06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2014 SALI 12 varlığını “Başbakan’ın, bakanların telefon konuşmalarını dinleyenler” sözleri ile itiraf ederek, Feto’yu ve örgütünü boy hedefi yaptı. Bir yıldır “çıkardaş” basında “paralel devlet” haberlerinden geçilmez oldu. “Paralelcilerin” adları açıklanırken, bazıları da gözaltına alınarak, Emniyet’te önemli tasfiyelere gidildi. Bunlar da yetmedi. Feto’nun medyadaki sözcüleri “Zaman” gazetesi ile “Samanyolu” televizyonu boy hedefi yapıldı. 1725 Aralık yolsuzluklarına tepkilerin yaşandığı bir ortamda, siyasal kâhin Fuat Avni, Zaman ve Samanyolu’na yapılacak baskının ilk işaretini verdi. HHH “Tarikat, mezhep, cemaat” olguları, yüzyıllar boyunca dönemsel olarak bazı kişilerin Kuran’ı kendi siyasal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda yorumlamalarından doğmuşlardır. Örneğin Sultan’ın “Haşhaşiler” dediği mezhep de bunlardan biridir. Günün birinde Nurculardan Mehmet Doğan adında bir kişi, Feto’nun “Risalei Nur” yorumlarının yanlışlığını vurgulayarak öne çıktı. Molla Muhammed adı takılan bu kişi, Feto karşıtlığını “Reddül Evham” adlı kitap dizisi ile pekiştirdi. 2005’teki bir yazısında “Feto’nun” yıldızının 2014’te söneceği kehanetinde bulundu! Araları o tarihte iyi olan paralelci Feto ile Sultan, “Molla Muhamed”i boy hedefi yaptılar. 2010’da yandaşı 122 kişi ile birlikte gözaltına alındı. 17 ay hapis yattı. Şimdilerde Sultan, “Bütün cemaatler aynı değildir” sözleri ile geri vitese takarak Molla’yı boy hedefi yapan “Zaman” ve “Samanyolu”na baskınlar düzenletti. Sultan, Feto’nun “Tahşiyeci” dediği, “El Kaide” ve “Hizbullah” benzeri bir silahlı örgüt uyarısını yaptığı Molla’cıları himayesine aldı. “Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nde” yine bir “laiklik karşıtlığı oluşum” sergilenirken, yine bir başka “düşünce özgürlüğü kıyımı” da yaşanıyor. Nasıl Ergenekon ve Balyoz olaylarında tutuklanan gazetecilerin haklarını savunmuşsak, üstelik 1961’de Nurculuk karşıtlığından hüküm giymiş bir gazeteci olarak; yeni bir “kumpas” olayı ile basın özgürlüğüne vurulan son darbeye de karşıyız. Son yıllarda Sultan’ın neden olduğu “Araplarda yaşanan dinsel bölünmelerin yarattığı insan kıyımlarının benzerleri” artık Türkiye’de de yaşanıyor. Sultan, laiklik karşıtlığında, sürekli gündem değiştirerek, adım adım hedefine yürüyor. Muhalefet ise tepki demeçleri ile bu adımları yutuyor. Gün geçmiyor ki din adamları arasında ve camilerde yaşanan laiklik karşıtı bir haber basına yansımasın. Gerçekte üzerinde durulacak sorun burada… Ama kimin umurunda? Ne diyor veziriazam muavini Bülent Arınç? “Üç gün konuşurlar, dördüncü gün biter!” DIŞ HABERLER [email protected] de oynayıverekten bindik bir alamete, gediyoz gıyamete!” HHH “Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin” anayasasının 26. maddesinin birinci fıkrası ne diyor? “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” HHH Önceleri “paralel devlet” sahnede değildi. 1920’lerde Kuran’ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda 25 ciltlik “Risalei Nur” yayını ile yorumlayan Bediüzzaman Said Nursi “demokratik ve laik cumhuriyeti” hedef almıştı. Sürgün yaşadı, cezaevlerinde yattı. 1925’te Kürtlere bağımsızlık sevdasıyla ortaya çıkan Şeyh Said isyanını yaşadı. Şeyh Said ve arkadaşları idam edildi. Kürtlere bağımsızlık için 30 bin kişinin katili olan ve idamdan kurtulan Abdullah Öcalan ile Sultan hazretlerinin “barış çubuğunu” yakmaya uğraştıkları şu günlerde, Diyarbakır’da bir meydana “resmen” Şeyh Said’in adı verildi. HHH “Risalei Nur” öğrencilerinden Fethullah Gülen (Feto) hazretleri aldı başını gitti. Öteki cemaat ve tarikatları, kurduğu “güçlü ekonomi altyapı” ile ezdi geçti. Said Nursi gibi bugün sürgünde… Ekonomi altyapı oluşurken “paralel ortak” Sultan hazretleri de başbakanlığa, sonra da cumhurbaşkanlığına yükseldi. Bu tırmanışta “paralelin kumpasları” ile generaller, gazeteciler, Ergenekon ve Balyoz palavraları ile hapse atılarak sözde “darbe” önlenmek istendi. Geometri ve fizik bilimcilerine göre “paralel uzayda” kesişirmiş! Ancak Türkiye’deki “paralel” aralarındaki “ekonomik çıkar sürtüşmesi” ile kısa sürede kesişti. Başta Sultan’ın oğlu olmak üzere 4 bakanın yolsuzlukları 1725 Aralık’ta gün ışığına çıktı. Külahlar düştü keller göründü… İster istemez, içerideki generaller ve gazeteciler serbest bırakıldı. HHH Sultan, bir yandan kendisi ile oğlunun telefon konuşmaları için “montaj” derken, öte yandan da ilk kez “paralel” olgusunun Araplaşan Türkiye! enç yaşta yitirdiğimiz G müzisyen Barış Manço ne demişti? “Hem (AP/REUTERS) Kara bayraklı rehine dramı Dış Haberler Servisi IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonun üyesi olup hava saldırılarına katılan Avustralya, dün 17 saat süren “kara bayraklı” rehine kriziyle sarsıldı. Sydney kentinin finans merkezi Martin Place’te “Lindt Çikolata” isimli kafeyi basan silahlı bir kişi, çalışanlar ve müşterilerden onlarcasını rehin aldı. Saldırgan 1996’da gittiği Avustralya’dan siyasi iltica alan İranlı Man Harun Munis çıktı. Dün gündüz 5 rehinenin koşarak güvenlik güçlerinin tarafına kaçmayı başarması sonrası gece 5 rehine daha kurtulurken kafeden silah sesleri duyuldu. Yetkililere göre, Munis’in ateş açması ve bir rehinenin yere yıkılması üzerine orduya bağlı komandolar miğfer ve zırh giymiş halde şok bombası atıp ateş açarak kafeye daldı. TV’den canlı yayımlanan operasyonda yaralılar sedyeyle çıkarılırken, Munis’in yanısıra en az 2 rehine öldü. Kurbanlar 34 yaşında bir erkek ile 38 yaşında bir kadın. Gündüz saldırgan, rehinelere kafenin vitrininden görünecek şekilde Arapça yazılı siyah bir bayrak tutturdu. Bayrakta kelimei şahada bulunduğu bölge tümüyle kuşatmaya alındı. Sydney’in sembolü olan opera binası tahliye edilip kapatıldı. Başbakan Tony Abbott, “Tek amaçları korkutmak... İnsanların siyasi motivasyonla hareket ettiğini söyleyen biri tarafından rehin alınması derinden şoke edici” dedi. Derhal ulusal güvenlik zirvesi topladı. Bu krizin ortasında çoğu turist bazı kişilerin olay yerinde ağzı kulaklarında selfie çekip sosyal medyada yayımlaması infial yarattı. Kafede rehin tutulan kişilerden bazıları kaçıp güvenlik güçlerine sığındı, bazısı operasyonda yaralı kurtarıldı. Rehinelere vitrinin gerisinden kelimei şahadet yazan bayrak tutturan İranlı mülteci Munis, daha önce askerlere nefret mektupları göndermiş. Sydney’de bir kafede 17 saatlik rehine krizini komandolar bitirdi, saldırgan ile bazı rehineler öldü Eski eşini öldürmüş det yazılıydı. Kendini “Şeyh Harun” olarak tanıtan 49 yaşındaki Munis, liberal İslam görüşü nedeniyle Tahran’da kovuşturulduğunu söyleyerek iltica almıştı. Gazetelere astrolog, numerolog, meditasyon ve kara büyü uzmanı olarak reklam veren, kendini “barış aktivisti” diye niteleyen Munis, diğer yandan Afganistan’da ölen Avustralyalı askerlerin ailelerine gönderdiği nefret mektuplarıyla tanınıyor. İki çocuğunun annesi olan eski eşinin 2012’de öldürülmesinde suç or tağı olmak ve 2002’den beri 50 cinsel saldırıda bulunmakla suçlanan, geçen yıl tutuklanan ama kefaletle bırakılan Munis’i, eski avukatı “örgütten bağımsız, yalnız hareket eden biri” diye tanımladı. Dün kafenin bulunduğu bina, yüzlerce ağır silah donanımlı polis ve araç tarafından kuşatıldı. Çevredeki binalara keskin nişancılar yerleştirildi. ABD konsolosluğu, eyalet başbakanlığı ve büyük bankaların Selfie krizi Kaçtıktan sonra medyaya konuşan kafe çalışanları, saldırganın iki talebi olduğunu ve dört bombayla polisi tehdit ettiğini söyledi. Kafede ve kentin merkezinde ikişer bomba sakladığını ileri süren Munis, “bir rehine karşılığında kendisine IŞİD bayrağı verilmesini” ve “Başbakan ile telefonda görüşmeyi” talep etti. Eylülde Sydney ve Brisbane’da IŞİD bağlantısı suçlamasıyla 25 ev basılıp 16 kişi gözaltına alınmıştı. Operasyon, “Avustralya’da rasgele bir kişiyi kaçırıp IŞİD bayrağı önünde kafasını kesme” komplosuyla gerekçelendirilmişti. ‘IŞİD bayrağı verin’ Bibi IŞİD kalkanını açtı Filistin Yönetimi’nin İsrail’in işgal ettiği topraklardan Kasım 2016’ya dek geri çekilmesini öngören tasarıyı BM Güvenlik Konseyi’ne sunması öncesi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Roma’da bir araya geldi. Netanyahu, “Filistin devletinin tanınması ve 1967 sınırlarına dönülmesi” tasarısına sert çıkarken IŞİD bağlantısı bile kurdu: “Tek taraflı dayatmaları kabul etmeyiz. İslami terörizm yeryüzünün her köşesine ulaşırken, terörizmi evimizin içine getirmeye yönelik her girişimi geri püskürtürüz.” AB ise çekilmeden söz etmeden İsrailFilistin görüşmelerinin yeniden başlaması ve iki yılda nihai anlaşmaya varmasına yönelik alternatif tasarı hazırladı. Kerry ile görüşmesi zorlu geçen İsrail lideri, öncesinde İtalya Başbakanı Matteo Renzi ile samimi pozlar verdi. İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon ise “Hamas’ın Gazze ve İstanbul’daki kollarının Batı Şeria’da terör saldırıları düzenlemeye çalıştığını” öne sürdü. n AB, Suriye’nin Halep kentinde ateşkes ilan edilmesine yönelik BM planına tam destek açıkladı. AB dışişleri bakanları toplantısında, BM’nin Suriye Temsilcisi Staffan de Mistura’nın hazırladığı “dondurulmuş bölgeler” planının, iç savaşa siyasi çözüm sunabileceği duyuruldu. Plan çerçevesinde insani yardımın götürülmesi, yerel yönetimin yeniden inşası, temel hizmetlerin sağlanmasına destek verildi. Suriye ordusunun Halep’te isyancılara operasyonları yoğunlaştırmasının girişimini tehlikeye atabileceği kaygısı da dile getirildi. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, AB’nin Esad ile konuşmayacağını, ama Esad’ın gerçekliğin bir parçası olduğunu söyledi. Mogherini “Planın başarıya ulaşması siyasi, güvenlik ve göçmenlerle ilgili sebeplerden elzem. Ve Suriye’nin ne olmaması gerektiği ama ne olabileceği konusunda bir sembol” dedi. Suriye Başbakanı Vail Halaki, dün İran’da temaslarda bulundu. Mistura’nın Halep planına AB’den destek Şeyhülislam’ın itibarı! ultan’ın “AK S Saray”ı olur da onun Şeyhülislam’ının Mercedes’i neden olmasın? Önce Şeyhülislam’a Diyanet Vakfı’nın kasasından alınan makam aracının 1 milyon lira olduğu yazıldı. Sonra bizzat Şeyhülislam’dan bir açıklama geldi. Araba, ihale ile devlet bütçesinden 322 bin liraya alınmıştı. Geçen ay Türkiye’ye gelen Papa Fransis kendisine bir Fiat araba ayrılmasını önermişti. Ancak güvenlik nedeniyle bu istek kabul edilmemişti. Papa, ayrıca 5 yıldızlı otel yerine Vatikan Temsilciliği konuk odasında kalmıştı. Ama “itibarını” düşünüp kendisine AK Saray yaptıran Sultan’ın Şeyhülislamı’nın (AA) Papa Fransis’in Fiat’ı da “itibarı” vardı. Bu nedenle kendisine S500 tipi lüks Mercedes uygun görülmüştü. Genellikle aralık ayında kamu bütçelerinde ödenek kalmaz. Maliye Bakanlığı aralık ayında acaba bu aracın ödeneğini nasıl buldu? Ayrıca Şeyhülislam’ın itibarına zarar verilmiştir. Bir ay daha beklenseydi, 2014’ün eski modeli yerine, 2015’in yeni modeli alınsaydı daha itibarlı olmaz mıydı? Dış Haberler Servisi Rusya’nın 2 numarası olan Başbakan Dimitri Medvedev, Ukrayna’nın Rusya ile bozuşarak Avrupa yolunu seçmesiyle Türkiye’yi örnek göstererek alay etti. Ukrayna hakkında “Nezavisimaya” gazetesi için uzun bir makale kaleme alan Medvedev, “Bir yıl önce Rusya ile Ukrayna’nın birbirine düşman olacaklarını biri bana söyleseydi kesinlikle inanmazdım. Ama oldu. Asırlık beraberliğimiz bir yıldan kısa sürede düşmanlığa dönüştü. Ukrayna bu işten kazançlı çıkacak mı? Kesinlikle hayır” dedi. “Avrupa yolunu seçtiğini halkına ilan eden Kiev’deki Ukrayna’ya Türkiye fıkrası ‘Asla üye olamayacak’ şimdiki yöneticilere AB sandalye vermediği gibi kenarda oturacak tabure bile sunmuyor” diye devam eden Rus Başbakanı, “Ukrayna’ya bakınca aklıma Türkiye geliyor” benzetmesi yapıp şunları söyledi: “Türkiye ile AB arasında ortaklık anlaşması 51 yıl önce imzalanmıştı. Sonuç olarak ne görüyoruz. Türkiye hâlâ Avrupa kapısının eşiğinde bekliyor. Zamanında Rusya’nın eski başbakanlarından Viktor Çernomirdin’in bu konuda anlattığı espri aklıma geliyor: ‘Ukrayna ne zaman AB’ye girecek? Türkiye’den sonra. Türkiye ne zaman AB üyesi olacak? Hiçbir zaman.’ Ne yazık Çernomirdin’in yaptığı bu espri hakikatleri çok iyi gösteriyor.” n Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib eyaletinde Şam rejiminin iki stratejik üssünün El Kaide’nin kolu El Nusra Cephesi ile Cund el Aksa ve Ahrar el Şam örgütlerinin eline geçtiği belirtildi. Esad yönetimi karşıtı Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, rejiimin Türkiye sınırında, Hatay’ın hemen karşısında yer alan İdlib’deki en büyük mevzileri Hamidiye ve Vadi el Deyf üsleri artık cihatçıların elinde. Cihatçılar iki üssü ele geçirerek İdlib’in büyük bölümünde denetimi sağladı. Gözlemevi Başkanı Rami Abdül Rahman, cihatçıların zaferinin büyük sembolik önemi olduğunu, El Nusra’nın böylelikle bölgede kontrolü sağladığını söyledi. Rahman, Nusra’nın saldırılarda, ABD’nin silah verdiği Suriye Devrimci Cephesi’ni (SDC) geçen ay hezimete uğratırken ele geçirdiği tank ve ağır silahları kullandığını, Hamidiye üssündeki 15 askeri de esir aldığını duyurdu. Suriye’nin iki üssü cihatçıların eline geçti C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle