05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 2014 CUMARTESİ 6 HABERLER Dink cinayetinde emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu 9 kişi hakkında verilen takipsizlik kararı kalktı O isimlere yargı yolu CANAN COŞKUN Balyoz Kitaplar Halkımızın askere ve subaya sevgi duyduğu, asker ocağı diye adlandırılan ordunun yakın zamanlara kadar en güvenilir kurumların başında geldiği bilinen bir gerçektir. Sadece geçen yüzyıldan günümüze yaşanan nice acılara karşın askerlik kutsal bir kurum olarak görülmüş, ülkenin en sıkıntılı zamanlarında subay üniforması bir kurtarıcı olarak algılanmıştır. Türkiye’de ordunun bu özel konumu nereden geliyor? Öncelikle Osmanlı’nın son yüz yıllarından başlayarak bütün aydınlanma girişimlerinde öncülüğünden. İlerici, aydınlanmacı eğitimin subay yetiştiren okullarda başlamasından. Kurtuluş savaşımızın başarısını, Cumhuriyetin ve ulus devletin kuruluşunu orduya, askere, yurtsever subay kadrolarına borçlu oluşumuzdan. Bütün bu başarıların önderinin bir asker oluşundan… Öyle sanıyorum ki çok az ülkenin tarihinde ordunun ve askerin bunca özgün ve önemli yeri vardır. 12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde ordu eliyle yaşatılan zulme, bu kurumdan çıkmış üniformalı cellatlara karşın ordunun saygınlık ve güvenirliğini koruması bu nedenledir. HHH Fakat günümüz siyasal iktidarınca ve arkasındaki emperyalist destekle Türk ordusunun bu gün içine düşürülmüş olduğu durum, içler acısı ve onun da ötesinde ülkenin yok edilmesi yönünde tasarlanıp uygulamaya konulmuş çok belirleyici bir adımdır. Bu gün Türkiye’de haklı ya da haksız “ordu vesayeti” denilen şeyin izi kalmamış, buna karşılık ülke bir polis devletine dönüştürülmüştür. Ordu polisin karşısında çok daha güçsüz konumdadır ve her ikisi birden ülkenin hizmetinde olmaktan çok daha fazla günümüz siyasal iktidarının emir kulu durumundadır… Şimdi tasarlanan, hiç kuşkusuz, askeri okullardaki ilerici, aydınlanmacı, yurtseverci eğitimin ortadan kaldırılarak, ordu kadrolarının da polisleştirilmesi ve imam hatipleştirilmesidir… HHH “Balyoz” diye adlandırılan “kumpas”ta yaşatılan ve yaşatılmaya devam edilen adaletsizlik, zulüm ve işkence, ancak bu görüş açısından bakıldığında anlaşılabilir. Kısa süre önce yaşamını cezaevinde yitiren Kurmay Albay Murat Özenalp’in eşi Semra Özenalp, birkaç gün önce kendisiyle yapılan söyleşide (Aydınlık, 4 Haziran) bu gerçeği şöyle dile getiriyor: “Ne kadar güvenilir, yurtsever insan varsa, hepsini zindanlara attılar.” İçinde en ufak bir vicdan kırıntısı olan herkesi duygulandırması, utandırması, isyan ettirmesi gereken konuşmasında Sayın Özenalp, yurtsever subaylara karşı işlenen bu suçun onların ailelerine, çocuklarına karşı da işlenmiş olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamlıyor: “Zindanlardaki yurtseverlerin hepsi çıkıncaya kadar Balyoz bizim hayatımızdan çıkmayacak…” Sevgili Semra Hanım, sadece sizin, sizlerin değil, hiçbirimizin, insanım demek hakkına sahip olmak isteyen hiç kimsenin hayatından çıkmayacak, çıkmamalı… HHH Balyoz tutsakları, birbiri arkasına, alçaklığın, yasa tanımazlığın, vicdansızlığın, ülke düşmanlığının başına balyoz gibi inen kitaplar yayınladılar, yayınlamaktalar… Bu kitaplardan her biri, yapılan haksızlıkları, ülkeye ve ordusuna karşı bu günkü siyasal iktidarca ve ortaklarınca işlenen suçları, kanıtlarıyla, bire bir tanıklıklarla gözler önüne seriyor. Yazarlarını ve bütün Balyoz tutsaklarını saygıyla, sevgiyle selamlayarak bana onur veren imzalı ithaflara ayrıca teşekkür ederek, gözden kaçırmış olabileceklerimi daha sonra eklemek üzere Balyoz Kitaplar’ın bir listesini veriyorum: Türk Ordusuna Balyoz (Emek. Org. Ergin Saygun / Kaynak Yayınları), Hedefteki Donanma (Em. Tümgeneral Cem Gürdeniz, Kırmızı Kedi Yayınları), Paşa Paşa Yatacaksınız (Albay İkrami Öztorun, Bilgi Yayınevi), Kapı (roman, Deniz Kurmay Yarbay Cem Okyay, Kırmızı Kedi Yayınları), Yeniden Kazanmak (Em. Tümgeneral Soner Polat, Kaynak Yayınları), Vatan Nasıl? (Deniz Kurmay Albay Yusuf Afat, IQ Kültür Sanat Yayıncılık), Er Mektubu Görülmüştür (Kırmızı Kedi Yayınları). Bu listeye Sayın İlker Başbuğ’un yapıtlarını ve Tuğamiral Turgay Erdağ’ın “Sözümü Tutuyorum” adlı çalışmasını eklemek gerekiyor… Bir başka yazımda dile getirdiğim gibi, bizler yaralarımızı iyileştirmeyi başarırız. Alçaklar ise sonsuza kadar alçak olarak kalacaklar… Özellikle de bu kitapların yadsınamaz tanıklığında… Müdürler hakkında İçişleri Bakanlığı müfettişi soruşturma izni verilmemesi yönünde kanaat bildirmiş, İstanbul Valiliği de soruşturma izni verilmemesine karar vermişti. Eski Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in faillerine yönelik soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Dink’in öldürülmesinde ihmal ya da kasıt sahibi olduğu iddia edilen eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski İstanbul Vali yardımcısı Ergun Güngör, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal’ın da aralarında bulunduğu 9 kişi hakkında verdiği takipsizlik kararı Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kal dırılıp şüphelilerin hukuksal konumlarının yeniden belirlenmesi için takipsizlik kararını kaldırdı. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, şüpheliler hakkında dava açılmasının mümkün hale geldiğini söyledi. Kararda, 5271 sayılı CMK’nin 172/3. maddesinde kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kesinleşmiş kararı ile tespit edildiği ve kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde istenmesi halinde yeniden soruşturma açılacağının emredici bir şekilde vurgulandığı kaydedildi. Kararda, madde ve ihlal kararının içeriğinin birlikte değerlendirildiğinde, bağlayıcı olan ihlalin yerine getirilmesinin ancak cumhuriyet başsavcılığınca doğrudan soruşturma yapılması ile mümkün olacağının anlaşıldığı ifade edilerek “Aksinin kabulü halinde soruşturma bakımından kısır bir döngünün ortaya çıkacağı tartışmasızdır” denildi. Kararda, müşteki vekillerinin AİHM’nin ihlal kararından sonra 17 Ocak 2011’de, İstanbul savcılığına başvurarak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında soruşturma yapılması ve dava açılması isteminde bulunduğu ve soruşturmanın sürdüğü anımsatıldı. Mahkeme, AİHM’nin ihlal kararındaki tespitler dikkate alınarak temel soruşturma işlemlerinin yapılarak şüphelilerin hukuksal konumlarının yeniden belirlenmesi gerektiğine vurgu yaparak takipsizlik kararının kaldırılmasına hükmetti. AKP’nin yeniden şekillendirdiği TÜBİTAK, Erdoğan ve Bağış’ın tapelerine ‘montaj’ dedi Bilirkişi de sıfırladı! ‘İDAREYE SINIRSIZ YETKİ VERİLEMEZ’ AYM’den TİB için de ALİCAN ULUDAĞ iptal sinyali ANKARA Anayasa Mahkemesi (AYM), video paylaşım sitesi YouTube’u 67 gün sonra özgürlüğüne kavuşturan kararının gerekçesinde, mahkeme kararı olmadan TİB Başkanı’nın bazı suçlarda siteleri erişime kapatabilmesine ilişkin yetkiyi iptal edebileceği sinyali verdi. Anayasa Mahkemesi’nin Haşim Kılıç’ın başkanlığında genel kurul olarak aldığı Youtube kararının gerekçesinde internete sınırlama yasasına eleştiri çıktı. Yüksek mahkeme, TİB’in YouTube’a ilişkin aldığı erişimin engellenmesi kararının ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna karar verirken, üyeler Hicabi Dursun ve Celal Mümtaz Akıncı buna karşı çıktı. Başkanvekili Serruh Kaleli ve üye Engin Yıldırım, ifade özgürlüğünün yanı sıra haberleşme hürriyetinin de ihlal edildiğine karar verilmesi yönünde farklı bir görüş açıkladı. YouTube’a erişim yasağı kararının, mevcut yasada TİB Başkanı’nın resen erişimin engellenmesi kararı verebileceği hükmüne dayanılarak alındığı hatırlatılan gerekçeli kararda, idari işlemle engelleminin URL bazlı değil de tüm siteye erişimin engellenmesi şeklinde yapılabileceğine ilişkin bir düzenlemeye yasanın herhangi bir hükmünde yer verilmediğine vurgu yapıldı. Kararda yasada TİB başkanına verilen yetkinin sınırlarının açıkça ortaya konmadığı kaydedildi. TİB Başkanı’nın bazı suçlarda siteleri erişime kapatma yetkisi, 17 Aralık soruşturmasının ardından hükümet tarafından verilmişti. CHP de bu düzenlemeyi, iptali istemiyle AYM’ye taşımıştı. AYM, henüz iptal istemini görüşmedi. Ancak YouTube kararının gerekçesinde TİB Başkanı’na verilen yetkiye ilişkin, “...idarece bu konudaki yetkinin hangi sınırlama araçları kullanılarak erişimin engelleneceğinin tam bir açıklıkla ortaya konulmadığı, dolayısıyla idareye verilen yetkinin kapsam ve sınırlarının öngörülmez olduğu anlaşılmaktadır” ifadesi, düzenlemenin iptal edileceği yorumlarına neden oldu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 17 Aralık soruşturması kapsamında oğlu Bilal Erdoğan ile dinlemeye takılan ve internete düşen konuşmalarına ilişkin rapor hazırlayan TÜBİTAK, tapeler için “montaj” iddiasında bulundu. TÜBİTAK, 17 Aralık soruşturması kapsamında hakkında fezleke hazırlanan ve sonrasında istifa eden eski Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile, gazeteci Metehan Demir arasında geçtiği iddia edilen “Bakara makara” tapesine ilişkin de “montaj” sonucuna vardı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 17 Aralık tapeleri soruşturmasında TÜBİTAK’tan Erdoğan ve yakın çevresini rahatlatacak rapor geldi. Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu Cumhuriyet Savcısı Durak Çetin, soruşturma kapsamında Erdoğan ve Bağış’ın ses kaydıyla ilgili bilirkişi raporu istedi. Erdoğan’ın, oğlu Bilal Erdoğan ile yaptığı iddia edilen görüşmelerin internette yayınlanmasına ilişkin soruşturma kapsamında TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporu, Çetin’e gönderildi. Raporun sonuç kısmında, ses kaydının Youtube’dan indirilerek, “yaygın olarak bulunabilen yazılımlarla incelendiği” belirtilerek şunlar kaydedildi: “Yapılan spektrum incelemesi TÜBİTAK’ın verdiği montaj raporu Başbakan hakkında yürütülebilecek adli soruşturmayı da etkileyecek. Bu konuda herhangi bir savcılık tarafından Erdoğan hakkında hazırlanacak fezlekenin de önüne geçildi. Hazırlanacak fezlekenin önüne geçildi Erdoğan, ilk açıklamalarında kayıtların montaj olduğunu öne sürmüşken, oğlu Bilal Erdoğan ile arasında geçen 17 Aralık operasyonu sabahı paraları sıfırlama konuşmaları internete düşünce, “Kriptolu telefonla dinlenmiştir” ve “haremimize girmişler”, “ailemizi, çocuklarımızı dinlemişler” demişti. Dinlenen kriptolu telefonları da TÜBİTAK yapıyor. Başbakan ‘Kriptoludan dinlediler’ demişti tan yararlanılarak oluşturulmuş bir montaj olduğunu ortaya koymaktadır. Montajda dikkat çeken bir husus, konuşma bütünlüğünü sağlamak için sadece tüm kelimelerden oluşan bir montajdan farklı olarak, kelimelerin dahi parça hecelerden oluşturularak, istenen yeni kelimenin türetilerek ortaya çıkarıldığı ilginç bir uygulama ortaya konmuştur. Bu montajın ortaya koyduğu diğer önemli bir husus, montajı gerçekleştirenlerin elinde Sayın Başbakan’a ve ailesine ait geniş bir konuşma havuzu (gerek telefon dinlemelerinden elde edilmiş veya gerekse diğer yöntemlerle legal/illegal yollarla elde edilmiş) bulunduğudur.” Bu raporun, TÜBİTAK’ta yapılan paralel temizlik sonrasında gelmesi dikkat çekti. Fikri Işık’ın Bilim ve Teknoloji Bakanı olmasının ardından TÜBİTAK’ta cemaate yakın çok sayıda bilirkişi ve yönetici görevinden alınmıştı. Geçen hafta, Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde de kritik rol oynayan bazı bilirkişiler, kurumdan atılmıştı. Hükümet, TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nin (ULAKBİM) Müdür Yardımcılığı görevine ise Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa Sancar’ı getirmişti. Hayvanat bahçesinden müdür sırasında tespit edilen, kaydın içinde gözlemlenen çok sayıda ‘çıkıntı’ bu kaydın çok sayıda farklı kayıt Umut Oran: TÜBİTAK mucizeye imza attı CHP Milletvekili Umut Oran, TÜBİTAK’a tepki gösterdi. Oran, “Dünyadaki hiçbir saygın ses adli bilişim uzmanı, YouTube üzerinden gelen bir ses dosyası hakkında TÜBİTAK’ın verdiği gibi bir rapor veremez. TÜBİTAK, bir mucizeye imza atarak YouTube üzerinden sıkıştırılmış bir dosyadaki sesin her parçasının hecelerine kadar montaj olduğunu tespit etmiş” dedi. Eski Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa Sancar’ın TÜBİTAK başkan yardımcılığına atanmasını da anımsatan Oran şunları belirtti: “Erdoğan ne derse o teknolojisi, sahteyi gerçek, gerçeği de sahte yapar. Belki de TÜBİTAK’a atanan eski hayvanat bahçesi müdürü, burada yaptığı çalışmalarda dünyada eşi olmayan bir teknoloji geliştirmiştir.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Opera ve Balesi (DOB), Dev let Tiyatroları (DT) ile Güzel Sanatla r Ge nel Müdürlüğü’nü lağveden, yeni oluş turulacak Türkiye Sanat Kurulu’na bağlayan Türkiye Sanat Kurulu Yasa Tas arısı Taslağı’nın (TÜSAK) mimarlarınd an kabul edilen Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşaviri Şeyh Abdurrahman Çelik, Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’na atandı. Telif Hakları Genel Müdürlüğü döneminde “Kültür Endüstrisi” adlı kitabı yayımlanan Çelik’in “sanatta özelleştirmeyi” savunduğu belirtilmişti. Kitap, basına “İşte Erdoğan’ın okuduğu kitap ” olarak da yansımıştı. Çelik’in adı daha önc e de Ömer Çelik’in bakan olmasının ardı ndan müşteşarlık için geçiyordu fakat Erdo ğan “uygun görmeyerek” onaylamamıştı. İlan Kurumu’na atandı TÜSAK’ın mimarı Basın Tartışmalı içtihat kararı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir uyuşturucu ticareti davasında hakkında dinleme kararı bulunmayan kişinin telefon konuşmalarını delil olarak kabul edip ceza vermesi, gözleri 17 Aralık dosyasına çevirdi. Cemaatin çoğunlukta olduğu yorumları yapılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu içtihat değişikliğiyle, 17 Aralık soruşturmasında dinlenen oğlu Bilal Erdoğan ile konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “paraları sıfırlama” gibi tapelerinin “delil” olarak kabul edilmesine yol açtığı iddia edildi. Bir uyuşturucu ticareti soruşturmasında Van’da yaşayan C.E. hakkında telefon dinleme kararı alındı. C.E.’nin kardeşi Ç.E ile yaptığı telefon görüşmelerinden Van’dan İstanbul’a uyuşturucu getirerek Yargıtay’ın hakkında dinleme kararı olmayan kişiye konuşmaları üzerinden ceza vermesi, gözleri Erdoğan’ın oğlu Bilal ile yaptığı görüşmelere çevirdi ŞEN: KARAR HATALI Ceza hukukçusu Ersan Şen, Yargıtay’ın bu kararının hatalı olduğunu ve hukuka aykırı delillere kutsiyet verildiğini söyledi. Anayasanın ve yasaların üzerine kimsenin çıkamayacağını belirten Şen, yüksek mahkemenin hukuka aykırı delilleri geçerlilik sağladığını söyledi. piyasaya sürecekleri tespit edildi. Mahkeme, hakkında dinleme kararı bulunan C.E.’nin yanı sıra dinlenmeyen Ç.E’nin konuşmalarını da delil olarak kabul etti ve iki kardeşe 6 yıl 3’er ay hapis cezası verdi. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, sanık Ç.E. hakkında iletişimin tespiti kararı bulunmadığına dikkat çekerek ka rarı bozdu. İtiraz üzerine dava Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşındı. Ceza Genel Kurulu ise Ç.E’nin konuşmalarının da delil olarak kabul edilmesine ve sanığa ceza verilmesine hükmetti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu içtihat değişikliğinin 17 Aralık soruşturması sonrası gelmesi dikkat çekti. Çünkü bu yorum, 17 Aralık soruşturması kapsamında dinlemeye takılan başta Başbakan Erdoğan ve bakanlarını doğrudan ilgilendiriyor. Özellikle Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile yaptığı milyonlarca TL’yi sıfırlama görüşmeleri dosyanın en önemli konuşmaları arasında yer alıyordu. Yargıtay’ın bu yorumuyla hakkında dinleme kararı bulunmayan Erdoğan’ın konuşmalarının da delil olarak kabul edilmesinin önünün açıldığı belirtildi. Çiçek, 9’unu veto etti, CHP birini değiştirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP ile TBMM Başkanlığı arasındaki TBMM Soruşturma Komisyonu üyeliği tartışması “yazışmalarla” sürüyor. CHP, dört eski bakanla ilgili kurulan Meclis soruşturma komisyonu üyeliği için TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in değiştirilmesi istediği 9 isimden sadece birini değiştirerek, TBMM Başkanlığı’na bildirdi. Bu kapsamda CHP, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in yerine yine İstanbul Milletvekili olan Müslim Sarı’yı bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle