03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 HAZİRAN 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Festivaller arasında ışınlanmak Konserlerin aynı tarihlere denk gelmesi müzikseverleri kararsız bırakacak Efsanevi pul görücüye çıktı Kültür Servisi “İngiliz Guyanası” adlı, dünyada tek olduğu belirtilen 1856 tarihli bir sentlik pul 1987’den beri ilk kez dün görücüye çıktı. Pulun müzayedesi ise dünyaca ünlü müzayede evi Sotheby’s’in New York salonunda 17 Haziran’da yapılacak. Pulun 10 ila 20 milyon dolara satılması bekleniyor. İngiliz Guyanası’nda yaşayan İskoç bir çocuk tarafından 1873 yılında aile evraklarının arasında bulunan “İngiliz Guyanası” adlı pul, şu anda John du Pont’un koleksiyonunda bulunuyor. Du Pont 1980 yılında pulu, 935 bin dolara o güne göre rekor fiyatla koleksiyonuna katmıştı. “İngiliz Guyanası” şimdiye kadar üç kez müzayedeye çıkarıldı ve her seferinde rekor fiyata satıldı. Bir pulla ilgili güncel satış rekoru ise 1996 yılında 2 milyon 880 bin İsviçre Frangı’na satılan “Treskilling Yellow” isimli İsveç pulunda bulunuyor. Füsun Onur’un Harikalar Dünyası Adına uygun olarak aynaların oluşturduğu bir labirentten geçerek giriyorsunuz Füsun Onur’un Arter’deki “Aynadan İçeri” adlı retrospektifine. Sonra karşınıza Füsun Onur’un harikalar dünyası çıkıyor. Füsun Onur, 1957’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nden mezun olmuş. İlk kişisel sergisini 1970’te Taksim Sanat Galerisi’nde açmış. 50 yıllık verimi olan bir usta. Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından. Çağdaş sanatın da öncü isimlerinden. “Türkiye’de heykel sözcüğünün sınırlarını genişletip, mekâna yönelik düzenlemeler yapan ilk kadın sanatçı” diye tanıtılıyor (istanbulkadinmuzesi.org). Füsun Onur’un yapıtlarını “geçicilik ve naiflik üzerine kurduğu” belirtiliyor. Gündelik hayat, yarattığı soru ve sorunlarla ilgi alanı. İşlerinin kaynağını da kullandığı nesneleri de gündelik yaşamdan alıyor. “Asla geriye dönüp bakmam. Bir iş yapıldığında, bitmiştir” demiş. Sergiyi gezerken “Bir iş yapıldığında, bitmiştir” cümlesinin anlamını da kavrıyoruz. Özellikle 60’larda 70’lerde ürettiği ve “depolama sorunları nedeniyle saklamaktan vazgeçilen” ya da günümüze ulaşamayan işleri bu retrospektif için yeniden üretilmiş. Ben sanat eserinin kalıcı olması gerektiğine inanırım. “Yerleştirme” (enstalasyon) özü itibarıyla geçicidir. Sergilendiği yere ve zamana göre tekrar üretilmesi gerekir ve kuşkusuz her yeniden üretim öncekinden farklı olur. Malzeme korunup aynı tasarıma göre tekrar kurulsa bile zaman ve mekân farkı onu algılamamızı etkiler. Füsun Onur’un işlerinde malzemenin tamamı korunamadığı için onlara yeniden üretim diye değil “yeni” diye bakmak gerekir. Hele bazı işlerin eskizlerden bu sergi için özel olarak üretildiği düşünülürse çoğu işi, ilk defa gördüğümüzü söyleyebiliriz. O nedenle “Aynadan İçeri” bir resropektiften çok Füsun Onur’un yeni bir sergisi olarak da görülebilir. Benim için öyle oldu. Emre Baykal’ın küratörlüğünü yaptığı sergi Füsun Onur’un sanatının elli yıllık öyküsünü 40 eserle anlatan, gelişimini ve geçişleri de izlememizi sağlayan bir mantıkta kurulmuş. “Aynalı Labirent”in içinden geçtikten sonra Onur’un erken dönem çizgilerinden başlayarak 80’lere, 90’lara doğru tırmanıyoruz. Füsun Onur’un kendine özgü bir bakışı ve kendine has malzemeleri var. Bu bakışta ve kullandığı malzemelerde “ev”in büyük bir ağırlığı olduğu anlaşılıyor. Ev’de bulunan ve doğrudan kadının ilgi alanında olan, kadına özgü malzemeler kullanıyor, kadın bakışını yansıtıyor. Bir elbise askısı, bir sehpa, dolap, simli, oyalı kumaşlar, etamin ya da bir elbise, bir gömlek onun müdahaleleri ile ya da “yerleştirme”si ile yeni bir anlam kazanıyor, bakanda farklı bir imge halini alıyor. Çünkü onun daha önce nasıl bir ortamda kullanılmış olabileceğine dair bir bilgimiz yok. O bilgiye serginin bitişindeki Ali Kazma’nın “Ev” adlı videosu ile ulaşacağız. Serginin bir parçası olduğu için Füsun Onur’la ve retrospektifin verdiği mesajla bağlar kurduğumuz, ama farklı bir bağlamda izlesek başka anlamlar yükleyebileceğimiz etkileyici bir video. Füsun Onur’un kendine özgü bakışı oluştururken heykelin, resmin geleneksel malzemeleri ile de uğraştığı görülüyor. Resim ve heykel ilişkisini sorgulamış. Resme, tuvale üçüncü bir boyut katarsak heykel halini alır mı sorusunu sormuş. Çerçevenin içine alışılmadık malzemeler katmaya çalışmış. Işık, gölge, derinlik üzerinde düşünmüş. İlk kez 1982’de üretilmiş sergi için yeniden üretilmiş işi “Çiçekli Konturpuan” sessizliği ve yarıkapalılığı ile bana bir kış bahçesi izlenimi veriyor. Evden bahçeye adım atıp Füsun Onur’un harikalar dünyasından ayrılıyoruz. Füsun Onur’un “Aynadan İçeri” sergisi Beyoğlu’nda Arter’de 17 Ağustos’a kadar sizleri bekliyor. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NDE BUGÜN ‘Şehname’nin minyatürleri New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi, eserin orijinalini internette erişime açtı Kültür Servisi New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi, İran edebiyatının şaheserlerinden, Firdevsi’nin yazdığı “Şehname”nin orijinalini internet üzerinden erişime açtı. Müzenin sitesindeki online sergi alanında görülebilen eseri Firdevsi 10. yüzyılın sonlarında yazmıştı. 60 bin beyitten oluşan eser, dünyanın en değerli elyazmalarından biri olmasının yanında sayfaları süsleyen minyatürleriyle de hayranlık “Şehname”den, savaş tasvir bir minyatür. uyandırıyor. Tarih öncesi zamanlardan masına neden olmuştu. Evlibaşlayıp İran tarihini anlatan Şehya Çelebi ise Seyahatname’sinde name, Türk, Arap ve Fars edebiŞehname’nin Bursa kahvelerinde yatını etkilemiş, sonrasında “şehmeddahlar tarafından ezbere okunname” yazma geleneğinin doğduğunu yazmıştı. ‘Osmanlı’nın Büyüsü’ festivalde Kültür Servisi İstanbul Müzik Festivali kapsamında bugün, Aya İrini Müzesi’nde Mehmet C. Yeşilçay yönetmenliğinde Pera Ensemble’nin Turquerie “Osmanlı’nın Büyüsü” konseri gerçekleştirilecek. 20.30’daki konser öncesi Ersu Pekin ile Aya İrini Müzesi iç avluda “Türköri” başlıklı bir söyleşi düzenlenecek. Soprano Francesca Lombardi Mazzulli ile kontrtenor Valer BarnaSabadus’un da eşlik edeceği konserde Caccini, Campra, Cavalli, Dalza, Falconieri, Frescobaldi, Fux, Lully, Monteverdi, Porpora, Rossi, Sanz, Strozzi, Tessier, Vivaldi, Kantemir ve Ali Ufki’nin eserleri yer alacak. Pera Ensemble SOMA’YA DESTEK! Yiten canların yakınlarına, kara kömür kazmaya devam edenlere, acılı Soma halkına destek olalım. HESAP NUMARALARI TR16 0006 7010 0000 0094 8823 97 TL TR28 0006 7010 0000 0094 8822 78 USD TR65 0006 7010 0000 0094 8822 91 EURO YAPI KREDİ BANKASI ETİLER ÖBM ŞUBESİ Dmitri Hvorostovsky Önümüzdeki hafta İstanbul Müzik Festivali, Opera Festivali ve İzmir Festivali’nin etkinlikleri, çakışan güzel programlarla müzikseverleri kararsız bırakacak. 13 Haziran Cuma akşamı Bakırköy’deki yepyeni Leyla Gencer Opera Sahnesi’nde Samsun Devlet Operası, Kazak besteci Mukan Tulebayev’in (19131960) Birjan ve Sara adlı yapıtını sergileyecek. Hem bu operayı hem de mekânı merak edenler aynı anda Aya İrini’deki konserle çakışmasına üzülecekler. Zira orada da bir dünya prömiyeri var: İKSV’nin Rus besteci Alexander Raskatov’a (1953) ısmarladığı Crying in the Wilderness (Yabanda Çığlık) adlı yapıt çalınacak. Seksen kişilik karma koro ve büyük orkestra için Suriyeli Efrem’in metinleri üstüne yazılmış. Çağdaş Rus müziğini doruğa tırmandıran Stravinkski, Şostakoviç, Şnitke, Lindberg gibi ustaların çizgisinde yürüyen Raskatov, bu çalışmasında Bizans müziğini de işlediğini belirtmiş. Onu daha iyi tanımak için yeniden kavuştuğumuz Utube’dan Fünf Minuten aus dem LebenW.A.M. adlı Mozart’a göndermesini dinleyebilirsiniz. Aynı konserde bestecinin 2002’de yazdığı viyola konçertosu The Path da (Yol) çalınacak. Hem de çağımızın en önemli viyolacılarından Yuri Bashmet solist olacak. The Path, yeni çağın yeni dilini kullandığı kadar yarattığı tınısal zenginlikte dinleyicisiyle barışan bir yapıt. Yepyeni bir yapıtın ilk kez yaşama kavuştuğu anın tanığı olmak beni her zaman heyecanlandırır. Üstelik Festival’in yerleşik konuk u Gelecek salı İstanbulluların işi iyice zor: Bir yanda Sinfonia Varsovia, ünlü kemancı Julian Rachlin ile Mendelssohn’un güzelim keman konçertosunu ve Penderecki’nin Leh Requiem’ini sunarken, öte yanda Opera Festivali de günümüzün en ünlü baritonlarından Dmitri Hvorostovsky ile genç soprano Ana Maria Martinez’i ağırlıyor. O akşam Aya İrini ile Zorlu Center arasında ışınlanmak gerekecek. Sermet Beethoven’ın 5. piyano konçertosunu seslendirecek. 14 ve 15 Haziran günlerinde İstanbul Opera Festivali’nde ise Salzburger Landestheater’in sergileyeceği Gluck’un Beklenmedik Karşılaşma adlı rengârenk bir operası var. İstanbul Festivali gelecek haftaya Penderecki yönetimindeki Sinfonia Varsovia’nın iki konseriyle başlıyor. Her iki konser de günümüzün önde gelen solistlerini sunacak: Piyanist Piotr Anderszewski saygın bir Leh bestecisi olan Syzmanowski’nin Konsertant Senfonisi’nde solist. Gelecek salı ise İstanbulluların işi iyice zor: Bir yanda aynı topluluk ünlü kemancı Julian Rachlin ile Mendelssohn’un güzelim keman konçertosunu ve Penderecki’nin Leh Requiem’ini sunarken, öte yanda Opera Festivali de günümüzün en ünlü baritonlarından Dmitri Hvorostovsky ile genç soprano Ana Maria Martinez’i ağırlıyor. O akşam Aya İrini ile Zorlu Center arasında ışınlanmak gerekecek. Krysztof Penderecki orkestrası olan Sinfonia Varsovia, Varşova Filarmoni Korosu ve Andres Mustonen gibi usta bir şefle Aya İrini’nin ortamında yüzyıllar iç içe geçecek. Hep söylerim, müzik sanatının hangi çağını yaşadığımızı kavramak için böylesi konserleri kaçırmamalıyız. Cumartesi akşamı İzmir Festivali de Efes Antik Tiyatro’da Sinfonia Varsovia ile başlıyor. Topluluk bu kez çağımızın büyük besteci ve şefi Krysztof Penderecki yönetiminde çalacak. Beethoven ve Penderecki (2. senfoni) programında Hüseyin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle