06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2014 CUMARTESİ 8 GÜNCEL n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK AKP’den çevreye bir dArbe dAhA. SulAK AlAnlAr yönetmeliği de Sil bAştAn değiştirildi ehliyette olup olmadığına pek bakmıyor. Çok çalıştı, çabaladı. Yoruldu. Artık Başbakanlık’taki yorucu sorumluluğu bırakarak çoktan anasının ak sütü gibi helal ve hak ettiği Cumhurbaşkanlığı’na mutlaka seçilmesi gerektiğine inanıyor, bunu savunuyor. Yahu evet; Çankaya Türkiye Cumhuriyeti’nin bir insana sağlayacağı çok onurlu ve herkese nasip olmayan bir görevdir, ama sorumlulukları da vardır. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın devletteki kargaşayı, anlaşmazlıkları ortadan kaldıracak yetkileri de vardır. Kurumlar arasında ahengi sağlamak gibi... Unuturuz. Fakat biz hem milletvekillerine kendimizi temsil etmek ve yararlarımızı, haklarımızı korumak gibi ulvi bir görev verdiğimizi söyleriz.. amma velakin... …cumhurbaşkanlarını neden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendi adına karar vermeye yetkili kıldığı vekilleri seçiyor diye yıllardır eleştirir dururuz. Hani ya hep bir ağızdan demokrasiye, özgürlüğe millet ve onlara vekaleten vekilleri ne derse o diye bas bas bağırdık, bağırıyoruz. Cumhurbaşkanına geldi mi; yoo vekillerle olmuyor, millet seçsin diye yasa çıkardık. HHH Geçmişi övmek veya nostaljik duygularla dünü bugünle kıyaslamak değil niyetim. Fakat geçmişte TBMM’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ayrı tadı vardı. Evet o yıllarda partilerin basiretsiz, aralarında anlaşarak sorunlara bir çare ve sonra Çankaya’ya bir aday bulamamaları nedeniyle şimdi askeri vesayetin etkisi diye adlandırılan dönemler yaşadık. Ama ben, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti bütün aksi beklentilere karşın bütün yurtta tek başına iktidara gelecek sayıda vekil çıkardıktan sonra... TBMM’nin ilk toplantısında parti genel başkanı Celal Bayar’ı, vekillerin oylarıyla 3’üncü Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesinin hemen ardından Meclis’ten çıkarken izledim. Ne ki Bayar, Çankaya ile parti başkanlığını ayırt edemedi. 27 Mayıs darbesinden sonraki Meclis, asker baskısı altında cunta lideri Gürsel’i seçmek zorunda bırakıldı. Adalet Partisi (AP) iktidarı ise çoğunlukta olduğu Meclis’te bir sivili pekâlâ cumhurbaşkanı seçebilirdi ama hâlâ askeri vesayet korkusu ve onunla birlik olan partilerin olmaz ha diye baskısından kurtulmak için Genelkurmay Başkanı Org. Sunay’ı cumhurbaşkanı seçti. HHH Fakat 12 Mart darbesinden sonra 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimi belki misli görülmeyecek şekilde askerle sivil güçlerin demokratik mücadelesi arasında geçti ve... TBMM’nin kendi iradesiyle cumhurbaşkanlarını seçme özgürlüğüne kapıyı, bir daha kapanmamak üzere o seçim açtı... Bugün kim ne derse desin, o günleri hatta saati saatine izlediğim için biliyorum ki 12 Mart darbesinden sonra Çankaya’ya Genelkurmay Başkanı’nı asker baskısıyla çıkarma dayatmalarına AP Genel Başkanı Demirel öylesine direndi ve siyasal olanakları öylesine kullandı ki, inkâr etmek haksızlık olur. Tabii CHP lideri Ecevit’in de aynı kulvarda bir sivilin seçilmesine bütün gücüyle açılmasıyla da... Fahri Korutürk gibi Çankaya’nın hakkını Çankaya’ya veren bir cumhurbaşkanı seçildi. O günden sonra TBMM’de milletin vekilleri gizli oylarıyla Çankaya’ya Özal, Demirel ve son olarak Ahmet Necdet Sezer’i çıkardı. HHH Bugünlere dönelim. Cumhurbaşkanı’nı vekilleri değil, millet seçecek. Pekâlâ, baş üstüne. İyi güzel de Çankaya seçimi bu defa da iki adamın arasındaki anlaşmaya bağlı. Bu kez millet yeğlediğini değil, bu iki adamdan birinin cumhurbaşkanı ben olacağım diyerek önüne koyduğu adayı seçecek. İki kişinden biri Başbakan RTE. Karakter yapısı: Partide, hükümette, yurtta, evde otoriter. “Ben ne dersem o diyenle çalışırım” diyen biri.. Diğeri A. Gül: Dışa verdiği izlenim; uygulama ve konuşmaları saldırganlıktan uzak, hatta uzlaştırıcı içerikte, daha yumuşak bir karakter. İmdi: RTE cumhurbaşkanı seçildi, partiyi ve hükümetin bugünkü gibi dizginlerini tutacak biriyle çalışmayı istemesi eşyanın tabiatına uygun. Ama kendinden sonra yeşil ışık yakmak zorunda kalacağı A. Gül; sorumlu bir başbakan ve parti lideri olarak RTE gibi üstelik sorumsuz bir cumhurbaşkanının her dediğine evet ve eyvallah diyecek biri değil... Gül’ün elbette bugüne kadar hükümetle uyumlu görünmesine karşın son zamanlarda RTE’nin antidemokratik uygulamalarına karşı duruşu dikkate alınırsa Başbakanlık’ta tepeden gelecek emirlere, dayatmalara hemen evet diyecek birisi olmadığını hatırdan çıkarılmamak gerek. HHH RTE: Yardan da serden de vazgeçemiyor. İki arada bir derede... Su kuşlarının kuluçka yaptığı, konakladığı veya kışladığı alanlar ile nadir ve nesli tehlikedeki kuş türlerinin üreme bölgelerini kapsayan “mutlak koruma bölgelerine” ilişkin dikkat çeken bir değişikliğe gidildi. l Özel Yönetmelikteki “Bu mülkiyet alanların zorunlu olmadıkça özel kuşkusu mülkiyete konu olmaması esastır” ifadesi soru işareti yarattı. Böylece nesli tehlikedeki kuş türleri için yaşamsal öneme sahip alanların özel mülkiyete konu olmasına da kapı aralandı. Dört zorlu engel MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Çevreye ilişkin kararları eleştiri konusu olan hükümet, yine tartışmalı bir değişikliğe imza attı. Sulak Alanlar Yönetmeliği sil baştan değiştirildi. Bir alanın “sulak alan” olarak belirlenebilmesi iyice zorlaştırıldı. Bunun için tam 4 aşamanın geçilmesi öngörüldü. Ayrıca sulak alanlardaki “tampon bölgelerde” açılacak taş ocakları, hidroelektrik santral projeleri, motorlu taşıt, çimento üretimi, evsel atık transfer istasyonu kurulması gibi faaliyetlerde ÇED süreci usul ve esaslarını bakanlığın belirleyeceği tek bir raporla sınırlandırılarak devre dışı bırakıldı. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği dün Resmi Gazete’de yayımlandı. Eski yönetmelikle karşılaştırıldığında ise çevre için tartışma yaratacak sonuçlar ortaya çıktı. Kuru dereler yönetmelik kapsamından çıkarıldı. Arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması “esas” olmaktan çıkarılarak “gözetimle” sınırlandırıldı. Sulak alanları besleyen akarsular ile yüzey sularının yönlerinin izin alınmak şartıyla değiştirilmesinin önü açıldı. Sazlık alanlarda ekonomik ve ticari önemi olan bitki türlerinin kesimine izin verildi. Sulak alanların belirlenmesinde de değişikliğe gidildi. Bir alanın ulusal öneme sahip sulak alan olup olmadığının belirlenmesi için 4 aşamanın geçilmesi gerekecek. Önce Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından etüt ve envanter raporu hazırlanacak. Bu rapor atama ile gelen bürokratların çoğunlukta olduğu “mahalli komisyona” sunulacak. Mahalli komisyon onay verirse dosya bakanlığa Yönü bile değiştirilebilecek gidecek. Bakanlık da onay verirse dosya bu kez çoğunluğunu bakanlıklardan gelen temsilcilerin oluşturduğu Ulusal Sulak Alan Komisyonu’na gelecek. Bu kurul da alanın sulak alan olduğunu kabul ederse dosya yeniden bakanlığa iletilecek. Son olarak bakanlık bölgeyi sulak alan olarak tescil ve ilan edecek. Mahalli öneme sahip sulak alanın belirlenmesinde ise önce bakanlık tarafından hazırlanan rapor mahalli komisyonda görüşülecek. Sonra Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün onayına sunulacak. Genel müdürlüğün de onay vermesi halinde alanın sınırları tespit edilecek. Ayrıca Ulusal Sulak Alan Komisyonu’ndan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü’nün çıkarılması da dikkat çekti. l Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, yönetmelikle sulak alanların yok olacağına vurgu yaptı. Sulak alanların “ulusal önemi haiz sulak alanlar” ve “mahalli önemi haiz sulak alanlar” olarak ikiye ayrıldığına dikkat çeken Bozoğlu, “mahalli önemi haiz sulak alanların”, Uluslararası Önemi Haiz Sulak Alanlar Sözleşmesi’nin (RAMSAR) kapsamına girmediğini belirtti. “Sulak alanın ulusalı, mahallisi olmaz” diyen Bozoğlu, yönetmelikle “mahalli önemi haiz sulak alanların” koruma bölgeleri kapsamının dışına çıkarıldığını da vurguladı. Bozoğlu, bu alanlarda imar çalışmaları yapılabileceğini, rantın, talanın hukuki zemininin tamamlandığını bildirdi. İstanbul için planlanan 3. havalimanı projesinin 2.5 milyon ağacın, 70 sulak alanın, 8 derenin yok edilmesine neden olacağına işaret eden Bozoğlu, “Bu sulak alanlar, ‘mahalli önemi haiz’ olarak tanımlanmakta ve yapılaşmaya açılması kolaylaştırılmaktadır. Bozoğlu, düzenlemenin iptali için dava açacaklarını bildirdi. yok olacak ‘ alanlar Sulak Kocaeli’nde susuzluk Komisyonda da değişiklik l KOCAELİ (DHA) Kış aylarında beklenen yağışların gelmemesi ve barajlardaki su seviyesinin normalin altına inmesi Kocaeli Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nü harekete geçirdi. Kentte susuzluk alarmı verildi. Sivil toplum kuruluşları ile ilkokul ve ortaokul müdürlerine alınan önlemler ile su tasarrufunun önemini anlatan bilgilendirme toplantıları yapılıyor. alarmı emeKli GenerAl SAyAr, GörÜmlÜ dAvASIndA KOnuştu: erGeneKOn AvuKAtlArI: Acımasızca Gerekçe değil mücadele ettim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Şırnak’ın Görümlü Köyü’nde 1993 yılında 6 askerin şehit olduğu çatışmadan bir gün sonra karakola götürülen 6 köylüden bir daha haber alınamamasına ilişkin dönemin Şırnak 23’üncü Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın arasında bulunduğu 6 askerin yargılandığı dava Ankara’da başladı. Güvenlik nedeniyle Şırnak’tan Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi gönderilen davaya babalarını yitiren üç genç de katıldı. Ailelerin avukatlığını yapan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, davanın Ankara’da görülmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu belirterek dosyanın Şırnak’a gönderilmesini istedi. Mahkeme ise talebi reddetti. Olay tarihinde Görümlü Jandarma Karakolu’nda üsteğmen olarak görev yapan Tansel Erok, iddiaları reddetti. Kayseri Hava İndirme Tugayı’nda görev yaparken geçici görevle Şırnak’a geldiğini anlatan Erok, 6 şehit olayından sonra taramaya çıktıklarını ancak Görümlü Köyü’ne gitmediklerini iddia etti. Daha önce karakola bazı köylüleri çağırdığını kabul ederken kimleri çağırdığını hatırlamadığını savunan Erok, “Bu şahısların ölüp ölmediği belli değil. Karakolun çevresinde birçok yer kazılmıştır ancak bir bulguya rastlanılmamıştır” dedi. Erok, Tahir Elçi’nin “6 askerin şehit olduğu çatışma sonrası askeri operasyon nereye yapıldı” sorusuna “hatırlamıyorum” yanıtını verdi. Sık sık gözleri dolan, sesi titreyen Mete Sayar, Şırnak’ta görev yaptığı iki yıl boyunca hiçbir askere veya sivile zarar verme çelişkili roman CANAN COŞKUN balbay, ergenekon gerekçesini değerlendirdi ‘Hukuksuzluk itirafnamesi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Ergenekon davası gerekçeli kararının 20 sayfalık önsözü için “Ergenekon hâkimleri gerekçelerine gerekçe üretmişler. Hukuksuzluk itirafnamesi ya da Ergenekon yargıçlarının savunması olarak bakılabilir. Ergenekon yargıçları bize son hukuksuzluklarını yapıp öyle gitmişler” dedi. Balbay, artı 1 TV’nin Ergenekon davasında verilen gerekçeli kararı değerlendirdi. 16 bin 798 sayfalık gerekçenin 20 sayfalık önsözüne değinen Balbay, “Denir ki, ‘hâkimler kararları ile konuşurlar.’ Ergenekon hâkimleri kararları ile konuşamayacaklarını görünce bir önsöz yazmışlar. Gerekçelerine gerekçe üretmişler. Beş yıllık yargılamalarına gerekçe diktiler” dedi. Ölü bir mahkemenin karar üretmeye çalıştığını dile getiren Balbay, “Bu kişiler hâkim değil taraftırlar. En başta yazılmış bir kararı topluma dikte etmeye çalışıyorlar. ‘Derin devleti aydınlatıyor’ diyorlar. Bu dava ile ortaya çıkarılmış bir tek derin devlet olayını söylesinler, bu dava işe yaramıştır diyeceğim. ‘Bu davayı genişletmek lazım’ diyorlar. ‘Biz bir şey yapamadık, artık devamını getirmek lazım’ anlamına geliyor. Tamamen bir yığındır. 16 bin sayfalık bir enkazdır” diye konuştu. diğini belirterek şunları kaydetti: “Bu dava nedeniyle o kadar üzüntülüyüm ki... Ben PKK ile teröristlerle çatışırken yasaların, hukukun bana verdiği yetkileri sonuna kadar acımasızca kullandım, mücadele verdim. Halka ihanet etmedim. Ama karakoluma saldıran PKK’li teröristlere şefkat göstermedim.” İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan ve ÇHD Genel Sekreteri Hüseyin Aslan’ın sorularını yanıtlayan Sayar, o dönem general değil, onbaşı gibi çalıştığını söyledi. Dönemin Şırnak Valisi Mustafa Malay’ın “O dönem asker çok insan öldürdü” sözü üzerine Sayar, “Malay, doğruyu söylemiyor” dedi. 61 yıldır dinmeyen acı l Çanakkale Boğazı’nda, 4 Nisan 1953’te Nara Burnu önlerinde İsveç bayraklı Naboland adlı gemiyle çarpıştıktan sonra batan Dumlupınar denizaltısında şehit olan 81 denizci için facianın 61’inci yılında anma törenleri yapıldı. Nara Kalesi’ndeki törende konuşan Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Aydın Şirin, şehit denizcilerin, kutsal vatan topraklarının azimle korunması uğrunda ölümü göze alma ruhunu miras bıraktığını söyledi. Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanlığı’nın bando ekibince marşlar çalınmasının ardından “TCG 18 Mart” denizaltısına geçen katılımcılar, “TCG Dumlupınar”ın 61 yıl önce battığı noktaya gidip denize çelenk bıraktı. Şehit denizciler için saygı duruşunda bulunuldu. (AA) Hatırlayamadı... Öcalan ile görüşecek 6 isim belli oldu iddiası AKP’nin İmralı listesi öcalan’ın doğum günü için pasta kestiler l ŞANLIURFA (DHA) Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 65. doğum günü nedeniyle binlerce kişi Öcalan’ın doğduğu Halfeti ilçesine bağlı Ömerli köyüne gitti. Öcalan’ın doğduğu evin bahçesine 2009 yılında Ömerli’de çıkan olaylarda yaşamını yitiren Mahsum Doğan ve Mustafa Dağ ve Roboski katliamında yaşamını yitiren 34 kişinin fotoğrafları asıldı. Daha sonra Öcalan için hazırlanan doğum günü pastası, köyde 2009’da çıkan olaylarda yaşamını yitiren Mustafa Dağ’ın çocukları Şeyma ve Gülsüm Dağ tarafından kesildi. l ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yerel seçimlerin ardından hükümetin, Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşecek gazetecilerin listesini hazırladığı iddia edildi. 6 kişilik listede, “Vatan gazetesi yazarı Hüseyin Yayman, Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, Radikal yazarı Oral Çalışlar, Milliyet yazarı Nagehan Alçı ve Sivil Dayanışma Platformu’ndan Ayhan Ogan’ın” isimleri yer alıyor. Artıbir Haber’e göre gazetecilerin İmralı’ya iki hafta içinde gitmesi bekleniyor. İddia edilen listede yer alan Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar ise, konudan haberi olmadığını, kendisinin de İmralı için bir başvurusu olmadığını açıkladı. Hüseyin Yayman ise İmralı’ya gideceklerine ilişkin bilginin doğru olmadığını söyledi. Ergenekon davası sanık avukatlarından Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, Ergenekon davasına bakan eski İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin açıkladığı gerekçeli kararda ciddi çelişkiler olduğunu belirtti. Ülgen, gerekçeli kararı, “3 yargıcın romanı” olarak nitelendirerek, mahkeme heyetinin savunma hakkı ihlalini kabul ettiğini, 17 bin sayfa boyunca kendilerini aklamaya çalıştıklarını ifade etti. Avukatlar, özetle şu noktalara dikkat çekti: 4 Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında ‘Biz terörist demedik. Terör suçlusu dedik’ diyor. Bu kocaman bir yalan. Kamuoyunun tepkisinden korktukları için böyle bir ibarenin arkasına sığınmışlar. Hukuken terör suçlusu ‘henüz hakkında dava açılmış olana’ söylenir. 4 Kararda mahkemenin bütün kanaatleri ve düşünceleri çok soyut. Bu nedenle sanıklarla olaylar ve sanıkların isnat edilen fiilleri arasında nedensellik bağı kurulmamış. Biz buna ancak olsa olsa ‘3 yargıcın romanı’ diyoruz. 4 Soyut, belirsiz ve çeşitli çıkarsamalarla sonuca giden bir karar. Bu karara karşı gerekçeli temyiz dilekçesi de yazmak da zor. 4 Gözaltındayken cep telefonuna sehven yükleme yapılan Teğmen Mehmet Ali Çelebi ve emekli Albay Mustafa Levent Göktaş’ın 51 Nol’u DVD’si hakkında gerekçe yok. 4 Savunma hakkını ihlal ettiklerini ikrar etmişler. 4 Bazı sanıkların polise vermiş olduğu ifadelerden dönerek başka beyanlarda bulunmaları örgütsel bir tavır olarak nitelendirildi. Danıştay saldırganı ve gazetemize bomba atan Osman Yıldırım, ifadesini değiştirdi, ama beraat etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle