06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Işık ve renk sonsuza aktı NAZLI PEKTAŞ Türk resminin duayenlerinden Naile Akıncı dün yaşama veda etti Yılgınlığa Geçit ‘Yok!’ Şu ana dek yüzlerce, binlerce seçim sonucu analizi okudunuz, dinlediniz herhalde. Bir yenisini yapacak ya da şimdiye dek söylenenleri tekrarlayacak değilim... Söylemek istediğim tek şey şu: Yılgınlığa geçit vermek yok. Hayalleri, idealleri, umutları asla bir yana bırakmayacağız. Belki acı çekerek, belki daha da zorlanarak ama kesinlikle daha çok emek ve çaba harcayarak, bin kat daha çok çalışarak, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizin peşinden koşacağız. Vazgeçmek yok! İmkânsızı istemeye devam! HHH Yazının tam burasında telefon çaldı. Bir sevgili dost... Sohbet elbet seçim sonuçları... Bertolt Brecht’in ünlü anekdotunu anımsattı. Almanya’da Komünist Parti seçimlerde istediği sonucu alamayınca, parti liderleri söylenip halkı suçlamaya başlayınca... Brecht’in tepkisi şöyle olmuş: “İsterseniz bir daha seçim yapalım, bu kez siz halkı seçin!” Yani “Kendinize yeni bir halk bulun!” demiş... Yeterince açık... Halkımız tercihini böyle yaptı. Ancak AKP’yi seçmeyen yüzde 56’yı da unutmayalım... İşte bunun için de vazgeçmek yok! HHH Seçimlerden herkes kendine göre bir ders çıkarmış olsa gerek. Şimdi o çıkardığımız dersleri, değerlendirme, paylaşma, yayma zamanıdır. Başkasını, başkalarını suçlamak çok kolay. (Örneğin CHP’yi.) Bunu yapmak yerine, eleştiri oklarını önce kendimize çevirmek gerekir. İstanbul’da AKP’nin kalesi sayılan Beylikdüzü’nü CHP’nin almasını dün Utku Çakırözer yazıyordu. Bir artı faktörü eklemek istiyorum: Kadın faktörü. O başarıda kadınların çok emeği var. Hemen belirteyim bu seçimde BDP ve HDP dışında tüm partiler kadın adayları yok saydı! Henüz kesin değil ama 37 kadın belediye başkanı seçildi. (Belde belediye başkanlıkları hariç.) Önceden yerel yönetimde kadın oranı binde 8’di, şimdi yüzde 2.5 oldu. Dünyada bu oran yüzde 21; Avrupa’da yüzde 24; Latin Amerika’da yüzde 26. Bizdeki yükseliş aldatıcı (Beldelerin ilçelere katılması vb.) Hâlâ utanç verici bir yerdeyiz kadın temsili açısından... (Kaynak: Ka.Der) Öyleyse mücadeleye devam! HHH Önceki akşam İş Sanat’ta, efsanevi şef Zoltan Kocsis, Macaristan Ulusal Filarmoni Orkestrası’nı yönetiyordu. Belki bin kez dinlediğim Dvorak’ın “9. Senfonisi”ni sanki ilk kez duyuyordum. “Yeni dünya”ya açılırken “eski” tatları, siyahların, yerlilerin ezgilerinin izini sürüyorum. O kadar güzeldi ki ağlamamak için kendimi zor tutuyordum... Bir yandan da aklıma üşüşen soruları kafamdan atmaya çalışıyordum... Evlerde sıfırlanan paraların, ayakkabı kutularının, çelik kasaların üzerinde şimdi bir sünger mi çekilecekti? Ya 4 bakan hakkındaki fezlekeler? “Yedirmeyiz” demişlerdi. Sadece kendileri yesinler diye miydi? Rüşvetin adı bundan böyle bağış mı olacaktı? “Yeni Dünya” senfonisine Bohemya ezgileri karışıyordu... Marşlarla polkalar arasında trafolara giren kediyi ya da kedi çetesini görür gibi oldum... Gözyaşlarımı sildim, gülümsedim... (Gerçek olsa bile, insan biraz akıllı olur, bunu söylemez!) Müzik aldı beni bulutların üzerine çıkardı. Bir de baktım, yaylı çalgılara, tüm üflemeli çalgılar katılmış, hep birlikte “Her karanlık gecenin sonunda güneş mutlak doğar” diyorlar... Ben de içimden tekrarladım: Yılgınlığa geçit yok! Güne ressam olarak uyanan Naile Akıncı, dün hayata gözlerini yumduğunda; takip ettiği ışık ve renkler de onunla beraber sonsuzluğa doğru bir yolculuğa çıktı. Naile Hanım’ın resimleri, izleyeni dünyaya tuvali saran renk atmosferinden bakmaya davet eder. Morlar, turkuvazlar, sarılar ve maviler... Bebek, Eyüp, Ekinlik ve diğer mekânlarda günışığını takip ederek tuvalde tül bir örtü gibi manzaralarını, natürmortlarını ve portrelerini örterler. Naile Akıncı, geçen yıl sanat yaşamının 75. yılını iki büyük sergi ile kutlamıştı. Bunlardan biri sayfalarımızdan da izlediğiniz gibi, geçen bahar, İş Sanat Kibele Galerisi’nde açtığı; başlangıcından günümüze sanat yaşamının değişik evrelerini izleyici ile paylaştığı sergiydi. Diğeri ise Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde geçen kasım ayında açtığı ve son 1015 yıllık süreçte ürettiği yapıtlarından oluşan sergisi. Her iki serginin de en u Geçen yıl sanat yaşamının 75. yılını iki büyük sergiyle kutlamıştı. İki serginin de en çarpıcı yanı, sanatçının 90 yaşında da resim yapmaya devam ediyor olmasıydı. önemli ve çarpıcı yanı, sanatçının 90 yaşında da üretmeye hâlâ devam ediyor Yarın toprağa veriliyor Kültür Servisi Yaşayan Türk kadın ressamlarının duayeni konumunda olan ve 75. sanat yılı geçen yıl İş Sanat Kibele Sanat Galerisi ve İş Sanat İzmir Sanat Galerisi’nde düzenlenen kapsamlı retrospektif sergilerle kutlanan Naile Akıncı, tedavi gördüğü Çağlayan Florence Nightingale Hastanesi yoğun bakım servisinde dün yaşama veda etti. Akıncı, 91 yaşındaydı. Sanatçının cenazesi, yarın Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.Yaşamını resim sanatına adayan ve ağırlaşan sağlık sorunlarına direnerek, geçen kasım ayına kadar çalışmalarını sürdüren sanatçı, sanat yaşamı boyunca geçmişin değerleriyle çağdaş olanı birlikte değerlendirerek peyzaj ressamlığında yepyeni bir soluk yaratmayı başarmıştı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde Léopold Lévy ile de çalışan sanatçı, Zeki Kocamemi Atölyesi’ni bitirmiş, öğrenimi süresince Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Şefik Bursalı’nın da öğrencisi olmuştu. Yurtiçinde ve dışında pek çok önemli ödüle değer görülen Akıncı’nın yapıtları, İstanbul Devlet Resim Heykel Müzesi, Ankara, İzmir ve Şanlıurfa Devlet Resim Heykel Müzeleri, İstanbul Modern Sanat Müzesi, Hacettepe Üniversitesi Müzesi, Bolu ve Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerileri, İzmir Selçuk Yaşar Müzesi, Cumhurbaşkanlığı ve Nejat F. Eczacıbaşı sanat koleksiyonları ve Japonya’da Kashiwazaki Türk Kültür Kasabası Müzesi’nde yer alıyor. olmasıydı. Naile Hanım’ın 2013 tarihli otoportreleri, cumhuriyetle yaşıt bir sanatçının tüm sağlık sorunlarına rağmen tutkuyla resim yapmaya devam ettiğini ve zamanı delen bir ustalıkla kendine bakabildiğini anlatıyordu. Naile Akıncı için mekân, zamana tutunan ve onun döngüsü içinde tekrar tekrar var olan, ama hep farklı öyküler anlatan bir yerdi. O yüzdendir ki, defalarca aynı yerin başka başka resimlerini yapmış ve hep yeni bir öykü ile yeni bir yer anlatmıştır. Naile Akıncı’nın, yaşadığı ya da sevdiği mekânlara dair çeşitlemeler yapmasındaki isteği ve ısrarı, bir yandan da yıllar içinde sanatçı dehası ile kendisi arasındaki bitmeyen bereketli rekabeti ortaya sermiştir. Naile Akıncı ışığın tuvale sızan öykülerini boyaları ile anlatırken, daha önce de ifade ettiğim gibi, mora bürünen baharı, laciverde akan geceyi, İstanbul’a savrulan erguvanları resmederken, bedenini bu kente teslim eder. İstanbul ve diğer yerler aslında Akıncı’nın teninde canlanır. İçinden geçtiği an, onun renkleriyle yeniden var olur. Hep bildiğimiz kent onda yeniden doğar, gün ona görünen ışıkla ve ona akan renklerle akar. Naile Hanım’ı son kez Kızıltoprak Sanat Galerisi’ndeki sergisinde doğum gününü ve sergiyi kutlarken gördüm. Yüzünden hiç eksiltmediği sıcak ve zarif tebessümü, resimlerinden yayılan ışıkla beraber tüm galeriyi ve bizleri huzurlu bir çekimle sarmalıyordu. Bir yandan da düşünüyordum, resimle geçen onca yıl, tutku dolu onca emek... Resimlerindeki ışık ve şiir dolu renklerin Naile Akıncı’yı takip etmesi dileğiyle... SAİT FAİK ÖLÜMÜNÜN 60. YILINDA İŞ SANAT’TA ANILacak ‘Her Şey İnsanı Sevmekle Başlar’ Kültür Servisi Sait Faik Abasıyanık, ölümünün 60. yılında “Her Şey İnsanı Sevmekle Başlar” başlıklı dinletiyle İş Sanat’ta anılıyor. Dinleti, 14 Nisan Pazartesi akşamı İş Sanat’ta gerçekleştirilecek. “Her Şey İnsanı Sevmekle Başlar” dinletisinde Sait Faik’in sevilen hikâyelerinden özenle derlenen seçkiyi Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek seslendirecek. Atilla Birkiye’nin düzenlemesi ve Mehmet Birkiye’nin rejisörlüğüyle eski bir radyo kayıt stüdyosu düzeninde seslendirilecek hikâyelere Serdar Yalçın’ın müzikleri eşlik edecek. Sait Faik’in “Projektörcü,” “Alt Kamara,” “Plajdaki Ayna,” “Sivriada Geceleri” ve “Hişt Hişt” gibi öyküleri seslendirilecek. Sait Faik, insan ve insan sevgisi üzerinde temellenen, sade bir dille kaleme aldığı Bülent Emin Yarar bugün Kadir Has Üniversitesi’nde başlayacak Leylâ Erbil Sempozyumu Kültür Servisi Türk edebiyatının özgün kalemi, geçen yıl kaybettiğimiz Leylâ Erbil’in edebiyata bakışı ve eserleri, bugün ve yarın Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenen sempozyumda tartışılacak. Doğan Hızlan’ın konuşmasıyla açılacak sempozyumda, diğer sunumların yanı sıra Senem Timuroğlu “Kara Kıta’nın Türkçe Hali: Leylâ Erbil”, Mesut Varlık ise “Leylâ Erbil’in İktidar (ile) Kavgası” konularında konuşma yapacak. Cuma günü ise Nihan Bozok “Karanlığın Günü’nde Bir Göbek Bağı İlişkisi: Bir Kadının Kendinden Kurtuluvermesi ve Bir Kadının Durmadan Ken öykülerinde merkeztaşra ilişkisi üzerinde durmuş, sıradan insanın günlük hayatından kesitleri, İstanbul’u, adaları ve deniz temalarını sıklıkla işlemiştir. dini Araması”, Münire Sevgi Şen “Leylâ Erbil’in Kalan’ında Lahzen’in Bilinci: Bilincin Şekillendirdiği Tarihsellik ve Anlatı” sunumlarıyla Erbil’in edebiyatında “kadın”a eğilirken, saat 17.00’de başlayacak kapanış paneline kızı Fatoş Erbil ile Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner katılacak. Opus Amadeus Festivali’nde çok özel iki konser EGEMEN BERKÖZ Opus Amadeus Müzik Festivali’nin izleme olanağı bulduğum son iki konseri çok değişik açılardan özel birer deneyim oldu benim için. Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’ndeki İtalyan Bottesini Beşlisi’nin konserini özel kılan, izlencesinde yer verilen iki yapıt ve bestecileri arasındaki ilişki ve etkileşimdi. 27 Mart Perşembe akşamı yapılan konserin ilk bölümünde Avusturyalı besteci J.N.Hummel’in (1778–1837) Re Minör Op.74 Piyanolu Beşlisini dinledik. Döneminde çok ünlü olan ve yapıtları en çok çalınan besteciler arasında yer alan Hummel daha sonra çağdaşı diğer bestecilerin gölgesinde kalmış ve unutulmuş. 1816’da bestelediği ve bir çağdaşına esin kaynağı olan Piyanolu Beşlisi onun ne düzeyde bir besteci olduğunu göstermeye yeter. Konserin ikinci bölümünde ise Hummel’den esinlenen o bestecinin, yani Schubert’in (1797–1828) bu esinlenmenin ürünü olan yapıtını dinledik. Schubert’in “Alabalık” adıyla tanınan La Majör D. 667 Piyanolu Beşlisini, dostlarının isteğiyle, aynı adlı lied’inin izleği üzerine bestelediğini, kurgulama olarak da Hummel’in Piyanolu Beşlisinden esinlendiğini yazıyor kaynaklar. Aralarında böyle müziksel akrabalık olan yapıtları art arda dinlemek ayrı bir keyif. Linda di Carlo (piyano), Alessandro Cervo (keman), Federico Stassi (viyola), Amedeo Cicchese (viyolonsel) ve Roberto della Vecchia’dan (kontrbas) oluşan Bottesini Beşlisi de yapıtların hakkını verdi, her iki yapıtı da ayrıntıları vurgulayan incelikli ve parlak bir yorumla seslendirdi. Festivalin 31 Mart Pazartesi akşamı Saint Antoine Kilisesi’ndeki ilk konserini özel kılan ise, org ve trompet gibi bir arada pek düşünülmeyen iki çalgının birlikteliğinin yanı sıra, Saint Antoine’ın sese özel bir tını kazandıran yüksek tavanlı iç oylumu ve konseri orgun bulunduğu balkonda çalan sanatçıları görmeden dinlememizdi. Buna karşın, Fransız orgcu Ghislain Leroy ile trompetçi Romain Leleu ustalıklı çalışlarıyla dinleyiciyi kavradılar, soğuğu bile unutturdular. Konserin ilk bölümünde Barok dönem bestecileri Telemann, Viviani, Caccini, Bach ve Haendel’in birer yapıtını dinledik. İkinci bölüm ise çağdaşımız bir bestecinin, genç kuşak Fransız bestecilerden Escaich’le başladı. Onu, Cesar Franck ve Mendelssohn’un birer yapıtı izledi. Konser Barok dönemin iki büyüğü Bach ve Haendel’le bittikten sonra trompetçi Leleu salona indi ve iki sanatçı alkışlara teşekkürlerini Gluck’ün “Orfeus”uyla sundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle