22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2014 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada fırlayıp bu piçi yakalayamıyorlar. Kimlerin tezgâha koyduğu bilinmeyen ne idüğü belirsiz, belki de bu tip olaylar için yetiştirilmiş bu piç; elini kolunu sallaya sallaya yine geldiği yoldan, telleri aşarak kayboluyor. TSK’den yapılan açıklamaya göre havaya ateş edilmişmiş, ama ne fayda! Hayret doğrusu, hava garnizonundaki erlerin, astsubayların, subayların kanları mı dondu o sırada? Bayrağın indirilmesine soğukkanlılığın da ötesinde sessiz kalmalarının bir nedeni olmalı. Korkarım garnizondaki askerler; müdahale edecektik ama çözüm sürecinin yeni kazandığı söylenen ivmeye zarar vermek istemedik, diye bir savunma yapabilirler. Böylece Başbakan, aman ha ne olursa olsun çözüm süreci denilen, kişisel amaçlarıma da tam destek veren, Çankaya seçimi öncesi Kürt oylarını sağlayacak sürece zarar gelmesin, diyebilir ve sonradan çaktırmadan bu savunuları yapanları ödüllendirebilir de... HHH Üstüne üstlük Başbakan’ı fazla eleştirmek de niye? Zira ektiğini biçiyor. Çözüm süreci, çözüm süreci. PKK’nin ve İmralı’dan kumanda ettiği hükümetin görüşlerine, fikirlerine ortak olduğunu ilan eden, alnında uluslararası katil damgası olan Öcalan’ın olası programlarına uygun düştüğü için şehitlere ulusun ağlamamasına ara verildi. Hükümet de, PKK + İmralı da ve Meclis’teki siyasal uzantıları da dilediklerini elde edebilmek için, halkımıza dönüp dolaşıp; bak aylardır artık şehitler gelmiyor, çözüm süreci sayesinde, tekerlemesiyle avuta avuta... …PKK’nin başta asker, güvenlik güçlerinin gözü önünde, aylardır KCK’nin silahlı unsurlarıyla yolda araçları durdurup kimlik kontrolü yapması olağan hale geldi. HHH Lice’de gösterilerde iki kişi ölmüş. Başbakan Gezi eylemlerinde öldürülen Berkin Elvan konusunda ileri sürdüğü gibi, bu kişilerin eylemciler arasında pekâlâ ne işi vardı, oraya gitmeselerdi diyemiyor, sormuyor. Bayrak olayı; aylardır İmralı ile yapılan pazarlıkların sonucu, PKK’ye, KCK’ye verilen ödünlerin son meyvesidir. Şayet olay Türk bayrağını askerin gözü önünde indirmek olmasaydı, Lice olayları, yol kesmeler ve devlet içinde devlet olduklarını kanıtlamaya çabalayan yol denetimleri falan filan... Hemen hepsini hükümet, sürecin devamının olağan sonuçları, tepkileri diye değerlendirebilirdi. Fakat, olay sokak eylemi değil, Türk bayrağı olunca tepkiler öylesine şiddetli ve hiddetli oldu ki; RTE de hemen her gün muhalefetten esirgemediği ağır saldırılarını, bayrağı indirene, indirilmesini teşvik eden ve Türk bayrağını savunmakla görevli askere de, garnizon komutanına da gereken dersin verileceğini söylemek zorunda kaldı. HHH Fakat ne olursa olsun, çözüm süreci nedir ve nereye götürüyor ülkeyi sorusu hâlâ yanıtsız. Çözüm sürecinden bir RTE, bir de fikirdaş olduğu Öcalan memnun. Ne olduğunu, ne olacağını yalnız bu iki kişi biliyor: Biri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, diğeri 40 bin kişinin katledilmesinden sorumlu İmralı’daki hükümlü. Oyun her gün taze biçimde yenileniyor. Lice olaylarında Öcalan, aman süreç zarar görmesin diyen yatıştırıcı açıklamalar yaparken PKK olayları sert biçimde değerlendiriyor ve bu, TV yorumlarında birbirine zıt iki açıklama diye veriliyor. Oysa PKK sert çıkarak Öcalan’ın İmralı’dan tahliye edilmesine destek sağlıyor. HHH Muhalefeti iktidarı bayrak olayına çok sert çıkıyor. TSK’den Lice olayına ilişkin gelen açıklamada ise “tahammül sınırlarını zorlayan bu tür eylemlere karşı serinkanlı davranmaya gayret edildiği” duyuruluyor. TSK’nin tahammül sınırı ne zaman çatlayacak; Allah aşkına bilen varsa parmak kaldırsın! Türk bayrağı olayının provokasyon olduğunu öne sürmek, eli kolu bağlı hareketsiz kalmaya haklı gerekçe olabilir mi? Provokasyon deyip serinkanlı olmaya çalışmak da geçerli bir gerekçe değil artık. Zira bu nedenler söylendikçe provokasyon dedikleri bayrak olayına benzer olaylar sürecektir. HHH Bilinen kesimlere ödün vererek sözüm ona barış sağlanacağını düşünen kafa; iktidar koltuğunda oturdukça... …bayrak indirme olayı ne ilk ne de sondur! Kontrol edilemez halde ABD’deki etkili düşünce kuruluşları Erdoğan’ın hem iç siyaset hem de diplomatik ilişkilerdeki durumunu değerlendirdi LEYLA TAVŞANOĞLU WASHİNGTON ‘‘Başbakanınızın eli kolu artık Washington’a kadar uzanıyor. Baksanıza, işi American Turkish Council’ın (ATCAmerikan Türk İş Konseyi) üst yönetiminin, hem de ATC’nin yıllık konferansı sırasında, istifasını istemeye ve onu yaptırabilmeye kadar vardırdı.” Burada konuştuğum etkili düşünce kuruluşlarının Türkiye uzmanları ve siyasiler, Başbakan Erdoğan’ın, kimi ekonomik ve iş bağlantılarını kullanarak Wagshington’da bile kimi kuruluşlarda görevli, istemediği kişileri bertaraf etmek için her türlü yolu denediğine işaret ediyorlar. TürkABD ilişkilerinin geldiği duruma ilişkin görüşlerini aldığım Türkiye uzmanları ve siyasetçilerden edindiğim kulis bilgileri şöyle: l Başbakan Erdoğan artık zaptedilemez duruma geldi. Uluslararası antlaşmalar ve bağlantıları göz ardı ederek bir dış politika sürdürmeye çalışıyor. l Yasadışı uygulamalarla İran hazinesinin zarara uğratılması, bu yolla uluslararası finans sistemi içine kaynağı belli olmayan paraların girmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Uluslararası suç kapsamına girer. l Hükümet üyelerine karşı yolsuzluk iddialarının mutlaka soruşturulup açığa kavuşturulması ve gerçekten şeffaf bir sistemin oturtulması gerekir. l Bir dönem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erdoğan’a kıyasla çok daha yumuşak ve hoşgörülü bir siyasetçi olduğu izlenimi uyandı. Ancak sonradan ikisinin de aynı kültürden geldiği, özellikle Gül’ün Twitter ve Youtube yasaklarını onaylamasıyla anlaşıldı. l NATO müttefiki bir ülkenin, yani Türkiye’nin, bir anda eksen değiştirmeye çalışması ve Kasım 2013’te Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) diyalog üye olması en hafif deyimiyle ağır bir çelişkidir. l Büyükelçi Namık Tan’ın Washington’dan Ankara’ya çekilmesi ve ABD dosyasıyla ilgili bilgisi tartışmalı bir büyükelçi, Serdar Kılıç’ın buraya atanması, işlerin rayına oturmasına değil, aksine daha da karmaşık hale gelmesine neden olabilir. l CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geçen aralık ayında burada temaslarda bulundu. Bu temaslar sırasında olumlu bir etki bıraktı. Ancak Kılıçdaroğlu son derece dürüst, namuslu ve nazik bir siyasetçi. Türkiye gibi bir ülkeye değil, belki İskandinavya ülkelerinden birine başbakan olarak yakışır. l Çöken AKPGülen cemaati koalisyonu Türkiye’nin iç işidir. Hükümetinizin cemaat lideri Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi için girişimlerde bulunacağı haberleri var. Gülen, ABD’de yaşayan, burada suça karışmamış bir konuğumuz. Hakkında ülkesinde yeniden bir ceza davası açıldığı bilgileri alınıyor. Ancak bu davanın siyasi içerikli olduğu açık. O nedenle de iadesi söz konusu olamaz. l AKP hükümetini seçildiği ilk dönemlerde destekleyenler, Mavi Marmara olayıyla birlikte onun demokrasi anlayışını tartışmaya başladılar. Geçen yılki Gezi olaylarında polisin göstericilere kullandığı orantısız şiddet bu inancı pekiştirdi. l Demokratik bir ülkede gazetecilerin baskı altına alınması, yazıları beğenilmeyen gazetecilerin patronlarına baskı yapılarak işten attırılması, hükümete bağlı yaygın bir medyanın oluşturulması düşünülemez bile. l Şu anda Türkiye’de siyasetin tıkandığı ve siyasette yakın gelecekte bir çıkış yolunun görülmediği açık. Bir başka kulis bilgisi de Büyükelçi Serdar Kılıç’ın Washington’a gelir gelmez yaptığı uygulamalarla ilgili. Büyükelçi Kılıç’ın, her hafta Beyaz Saray ve Türkiye Büyükelçiliği önünde Amerikalılar ve Türkler tarafından örgütlenen Ankara’yı protesto gösterilerine katıldıkları gerekçesiyle kimi büyükelçilik personeli hakkında idari işlem başlattığı ileri sürülüyor.Hatta, hakkında idari işlem başlatılan bir görevlinin görevinden istifa ettiği bilgisi geldi. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Mesajları almadı 4 Erdoğan’a rağmen Türkiye gözden çıkarılamayacak kadar önemli bir müttefik. Türkiye’yle ilişkiler başka, AKP ve Erdoğan’la ilişkiler başka. 4 Başkan Obama’nın Erdoğan’la telefonda konuşurken elinde beyzbol sopası bulunan fotoğrafın anlamı hâlâ Türk tarafında anlaşılmış değil. 4 Ankara’nın Washington’a rağmen Suriye politikasında ısrarlı oluşu, Suriye muhalif güçleri içindeki IŞİD, El Nusra gibi El Kaide bağlantılı terör gruplarına en hafif deyimiyle destek çıkması çok sert tepkiye neden oluyor. İşkencenin belgesini istedi MEHMET MENEKŞE Mahkeme 12 Eylül mağduruna 32 yıl sonra kanıt sordu KCK’de 11 tahliye n MARDİN (Cumhuriyet) Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren KCK Nusaybin davası özel yetkili mahkemelerin kapatılmasının ardından Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. 11’i tutuklu 27 sanığın yargılandığı davaya Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün devam edildi. Sanıklar, 3.5 yıldan beri tutuklu bulunduklarını belirterek, tahliyelerini istedi. Kısa bir ara veren mahkeme, sanıkların tutukluluk sürelerini göz önünde bulundurarak tahliye etti. 11 kişinin tahliyesiyle Nusaybin KCK davasında tutuklu sanık kalmadı. Aktütün’e havan saldırısı n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, Irak kuzeyi AvaşinBasyan bölgesinde faaliyet gösteren terör örgütü mensupları tarafından, dün Hakkari Şemdinli Aktütün bölgesindeki güvenlik unsurlarına yönelik 5 havan atışı yapıldığını, herhangi bir zayiat olmadığını bildirdi. Koruma sayıları düşürüldü AMASYA 12 Eylül askeri darbesinin ardından “işkencehaneye” çevrilen Amasya Suluova Et Balık Kurumu’nda (EBK) gördüğü işkenceler nedeniyle sakat kalan ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan Fazlı Kuru’nun şikâyeti üzerine emekli Astsubay Burhan Yöntem ve dönemin Asayiş Bölük Komutanı Yüzbaşı Atasoy Fitoz hakkında açılan işkence davasına devam edildi. Amasya Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, müşteki Fazlı Kuru, Musa Koyuncu, Ali Soyal, mağdur Metin Irmak hazır bulunurken Devrimci 78’liler Vakfı Samsun Şube üyeleri de davaya katıldı. Duruşmaya telekonferans yöntemiyle katılan Yöntem, kulaklarının ağır işittiğini belirterek soruları anlamadığını savundu. Yöntem’in konuşmasına “Oradaki tüm kişileri saygı ile selamlıyorum” diye başlaması tepkilere neden oldu. Yöntem, “Ben bu şahısları tanımıyorum, hiçbirini daha önce görmedim. İşkence suçunu kabul etmiyorum. Elhamdülillah ben Müslümanım, ibadetini yapan biriyim. Ben insanlara kötü muamele yapılmasını tasvip etmem. Yapmam ve yaptırmam. Anlatılanlar inancıma ve kişiliğime sığmaz” dedi. Bu konuşma salondaki izleyiciler arasında gülüşmelere neden oldu. Yöntem, avukatların birçok sorusuna “Hatırlamıyorum” yanıtını verdi. Savcı, işkence gördüğünü söyleyen mağdurların Adli Tıp raporu almalarını istedi. Mağdurların avukatı Ömer Kavili, tekerlekli sandalyede oturan Fazlı Kuru’yu göstererek “Kanıt ortada değil mi” diye sordu. Ancak mahkeme Adli Tıp’tan rapor alınmasına karar verdi. Sanık Atasoy Fitoz’un yeniden ifadesinin alınmasına karar veren mahkeme duruşmayı darbenin yıldönümü olan 12 Eylül’e erteledi. Mağdurlar, mahkemenin savcının talebini yerinde bularak 32 yıl sonra rapor alınmasına karar vermesini eleştirirken avukat Ömer Kavili, tekerlekli sandalyede oturan Fazlı Kuru’yu göstererek “Kanıt ortada değil mi” diye sordu. Ruhani, ‘Demokrasi ve kültürümüz yakındır’ dedi Benzerlik vurgusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İran ve Türkiye arasında, kime ait olduğu konusunda paylaşılamayan Mevlana ilk defa birleştirici güç oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani onuruna verdiği akşam yemeğine Mevlana’nın 22. kuşak torunu ve Mevlana vakfı yöneticisi Esin Çelebi de davet edildi. Şebiarus törenlerine gelmeyen Ruhani ise bu jeste ilk defa Mevlana için ‘ortak şahsiyet’ diyerek karşılık verdi. Ruhani, Türkiye ve İran’ın demokrasilerinin de benzer olduğunu söyledi. Çelebi ise önceki gün Çankaya Köşkü’nde verilen yemeğe davet edilen tek Türk kadın oldu. Az sayıdaki kadın konuk, erkeklerle aynı masada oturdu. Ruhani, “Türkiye ve İran’da seçim sandığa göre belirlenmiştir. İki ülke tek bir Tanrı’ya, tek Kuran’a ve birçok ortak noktaya sahiptir” dedi. Gül ise Türklerin rekabetten çekinmediğini belirterek Ruhani’ye, “Yeter ki değerli biraderim işadamlarının önünü açalım” çağrısı yaptı. Gül, ortak ticarette yaşanan zorluklara dikkat çekti. de kullanılabilir! O günlerde bize biraz garip gelen bu değerlendirmenin Türkiye’de ne kadar geçerli olduğunu yaşayarak gördük. Basın gücünü elinde bulunduran iktidarlar, istemedikleri düşünceleri dile getirenlerin üzerine öyle bir gider ki pek çoğu ürker, korkar, siner. Zamanla ya tümüyle susar ya da iktidarın sesi olmanın daha avantajlı olduğunu görüp döner. Bu gerçekten yola çıkarak yorumlamak gerekirse, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarının başında gelen sandık da ne yazık ki demokrasinin değil, diktatörlüğün güçlenmesine neden olabiliyor. Demokratik sistemi rayına oturmuş ülkelerde sandıktan ülkeyi yönetecek iktidarlar çıkar, hükmedecek diktatörler çıkmaz. Demokrasinin amaç değil, araç olarak kullanıldığı ülkelerde ise sandık gücünü elinde bulunduran her türlü hakkı da eline geçirdiğini düşünüyor. İletişim çağının olanaklarını da bu yönde hizmetine alınca demokrasinin dördüncü gücü olan medya, iktidarın tam bir seçmen imal silahı olup çıkıyor. HHH Yakın geçmişte çevremizdeki üç ülkede seçimler yapıldı. Suriye’de Esad, Mısır’da Sisi, katılım oranından oy sayımına, propaganda eşitliğinden kamuoyu oluşturma olanaklarına kadar her yönüyle tartışmalı geçen bu seçimlerden sonra “sandıktan biz çıktık” deyip koltuğa yerleşti. Ukrayna seçimleri ise Batı yanlıları mı kazanacak Rusya yanlıları mı diye özetleyebileceğimiz bir çekişmeye dönüştü. Her üç seçimin de dünya kamuoyundaki yansımaları neredeyse siyahla beyaz kadar zıtlıklarla dolu oldu. Bu bağlamda Türkiye’deki seçimleri nasıl yorumlamalıyız? Ne olursa olsun bizim demokrasimiz yukarıdaki ülkelerden daha oturmuş yapılara sahip. Ancak sandığın yönetmek değil, hükmetmek için kullanılması anlamında büyük bir fark yok. 30 Mart seçimleri sonrasında Batı’dan neredeyse hiçbir liderin kazanan partiyi kutlamaması bu anlamda yorumlanması gereken bir durum. Hatta bizde daha vahim olan şu: Toplum muhalefet partilerine sandığa sahip çıkamadıkları için kızgın. Soruyor; neden oy sayım hilelerini tümüyle açığa çıkarmadınız, elektrikler kesilince neden oy torbalarının üzerine abanıp korumadınız, neden sayım kumpaslarını kontrol etmediniz? Bunlarda doğruluk payı var ama Nasreddin Hoca misali sormak gerek; hırsızın hiç mi kabahati yok? Bir toplantıda bunu söyleyince aldığım karşılıklardan biri şu oldu: “Kardeşim, onlara niye kızalım? Onlar zaten hırsız...” HHH Türkiye’nin iç barışını bile oy hesaplarının altına almaktan çekinmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. İşin daha kötü olan yanı, iç barışa en çok gereksinimi olanlar, bu anlayışı bile bile onları başlıca müttefik ilan edebiliyorlar! 12 yıldır bu oyun oynanıyor. Bu oyunu bozabilecek “önce insan” diyen yaklaşımlar ya medyada yer bulmuyor ya da hak etmediği saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Gelinen noktada iktidarın sandığa endeksli havuçsopa dayatmalarıyla, bu dayatmanın ötesinde ufku kalmayanların halka anlatabileceği yeni bir şey kalmadı. Şimdi bunların ötesinde yeni şeyler söyleme zamanı... Bu ülkeyi sandıktatöre teslim etmemek için tüm Türkiye’nin daha iyi yaşama umudunu yeşertebilmeliyiz. Sorumluluk başta ülkeyi yönetmeye talip olanlar olmak üzere, tüm yurtseverlerin. Dış Haberler ServiHasi İran Cumhurbaşkanı ra san Ruhani’nin, 18 yıl son hurTahran’dan Türkiye’ye cum leçek başkanlığı düzeyinde ger ren ndi şen ilk ziyaretini değerle (VOA) su Amerika’nın Sesi Radyo ide göiki ülke arasında ekonom Suriye ını, dığ lan sağ in iğin birl rüş ının ise konusundaki görüş ayrılığ kan Resürdüğünü belirtti. Başba arabir cep Tayyip Erdoğan ile basın ak ya gelen Ruhani’nin, ort dınız tla toplantısında “Esad’ı ku verıtı yan ” t eve “ na usu mı” sor ileri sümesinin ortamı gerdiğini oğan’ın Erd ın ızlığ ats rah A, VO ren . adı gul vur ı ığın sıd yüzüne yan Toplantıda Esad gerginliği ÖZAL’A SUİKAST SORUŞTURMASI Semra Özal’ın telefonu da dinlenmiş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) – 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın şüpheli ölümüne ilişkin sürdürülen suikast soruşturmasında eşi Semra Özal’ın da şüpheli olduğu ve bir dönem telefonlarının da dinlendiği ortaya çıktı. Turgut Özal’ın ölümüne ilişkin emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün yargılandığı davanın görülmesine bugün devam edilecek. Duruşma saat 10.00’da başlayacak. Ersöz’ün avukatı Hulusi Coşkun, müvekkilinin GATA’daki tedavisinin devam etmesi nedeniyle duruşmada hazır bulunamayacağını bildirdi. Coşkun, celse arasında mahkemeye talep ve beyanlarını içeren 5 sayfalık dilekçe ile eklerini sundu. Ek olarak verilen belgeler, Turgut Özal’ın ölümüne ilişkin hakkında “şüpheli” olarak soruşturma yürütüldüğü daha önce kamuoyuna yansıyan Semra Özal’ın teknik takibe de alındığını ortaya çıkardı. Dilekçenin ekindeki 1 Kasım 2013 tarihli belge, TMK’nin 10. maddesiyle görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Semra Özal ile yardımcısı Sadiye Kürsülü’nün kamuya açık yerlerdeki faaliyet ve işyerlerinin 24 saat süreyle teknik araçlarla izlenmesi, ses ve görüntü kaydı alınması talebine ilişkin. Bir diğer belge ise TMK’nin 10. maddesiyle görevli hâkimliğin, 18 Şubat 2014’te Semra Özal ve Sadiye Kürsülü’nün yanı sıra Ulaştırma Bakanlığı’nda çalışan Mustafa Arslan, eski Çankaya Köşkü çalışanı Nesrin Fidan Blackwood, Semra Özal’ın koruması Murat Asım Enşenol ve emekli Nil Turagay’ın, “iletişiminin tespitine, dinlenmesine, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine, kayda alınmasına ve görüşme kayıtlarının çözülerek metin haline getirilmesine” karar verdiğini gösteriyor. n Haber Merkezi Aralarında Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy gibi davalara bakan mahkemelerin başkan, hâkim ve savcılarının da aralarında bulunduğu bazı hakim ve savcıların koruma sayılarında değişikliğe gidildi. Bazılarının 2 olan koruma sayısı 1’e düşürüldü, bazılarının 2 koruması da geri çağrıldı. İki koruması da alınanların koruma durumu ‘çağrılı korumaya’ çevrildi. Araç tahsis edilenlerin araçları da geri alındı. Karar dün tebliğ edildi. Yurtseverler Platformu’ndan Albay Berna Dönmez için cezaevi önünde eylem Kumpasa karşı gereken yapılsın İstanbul Haber Servisi Yurtseverler Platformu, Balyoz davasında ceza alan tek kadın asker emekli Hava Albay Berna Dönmez için Bakırköy Kadın Cezaevi önünde yaptıkları açıklamada, “orduya kumpas kuruldu” itiraflarından sonra Başbakanı, Cumhurbaşkanı, cumhuriyet başsavcılarını ve siyasi partileri üzerine düşen görevleri yapmaya çağırdı. Dün sabah saatlerinde bir araya gelen yaklaşık 30 kişilik grup adına basın açıklaması yapan Serpil Selvi, Berna Dönmez’in yıllarca Hava Harp Okulu’nda Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi dersleri verdiğini hatırlatarak “Cumhuriyetin önemini ve bağımsızlığı çok iyi kavratabildiği için Balyoz kumpasının hedeflerinden birisi olmuştur” dedi. Selvi, “Başta Cumhurbaşkanı Gül, olmak üzere hükümet, siyasi partileri, Anayasa Mahkemesini, Yargıtay’ı ve cumhuriyet Başsavcılarını bu kumpasla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz” dedi. AKP’de istifalar sürüyor n EDİRNE(Cumhuriyet) AKP Edirne İl Başkanı Müjdat Kahve, 5 yıldan beri yürüttüğü AKP İl Başkanlığı görevinden istifa etti. Kahve yaptığı açıklamada, Edirne’de AKP olarak istenilen oy oranına yaklaşamadıklarını ifade ederek, “Keşke kazanabilseydik” dedi. Bitlis’te de 5 ilçe başkanı istifa etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle