03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Şaibeden Kurtulmanın Yolu AKP mensupları ve yakınları da dahil olmak üzere tüm şaibeli davalara bakacak Mahkemeler, Yüksek Hâkimler Kurulun’ca ve bu davalarda görev yapacak savcılar da Yüksek Savcılar Kurulun’ca görevlendirilir. Kamuoyunu rahatsız eden tüm şaibeli davalara bu mahkemelerce yeniden bakılır. Aksi takdirde şaibenin izi, masumlar üzerinde de kalır ve siyasal kirliliğin kamuoyundaki yaygın görüntüsü silinemez. A Prof. Dr. FAZIL SAĞLAM KP içinde kirli bir kavga sürüp gidiyor. Kirliliğin ana kaynağı hukuka aykırı gizli dinlemeler. Her gün yeni bir ses kaydı çözümü basına servis edilmekte. Gerçek ve tahrif, yolsuzluk ve iftira birbirine karışmış durumda. Aslında bu olgu tüm AKP iktidarı döneminin simgesidir. Burada yeni olan, hukuka aykırı gizli dinlemenin siyasal iktidar içindeki kavganın bir aracı haline dönüşmesi. Bu aracın siyasal iktidara muhalif unsurlar aleyhine kullanılması ise zaten AKP iktidarı boyunca başvurulmuş bir yoldu. Bu kargaşa içinde yolsuzlukla ilgili ses kayıtları ilgililerce yadsınırken yargıya müdahale ile ilgili ses kayıtları adeta kabul edilmiş bulunuyor. İşin vahim yanı, bunun, siyasal iktidarın doğal bir hakkıymış gibi gösterilmesi. Böyle bir bakışın egemen olduğu yerde yargı zaten mevcut olamaz. Oysa hiçbir gerekçe, yargıya tek yanlı müdahaleleri haklı kılamaz; bu gerekçe, yargıdaki paralel yapılanmayı tasfiye amacı taşısa bile. Yargıda yakınma konusu olan yapılanma, 2010 anayasa değişikliğinin kaçınılmaz bir sonucudur ve bu değişiklik, AKP iktidarının bilinçli bir seçimidir. Bunu anlamayan, anlamaya da çaba göstermeyenler, “Yetmez, ama evet”çilerden başkası değildir. Şimdilerde bunlardan bir kısmı, içinde bulunduğumuz acıklı durumu kınayan yazılar yazıyor, bildiriler yayımlıyor. Ama hâlâ işledikleri büyük ve tarihsel günahın ayırdında değiller; bunun özeleştirisini yapma ihtiyacı bile duymuyorlar. Bu anayasa değişikliğine evet oyu kullanan halk kesimlerini bir dereceye kadar anlamak ve hoş görmek mümkün. Ama bu sözde aydınların affedilir ya da hoşgörülür bir yanları bulunmuyor. AKP ileri gelenlerinin kavrayamadığı evrensel bir gerçek var: Özellikle yasama ve yürütmenin bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi, görünüşte sanıldığının aksine, uzun vadede çoğulcu demokrasiyi benimsemiş bir siyasal iktidarın yararınadır. Hukuka ve anayasaya uygunluk yönünden bağımsız mahkemelerce denetlenmeyen bir siyasal iktidar, keyfiliğe kayma eğilimi taşır ve bu eğilimin giderek hızlanması, hukuk dışı davranışları bir alışkanlık haline getirir. İşte idarenin ve yasamanın, onlardan bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi, siyasal iktidarın hukuk içinde kalmasını sağlayan bir güvencedir. AKP iktidarı bu evrensel gerçeği içselleştiremediği için, bugünlere geldi. Şimdi, sahip oldukları fiili gücün sarhoşluğu içinde bir iç kavgaya tutuşmuş durumdalar. Yargıda “paralel” yapının tasfiyesine hiçbir itirazım yok. Çünkü bu yapı, “yargının demokratik meşruiyeti” kisvesi altına gizlenip yargının anayasal meşruiyetini ayaklar altına alanla AKP’nin içselleştiremediği ilke rın bilinçli kararıyla yaratıldı. Sözde “aydınlar”(!) ve sözde “bilim adamları” da (!) bunun mimarlığını üstlendiler. Şimdi, yargıdaki paralel yapılanmayı tasfiye iddiasını gerçekleştirme gerekçesiyle anayasaya açıkça aykırı adımlar atarak kendine bağlı bir yargı yaratma yoluna girmek, yargının anayasal işlevini ortadan kaldırmaktan başka bir anlam taşımıyor. Bu yol, siyasal iktidara yönelik yolsuzluk ve kirlilik iddialarının üstünü örtmekten başka bir işe de yaramıyor. Ortaya çıkan şaibeli durumun oyları etkilemediğine inanmak ise uzun vadede kendini aldatmaktan başka bir sonuç doğurmayacak. AKP ileri gelenleri, bugün yaşadıkları sıkıntılardan kurtulabilmek için önce tutukları yolun çıkmaz bir yol olduğunu kavramak zorundadırlar. Anayasa Mahkemesi’nin HSYK ile ilgili yasa değişikliklerini gerekçe eksikliği nedeniyle geri çevirmek suretiyle AKP iktidarına kazandırdığı zaman da aldatıcıdır. Aslına bakılırsa Anayasa Mahkemesi, HSYK ile ilgili yasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayımlanışından önce açılmış olan davada, tıpkı Fatih Hilmioğlu kararında olduğu gibi tedbir niteliğinde yürürlüğün durdurulmasına karar vermeliydi. Çünkü yargının içine düşürüldüğü durum, en az Sayın Hilmioğlu’nun içinde bulunduğu yaşamsal tehlike kadar vahimdir. AKP ileri gelenleri, kendi kusurları yüzünden içine düştükleri bu şaibeli durumdan içtenlikle kurtulmak istiyorlarsa, bunun bir tek yolu var: TBMM içinde sahip oldukları yüksek çoğunluğa değil, bu Meclis’in tarihsel varlığı ve bütünselliğindeki yüceliğe geri dönmek. Bunun en pratik en denenmiş yolu partilerarası uyum komisyonudur. Bu komisyon, yargı bağımsızlığı ile yargıç güvencesini herkesi inandıracak bir biçimde yeni den kurmaya yönelik bir anayasa değişikliği hazırlar. Bu değişikliğin Meclis’çe kabul edilip yürürlüğe girmesiyle mevcut kurulun varlığı sona erdirilir. Değişiklik içinde öncelikle yargıç güvencesini, savcı güvencesine indirgeyen 1982 modeli karma yapıya son verilir. 1961 Anayasası’nda olduğu gibi Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu, birbirinden bağımsız iki yüksek kurul olarak ayrılır. Adalet Bakanı ve müsteşarı, Yüksek Hâkimler Kurulu üyesi olmaktan çıkarılırlar. Yüksek Hâkimler Kurulu üyelerinin üçte ikisi en az 5 yıldır Yargıtay ve Danıştay’da üye ve başkan olarak görev yapanlar arasından eşit sayıda, diğer üçte biri birinci sınıfa ayrılmış en az 5 yıl kıdemli yargıçlar arasından iki kat aday olarak ve 12 yıllık bir süre ile partilerarası komisyon tarafından oybirliği ile önerilir ve TBMM’nin 4/5 oyu ile seçilir. Yüksek Savcılar Kurulu ise yukarıdaki seçim ilkelerini savcılara da uyarlamak koşuluyla 1961 Anayasası modeline uygun olarak da kurulabilir. Buna ek olarak, Türkiye Barolar Birliği’nin her iki yüksek kurula birer temsilci seçmesi, kurulların saydamlığını artırıcı bir işlev yerine getirir. Ayrıca her iki kurula da kendi kuruluş yasalarına karşı anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dava açma hakkı tanınması, yasal düzenlemelerdeki sapmaları önler. İşte böyle yapılandırılmış iki yüksek kurulun varlığı, yargıya güveni geri getirir, Yargıtay ve Danıştay’da kıdem ve liyakatin hâkim kılınmasını sağlar ve aynı zamanda hukuka aykırı gizli dinleme sorununa da hukuksal çözüm üretilmesinde etkili olur. Bu yapılanma, Anayasa Mahkemesi’ndeki siyasallaşma imajının düzelmesine de yardımcı olabilir. AKP’nin Kampanya Stratejileri Seçimlere iki hafta kaldı... AKP, daha doğrusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son derece yoğun bir seçim kampanyası sürdürüyor: Neredeyse her an her yerde konuşuyor... Bu konuşmaları bütün televizyon kanalları canlı veriyor... Gazeteler her gün bu konuşmaları manşetten duyuruyor... Bu yetmiyor, televizyonlarda karşısına dizilen ve çanak sorular soran yandaş gazetecilerle mülakatlar yapıyor... Günlük yaşam artık onun öfkeli, azarlayan, suçlayan, bağıran sesiyle bütünleşti neredeyse. Peki, bütün bu yoğun kampanyada verdiği mesajlar ne? Hangi stratejik konuları işliyor sürekli olarak? Bunlar seçmeni ne denli etkiliyor acaba? HHH Birinci olarak, bütünüyle Erdoğan’ın kimliği üzerinde yoğunlaşan bu kampanya, yerel belediye başkan adaylarını kişiliksizleştiriyor... Böylece, zaten AKP’nin oy alacağı yerlere ilave olarak, adayın kimliğinden gelecek olan artı destek önemli ölçüde yıpranıyor. İkinci olarak, Menderes ve İsmet İnönü üzerinden verilmeye çalışılan mesajlar, özellikle genç seçmen açısından fazla bir anlam ifade etmiyor... Ayrıca burada bir başka yanlış daha ortaya çıkıyor: Bilindiği gibi seçmenler ileriye dönük beklenti ve umutlara göre oy kullanır, geçmişin çok fazla bir değeri yoktur. Üçüncü olarak, çeşitli gruplara yönelik “nefret söylemleri”, sürekli “biz ve onlar” ayrımcılığı, düşmanlaştırıcı ifadeler, belki AKP’li seçmenlerin saflarını sıkılaştırıyor ama yüzen ve gezen oylar, kararsızlar, sadece hizmete oy veren partisizler açısından olumsuz bir rol oynuyor, onları yabancılaştırıyor ve uzaklaştırıyor. Dördüncü olarak, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları için komplo demek, somut görüntüler, kutular, istifalar, konuşmalar, zabıtlar ortadayken, inandırıcı olmaktan uzak kalıyor. Beşinci olarak, seçim sonrası vaatlere baktığımızda, korkutucu önlemlerle karşılaşıyoruz: İnternetin sınırlanması, Facebook’un kapatılması, MİT’i anayasanın bile üzerine çıkaracak olan yasa tasarısı, Cemaat’e karşı çete operasyonunun ve kitlesel tutuklamaların yapılacağı gibi. HHH Ne yazık ki bütün bu etkisiz ve yanlış kampanya stratejilerinin tek bir ciddi sonucu oluyor: Toplumdaki ayrışma ve düşmanlaşmayı artırıyor! TBB’nin temsili sağlanmalı Ö zel araçlı korumalarla korundular, çıkarılan özel yasalarla hukuki korumaya alındılar. Kendi yargılama hukuklarını oluşturdular. Öyle ki özel yetkili bir savcı Beşiktaş Adliyesi’nde talebini reddeden nöbetçi hâkimin kararına itiraz gerekçesinde şu ifadeleri kullanmıştı: “Hâkimliğinizce verilen karar Beşiktaş Adliyesi’ndeki uygulama ve teamüllere Özel Yetkili Adaletin Son Kararı OKTAY KUBAN Yargıç aykırıdır.” Kendilerini o kadar özel kabul ettiler ki yasayla kaldırılmış olmalarını kabul etmeyerek kararlar vermeye kalkıştılar. Bu sanıkları bizden başkası yargılayamaz, bu davalara bizden başka mahkemeler bakamaz dercesine. En son özel yetkili mahkemeleri kaldıran 6526 sayılı yasanın anayasaya aykırı olduğu ve ellerindeki davalarla ilgili görevli oldukları yönünde karar verdiler. Anayasamızın 142. maddesine göre “mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri yasa ile düzenlenir”. Adalet Bakanlığı’nın görev ve yetkilerini düzenleyen 2992 sayılı yasaya göre; “hem yaşam hem sınav başarısı için” “mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak görevi Adalet Bakanlığı’na aittir.” Adalet Bakanlığı, mahkeme açma ve teşkilatlandırma görevini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olumlu görüşünü alarak anayasanın 142. maddesindeki emredici düzenleme gereğince, mahkemelerin kuruluşunu düzenleyen 5235 sayılı yasa hükümlerine göre yapmaktadır. Bu yasanın 9. maddesine göre, ceza mahkemeleri, her il merkezi ile o bölgenin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığı’nca kurulabilir. Mahkemelerin kaldırılması görevi, anayasanın 159. maddesiyle Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na verilmiştir. Mahkemeler ancak Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kaldırılabilecektir. Bu hükümler genel yetkili mahkemelerin kuruluşu ve kaldırılmalarına ilişkindir. ÖYM’ler ısrarcı olamazlar Özel yetkili mahkemeler 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252. maddeleri gereğince belirli suçlara bakmak için kurulmuş ve görev ve yetkileri belirlenmiş mahkemelerdir. Genel yetkili mahkemelerin kuruluş usulü dışında ayrı bir kanunla kurulan bu mahkemelerin kaldırılmaları da kanunla yapılmak zorundadır. Bu nedenle bu mahkemeler, 6526 sayılı ve 6352 sayılı yasalarla kaldırılmışlardır. Özel yetkili mahkemeleri kaldıran 6526 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 6 Mart 2014 tarihinden itibaren bu mahkemelerin karar verme görev ve yetkileri kalmamıştır. Ceza yargılama hukukunda görev kamu düzenine ilişkindir. Bu sebeple hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Mahkemeler, anayasal ve yasal yetkileri olmadıkları yargılama görevlerini sahiplenip bunda ısrarcı davranmazlar. Aksi uygulamalar, adil yargılanma ilkelerine aykırıdır, hukuki güvenlik hakkının ihlalidir. Hukuk devletinde adaletin yerine getirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması hiç kimsenin keyfine ya da sağduyusuna bırakılamaz. Yasayla kaldırılmış olan bir mahkemenin görevli olduğunu ileri sürerek karar vermekte ısrarcı olması, doğal yargıca ulaşmak yönündeki gayreti engellemek, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesine de engel olmaktır. Özel yetkili mahkemeler, yaptıkları yargılamalarda uyguladıkları usul ve sergiledikleri tutum, yargıladıkları kişilerin belli bir siyasi düşünce ve meslek grubuna mensup kişiler olması, adalet sarayları yerine cezaevi kampusunda yargılama yapmaları, Yüce Divan’da ve Yargıtay’da yargılanma hakkına sahip olan kişileri yargılamakta ısrarcı davranmaları, yıllarca terör suçlarını yargılamış ve bu konuda neyin delil olacağı neyin delil olamayacağı konusunda verilmiş binlerce yargısal kararlar varken dijital deliller üzerinden yargılamalar yapmaları, sanıklarda ve kamuoyunda kurum olarak bu mahkemelerin tarafsız yargılama yapmadıkları inancını yaratmış, bu mahkemelerin kişilere ve belli davalara özgü, özel kurulmuş mahkemeler olduğu yargısını güçlendirmiştir... şladı!.. ba ar tl yı ka da ’n rı lla u k o l a n fi 56 Nisan Ana sınışarı ve ilkokul 1. Sınışar: Başvuru sırasına göre İlkokul 2 3 ve 4. Sınışara: Öğrenci tanıma çalışmalarıyla Ortaokul 5 6 7 ve 8. Sınışara: Düzey Belirleme Sınavı’yla Anadolu ve Fen Lisesi 9. Sınışara: Merkezi Ortak Sınav sonuçlarıyla 10 11 ve 12. Sınışara: Düzey Belirleme Sınavı’yla öğrenci alınacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle