03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 HAZİRAN 2014 CUMARTESİ 16 Göndere Çekilen Vahim Hatalar Emekli Büyükelçi Onur Öymen’den, Musul’daki gelişmelere ilişkin üç saptama: 1 Muavin konsolos üç gün önce “Gece uyku uyuyamıyoruz” diye uyarıyor. Karşılık olarak deniyor ki: “Orayı tek edip etmemek sizin takdirinize bağlıdır.” Oysa, 21 Mayıs’ta ABD, vatandaşlarını Irak’ın tehlikeli olduğu konusunda uyarıyor. Ama biz kamyonlarımıza bile “Orada Türkiye’nin itibarı çok yüksek, hiçbir şey olmaz” diyerek izin veriyoruz. İşte gördük, oluyor mu, olmuyor mu? Teröre karşı kahramanlık gösterisi olur mu hiç? Vahim hatalar bunlar. 2 Suriye’deki çatışmalara taraf olmayacaktı Türkiye. Taraf olduğunuzda orada çarpışan grupların doğrudan hedefi durumuna düşüyorsunuz. 3 Terör ile mücadele değil, müzakereyi benimsediğinizde gardınızı düşürmüş oluyorsunuz. AKP iktidarı, barış süreci adına PKK’ye angaje oldu. Kuzey Irak’a hiçbir zaman operasyon yapamayacağınızı herkes bildiğinden, orada terör örgütleri ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar. PKK ateş açıyor, yol kesiyor, barış sürecini devam ettirme gerekçesiyle karşılık veremiyorsunuz. Eliniz mahkum. Çünkü Türkiye, İmralı ile pazarlığa başlayınca, ABD sözcüsü alkışlıyor bu durumu. Haberi, Siirt Mücadele gazetesinin 2 Haziran tarihli sayısında gördük. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Siirt Gençlik Hareketi Derneği’nin açılış töreni yapılmış. Tören salonuna, Irak’ın kuzeyinde kurulmuş ABD mandası Kürdistan’ın bayrağı ile geçmişte önceleri Rusya, daha sonra ABD’nin kullandığı bir aşiret liderinin, Molla Mustafa Barzani’nin büyük boy posteri asılmış. Geçen haftanın başında yayımlanan bir başka habere göre de, babasının kızı Sümeyye Erdoğan, Siirt’teki bir imam okulunda konuşmuş: “Siirt’in ilim geleneği, âlim ve evliyalar, yaşanan acıların panzehiridir. Bizim referans noktalarımız onlardır.” Önerilen belli: Türk bayrağı indirilip yerine Nakşibendi şeyhlerinin bayrakları göndere çekilirken âlim ve evliyalara sığınacağız. ... Şaşırma, Sabrımızı Taşırma! Türkiye güçlü devlet adamları tarafından yönetilen büyük bir ülke; bölgesinin tek efendisi, lideri! Dokuz yıl sonra dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmeye aday böyle bir ülkenin küresel ölçekte kıskançlık oklarına hedef olmasından daha doğal ne olabilir ki? Dolayısıyla çeşitli güçler ülkemiz üzerindeki menfur emellerinin gerçekleştirilebilirliğini ölçmek için zaman zaman en alçakça yollara, yöntemlere başvuruyorlar. HHH Reyhanlı’da bombalar patlıyor, Cilvegözü’nde arabalar havaya uçuruluyor, onlarca insanımız can veriyor; Lübnan’da pilotlarımız kaçırılıyor, dış temsilciliklerimize saldırılar düzenleniyor. Kuzey Kasırgası Tugayı, El Kaide, El Nusra derken şimdi sıra IrakŞam İslam Devleti’nde; bu İslami cinayet şebekesi Musul’daki başkonsolosluğumuzu basıyor, 49 kişiyi rehin alıyor, daha önce 31 kamyon şoförümüzü rehin almış. Allah’tan başımızda Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasalstrateji bilgesi bir başbakan, Ahmet Davutoğlu gibi bir diplomasi yıldızı var. Yıldız, esip gürlüyor! “Kimse Türkiye’nin gücünü sınamaya kalkışmasın” diyor. Sınamaya kalkışmayan kalmamış bu arada. Ne var ki önemli olan sonuç değil, iş yapıyor görünmek. Yıldız, işte bunu mükemmel başarıyor. O, ikide bir “Arkadaş şaşırma, sabrımızı taşırma” diye diye menfur emel sahibi örgütlerin kafalarına sabrımızın hiçbir zaman ve hiçbir durumda taşmayacağını sokmuş. Bu yüzden böyle rahat hareket ediyor bu cinayet şebekeleri. HHH Biliyorum, son rehine olayları, üzerinde ironi yapılamayacak ölçüde vahim ve ciddi bir durum. Fakat karşımızda kafası öylesine taşlaşmış bir iktidar var ki insan ne söyleyeceğini, nereden başlayacağını bilemiyor. Türkiye’nin dış politikası duvara öyle bir toslamış ki siyasal bir enkaza dönüşmüş. Komşularla sıfır sorun demiş, toslamış; Arap Baharı demiş, toslamış; Esad’ın altı aylık ömrü kaldı demiş, toslamış; Irak’ın bölünmesine izin vermeyeceğiz demiş, toslamış… Ortadoğu’da o pek özendiği Müslüman Kardeşler’in köküne başta Mısır olmak üzere kibrit suyu ekilmiş. Salt Esad, Saddam karşıtı oldukları için desteklediği köktendinci terör örgütlerinin silahları şimdi kendisine çevrilmiş. Türkiye’nin güneydoğu sınırları eleğe dönmüş, yayılmış kimdir, necidir, ne düşünür, ne yapar bilemediğimiz bir milyonu aşkın Suriyeli ülkemizin dört bir yanında kol geziyor. Tam bir rezalet! HHH Ortak dileğimiz IŞİD’in elinde tutsak bulunan 80 yurttaşımızın bir an önce sağ salim yurda dönmesidir. Rezaletin hesabı ondan sonra sorulacaktır. Suçluyu buldu: Komutan! Bayrağı indireni “indirmemiş”. Komutan, bayrağı indireni “indirseydi” ne olacaktı? İşte orası karışık. Çünkü, Lice’de çıkan çatışmada “indiren”lerin silahlarını toplatıp soruşturma açtıran kendisiydi. “Genelkurmay artık bana bağlı” diye övünüyordu: Sorun çıkınca “Ben mi sorumluyum?” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Devleti lahana turşusuna çevirdi, şimdi yüzünü ekşitiyor. Turşu Büyük ölçüde laik, bütünlükçü ve bağımsız Irak’ın emperyalist çıkarlar uğruna parçalanmasının sonuçlarını yaşıyoruz: ABD’nin “demokrasi” getirdiğini ileri sürerek işgal ettiği Irak’ta kavimcilik, ılımlısı ya da ılımsızı her türlü dincilik, kokuşmuş bir bataklık yarattı. Artık ülke olmaktan çıkmış Irak toprakları, İslamcıların Selefilik, Sünnilik, Şiilik, Vahabilik adına boğazlaştıkları bir insan mezbahasına döndü. Emperyalist küreselleşme çağında “insan hakları ve özgürlük” teranesi eşliğinde Mezbaha Dersi ulus bütünlüğünün yerine hortlatılmaya çalışılan kan bağlarının, şeyhliğin, şıhlığın, seyyitliğin, ağalık ve beyliğin, aşiretçiliğin, tarikatçılığın, cemaatçiliğin, mezhepçiliğin bugün bölgeyi nasıl kan denizine çevirdiği görülüyor. Hemen sınır dibimizde yaşananlar; Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin, ulusal bütünlüğün ve bağımsızlığın ne denli önemli olduğunu kanıtlıyor kanıtlamasına Pohpohlana pohpohlana adım adım geldikleri devlet içinde devlet olma konumunu tamamladıklarına inanıyorlar. Ağızlarından çıkanı kulaklarının da çok iyi duyması, bu yüzden. Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık’ın “Kazım Karabekir gibi katliamcıların adlarının Ağrı’dan kaldırılacağını” duyurmasının peşi sıra Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, Zavallılık “Türkiye’nin kurucu unsuru dediğiniz siyaset doktrini, Kemalizm dediğiniz şey, aslında bir parça Hitler’dir, bir parça da Mussolini’dir” gibi bir şeyler geveledi. Bunları söyleyenlerin gidip kapılandıkları kişi de, bilindiği üzere, İmralı’daki Sayın Abdullah Bey. Kazım Karabekir “katliamcı”, Abdullah Bey barışsever! Atatürk “Hitler ve Mussolini”; Abdullah Bey ise baştan aşağı bir özgürlük abidesi! Zavallılık bu kadar olur. da; bizdeki gericibölücü koalisyonu, kurucumuzun ve kuruluşumuzun simgelerini devlet nişanlarından bile silme peşinde! Sıfıra sıfır elde var sıfırcı veliaht prensimiz çıkmış ekranlara, köküne kibrit suyu ektikleri “Türkiye Cumhuriyeti”nin diyor, “kimse gücünü test etmeye kalkmasın.” Kime diyor? Suriye’de TIR’larla silah gönderdikleri, sırtlarını sıvazladıkları, elleriyle besledikleri, şimdi de gözümüzü oymaya kalkan şeriatçı takıma... Üniversite sınavındaki testleri bile beceremeyen bir iktidar, tel tel dökülen istihbarat örgütüyle, komuta kademesinin birçoğu cezaevine atılmış ordusuyla, perişan olmuş dış politikasıyla mı güç gösterecek? Hem de yandaş, candaş bildiklerine... İsmet Paşa’nın ünlü sözüyle, hadi canım sen de!.. IŞİD ve Türkiye SADIK ÇELİK Hıristiyanlığın bundan 400500 yıl önce yaşayıp çözdüğü mezhep savaşları bugün Müslüman dünyasının belini büküyor. Bölgedeki varlığı adeta körük işlevi gören petrolle birlikte daha da alevlenen din ve mezhep savaşları demokrasi karnesi zayıf, laikliğin işlemediği Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor ve ne yazık ki yaşananlar, patlak verme ihtimali bulunan daha şiddetli savaşların yanında devede kulak… Devlet otoritesinin ve güvenliğin her geçen gün biraz daha yerle yeksan olduğu, iktidar boşluklarında kaynayıp duran, kan ve gözyaşıyla sulanan Ortadoğu, özellikle de Irak ve Suriye, uzunca bir süredir radikal grupların ve terör örgütlerinin varlıklarını güçlendirmeleri, kitle tabanlarını genişletmeleri için adeta bir vaha durumunda. IŞİD’in doğumu büyük oranda, baba ve oğul Bush yönetimindeki ABD’nin Irak işgaliyle bölgede başlayan karmaşa ve iktidar boşluğuna dayanıyor. Bugün Ortadoğu’daki ateşi söndürmek için ABD’yi bölgeye çağıranlar, bölgedeki yangının zaten büyük oranda dün İngilizlerin, bugün ABD’nin eseri olduğu gerçeğini de unutmamalılar. Başta El Kaide’ye bağlı olarak ortaya çıkan ve köktendinci bir karaktere sahip örgüt daha sonra El Kaide’den koparak bağımsızlığını ilan etmişti. Saddam rejiminin yıkılışının ardından Irak’ta Şii mezhepçi, tek adamcı bir politika izleyen Maliki’nin katı yönetimi Sünni tabanlı örgüte sempatiyi ve katılımı hızla artırdı. Suriye’de 2011’de başlayan ve mezhepler üzerinden yaşanan iç savaş da IŞİD için verimli bir yaşam alanı yarattı. Yani IŞİD’i Maliki ile Esad elbirliğiyle cana kana getirdi diyebiliriz. Tam bu eksende, Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili birkaç çift laf etmek gerekir. Atatürk döneminin, Anadolu’yu din ve mezhep kavgalarından uzak tutmak için laiklikle temelleri atılmış Cumhuriyetiyle birlikte “yurtta sulh, cihanda sulh” zemininde sürdürülen iç ve dış politikası yerine, ironik bir biçimde herkesle kavgalı olmamız sonucunu doğuran “komşularla sıfır sorun” politikasının takip edilmesiyle “değerli yalnızlığa” mahkum edildik son 12 yıldır. Fakat bu mez hepçilik temelleri üzerine oturtulmaya çalışılan, yeni Osmanlıcılık hayalleriyle süslenen dış politikanın nasıl iflas edeceğini biz ta başından beri görüyorduk, iktidar sahipleri de bunu şimdi görüyordur diye umuyoruz. Zira hükümetin takip ettiği “Esad’ı devirecek her yol mubahtır” mantığına dayanan tutumun ve bir diktatöre karşı bile olsa terör örgütlerine bir biçimde destek vermenin yanlışlığına hep beraber şahit oluyoruz. Söz konusu anlayışla sınırlarımızın adeta kevgire çevrilmesi bölgede IŞİD gibi terör oluşumlarına doğrudan ya da dolaylı da olsa ciddi katkılar sağlamıştır. Son bir yıldır aklımız başımıza gelmiş ve bu politikayı terk etmiş gibi görünsek de, IŞİD’in, Musul’u alıp oradaki başkonsolosluğumuzu işgal ederek onlarca vatandaşımızı rehin almasıyla birlikte, atılan o yanlış dış politika adımlarının telafisinin artık ne yazık ki çok uzağına düştüğümüzü görüyoruz. Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirmesiyle birlikte örgüt, artık Suriye ve Irak’ta çok geniş bir alanda etkin bir aktör haline gelmiştir. Böylece dünyada İslam üzerinden vahşet üreten en barbar örgütlerden biri olan IŞİD tek başına Türkiye’nin en önemli komşularından ve itinayla ithal ettiği potansiyel iç sorunlarından biri haline gelmiştir! Öyle ki artık sayıları ülkemizde de küçümsenmeyecek düzeye ulaşan bu örgüt üyelerinin varlığı, her geçen gün örgüte yeni sempatizanlar kazandırıldığı ve bu üyelerin üzerinde yaşadığımız topraklardan Ortadoğu’ya geçerek orada savaştıkları bilinmektedir. Peki, şimdi paçamızı bu bataklıktan sıyırmak için hangi adımları atacağız? Komşularla sıfır sorun fantezisinden uyanma vakti geldi de geçiyor... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun artık diline pelesenk ettiği “kimse Türkiye’nin sabrını ve gücünü test etmeye kalkmasın” çıkışı dış mihrakların gözünü korkutup, gücümüzü onlara kanıtlayıp tehlikenin bertaraf edilmesi için yeterli olacak mı acaba? Akla ziyan şeyler yaşayan ve fakat egemen akılların idaresindeki Ortadoğu’ya bir türlü uğramayan aklıselimin çözemediğini ancak zamanın çözmesini beklememiz gerekecek artık ne acıdır ki. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Çizerimiz yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından çizgilerine bir süre ara vermiştir. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir kişi 1 nin doğum 2 anında güneşin, gezegen 3 lerin ve yıl 4 dızların gö 5 reli konumu6 nu gösteren gök harita 7 sı. 2/ Dövül 8 müş buğday, 9 mercimek ve nohutla yapı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan bir tür çorba... 1 K O K O R O Z S Kötü dikiş nede 2 O B A A K İ D E niyle kumaşta 3 L E Y oluşan büzülme. 4 K A L E M O E P İ K R İ 3/ Yapımı tamam5 R A M İ E S İ R lanmış bir deri eşK E R EM ya üzerindeki kı 6 O K S E D E F rışıklıkları gider 7 Z İ L D E R İ ME V İ meye yarayan ve 8 ısıtılarak kullanı 9 S E Y İ R F İ T lan araç. 4/ İskambilde bir kâğıt... Aşure kazanlarını karıştırmakta kullanılan uzun saplı tahta kepçe. 5/ “ kıldan ince, kılıçtan keskincedir/Varıp anın üstüne evler yapasım gelir” (Yunus Emre)... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 6/ İlave... Özenli, düzgün. 7/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Şöhret... Lütesyum elementinin simgesi. 8/ Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü... Uyanık, gözü açık. 9/ Geceleri insanların üzerine çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde çay demliğine ya da küçük güğüme verilen ad. 2/ Görünüşe göre olacağı sanılan... Avcı kulübesi. 3/ Tanrı... Osmanlı Devleti’nin Müslüman olmayan uyruklarına verilen ad. 4/ Korkmak, ürkmek... Önü hendekli siper. 5/ İnsanın yaratıcı etkinliği... Temel, esas. 6/ İterbiyum elementinin simgesi... Ateş. 7/ Kalay oksit katılarak donuklaştırılmış ya da kemik tozu katılarak yarı donuk hale getirilmiş cama verilen ad... Kenar süsü. 8/ İtalya’nın en uzun ırmağı... İstanbul’un bir ilçesi. 9/ Uzun tütün çubukları kullanıldığı dönemlerde odanın ortasına yerleştirilen kül çanağı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle