04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MART 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA YEREL SEÇİME DOĞRU 9 Misket Çocukluğunu, evinin arkasındaki arsada, “tumba”da, “müselles”te, “baş”ta geçirmiş biri olarak iyi bilirim: Misket, fukara çocuklarının en kral eğlencesidir. Bisiklete para yetmez, uçurtma tele takılır, inmez. Oysa misket oynamak için, düzgün bir zeminle bir avuç küçük cam küre yeter. O olmazsa alternatifi, büfe bahçelerinden toplanmış gazoz kapaklarıdır. Ötesi biraz nişan alma becerisidir, biraz da parmak hâkimiyeti... “Baş”ı vuran bilyeyle “ütülen” o rengârenk küçük toplar, yoksul oğlanların yatak altında bir camdan hazine gibi yatar. HHH Tarladan başımı kaldırıp okula gittiğimde “Pal Sokağı’nın Çocukları” ile tanıştım. Budapeşte arsalarında da, bizcileyin çocukların nasıl bilyeleri, bayrakları, hakları için savaştıklarını öğrendim. Pal Sokağı’nda savaş, kızıl gömlekli Paster Kardeşler’in Nemeçek’in bilyelerine el koymasıyla başlar. “El koymak”, kaba kuvvetin, zorbalığın, hırsızlığın ifadesidir. Ardından Sokak’ın bayrağı gider, sıra arsasına gelir. Ki Molnar’ın kitabında anlattığı arsa, aslında bir ülkedir: “Şu avuç içi büyüklüğündeki, verimsiz, yamru yumru toprak, iki yapının arasında soluksuz kalmış şu sıkışık düzlük, sonsuzluk ve özgürlüğün simgesi, yağmurda deniz, karda kuzey kutbu olan, onları eğlendirmek için kılıktan kılığa giren candan dostları şu toprak parçası, belki de onların değildi artık...” HHH Pal Sokağı’nın çocukları, “Yaşasın arsamız” diye ayaklanıp hayatları pahasına savunur sokaklarını, tarlalarını, topraklarını... Ne var ki, ön saftaki Nemeçek yatağa düşer kavgada... Anası, onu battaniyeye sarıp evine götürür. Yoğun bakımdayken Nemeçek, bir ara gözünü aralayıp, “Kazandık mı” diye sorar. “Kazandık” der yoldaşları, “Bu zaferi sana borçluyuz.” Nemeçek’i toprağa verdikten sonra, canları pahasına savundukları arsaya giderler: “Burada barışalım artık, sonsuz bir barış olsun” derler. Oysa toprağına bastıkları arsanın sırtına bir inşaat yüklenmek üzeredir. Çok yakında o sıkışık düzlükte, dört katlı bir apartman yükselecektir. HHH Demem o ki kardeşler, biz bu “İnşaat inşallah”çıları, taa Pal Sokağı’ndan tanırız. Çocukları birbirine düşürüp onların park yerlerine bina kondurmalarına ilk okuduğumuz kitaplardan tanığız. Büyürken misketimizi, kâh oyunumuza “Baş”, kâh sapanımıza taş yapmışız. Gün gelmiş, yitik evlatlarımızın kabrine yoldaş yapmışız. “Kızıl gömlekli” bir rantiyeci çıkıp arsamıza “el koymaya”, bilyemize, Nemeçek’imize dil uzatmaya kalktı mı, delleniriz. Masumdur bilyemiz; ama acıya bile saygısız zalimlerce kışkırtılınca, “solgun bir halk çocukları ayaklanması”nın mühimmatı olur. “Baş”ı korkutur. Depremin vurduğu, işsizliğin kavurduğu Van’da, yoksul kitleler uçlara çekilmek isteniyor Dinci ve etnik çıkmaz umutları gölgeliyor IŞIK KANSU Van’a ilk 1970’li yılların sonunda gitmiş tik. CHP hükümetinin AP’den geçmiş Bayındırlık ve İskân Bakanı Şerafettin Elçi, Bahçesaray ilçesinde iki kanlı bıçaklı aşireti barıştırmaya gelmişti. O günkü Van, göle küsmüş gibi görünse de şirin bir ildi. Van’da bir kent duyarlılığı vardı. O yıllarda her Anadolu ili gibi Van da, eskilerin deyimiyle “münevver”lerin çoğunlukta olduğu bir kentti. Tarım ve hayvancılığa dayalı ekonominin çarkı, kentlinin kültürü ile kaynaşır, kentin dokusuna, gündelik yaşamına öyle yansırdı. Darbeydi, terördü, ekonomik ve sosyal gerileme derken son tokadı deprem atmış Van’a. Kentlilerin çoğunluğu göçmüş, şehir silinmiş, kazınmış, altından bir azman köy fırlamış. Kebap ve yağ kokusunun sindiği, aylaklığa alışmış insanların oturaklarda tespih çevirip zamanı boşa akıttığı sokaklardan geçiyoruz. Deneyimli Van muhabirimiz Yusuf Ziya Cansever, “İşsizlik çok” diyor. Ya siyaset? CHP seçim bürosunda tanıştığımız bir Vanlının yorumu sanırım ildeki genel havayı tanımlıyor: “Burada siyaset, dinci ile etnikçilerin elinde.” Bir devlet dairesinin duvarında asılı takvim, tam da bu belirleme ile örtüşüyor. Takvimin üstünde yan yana iki resim var: Biri Şeyh Sait’in, diğeri Sait Nursi’nin... Bölgenin bugünkü önderlik simgeleri! Geçmişte hep CHP’ye oy verdiğini söyleyen emekli işçi Abdülrezzak, “Ben Kürtüm” diyerek giriyor söze. Karşısındaki arkadaşı da... Aslında hemen her konuştuğumuzun ilk vurgusu bu oldu: “Ben Kürtüm.” Siyaset de ona göre belirleniyor. Abdülrezzak diyor ki: “Yıllar önce bir Kürt raporu yazmışlardı. Onun arkasında dursalardı, şimdi oyumu CHP’ye verirdim. Ama durmadılar. Kim barış istiyorsa başım gözüm üstüne. Oyum BDP’ye.” Bir zorunluluk gibi algılanıyor BDP’ye oy vermek. Bir seçeneksizlik ifadesi gibi... BDP ADAYI KAYA VE ÇOBAN (Fotoğraflar: YUSUF ZİYA CANSEVER) ‘Merkezi vesayet kalkmalı’ Van’da işsizlik çok.Kentte dolaşırken kebap ve yağ kokusunun sindiği, aylaklığa alışmış insanların oturaklarda tespih çevirip zamanı boşa akıttığı sokaklara tanıklık ediyorsunuz. BDP’nin rakibi Hizbullah BDP’nin bölgedeki en önemli rakibi AKP gibi gözükse de aslında Hizbullah. AKP’nin adayı da Hizbullah ile bağlantılı Hüda Par’a yakınlığı ile tanınan Osman Nuri Gülaçar. Eski Van Genç İşadamları Derneği Başkanı Kadri Salaz’a bakarsanız, AKP’nin Van’da seçim kazanma iştahı kalmamış: “Öyle bir isim belirlediler ki iyi bir insan, ama belediye başkanlığı yükünü taşıyamaz. Biz AKP’den, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz gibi bir isim beklerdik. Olmadı. AKP burada kazanmak istemiyor herhalde.” Oysa, peynirciler çarşısında dinlediğimiz Rüstem Apaydın, BDP ile AKP’nin seçim yarışını başabaş götürdüğü kanısındaydı. Peki, yolsuzluk suçlamaları siyaseti hiç mi etkilememiş. Gerçekten etkilememiş gözüküyor! CHP Van Gençlik Kolları Başkanı Rıdvan Aktaş’a kulak verirseniz, “Halk suskun, belli etmiyor.” Bir başkası diyor ki: “Başbakan yolsuzluğa karışmışsa, CHP ile MHP kanıtlasın!” Kimi “Cemaatin uydurması” deyip geçiyor. Cemaat deyince... Diş hekimi Murat Tuncer, “Cemaat, Kürtleri sevmez. Cemaatçi polislerin burada neler yaptığını gördük, duyduk” diyor. Cemaatçilerin ya sandığa gitmeyeceği ya da SP’nin adayı Fethullah Erbaş’ı destekleyeceği konuşuluyor. Erbaş için “Kürt değildir, Vanlıdır (Türk kökenlidir anlamında) zaten” diyorlar. En önemli gözlemimiz şu ki, toplum birbirine sırtını öylesine dönmüş, sevgi bağlarını öylesine koparmış ki bu şaşkınlığı, çaresizliği, dağınıklığı yeniden toparlamak için çok emek, özveri ve sağlam bir öğretiye dayalı, Türkiye’yi kucaklayan bir siyasal örgütlenme gerekiyor. VAN 2009 Yerel seçim sonucu Depremde ağır hasar gören eski Van Devlet Hastanesi’nin alanı, şimdi üstünde kurulan iki baraka ile AKP’nin seçim irtibat bürosu olarak kullanılıyor. BDP’nin belediye başkan adayı Bekir Kaya ile eş başkan Hatice Çoban’ın büyük afişlerinin altında Kürtçe ve Türkçe “Özyönetimle, özgür kimliğe” yazıyor. Her ikisine de aynı soruyu yöneltiyoruz: Nedir BDP’nin sürekli dillendirdiği yerel özerklik? Siz ne anlıyorsunuz bundan? Çoban, 91 yıllık Cumhuriyet döneminde yapılmamış olanı yaptıklarından ve yapacaklarından, kenti planlayacaklarından söz ediyor ve ekliyor: “Kürtlerin demokrasiyi inşa sürecidir, inşa ayaklarıdır.” Kaya’nın verdiği yanıtsa, daha somut bir içerik veriyor: “Temsili demokrasinin yarattığı krizler var. Bu krizi aşacak, katılımcı demokrasi öneriyoruz. Yargı gibi, dış ilişkiler gibi hizmetlerin dışında eğitim dahil birçok hizmetin belediyelere bağlanmasını istiyoruz. Merkezi vesayet kaldırılmalı. Vergilerin nereye harcandığı belli değil. Kültürel soykırıma uğruyoruz, isimler bile Türkçeleştirilmek isteniyor.” Çoban, “Belediye başkanları valilerden izin almadan il dışına çıkamıyorlar örneğin” diye araya giriyor. Yaptığımız söyleşiler sırasında BDP’li yöneticilerin demokrasi söylemleri ile çelişen bilgiler de edindik. Partinin Van’da seçime 10 önde girmesine neden olacak Başkale’de eski DYP’li Belediye Başkanı İskender Ertuş’un BDP’ye katıldığından söz açanlar oldu: “Her ne kadar BDP bölgedeki feodalite ile mücadele ettiğini söylüyorsa da BDP’ye katılarak seçimde destek vereceğini açıklayan Ertuş, eski korucu Ertoşi aşiretinin ağasıdır. Bilirsiniz, yörede koruculara ‘kelleci’ derler.” Şoray’a Üniversiteli Kadınlar’dan ödül İstanbul Haber Servisi Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin (TÜKD) “Önder Kadın Ödülleri 2014” dün Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen törenle sahiplerine verildi. Bilim alanında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Nurperi Gazioğlu, medya alanında gazeteci Yazgülü Aldoğan ve sanat alanında tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer ödüle layık görüldü. TÜKD özel ödülü ise sinema sanatçısı Türkan Şoray’a verildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında bu yıl 7’ncisi düzenlenen ödül töreninde konuşan TÜKD Başkanı Prof. Dr. Nazan Moroğlu, ülkenin karanlık günlerden geçtiğini belirterek “Her gün bölünmüş Türkiye imajını görmek içimizi acıtıyor. Amacımız Türk kadınını toplumda hak ettiği yere çıkarmak” dedi. Moroğlu tarafından “Özel Ödül” sunulan sanatçı Şoray “Ülkemiz kadınlarımız sayesinde çok güzel yerlere gelecek” diye konuştu. Bilim alanında ödülüne layık görülen Nurperi Gazioğlu “Bizim kadar şanslı olmayan Türk kadınları için çalışmalar yapmaya başladım. TÜKD desteğiyle sağlık okur yazarlığı projesini hayata geçirdik” diye konuştu. Sanat alanındaki ödülün sahibi tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer ödülünü alırken “Kendimi Mustafa Kemal’in öz kızı gibi hissettim” dedi. Gazeteci Yazgülü Aldoğan da “Dik başlılığım nedeniyle pek çok medya kurumundan kovuldum. İşimi dürüstçe yapmak için mücadele verdim, bir tür memur Teoman’ım” dedi. Yerel seçimlerde şarkılar da yarışıyor İstanbul Haber Servisi 30 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala, siyasi partilerin mücadelesi hız kazanırken, her parti seçmenin karşısına farklı bir sanatçının parçasıyla çıkıyor. Kazakistanlı sanatçı Arslanbek Sultanbekov, Dombıra şarkısının şarkıcı Uğur Işılak tarafından değiştirildiğini ve “Recep Tayyip ErdoğanDombıra” adıyla AKP’nin seçim şarkısı olarak kullanıldığını gündeme getirmişti. Sultanbekov şarkısının halka ait olduğunu, seçimlerde kullanılmasını istemezken, Işılak’ın şarkının telifini verelim teklifini reddetmişti. MHP’li bir grup dombıra müzik aletinin Türklere özgü olduğunu belirterek AKP’ye tepki olarak yeni bir şarkı besteledi. Dombıra ezgilerinin olduğu şarkıda şarkının çalıntı olduğu iddiaları ve Devlet Bahçeli’nin hükümette görev aldığı zamanlarda yolsuzluğa ve harama karıştırılmadığı dile getiriliyor. ‘Bıktık Vallahi’ CHP’nin pek çok seçim şarkısında imzası bulunan Onur Akın’ın bestelediği “Bıktık Vallahi” ismini verdiği şarkı geçen günlerde tanıtıldı. Şarkıda yolsuzluğa, polis şiddeti ne ve Erdoğan’ın öfkeli tavrına da gönderme yapılıyor. Bestesini Onur Akın’ın yaptığı Nilüfer Sarıtaş’ın seslendirdiği “Ak Dediler Kara Çıktı” adlı şarkı sık sık seçim meydanlarında çalınıyor. CHP’nin “Aradık hep ceplerini her taraftan para çıktı” şarkılarında 17 Aralık yolsuzluk operasyonu, cezaevlerindeki tutuklu sayısına tepkisi de dikkat çekiyor. Onur Akın’ın Kemal Kılıçda roğlu için bestelediği “Geliyor Kılıçdaroğlu” isimli şarkıda da “Sırtından halk değil, harami doydu” sözleri yer alıyor. BDP ve HDP seçim yarışında öz yönetimle özgür kimliğe diyerek Kürtçe seslendirilen “Biji Biji” ile seçmenlerinin karşısına çıkıyor. HDP “İnce Giyerim İnce” türküsünün sözlerini seçim çalışmaları doğrultusunda yeniden düzenleyerek seçmenlerinin karşısına çıkıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle