baskı her yerde çok fazla. Ben de bu durumdan hayli kaygılıyım. Günümüz dünyası gerçekten endişe verici. Belki tek umut verici nokta gençler. Gençlerin özgürlüklere ve yeniliklere açık olmaları. Başka ülkelerde ve kendi ülkelerinde neler olup bittiğini görüyor ve kıyaslıyorlar. Zaman alacak belki ama sabırlı olmalıyız. ÖZLEM YÜZAK İnternet artık neredeyse yaşamlarımızın her alanında. Bankacılık işlemleri, alışveriş, dostlarla sosyal ağlar üzerinden iletişim kurmak, seyahat planları, restoran ya da mekan seçimleri; ama bunlar kadar hatta daha fazla önemli olanı insanların kendi seslerini çok kolaylıkla duyurmaları, fikirlerini görüşlerini ifade edebilmeleri, bilgileri paylaşmaları...Sosyal ağlar üzerinden çok daha hızlı örgütlenebilmeleri, yolsuzlukların, polis şiddetinin ya da iktidarların kötü icraatlarının artık gizli kalmasının giderek zorlaşıyor olması.. Bunlar madalyonun bir yüzü. Ancak diğer yüzünde de paylaşılan bilgilerin kötü amaçlı kullanımı, özel yaşam ihlali, iktidarların ve özel şirketlerin tüm bu bilgilere sahip olması ve manipüle etme gerçeği yatıyor. İnternet ilk ortaya çıktığında, bilgi toplumu kavramı ilk gündeme geldiğinde bunun demokrasinin etkinlik alanını genişleteceğine, demokrasi ile yönetilmeyen ülkelere de yayılacağı öngörülmüştü. Ancak öyle olmadı. 1990’ların sonunda dünya nüfusunun sadece yüzde 4’i internet kullanırken bugün bu oran yüzde 40’ları aşmış durumda. Ancak, ülkelerin demokrasi düzeylerini ölçen Freedom House’un “özgür ülke”, “yarı özgür ülke” sınıflandırması, aynı dönem zarfında belirgin bir değişiklik olmadığını ortaya koyuyor. Peki bu durum nereye doğru gidiyor? Dijital demokrasi nedir? Dijital demokrasi dünyada gerçek demokrasinin daha iyi işlemesi için bir araç olabilecek mi? Bilgiye erişim arttıkça bilgi daha da tehlikeli hale mi geliyor? Daha bununla ilintili onlarca soruyu sıralayabiliriz. Koç Üniversitesi’nin Dijital Demokrasi konulu bir konferans düzenlediğini öğrenince “işte fırsat ayağımıza geldi” dedik ve konferans için Türkiye’ye gelen biri Hollandalı diğeri Brezilyalı iki kadın akademisyenle buluştuk ve sorularımızı onlara yönelttik. Söyleşiye dijital demokrasi ve dijital yurttaş kavramları ile başlayalım isterseniz... M.R: Tüm bunlar akademi dünyasında da henüz emekleme aşamasında olan kavramlar. Dijital demokrasi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin demokrasileri daha ileriye taşımasına yardım etmesi olarak tanımlanıyor. Dijital yurttaş ise kişinin bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak toplumda kendini ifade etmesi, günlük yaşamını sürdürmesi, siyasette ve diğer politikalarda aktif katılımcı olması, hem ait olduğu toplumdaki vatandaşlık sorumluluklarını yerine getirmesi; hem de, hak ve fırsatlarını kullanması anlamına geliyor. Çağımızın en önemli silahı bilgi. Bu silahın kimin elinde olduğu demokrasinin geleceğini de belirleyecek. İnternet, bilginin paylaşılması ve sosyal ağlara erişim beraberinde insanların hak arama taleplerini, daha özgür daha demokratik koşullarda yaşam için harekete geçme iradesini, yolsuzluklara baskılara karşı sessiz kalmama olgusunu da getirdi. Bunun örneklerine dünyanın istisnasız her yanında rastlıyoruz. Neoliberal ekonomi politikalarına tepki olarak ‘Wall Street’i İşgal Et’ eylemleri, Avrupa’da yaşanan krizlere tepki olarak Yunanistan, İspanya ve diğer ülkelerdeki protestoları, Arap Baharını, Türkiye’de Gezi eylemlerini göstermek mümkün. Ama öte yandan sürekli gözleniyoruz, kişisel bilgilerimize kontrolümüz dışında erişiliyor, protestolar karşısında polis şiddeti giderek artıyor. Bu durumda dijital demokrasiden söz etmek mümkün mü? C.C: Belki öncelikle şunu vurgulamalıyız. Demokrasinin olmadığı bir yerde dijital demokrasinin olmasını bekleyemeyiz. Üstelik demokrasinin göreceli olarak daha oturmuş olduğu gelişmiş ülkelerde bile bunun olmadığını gördük. Amerikalı eski istihbaratçı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgelerle ortaya çıkan ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Avrupa’daki müttefik ülkelerin liderleri dahil milyonlarca kişiye yönelik dinlemeleri bunun en somut örneği. COLETTE CUIRPERS Colette Cuirpers (Tilburg Hukuk Fakültesi)                     Hollanda’da Tilburg Üniversitesi Hukuk, Teknoloji ve Toplum Enstitüsü’nde Yardımcı Doçent olan Dr. Colette Cuijpers, (ortada) aynı zamanda Nijmegen Radboud Üniversitesi’nde kıdemli araştırmacı olarak çalışıyor. Uzmanlık alanı, teknoloji ve toplum ile kişisel gizlilik ve veri koruması düzenlemelerinin birbirlerini etkileme yolları olan Dr. Cuijpers’ın, veri gizliliği, edevlet, eticaret, fikri mülkiyet ve tüketici korunması konularında da yayınları bulunuyor. Bilgi tehlikeli hale mi geliyor? ‘İnsanlar izleniyor’ M.R: Akıllı telefonlar, sim kartlar, navigasyon cihazları, çipli kredi kartları, çipli kimlik kartları, ortam dinleme cihazları, elektronik cihazlar, IP telefonlar, ADSL gibi sistemlerle insanların sürekli izlendiği bir ekosistemin içindeyiz. Öte yandan insanlar daha önce hiç olmadığı kadar bilgiye de ulaşabiliyorlar. Örgütlenebiliyorlar, haklarının takipçisi olabiliyorlar. Bu bir süreç. Dijital dünyanın artıları da var eksileri de, fırsatları da tehditleri de. Öncelikle önemli olan bunu iyi kavramak ve insanları eğitmek. Burada eğitimin anahtar bir rolü var bence. Gelişmiş ülkelerde belki insanlar dinleniyor ve izleniyor ama gelişmekte olanlarda dijital dünyayı, hak arama ve örgütlenme, protesto açısından kullananlar açısından durum daha da vahim. Fiziksel şiddet uygulanıyor, hapse atılıyorlar. Bunu Türkiye’de yakından yaşıyoruz... M.R: Aslında polis şiddetinin dünyanın her yerinde arttığını söyleyebiliriz. Benim ülkem Brezilya’da Dünya Kupası esna ‘Gazetecilere yönelik şiddet arttı’ sında yaşananlar örneğin. Polis protestoları engellemek için insanların evlerine baskınlar düzenledi ve daha eyleme katılmaya fırsat bulmadan insanları gözaltına aldı. Bunu sosyal medyadaki bilgi paylaşımlarından yola çıkarak yaptı sadece.. Gezi süreci ile eşzamanlı olarak Brezilya’da da hükümetin ulaşım politikalarına karşı ciddi protestolar yapıldı. Sonunda protestocular istedikleri indirimi aldılar... Evet ama daha sonrasında polisin şiddeti arttı özellikle de gazetecilere yönelik şiddet çok arttı. Biber gazı kullanımı da keza.. Tüm bunlara ayrılan bütçede ciddi bir revizyon yapıldı. C.C: Hepimiz gözetim altındayız. Önce bunun farkında olalım. Sadece hükümetler değil, büyük şirketler de verileri alıp bilgileri istedikleri gibi kullanıyorlar. Bir dengeye ihtiyacımız var. Dijital dünyanın yarar ve zararlarını dengeleyecek... Nasıl bulacağız bu dengeyi? Hükümetlerin gönüllülüğü ve yurttaşların ısrarcı olması.. Halkların gözetlenmeye karşı tepki vermesi, ses çıkarması gerekiyor. Seçtiğimiz milletvekillerine baskı kurmamız lazım. MONICA GUISE ROSI Monica Guise Rosina, Brezilya’da Sao Paulo’daki Fundaçao Getulio Vargas (DIREITO GV) ve Fundaçao Armando Alvares Penteado (FAAP) üniversiteleri hukuk fakültelerinde profesör olarak görev yapıyor. DIREITO GV’de Teknolojik Gelişmeler Araştırma ve Eğitim Koordinatörü olan Monica Guise Rosina, fikri mülkiyet, medya hukuku ve araştırma metotları üzerine dersler veriyor. ‘Bu gidişten kaygılıyım’ Tabii bu dediğiniz yine gelişmiş demokrasilerde olabilecek bir süreç...Peki sizler kişisel olarak bu gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz? C.C: Bu bizim demokrasi beklentimizin çok altında. Artık insandan daha tedirgin. Protestolara katılım daha az. Gazetecilere baskı her yerde çok fazla. Ben de hayli kaygılıyım. Belki tek umut verici nokta gençler. Gençlerin özgürlüklere ve yeniliklere açık olmaları. Farklılıkları anlamaları ve kabul etmeleri. Başka ülkelerde ve kendi ülkelerinde neler olup bittiğini görüyor ve kıyaslıyorlar. Zaman alacak belki ama sabırlı olmalıyız. M.R: Ben de tüm olumsuzluklara karşın dijital dünyanın bir gün demokrasiye daha ileriye taşıyacağına inanıyorum. Bunun için dediğim gibi önemli olan açık fikirli nesiller yetiştirebilmek. Eğitim bu kapıyı açacak yegane anahtar. 9. CUMHURBAŞKANI 90 YAŞINDAKİ DEMİREL İÇİN ISPARTA’DA HAZIRLANAN ANIT, ANITKABİR’DEN SONRA EN BÜYÜK OLACAK Demirel için 9 göletli anıtmezar ISPARTA (DHA) Atabey ilçesinde, 9. Cumhurbaşkanı 90 yaşındaki Süleyman Demirel için anıtmezar yapılıyor. 58 bin metrekare alan üzerine konuşlandırılan, Anıtkabir’den sonra Türkiye’nin en büyük anıtmezarının arazisinde, Demirel’in 9. Cumhurbaşkanı olmasını simgeleyen 9 gölet yer alıyor. Demirel için doğduğu topraklar İslamköy’de anıtmezar inşa ettiriliyor. 2000 yılında kardeşi inşaat yüksek mühendisi Şevket Demirel tarafından Çalca Tepe’ye çam ağaçları dikilerek 58 bin metrekare alan üzerine yapımına başlanılan, Anıtkabir’den sonra kurulduğu alan bakımından Türkiye’nin en büyük anıtmezarının, yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. 12 metre yüksekliğinde olacak anıtmezarın havzasına, dünyanın dört bir yanından getirilen bölge iklimine uygun farklı türde ağaçlar dikildi. Anıtmezarda bir de dünya ormanı oluşturuldu. “Dünya Ormanı” adı verilen orman, Demirel’in yarım yüzyıldan fazla siyaset ve dünya liderliği iddiasını simgeliyor. Isparta’ya daha önceki gelişinde anıtmezar alanını inceleyen Süleyman Demirel “Bu proje dünyada bir numunedir. Çalca Tepe geçmişte kayalıklardan ve kıraç topraktan ibaret bir alandı. Çamın dünyada sulandığı tek yer burası. Kıraç tepe, bugün Türkiye’nin yeşil envanterine girmiştir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle