01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 2014 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Savcı Demir, anayasayı ihlal ederek CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu ifade vermeye çağırdı ‘Bile bile’ sehven AYŞE SAYIN 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu “yargı darbesi” olarak nitelendiren İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, bir “ilk”e imza atarak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu “kişiye hakaret” ettiği gerekçesiyle “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağırdı. CHP çağrıyı, anayasanın milletvekili dokunulmazlığı ve Adalet Bakanlığı’nın 21.12.2011 tarihli iç genelgesine aykırı olduğu gerekçesiyle iade etti. Tepkiler üzerine Kılıçdaroğlu dosyası elinden alınan savcı Demir’in “Yanlışlıkla ifadeye çağırdık. Çağrıyı da geri aldık. Kendisi de öğrendi işte, daha ne istiyor” ifadeleri dikkat çekti. CHP lideri Kılıçdaroğlu ise “Öyle anlaşılıyor ki kasıtlı bir davranış” dedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Kılıçdaroğlu’nu önceki gün CHP Genel Merkezi’ne iletilen “sehven çağrıda” suç unsuru belirtilmeksizin 10 gün içinde ifadeye çağırdı. Başsavcılık ise sehven yapıldığını açıkladığı ifade çağrısını geri aldıklarını açıkladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın önceki gün bizzat görüşerek böyle bir çağrı gönderilemeyeceği yönündeki uyarısına karşın, savcı Demir’in tavrında ısrar ettiği öğrenildi. Olayın kamuoyuna yansımasından sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme başlatıp, çağrının “sehven” gönderildiğini ve geri alınması için işlem başlatıldığını açıklarken, başsavcı Hadi Salihoğlu da CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın aracılığıyla Kılıçdaroğlu’ndan özür diledi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir imzasıyla Kılıçdaroğlu’nun “genel merkez” adresine gönderilen 22 Nisan 2014 tarihli çağrı yazısında, “Yapılmakta olan bir soruşturmaya esas olmak üzere cumhuriyet başsavcılığımız tarafından, şüpheli olarak ifadeniz alınacağından, çağrı kâğıdına ilişkin tebligatı aldığınız 10 gün içinde cumhuriyet başsavcılığımıza müracaat etmeniz gerekmektedir” denildi. Çağrıda, Kılıçdaroğlu’nun hangi suçtan “şüpheli” olduğu konusunda bilgi verilmedi. Savcı Demir, 17 Aralık sonrasında katıldığı televizyon programlarında HSYK’ye Yarın 1 Mayıs! Yarın, toplumun gerçek “mağdurları” eşitlik, özgürlük, dayanışma arzularını dile getirmek, tarihte bu arzular uğruna verilen mücadeleleri, yapılan fedakârlıkları, çekilen acıları anmak için Taksim Meydanı’nda toplanmayı planlıyorlar. Başbakan da buna izin vermeyeceğini açıklamış bulunuyor. Geçen yıl, 1 Mayıs’ta, polis adeta tüm İstanbul’u işgal etmişti. Bu yıl da yalnızca Taksim Meydanı’nı korumak için 50 TOMA’nın, binlerce polisin seferber edileceğinden söz ediliyor. Geçen yıl hükümetin, Taksim’i kapatmak için, inandırıcı olmasa bile, bir gerekçesi vardı. Bu yıl, bir gerekçe yok, yalnızca bir buyruk var! Başbakan “yasak”, “Taksim’i unutun” diyor; meydanı salt 1 Mayıs için değil tüm zamanlar için yasaklıyor. Artık yasak koymak, güvenlik güçlerini harekete geçirmek için yasal dayanak gerekmiyor. Bugün gelinen noktada, siyasal İslamın geleneksel yüzde 2528 aralığındaki oy oranını yüzde 30’ların üzerine çıkararak iktidar olmasında, “oy aldım istediğimi yaparım” havasına girmesinde, bunun için gereken yasal dönüşümleri gerçekleştirmesinde, benim en başından beri, “yararlı salaklar” olarak saptadığım bir tür entelijensiyanın desteği, meşrulaştırıcı söylemleri birinci derecede rol oynadı. “A Takımı’na”; İşbirlikçi sola, AKP’nin artık gereksinimi kalmadı, ama biz onların, özgürlük ve demokrasi mücadelesi karşısında aldıkları tavrı unutmadık. Anımsamaya şuradan başlayabiliriz. Eğer 28 Şubat, siyaset ortamını liberallerle siyasal İslamın arasındaki ittifak için hazırlamasaydı, bir mağdurluk, “dün bu ülkede Müslümanlar baskı altındaydı” fantezisini hediye etmiş olmasaydı, bugün buraya gelemezdik. O sırada, Avrupa ve Batı, kendine “ılımlı”, bölge halklarını Batı adına yönetecek bir İslam arayışı içindeydi. Siyasal İslamın on yıllardır iktidar koridorlarının hem içinde hem dışında yaşamanın okulundan geçmiş entelijensiyası (liderliği ve hareketin omurgası) Batı’nın, liberalizmin ılımlı “İslam” arayışının yumuşak karnını hemen, çok doğru bir biçimde gördüler. “Biz ılımlı İslamız, biz parlamenter yoldan iktidara geleceğiz” diyerek, ama siyasi projelerine ilişkin bilgi vermemeye dikkat ederek, Batı’nın açtığı kapıdan girdiler. Liberal entelijensiya, yalnızca Türkiye’de değil tüm Ortadoğu’da “Bunlar değişti, artık ılımlılar, demokratlar, yolsuzluklara, demokrasi dışı vesayetlere karşılar. Bunlar bireysel özgürlüklerin gelişmesine hizmet edecekler” söylemini üretmeye başladı. Büyük sermayenin de, daha sonra başına bela olacak bu akımı, ABD ve Avrupa’nın teşvikiyle, “bir fırsat verelim” kafasıyla, “istikrar” adına desteklediğini gördük. Kürt hareketi bulunduğu konumun, ideolojik yapısındaki karmaşıklığın etkisiyle çok fazla düşünmeden AKP’nin vaatlerini ciddiye almak zorunda kaldı. Kentli orta sınıfların “yaşam tarzı” (özgürlük kaybetme) korkularını gidermek, ikna etmek, kazanmak da liberal entelijensiyaya kaldı. Anadolu muhafazakârlığını, siyasal İslamın oy deposunu AKP’ye, liberallerin duymadığı, bilmediği, bilmek de istemediği bir söylemle yönlendirme işini de Sünni İslamın kurumları kolaylıkla başardı. Bu sırada, ikna olmayanların sıkıntısını da “Bunlar seçimlere girdikçe demokratik pratiklere alışacaklar, sırdan partilere dönüşecekler” fantezisi yatıştırıyordu. İnancın, ideolojinin önemini, siyasal İslamın tarihsel kültürel derinliğini bilenlerin, projesi hakkında bir fikir sahibi olanların uyarıları da, “niyet okumayın”, “ulusalcı dinozor”, “darbeci” çığlıklarıyla gelen bir simgesel şiddetle susturuldu. Seçimler seçimleri izledikçe, İslam, demokrasiyi seçimlere indirgeyen liberallere, seçimleri liderde kristalleşen bir iktidarın tek kaynağı düzeyine yükselterek, güçler ayrılığını yıkarak, seçimleri kaybetmelerini önleyecek araçları yaratarak cevap verdi. Şimdi karşımızda, demokratik haklarını kullanmak isteyenlere “şımarıklık etmeyin” diyen bir Başbakan; internet yasaklarını, MİT Yasası gibi baskıcı yasaları hızla onaylayan bir Cumhurbaşkanı, “AKP 500 yıl kalacak” diyen bir Dışişleri Bakanı, AYM Başkanı’nın anayasayı, hukuk devletini anımsatan konuşmasını adeta suratlarına atılmış tokat gibi algılayan bir TBMM Başkanı, tüm muhalefet mekânlarını kapatmaya kararlı bir hükümet var. Alman Cumhurbaşkanı “Bu kadar güçlüsünüz, neden korkuyorsunuz?” demeye getirmiş. Evet bir “meydan” korkusu var. Siyasal İslam, devleti bir taraftan liderle “bir”leştirmeyi, diğer taraftan sivil toplumumu kapsayarak yok edecek, tüm “meydanları” kapatacak biçimde genişletmeyi amaçlıyor. Böyle bir ortamda 1 Mayıs’ı gerektiği gibi kutlamak daha bir anlam kazanıyor. SAVCI GERİ ALMAYI REDDETTİ Cumhuriyet’e bilgi veren Tezcan, savcı Demir’i uyardığını belirterek “Böyle bir çağrının hukuka, anayasaya hem de nezaket kurallarına uygun olmadığını ifade ettim. Bir milletvekilinin ancak müşteki (şikâyetçi) ya da tanık olarak çağrılabileceğini ancak şüpheli olarak çağrılamayacağını söyledik. Ancak kendisi ‘Ya şüpheli ya ifade sahibi olarak çağıracaktık’ diyor. Biz de ‘ifade sahibi’ olarak da çağıramazsınız, dedik. Ancak çağrısında ısrar etti, biz de iade edeceğimizi bildirdik ve iade ettik” dedi. BAŞSAVCI ÖZÜR DİLEDİ İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın olayın kamuoyuna yansımasının ardından açıklama yapması dikkat çekti. Açıklamada, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kaynaklı bir çağrı kâğıdı çıkartıldığı yolunda haberlerin çıktığı ve araştırma yapıldığı” belirtilerek “Çağrının sehven çıkartıldığı ve geri alınması için işlem başlatıldığı kamuoyunun bilgisine sunulur” denildi. Gelişmeler üzerine CHP Milletvekili Aydın Ayaydın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nu arayarak bilgi istedi. Ayaydın, başsavcının gelişmelerden üzgün olduğunu ve kendisi aracılığıyla Kılıçdaroğlu’ndan özür dilediğini söyledi. Ayaydın, Salihoğlu’nun “Hatayı yapan arkadaşımızla ilgili gereken işlemi yapacağım” diyerek soruşturma mesajı verdiğini de ifade etti. Çağrıyı gönderen savcı Demir ise “Hakkında şikâyet vardı. Soruşturma kapsamında fezleke düzenlememiz gerekiyordu. Yanlışlıkla ifadeye çağırdık. Çağrıyı da geri aldık. Kendisi de öğrendi işte, daha ne istiyor” dedi. HSYK’ye şikâyet edilecek Savcı Demir’in tutumunun “kasıtlı” olduğunu belirten Tezcan, bu nedenle kendisini HSYK’ye şikayet edeceklerini bildirdi. Yapılan çağrının anayasanın 83. maddesine aykırı olduğuna dikkat çeken Tezcan, “Savcı, iktidar partisi milletvekilleri ve haklarında onca iddia olan bakanlara uygulamadığı bir yöntemi, muhalefet partisinin genel başkanına uyguluyor. Adalet Bakanlığı’nın iç genelgesi var, ‘Milletvekilleri hakkında ya fezleke düzenlersin ya da takipsizlik kararı verirsin’ diyor. Savcının bütün hukuk teamüllerine aykırı olarak yaptığı çağrı, cumhuriyet savcılarının değil, emir ve talimat altında hareket eden iktidar savcılarının uygulamalarına tipik bir örnektir.” dedi. ve operasyonlara yönelik eleştirileri ile gündeme gelmişti. Demir, 17 Aralık operasyonunu “darbe girişimi” olarak değerlendirmişti. Demir, “adalet.org”da ise “17 ve 25 Aralık’ta kurgulanan soruşturmalar, HSYK’nin yayımladığı bildiriler, MİT’e ait TIR’ların aranması gibi olayların gösterdiği ve Başbakan’ın tarif ettiği gibi, hükümete karşı bir darbe girişimi algısı oluşmuştur. Bütün bu algı ve kuşkulardan sonra yargı üzerinde özellikle de HSYK üzerinde giderilemez bir şaibe meydana gelmiştir” yorumunu yapmıştı. AKP’den tepki AKP parti sözcüsü Hüseyin Çelik, Twitter’da “Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifadeye çağrılması açık bir anayasa ihlalidir. İstanbul Başsavcısı açıklama yaptı ama bu büyük bir gaf ve özensizliktir” değerlendirmesini yaptı. Kılıçdaroğlu: Kasıtlı davranış CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadeye çağrılması ile ilgili olarak “Öyle anlaşılıyor ki kasıtlı bir davranış” değerlendirmesini yaptı. İfadeye çağrılması ile ilgili düşüncelerini Cumhuriyet’e anlatan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Savcının iddiasına göre şikâyet üzerine böyle bir şey bana gönderilmiş ama mevzuata göre bunun olması mümkün değil. Öyle anlaşılıyor ki bu kasıtlı bir davranış. Hem gönderilen çağrıyı iade edeceğiz, hem de savcı hakkında HSYK’ye suç duyurusunda bulunacağız” dedi. Kılıçdaroğlu “çağrının neden yapıldığı” konusundaki soruya ise “İçeriğini bilmiyoruz” yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu ayrıca, ifade çağrısını gönderen savcı Mehmet Demir’in “Yanlışlık yaptık geri aldık, daha ne istiyor?” açıklamasına yönelik de “Herhalde kendisinin sağlık sorunları var” değerlendirmesinde bulundu. Değişti, ılımlı, demokrat, şeffaf ‘Bilal’e yazı gönderemeyen bu çağrıyı nasıl gönderdi?’ CHP’li TBMM Anayasa Komisyonu üyesi Atilla Kart, yapılan işlemin hiçbir şekilde hukuki yanı olmadığını belirterek çağrının hem anayasa hem de Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 21.12.2011 tarih ve 100/1 sayılı genelgeye aykırı olduğunu söyledi. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a yazı gönderemeyen savcının, dokunulmazlığı bulunan kişiye nasıl çağrı gönderdiğini sordu. Çağrıyı kınayan Tanal, bakanlığı ve HSYK’yi de göreve davet etti. KILIÇDAROĞLU, ERDOĞAN’A SORDU ‘O kasetleri kimle izledin’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gülen cemaatini suçlarken, kimi bakan ve milletvekilleri hakkında “şantaj kasetleri” olduğu ve Cumhurbaşkanı’ndan Anayasa Mahkemesi Başkanı’na kadar herkesin dinlendiği açıklamalarına, kimi bakan ve milletvekilleri hakkında “O şantaj kasetlerini gözlüğünü böyle takarak nasıl izlediğini de çok iyi biliyorum. Sorun şu; o şantaj kasetlerini senin önüne nasıl geldi? Sen kiminle beraber izledin” sorusunu yöneltti. MİT Yasası’nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını açıklayan Kılıçdaroğlu, 4 eski bakan hakkındaki soruşturma önergesinin Meclis TV’nin yayında olmadığı pazatesi günü Meclis’te görüşülecek olmasını eleştirirken kendilerinin oğluna “paraları sıfırla” talimatı veren Başbakan Erdoğan hakkında da fezleke beklediklerini söyledi. Partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin gelişmeleri değerlendiren Kılıçdaroğlu şunları söyledi: Provokasyon uyarısı: 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlayacağız. Umarım 1 Mayıs’ta canlar yanmaz, provokasyonlar olmaz, umarım 1 Mayıs’ta insanlar bayramlarını yaşarlar ve akşam evlerine huzur içinde dönerler. 2013 yılında 1235, 2014’ün ilk 3 ayında ise 276 işçi hayatını kaybetti. Biz üzerinde düşünüyoruz. Aslolan devleti yönetenin, iktidarda olanların düşünmesidir. Onlar ceplerini düşünüyorlar. Böyle ihaleye ben de girerim: Şimdi yeni bir şey çıkardılar. Büyük ihaleler karşılığında devlet onların borçlarını üstlenecek. Bir anlamda garanti edecek. Neden? Mali disiplin kalmadı. Yönetmelikte bir hüküm daha var. Kiminle borç üstlenildiğini, Resmi Gazete’de yayımlamayacaklar. Yani vatandaş bilmeyecek. Hani devlet saydamdı? Kime ne kadar garanti verildiğini kimse bilmeyecek. Bunun adı ihaleye fesat karıştırmaktır. Eğer, benim bankalardan alacağım borca, krediye Hazine kefil olacaktıysa baştan söylerlerdi, belki ben de ihaleye girerdim. Şerefin varsa ispat et: Başbakan koltuğunda oturan kişi bizi “cemaatle işbirliği” diye eleştirdi. Çağrıda bulunuyorum; şerefin varsa, çıkarsın bunu belgelerinle ortaya koyarsın, ben de derim ki “Doğru biz bunu yapmışız”. Gözlükleri takıp izledin: 22 Nisan 2014’te “bunların elinde şantaj kasetleri var” diyor. “Bu devletin en tepesinden en aşağısına kadar, Cumhurbaşkanı’nın da, benim de, Genelkurmay Başkanı’nın da var” diyor. Şimdi ben merak ediyorum, bu şantaj kasetlerini sen nereden biliyorsun? Ben onun bildiğini çok iyi biliyorum ama. Adım gibi biliyorum. O şantaj kasetlerini gözlüğünü böyle takarak nasıl izlediğini de çok iyi biliyorum. Sorun şu: O şantaj kasetleri senin önüne nasıl geldi? Sen kiminle beraber izledin? Senden de adam gibi cevap bekliyorum. FB’ye kutlama: Fenerbahçe şampiyon oldu, taraftar ve yöneticilerini kutluyorum. Aziz (Yıldırım) Başkan’ın büyük bir sıkıntı içinde olduğunu da biliyoruz. Fenerbahçeliler biraz yaralı. Şampiyonlukla bu acılarını ne kadar giderirler bilmiyorum, ama şampiyon olan Fenerbahçe’ye taraftarlarına, yöneticilerine selamlarımızı gönderiyoruz. ‘Ev hapsi çalışmamız yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Abdullah Öcalan’ın ev hapsi istediği yönündeki haberlere ilişkin “Ev hapsi ile ilgili bir çalışmamız yok. Böyle bir düşüncemiz de yok” yorumunu yaptı. TBMM’de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bozdağ, “İmralı’dan gelen mesajlar var. İlk kez çatışma olasılığından ve bazı yasal düzenlemelerin gerekliliğinden bahsediliyor” yönündeki haberlerin anımsatılması üzerine, “Sürecin içerisinde inişler olur, çıkışlar olur. Önemli olan sürecin devam etmesidir. Şu anda süreç devam ediyor. Ve inşallah sonucu da hepimizin arzu ettiği gibi, terörün bittiği bir Türkiye olacaktır” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle