03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur 15 MART 2014 CUMARTESİ @cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR SOTHEBY’S’İN ORYANTALİST ESERLER MÜZAYEDESİ 8 NİSAN’DA LONDRA’DA Kent belleğinin göçü Meriç sınırı Küratörü Hera Büyüktaşcıyan, DEPO’daki ‘20 Dolar 20 Kilo’ sergisini anlattı “Çırağan Sarayı, Arkada Topkapı”, Carlo Bossoli manzaraları Kültür Servisi Türkiye’nin ve Avrupa’nın önde gelen sanatçıları tarafından yapılmış Türkiye manzaraları, Sotheby’s’in 8 Nisan 2014’te Londra’da düzenleyeceği “Oryantalist Eserler Müzayedesi”nde satışa çıkacak. Oryantalist ve İslam Eserleri Haftası kapsamında düzenlenecek müzayedede Şevket Dağ, Şeker Ahmet Paşa ve Carlo Bossoli gibi ünlü ressamların yapıtları da yer alacak. Sotheby’s’te Oryantalist Resimler bölümünün başında olan Claude Piening, “Oryantalist eserler ilk yapıldıklarında, Batılıların tüketimine yönelik eserlerdi. Bu eserlere duyulan ilginin, eserlerde betimlenen ülkelere doğru kaymış olması ilginç. Türkiye, Kuzey Afrika ve Mısır, Körfez ülkeleri ve genel olarak Ortadoğu’da özel ve kurumsal koleksiyoncuların sayısı giderek artıyor; bu durum, şu anda Oryantalist eser piyasasının bu kadar güçlü olmasına katkıda bulundu” dedi. Sotheby’s’in İstanbul ofisinin direktörü Oya Delahaye ise “Günümüzün Türk sanatseverleri için 19. yüzyılda Türkiye’de ve Türkiye hakkında yapılmış “Meyveli Natürmort”, Şeker Ahmet Paşa resimler tarihi bir önem taşıyor; her biri bu ülkenin zengin ve kozmopolit geçmişinin kolektif hatırasıyla bağlantılı. Batılı sanatseverler için bu eserler az ziyaret edilen bir yerin büyüleyici ve egzotik bir görsel kaydı iken, Türk koleksiyoncular bu tarza eserlerin kişisel anlamı nedeniyle değer veriyor” dedi. İtalyan ressam Bossoli’nin (181584) “Çırağan Sarayı, Arkada Topkapı” adlı eseri (fiyat aralığı 200 bin300 bin sterlin), sanatçının bu başkente yaptığı ziyaretler sonucu ürettiği eserlerin en iyilerinden ve en büyüklerinden biri. Şeker Ahmet Paşa’nın (18411906), 1900 yılında yaptığı ve 18981909 yılları arasında İstanbul’da görevli Fransız Büyükelçisi tarafından satın alınmış olan “Meyveli Natürmort”un fiyat aralığı 100 bin150 bin sterlin. Şevket Dağ’ın (18761944) “Ayasofya, İstanbul” adlı eseri (değer aralığı 70 bin100 bin sterlin), Türkiye’nin en önemli simgelerinden birinin içini betimliyor. 1855’ten 1859’a kadar Anadolu’da yaşamış ve bir dizi resimle İstanbul manzaralarını, çevredeki kırsal bölgeleri ve Karadeniz sahillerini kayda geçirmiş olan Fransız ressam Germain Fabius Brest’in (18231900) “Boğaz’da Üsküdar Yakınlarında Balıkçılar, Arkada Selimiye Kışlası” adlı eseri (değer aralığı 60 bin80 bin sterlin), 185456 Kırım Savaşı sırasında İngiliz ordusunun kullandığı ünlü kışlayı betimliyor. Türkiye u 1964’te, Kıbrıs meselesi öne sürülerek Türkiye’de yaşayan Yunanistan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmesine odaklanan ‘20 Dolar 20 Kilo’ sergisi, olaya 50 yıl sonra tanıklıklar, yazılı belge ve görsellerle ışık tutuyor. AYŞEGÜL ÖZBEK Medyanın tutumu l O dönem medyanın tutumunu özetleyebilir misiniz? Basında yer alan ötekileştirme ve karalama kampanyaları 1964 öncesinde başlıyor. Birçok gazete Kıbrıs üzerinden Rumları hedef göstererek nefret söylemine başlıyor. Özellikle haber başlıklarında ve manşetlerde sivri ve kışkırtıcı bir dil kullanılıyor. “Rumlardan yaptığınız her alışveriş, Kıbrıs’taki kardeşlerimize sıkılan bir kurşundur” gibi söylemler içeriyor bu başlıklar. Bir de sürgün kararı sonrasında, sürgün edilecek olanların isim listeleri yayımlanmaya başlanıyor gazetelerde. “Bugün beş Yunanlı hudut dışı edildi” gibi. Yunan basınında ise bir görmezden gelme söz konusu. Binlerce kişi Yunanistan’a uçaklarla, otobüslerle getirilirken Yunan basınında bu olaya çok az yer veriliyor. Tanıklar anlatıyor Bugün saat 16.00’da Tütün Deposu’nda düzenlenecek etkinliğe konuşmacı olarak araştırmacıyazar Cengiz Aktar, akademisyen Ceren Sözeri, 1964’te sürgün edilenlerden Dionysinos Angelopoulos ve Eirini Fragkou, akademisyen İlay Örs, İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’ndan Mihail Mavropoulos, gazeteciyazar Rıdvan Akar, akademisyen Samim Akgönül ve “Politiki Kuzina” filminin yönetmeni Taso Bulmeti katılacak. İstanbullu Rumların 16 Mart 1964 tarihli bir sürgün kararı ile göç etmeye zorlanmalarının üzerinden 50 yıl geçti. Tütün DEPO’sunda açılan “20 Dolar 20 Kilo” isimli sergide yer alan tanıklıklar, yazılı ve görsel belgeler sayesinde 50 yıl önce yaşanan sürgün tekrar gün yüzüne çıkıyor. Babil Derneği tarafından hazırlanan serginin küratörü Hera Büyüktaşcıyan sergiyi anlattı. Sergiye de ismini veren ‘20 dolar 20 kilo’ tanımından söz eder misiniz? 1964’te, Kıbrıs meselesi öne sürülerek Türkiye’de yaşayan Yunanistan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmesine karar verilmişti. Bu kararla birlikte 12 bin kadar Rum yanlarına sadece 20 kiloluk eşya ve 200 liraya denk gelecek para almalarına izin verilerek 48 saat ile10 gün arasında değişen sürelerde sürgün edildiler. Geride bavullar ile taşınamayan hayatlar, yaşanmışlıklar kaldı. Ve on binlerce kişi bilinmeyen, yabancı olan bir yere göçe zorlanarak hayata sıfırdan başladılar. “20 Dolar 20 Kilo” sergisi, sadece dönemin siyasi ve tarihsel yapısına ışık tutmakla kalmayıp, bu trajedinin özünde yatan insani kısmını vurguluyor. Sergi sayesinde 1964’teki sürgün 50 yıl sonra görünür kılınıyor. Genel olarak hafızası zayıf bir toplumuz, ama yine de bu 1964 olayı neden çok daha az biliniyor? Uzun bir süredir bu sorunun cevabını kendime soruyorum açıkçası. Nasıl oluyor da bir günden diğerine yaşanan şeyleri unutabiliyoruz. İçerisinde yaşadığımız yapı, bize çevremizde olup bitenleri unutturmaya ve izlerini silmeye programlı bir şekilde işliyor. Bana göre iki nokta var. 1964’ü ve öncesini düşündüğünüzde, yaşanan acılar, kayıplar ve hem psikolojik hem de ekonomik travmalar neticesinde bu ağır olaylara tanıklık edenler, bu acının üstesinden gelebilmek ve yaraları sarabilmek adına bütün bunları unutmaya ki bu hiçbir zaman olamıyorbir nevi üzerine yeni bir hayat inşaa etmeye çalışmışlar. Bu trajediye tanık olan ve burada kalan Türk tebaalı Rumlar ise kendilerini koruyabilmek ve her şeye rağmen burada yaşayabilmek adına sessiz ve görünmez olarak varlıklarını sürdürmüşler. Böyle bir olayın unutturulması tarihin gerçekliğini örtmeye çalışarak, toplumun bu kayıplardan bihaber olmasına yol açmış. Konuştuğunuz insanların genel olarak yaklaşımı nasıldı? Görüşmek istemeyenler oldu mu? İletişime geçtiğimiz kişiler çoğunlukla görüşmeyi kabul ettiler. Özellikle Atina görüşmelerinde İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu bu kişilerden bazılarına ulaşmamızda bize yardımcı oldu. Bunun dışında gerek Atina gerek İmroz ve İstanbul saha araştırmasının bütününde gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde yer alan tanıklar, içlerinde sakladıkları yaşanmışlıklarını, kısacası bir nevi zihinsel bavullarını tek tek açarak 1964’e ait tüm belleklerini ortaya çıkardılar diyebiliriz. Atina’dakiler için görüşmeleri Türkçe gerçekleştirmek ilk etapta zor görünse de, konuşmaya başladıklarında içlerindekiler ile beraber dil de akıcılaşmaya başladı. Saha araştırmamız sırasında görüşmeyi kabul etmeyen bir veya iki kişi oldu. Onda da ana etken geçmişten bugüne kalmış olan korkuydu elbette ki. Nasıl hikâyeler çıktı içlerinden? Sergide yer alan tanıklıklarda ressam, sinemacı gibi kişiler de var. Bahsi geçen ressam İvi Stangali, film yapımcısı Antonis Apostolu ve psikolog Emilia Samsonidu Psalti’nin seslendirilmiş olan yaşamöyküleri Sula Bozis tarafından derlenmiş hikâyeler. Bu hikâyelerde aynı zamanda bir kentin kozmopolit yapısını oluşturan kültürel ve ekonomik yapının parçalarının da nasıl kaybolduğunu görebiliyorsunuz. Bunlardan biri Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olan ve Türk sanat tarihi içerisindeki önemli akımlardan olan “Onlar Grubu” sanatçılarından biri İvi Stangali. İvi, sürgün edildiğinde, Bedri Rahmi ve sınıf arkadaşı Alis Aş tarafından gemiye bindirilerek yaşadığı kentten ayrılmak zorunda kalıyor. Yaşamının geri kalanında ne şartlar altında yaşamış olduğuna dair ne yazık ki hiçbir bilgimiz yok. İvi gibi daha binlerce kişi bu kenti terk etmek zorunda kaldıktan sonra geride sonsuzluğa giden noktalar ve soru işaretleri kaldı. Bir kent belleğinin nasıl göç ettiğine ve buna bağlı olarak zaman ve mekân kavramlarının nasıl işlediğine tanık oluyorsunuz. (30 Mart’a kadar devam edecek) İSTANBUL İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ ‘Un Giorno Speciale’ (Özel Bir Gün) İtalyan Tarzı Kültür Servisi İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nin düzenlediği “İtalyan Tarzı Çağdaş Sinema” başlıklı etkinlik sürüyor. Gösterilen filmlerin tümü katıldıkları festivallerden ödülle dönmüş. 18 Mart Salı günü Luigi Lo Cascio’nun 2012 yapımı “La Citta İdeale” (İdeal Şehir) adlı filmi gösterilecek. Etkinlik 25 Mart Salı akşamı Sergio Rubini’nin 2012 yapımı “Mi rifaccio vivo” (Beni Tekrar Göreceksiniz) adlı filmiyle sürecek ve 8 Nisan Salı akşamı Matteo Rovere’nin Çağdaş Sinema 2011 yapımı “Gli Sfiorati” (Dokunulmuşlar) adlı filmiyle sona erecek. 6 Mart’ta Susanna Nicchiarelli’nin 2012 yapımı “La Scoperta dell’alba” (Şafağın Keşfi) adlı filmiyle başlayan etkinlikte 11 Mart’ta da Francesca Comencini’nin yine 2012 yapımı “Un Giorno Speciale” (Özel Bir Gün) adlı filmi gösterilmişti. Gösterimler İtalyan Kültür Merkezi’nin Tiyatro Salonu’nda saat 19.00’da başlıyor. Filmler Türkçe altyazılı. Tabakta sanat mönüsü Kültür Servisi Sanatında ustalaşmış isim yapmış akademisyen sanatçılar ile alaylı tabir edilen ressamları sanat çatısı altında birleştiren “Tabaklar” isimli sergi, Şirketi Hayriye Sanat Galerisi’nde 18 Mart’ta açılacak. Bir hafta boyunca açık kalacak sergideki eserlerde sanatçılar, tabaklara hayallerini ve kendilerini yansıtıyor. Karma sergiyi uzun yıllar Uluslararası Plastik Sanatçıları Derneği’nde genel sekreterlik yapan Safiye Mine Erdurak hazırladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle