15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Atatürk’ten sonra 10 cumhurbaşkanı işbaşına geldi. Bunlardan 5’i, daha önce başbakanlık yapmış siyasetçiler: İsmet İnönü Celal Bayar Turgut Özal Süleyman Demirel Abdulah Gül Başbakanlık yapmış 5 siyasetçinin 5’inin de Köşk’e çıkması, “parlamenter demokratik sistem” sayesinde gerçekleşiyor. Sistemde tıkanıklık yoksa, parlamento yeterli çoğunluğuna sahip bir başbakanın eğer isterse cumhurbaşkanı olması neredeyse kesin bir kural. (Bu kuralın tek istisnası merhum Bülent Ecevit’tir. Koalisyonun başbakanı olarak yardımcısı Devlet Bahçeli ile Çankaya konusunda “becayiş” pazarlığına girmedi. Çünkü eğitim durumu göreve uygun değildi. Ecevit, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı A. Necdet Sezer’i “çatı aday” olarak önerdi. Bu öneri geniş kabul gördü. Ve Meclis’teki 5 siyasi partinin 5 lideri de Sezer’in adaylığını bir protokol ile onayladı. Ve daha sonra da bu 5 lider (B. Ecevit, D. Bahçeli, M. Yılmaz,T. Çiller ve Recai Kutan) ortak bir önerge imzalayarak Sezer’i aday gösterdi. Ama Sezer’in seçilmesi kolay olmadı. Liderler, kâğıt üzerinde toplam 500’ün üzerinde milletvekiline sahipti. Ama Sezer’e ilk turda gerekli olan 367 oy çıkmadı. Ancak 281 oy alabildi. Yeni turlar yapıldı. Seçilmek için 276 oy gerekliydi. Sonunda, liderlerin işi sıkı tutmaları (ve milletvekilleri üzerinde “adam adama markaj” uygulanması ile) Sezer, son turda ancak 330 oy ile seçilebildi. çıkarttı. Astsubayından sendikacısına, aday olacak herkes ve her makam ve mevki için “istifayıgörevden ayrılmayı” şart koştu. Ama başbakanın aday olması halinde herhangi bir koşul getirmedi. Oysa geçmiş 10 cumhurbaşkanından 5’inin başbakanlar arasından seçilmesini nedense hiç dikkate almadı. Hakça, demokratik ve eşit koşullarda bir adaylık yarışı için yasaya en küçük bir kural koydurmadı. Böylece Başbakan sıfatıyla ve devletin tüm olanaklarını kullanarak gireceği adaylık yarışını kazanmayı, kendince garantiledi. Cumhuriyet rejimi ile giriştiği sinsi, gizli hesaplama ve dizginlenemez tek adamlık hırsı artık dünya kamuoyunun da malumu olmuştu. Kendisini doğrudan halka seçtirmek istemesinin nedeni “ileri demokrasi” için değil, TBMM’nin üstünde bir irade ve kudret kullanma elde etmek için. TOMA’lar, biber gazları, sayıca Avrupa’nın 20 ülkesinin ordularından daha büyük polis gücü... Ve bu gücün A’dan Z’ye sakat bırakacak ve ölümcül hoyratlıkta kullanılması için bizzat talimat verdiğini açıkça söylemesi... Hep bu ruhsat için. HHH Hukuktan değil, sokaktan bu kadar korkması ise hiç hayra alamet değil. Arap Baharı’nın çarptığı tüm diktatörler sokağın muhalefeti ile saf dışı edildiler. İkide bir “Diktatör değilim!” diyor. Elbette ve çok şükür, (şimdilik) onlar kadar ve onlar gibi diktatör değil. Ama ele geçirmek istediği “ruhsat” onu da ülkeyi de yoldan çıkaracak kadar tehlikeli. Seçilmiş Diktatörlük Ruhsatı! “çatı aday” konusu gündemde. Siyasi parti liderlerinin ortak bir aday üzerinde anlaşmaları ve bu adayın muhalefet partilerini destekleyen seçmenler tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi hedef alınıyor. Tayyip Erdoğan’ın başbakan olarak gireceği ve devletin tüm maddi ve manevi olanaklarını kullanacağı seçimde “çatı aday” en makul formül gibi görünüyor. Ama bu formül büyük riskler taşıyor. Erdoğan’ın mevcut performansı ve seçim meydanlarında vahşice yürütebileceği kampanyaları karşısında “çatı aday”ı siyaseten hafif kalabilecektir. Ama daha da önemli bir başka risk de şu: “Partisini ve particiliğini” öne çıkartacak olan Erdoğan karşısında, “partisiz veya militan olmayan” makul ve kucaklayıcı bir adaya “partili” veya “partizan” seçmenin ilgisi, desteği zayıf kalabilecektir. Tıpkı TBMM’de partili milletvekilllerinin Sezer’e karşı sergiledikleri “lakayt” veya “gönülsüz” tavırda görüldüğü gibi. Tayyip Erdoğan’ın, halktan “diktatörlük ruhsatı” almasına engel olmak, cumhuriyet rejimini korumak için şarttır. Ortak “çatı aday”, “tek atımlık” barut olabilir. İkinci tur için yeni aday göstermek mümkün olmadığına göre, partilerin gösterecekleri her bir adayın “çatı aday” için öngörülen niteliklere sahip olması çok önem taşıyor. Siyasi tarihimizin talihsiz bir kuralı da şu: Ülkede askeri müdahale ya da rejimde tıkanıklık yaşanıyorsa, cumhurbaşkanlığına mutlaka bir asker seçiliyor: Cemal Gürsel Cevdet Sunay Fahri Korutürk Kenan Evren (“Asker milletiz!” inancının, zaman zaman siyasetçiler tarafından da paylaşıldığı ülkemizin bir başka acıklı gerçeği.) HHH Çok şükür ufukta ne askeri darbe var ne de sistem tıkanıklığı. Parlamentoda ezici çoğunluğa sahipti. Başbakan olarak isterse cumhurbaşkanı seçilmesi muhakkak (idi). Ama o istemedi. Belli ki kendi şahsi iradesini daha üstün gördüğü Meclis’ten seçilmek istemiyordu. Ayakbağı olarak gördüğü Meclis’e hükmetmenin en kestirme yolu sırtını halka dayamaktı! Onun peşindeydi. “Farklı bir cumhurbaşkanı” olmanın ilk adımı olarak oldubittiyle anayasaya paralel bir yasal yapı oluşturdu. “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu” İleri demokrasi ile gerilemek Meydanlara Çıkarmadıklarınız!.. Şunun şurasında bir hafta önce “Diktatör olsa meydanlara çıkamazlardı” demiştiniz ya. Haklıymışsınız! Gezi’nin yıldönümünde 25 bin polis, 50 TOMA’yla kuşattığınız Taksim Meydanı’na kimse çıkamadı. “A’dan Z’ye” talimatlarınız yerine getirildi; copla, biber gazıyla, orantısız güçle, tekmelerle, yumruklarla, küfürlerle... Ankara’da Ethem’in öldürüldüğü yere, yasakladığınız diğer alanlara çıkartmadınız halkı. Biz demedik, siz dediniz. Haklısınız, tescillediniz meydanlarda, gezinin yıldönümünde bir daha... HHH Bu sözlerim için de “Diktatör olsa yazamazdın” diyenler olabilir. Memleketi güllük gülistanlık gösterenler çıkabilir. O zaman insanlık onurunu anımsatırım ben; hakkı, adaleti, yurttaş olmanın bilincini. Susmanın, görmezden gelmenin ayıbını. Bugünlere bedel ödeye ödeye gelindiğini. Demokrasi ve özgürlük mücadelesini. Bu dünyada soluk almanın anlamını ve sorumluluğunu... HHH Daha çok örnekler verebilirim. Tezgâhları, kumpasları, hapislerde çürüttüğünüz insanları. Yalanlarınızı. Gezi’de sırt çantalarındaki coplarıyla, ellerinde sopalarla, polisten çok militer bir güç edasıyla çevreye korku salanları. Ve İstiklal Caddesi’nde yaşı 15’i bile bulmayan iki çocuğu tartaklayarak gözaltına alan emniyet müdürünün fotoğrafını. Aynı müdürün ÖSO gösterisindeki yumuşak başlılığını... Diyarbakır’da çocukları kaçırılan gözü yaşlı çaresiz ailelerin, belediyenin önündeki meydandan sürülüp atılmasını... HHH Mesela cumartesi gecesi İzmir’de Cumhuriyet Alanı’nda engel olmaya çalıştığım, ama başaramadığım, işyerlerini taşlayan maskelinin değil (kameralarda vardır), ellerinde karanfil olan gençlerin gözaltına alındığını anımsatırım. Kordon Oteli’nin duvarlarına dayayıp yerlere oturtulan, elleri kelepçelenen, 12 Eylül dönemini çağrıştıran fotoğraf karelerini de... Pasaport Karakolu’nun önünde elleri kelepçelenip minibüslere bindirildirilen gençler için halkın tepkisini sonra... Orantısız güce isyan edenlerin çıkışını. Orta yaşlı bir kadının emniyet amirine, “Bu kadar gaz insana sıkılmaz” çığlığını o sırada. “18 yaşından küçükleri kelepçelediniz, çıkarın onları” haykırışını. Amirin yaşadığı zor anları; “sakin olun” demekle ortamı yatıştırma çabasını. Aynı insanların içinde “Annenizin, babanızın yüzüne bakacak haliniz yok. Ne yaptı bu çocuklar da kelepçe takıyorsunuz. Memleketin yollarını kesiyor teröristler, kurşun atıyor, gidin onları alın” haykırışlarını... HHH Haklısınız, diktatör olmasa meydanlar boş kalmazdı... Bir gün meydanlarda, özgürce şarkılar söylenecek ama! Tarihten talihsiz dersler Çatlatmadan çatıyı çatmak Bir süredir CHP ve MHP arasında ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Pardon Siz Hangi Gruptansınız? Durumun özeti şu biz Türkler için: Kendimizi artık içine hapis hissettiğimiz bir sistemin yörüngesine kapılmış gidiyoruz. Bizim uzay aracının tüm kontrolü imamlığıyla övünen ve elinden gelen her yöntemle laik bağımsız devlet kurullarına ve yasalara mücadele bayrağı açan birisinin elinde. Toplumca kara deliğe doğru uçuyoruz ahlar vahlar arasında. Yok bizim yeryüzünden örnek ararsanız, o zaman otobüsümüz son sürat bir uçuruma doğru her an daha da hızlanarak gidiyor diyebiliriz. Aşağısı da kayalık, kabarmış bir deniz ve fırtına... Uzay aracının içindekiler dört gruba ayrılıyor. Birinci grup, başına buyruk ve kimseyi dinlemeyen kaptanın kendilerini cennete hem de cepleri dolu olarak götüreceğine inananlar: Onları da kendi içinde birkaç gruba ayırabiliriz ama gerek yok; 2. grup, bunun tam tersine, cehenneme ve yok oluşa götürüldüğünü anlayıp umutsuzluktan susanlar veya içine kapanıp ağlayanlar... 3. grup, bir önceki grubun aksine bir şeyler yapılabileceğine inandıklarını söyleyen ama kendi aralarındaki uyduruk kavgaları uzay aracının içindeki yaşam mücadelesinin bile önüne çıkarmaktan çekinmeyenler... Bir de 4. grup var: Kıyamete doğru yol alan aracın içindeki 2. ve 3. grup dahil herkese güven vermeye çalışan, birleşmeye çağıran, önde kaptan köşkünün kendine kurduğu kırılmaz cam, binbir koruma ve yalaka duvarının başka türlü yıkılamayacağını haykıranlar. İkinci grup onları sessizce ve gizli umutlarla dinlerken, ne dediği belirsiz 3. grubun tek yapabildiği, somut ciddi alternatif sunamadan 4. grubun önerilerini kötülemek ve onların neden yaşama geçemeyeceğini anlatarak çözümsüzlük yaymak! Gezi olaylarının 1. yılında kaybettiğimiz değerli gençlerimizi anmak üzere buluşan kitlelerin üstüne ülkenin her kentinden taşıma polis getirip yığanların, yine çekinmeden aynı şekilde insanlara saldırtanların en güvendikleri kesim işte bu 3. grup! Yani somutlayacak olursak, “Gelin biz de Gezi Partisi kuralım” diyen hayalperestler, “Bu sistemin içinde partilerle bir yere varılamaz, biz bu rejimin önereceği çözümleri toptan reddediyoruz” diyen anarşist ütopikler (burada anarşi kelimesini hâlâ Kenan Evren sözlüğünden okuyanlar kaldıysa bir felsefe lügatına zahmet edip bakıversinler), “Bu CHP ile bir yere varılamaz, gelin siz bize destek olun, bize kaydolun” diye yaygara yapan küçük sol partiler ve sahada büyük çalışmalar yaparak emek harcayan, ancak “Aman biz bir partiye destek veriyor görünmeyelim, hatta ana muhalefeti kötüleyelim ki bağımsız duruşumuza halel gelmesin” diyen, neye ve kime hizmet ettiği anlaşılamayan ve her geçen gün kendi sonunu hazırlayan “demokratiksivil toplum örgütleri” ... İşte RTE, en çok bu 3. gruba yaslanıyor, kimse farkında değil! Onlar “sayesinde” , hem ülkede büyük bir muhalefet varmış gibi bir durum ama ortada hiçbir şey oluşamıyormuş gibi bir sonuç var! İşte bunun ana “müsebbibi” yani suçlusu/sorumlusu bu 3. grup. Siz hangi gruptansınız diye hem kendi kendinize, hem bana sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Vallahi orasını ben bilemem, kendiniz karar verin. Mesela belediye seçimlerinde ne yaptığınıza bakın. Kara deliğe veya uçuruma süren kaptanın dayatmalarına karşı belediye seçimlerinde ne yaptınız? Kazanması mümkün olmayan yerlerde kendi partinize oy vermek için direttiniz mi? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Örnek bir inatla hâlâ “herkes kendi çıkarına çalışsın” diyerek, o kaptanın aracını felakete istediği hızda artık kendi koyduğu hız kontrolörünün bile onayına gerek kalmadan sürebilmesi için yeşil ışık yakıyor musunuz? Yoksa son 20 yılda yaşadığımız onca seçim felaketinin ardından artık küçük bir uyanma oldu mu? Artık eski iç hesaplaşmaları köşeye bırakarak mantığınızla ve çevrenizdeki muhalif gruplarla el ele verebiliyor musunuz? Geçen hafta sonu Türkiye yine orantısız zekâyı da, orantısız şiddet kullanımını da gördü. Acımasızlığı da... Yabancı haber kanallarını hiçe sayan faşist yöntemleri de gördü. O direksiyonu elinde tutanların dünyaya rezil olma pahasına şiddet silahına sarılmalarına neden olan o derin korkuyu da anladı. İşte bu noktada tekrar 3. grupta yer alan herkese soruyorum: Hâlâ çözümsüzlük ve iç kavga üreterek RTE’ye gizlice hizmet etme tutkusu nereden geliyor? Lütfen artık bir an önce kendinize hâkim olun. Ortak aday. Çankaya. Yarın olmaz, şimdi! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02 0212.213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Pulculuk. 2/ 1 Kantoda Do2 ğu giysileriyle yapılan dansın 3 4 adı... Bir nota. 3/ Yaprak5 ları salata gibi 6 yenen kokulu bir bitki... Eriş 7 miş, ulaşmış. 8 4/ Arapçada 9 “ben”... Resim ya da harfle ya 1 2 3 4 5 6 7 8 9 pılan işaret. 5/ Bu 1 K U R M A C A K dizmde ruhun ulaş 2 A Ğ A T E K K E tığı en yüksek mer 3 tebeye verilen ad. 6/ 4 V U K U A T V A R U T A H V A L A Kâğıt oyunlarında 5 R M U T E ME T ortaya para koyma... 6 M E R O L MA Şifalı kaynak suları P İ ya da çamurla teda 7 A N G U T E S A S İ viyi amaçlayan ku 8 Ç İ R ruluşlara verilen ad. 9 K İ RME N L 7/ El ya da yüz hareketleriyle gösterme... Vilayet. 8/ Tantal elementinin simgesi... Mevki, makam. 9/ Müslüman olmayanların, özellikle Yahudilerin mezarlığına verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yutak iltihabı... 2/ Bir şeyin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Bir Asya ülkesinin başkenti. 3/ Torik, palamut gibi balıklardan dilim dilim kesilerek yapılan salamura. 4/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Kent ya da kasabada dış mahalle. 5/ Boru sesi... Görülen âlemin ötesi. 6/ Askerlik çağı... Adıyaman’ın bir ilçesi. 7/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Hollanda’nın plaka imi. 8/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 9/ Döneklik, ikiyüzlülük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle