07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2014 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Durgunlukta Dinlenme KUZEYİMİZDE biraz türbülans var. Ukrayna’da olupbitenler üzerine Rusya endişelenip korunma önlemi olarak yakınındaki Kırım’a asker gönderince ortalık karıştı ama kasırga kopmadı, hava durgunlaştı. Durgunlukta zihinleri toparlamak iyi olur. Uçsuz bucaksız ses kaydı suçlamaları seyrekleşti, dağınıklığı giderip ciddi düşüncelere yer açmak gerekiyor. orun, dünyanın, ülkenin ve toplumun nereye gitmekte ya da sürüklenmekte olduğunu belirleyip geleceği doğru öngörebilmek sorunudur. “Sürükleniyoruz” demek elbet abartılı kaçıyorsa da ne yapmak gerektiği konusunda bir tereddüt yaşandığı belli. Çok şükür bir çatışma çıkmadı. Böyle bir durumda ne yapılabilir? Ankara için en doğru tutum Moskova ile temasa geçmekti ve bu yapıldı ama bu vesileyle asıl ele alınması zorunlu olan konu galiba yine ihmal edildi: TürkiyeRusya ilişkilerinin sağlam ve sürekli bir zemine oturtulması. eçmiş dönemlerde Osmanlı Çarlık rejimleriyle yaşanmış olanları yeniden deşmek yanlış olur. Yalnız onlardan çıkarılacak önemli bir ders var: Coğrafyanın ve tarihin yan yana getirdiği bu iki unsur etnik açıdan hayli önemli farklılıklar taşıdıkları ve hatta çatıştıkları halde birlikte yaşadıkları ve ister istemez paylaşmaktan kaçamayacakları durumları da hiç eksik sayılmaz; o durumlar bazen etnik ve siyasal etkenlerden bile ağır basabiliyor; en başta komşuluk olmak üzere. Bu devirde bile, komşular içinde yaşadıkları koşulları çoğu zaman başkalarından daha iyi değerlendirirler. Dünya Kadınlar Günü’nün Anlamı ve Türkiye’de Kadının Durumu Geçmişte hak ve eşitlik mücadelesinde yanarak yaşamlarını yitiren emekçi kadınlar, günümüzde kapitalist düzenin istismar ettiği, inanç değerleri sömürülen, insanlık hakları gasp edilen, çocukları ellerinden alınan ülkemiz kadınlarının mücadelesine de ışık tutuyor. PERİHAN SARI CHP Genel Başkan Yardımcısı dın işçinin yanarak ölümü ile biten grev, bugün Dünya Kadınlar Günü olarak kutladığımız günün başlangıcını oluşturuyor. ürkiye’de kadının durumu Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını, birçok başka ülke kadınından daha önce elde etti. 1930’ların başında, ülke kadınlarını toplumsal yaşama katmayı hedefleyen Aydınlanma Devrimi, geçmişten gelen bir kadın hareketinin siyasal ve sosyal hak talepleri ile buluştu. Bugün Türkiye’de kadınlar, yüzyılı aşan bir mücadele ile elde ettikleri kazanımlarının aşındığı bir dönemi yaşıyor. Kadının toplum içinde etkinliğini gösteren uluslararası sıralamalarda, Türkiye gelişmiş ülkelerin çok gerisinde yer alıyor. Türkiye’de kadınlar, eğitim, istihdam, gelir, zenginlik, siyasal yaşama ve yönetime katılım konularında ilerleme sağlayamıyor. Geçmişte işçi hareketinin de güçlü olduğu dönemlerde güçlenen ve etkin olan bir kadın hareketinin varlığından günümüzde söz etmenin koşulları da ne yazık ki yok. Oysa Türkiye, yakın geçmişte BM ve AB’nin temel haklara ilişkin birçok sözleşmesini onaylamış, Yurttaşlık Yasası’nda kadınlar için eşitsizlik yaratan maddeleri oldukça ayıklamış, anayasasında “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmünü ekleyerek aile bazında da olsa anayasal eşitliği sağlamış bir ülke olarak görünüyor. 12 Eylül 2010 değişikliğinde pozitif ayrımcılığın anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmayacağına ilişkin bir düzenlemenin yapılmış olması bile ülkemizde kadınların ikincil durumlarını değiştirmiyor. Kadınların toplumsal konumlarının iyileştirilmesi ve topluma katılımlarının sağlanması konusundaki politikaların güçlendirilmesi yerine, günümüzde “Kadının yeri evidir” anlayışına uygunluk sağlayacak uygulamalar yaygınlaştırılıyor. 15 yaş üstü kadınların dörtte üçü, yani 20 milyon kadın evde oturuyor. 13 milyon kadın kendini “ev kadını” olarak tanımlıyor. 1 milyon kadın çalışmak isteğinde, ama iş bulamadığı için çalışamıyor. 24 milyon çalışan olan bir ülkede 20 milyon kadın çalışmıyor. 11 milyon sigortalı çalışanın ancak 2.5 milyonu kadın. Kadınların yüzde 60’ı kayıt dışı çalışıyor. Türkiye’de ka T S T G arihte kadınların eşitlik mücadelesinin kökeni, Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’nin (Magna Carta) yarattığı bir eşitsizliğe dayandırılabilir. 800 yıl önceki İngiltere’de kabul edilen ve feodal beylere kral karşısında haklar tanıyan bu siyasal sözleşme, toplumsal yaşamda kadınları erkeklerden ayıran ilk belgedir. Bu sözleşme ile büyük toprak sahibi feodal beyler, krala karşı bir üstünlük elde ederek o tarihten sonra alınacak kararlara katılma ve kararlarda belirleyici olma olanağına kavuştular. Ancak topraklarında yaşayan mülksüz köylülerle birlikte, eşleri, anneleri, kız kardeşleri oy kullanma hakkından yoksun kaldılar. Kadınların “toplumsal sözleşmenin” tarafı olan yurttaşlardan, yani erkeklerden ayrı ve farklı olduğunu ortaya koyan bu uygulama, tarih boyunca kadınlar için başka eşitsizliklerin kökenini oluştururken bir yandan da kadınların içinde bulundukları durumu sorgulamalarına ve mücadele etmelerine neden olan bir süreci başlattı. Kadınların seçme ve seçilme hakkını kullanmak, erkeklerle aynı haklara sahip olmak için verdiği bu mücadele, toplumsal ilerlemenin ve toplumsal gelişmenin dinamiği oldu. ahşi kapitalizm engeli Magna Carta’dan yaklaşık 550 yıl sonra tüm Avrupa ve Amerika’yı sarsan Fransız Devrimi, kadınların da içinde olduğu bir hareket olmasına karşın kadınları dışladı. Devrimin temelini oluşturan özgürlük, kardeşlik ve dayanışma ilkeleri bile burjuva (yani kentli), beyaz (yani özgür ve köle olmayan) ve erkek yurttaşlar için geçerli ilkeler oldu. V Tüm dünyada, kadınlar seçme ve seçilme hakkını elde etmek için çok uzun yıllar mücadele etmek zorunda kaldı. Başlangıçta bireysel bir arayış olarak ortaya çıkan kadınların siyasal hak mücadelesi, Sanayi Devrimi öncesinden başlayarak ve Sanayi Devrimi ile birlikte hız kazanarak kadınların üretim alanına girmesi ile 19. yüzyılda kitlesel ve örgütlü bir mücadele niteliği kazandı. Vahşi kapitalizmin yoğun emek sömürüsünden en çok kadınlar etkilendi. Tüm Avrupa’da ve ABD’de, çalışma sürelerinin uzunluğu ve ücret eşitsizliği öylesine dayanılmaz bir boyut kazandı ki, çalışan kadınlar mücadeleyi bu alanda başlattı. New York’ta konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40 bin işçinin düşük ücret ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı başlattığı ve 129 ka dınların mülkiyet sahipliği yüzde 1’i geçmiyor. Erkekler, kadınlardan beş kat daha fazla gelir elde ediyor. Kadınların bedeni, cinselliği, giyimi, istemediği gebeliği sonlandırma hakkı, nasıl doğum yapacağı; ataerkil, muhafazakâr, totaliter, faşizan anlayışın ilgi alanında ve denetim altında. Bu ülkede kadınlar namus cinayetlerine, töre cinayetlerine kurban ediliyor. İş kazalarında hayatını kaybediyor. Temel bir hakkı kullanırken, meydanlarda, sokaklarda, karakollarda “orantısız güç” uygulanarak ya da “yol kazası” olarak nitelenen operasyonlarda öldürülen çocukların annesi olan kadınlar, çocuklarının yasını tutuyor, acı çekiyor; katilleri bulmak için mahkemelerde, sokaklarda, mezar başlarında adalet ve hak arıyor. AKP Meslek Ahlakına Karşı İnsanı insan yapan değerlerin başında ahlak ve onun arkasındaki vicdan gelir: Vicdan; aileden, okuldan, toplumdan, meslekten gelen değerlerden kaynaklanır... Bu değerlerin temelinde ise evrensel insan hakları, din, milliyet, aile, grup, toplum ve meslek aidiyetleri yatar. Ne yazık ki “12 Yıllık Esaret” dönemi, “Dünya Yozlaştırma Oscarı”nı kazanacak bir başarıyla (!) bütün bu değerleri yozlaştırmıştır. Sadece yolsuzluktan, rüşvetten, yağmadan, çıkarcılıktan söz etmiyorum: Çok kaba bir baskının, toplumdaki tüm etkinlikleri kapsayan bir biçimde, her meslekteki ahlakı yozlaştırmasından bahsediyorum. HHH Hangi meslekten olursanız olun, AKP sizin meslek ahlakınıza karşı görünüyor: Savcı veya yargıç mısınız; ister en ücra ilde, isterseniz en yüksek mahkemede olun? Hukuka, yasalara ve vicdanınıza değil, AKP’den gelen emirlere uyacaksınız... Kaymakam, vali, polis müdürü, polis misiniz? Devlete değil, AKP’ye hizmet edeceksiniz. Doktor, sağlık görevlisi misiniz? Hipokrat yemini ve deontoloji, insan sağlığı değil, AKP’li yöneticilerin istekleri önemlidir. Avukat mısınız? Evrensel haklar ve özgürlükler değil, Türkiye’deki “ileri demokrasi” kuralları geçerlidir. Mimar veya mühendis misiniz? İnsan, çevre, korumacılık değil AKP’nin yağması esastır. Öğretmen veya öğretim üyesi misiniz? Evrensel değerleri ve bilgileri değil, AKP propagandasına hizmet edenleri öğreteceksiniz. Gazeteci veya yazar mısınız? Gerçekleri, doğruları değil, AKP’nin işine gelenleri yazacaksınız, işine gelmeyenleri sansürleyeceksiniz. Bağımsız ve özerk bir kurum mensubu musunuz? Kurumun görevlerini değil, AKP’nin çıkarlarını dikkate alacaksınız. Bilimsel veya teknik bir konuda uzman mısınız? İncelediğiniz konunun bilimsel ve teknik sonuçlarını değil, AKP’nin istediği bilgileri paylaşacaksınız toplumla. Sanayici, tüccar veya bankacı mısınız? Serbest rekabet kurallarına, ticaret ahlakına, piyasanın gereklerine göre değil, AKP’nin çıkarlarına göre davranacaksınız. HHH Ne ahlak, ne vicdan... Varsa yoksa totaliter bir yöneticinin iki dudağının arasından çıkacak emirler... Hayat mı bu? dalet için umut yine kadınlar Bugün artık bütünüyle açığa çıktığı gibi hükümet, antidemokratik, otoriter ve inanç özgürlüğünü ortadan kaldıran totaliter anlayışa dayalı olarak ülkeyi yönetmeye kalkışıyor. Başbakan’ın, demokratik değerlerin farkında olmadığı, ülkeyi dilediği gibi yönetme hakkının olduğunu sandığı bir hezeyana kapıldığı açık. Her gün meydanlardan, salonlardan, televizyon kanallarından yaydığı şiddet, kadınlara yönelen şiddeti de besliyor. İnanç, dil, etnik köken ve cinsiyet ayrımcılığı derinleşiyor. Yargı ve hukuk alanında yaratılan kaos, adalet duygusunu ortadan kaldırıyor. Toplumsal barışı sağlayan tüm unsurlar; Aydınlanma değerleri, demokratik değerler ve kurumlar, adalet, dayanışma ve eşitlik ilkeleri aşınıyor. Bütün bu yaşananlar, kadınların toplumsal statüleri için tehdit oluşturuyor. “Ancak bu böyle gitmez.” Tarih, adil ve eşit olmayan uygulamalara kadınların her dönemde karşı çıktığının kanıtlarıyla dolu. Kadınlar sorgulamaya başladığında, kadınlar soru sormaya başladığında yönetenlerin korkması gerekir. Tarihin her döneminde görüldüğü gibi, adalet arayan kadınlar, adil olmayan her düzeni değiştirebilir. Tıpkı adalete kurum ve kavram olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz bugün olduğu gibi. Geçmişte hak ve eşitlik mücadelesinde yanarak yaşamlarını yitiren emekçi kadınlar, günümüzde kapitalist düzenin istismar ettiği, inanç değerleri sömürülen, insanlık hakları gasp edilen, çocukları ellerinden alınan ülkemiz kadınlarının mücadelesine de ışık tutuyor. A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle