05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 KASIM 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 Kılıçdaroğlu, MİT’in fişleme iddiasını Antalya’da sürdürdü: AKP’ye çalışıyor Yurt Haberleri ServisiMİT’in CHP’yi “dinleyerek fişlediğini” açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinden belge isteyen Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “fişlemeye” ilişkin gazete haberlerini adres gösterdi. Musul’daki rehine eylemi sırasında Davutoğlu ile görüşmesini aktaran Kılıçdaroğlu, “Ben devletin nasıl çalıştığını iyi bilirim. MİT’in içerisinde bir grup AKP’ye hizmet ediyor” dedi. Kılıçdaroğlu, Antalya’da Konyaaltı Belediyesi’nce yaptırılan emekliler kahvesini ziyaret etti. Burada emeklilerle sohbet eden Kılıçdaroğlu, CHP milletvekillerinin MİT tarafından fişlendiğini gösteren belgelerin gazetelerde yayınlandığını, Davutoğlu’nun o dönem Dışişleri Bakanı olduğunu, gazetelere bakması halinde belgeleri orada göreceğini belirterek, “Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde beni ziyarete geldi. Musul Başkonsolosluğu’nda yurttaşlarımız rehin tutulduğu sırada. Kendisine şu bilgiyi verdim. Kendisi Washington’daydı. Musul Başkonsolonsu Dışişleri Bakanlığı’nı arıyor ‘Teslim mi olalım, mücadele mi edelim?’ diye soruyor. Dışişleri Bakanı da AK Parti Genel Merkezi’nde toplantıda olan o dönemin Bir grup MİT’çi Kristof Kolomb da Kim? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, tarihçi Fuat Sezgin’in kitaplarını dayanak göstererek Amerika kıtasını Kristof Kolomb’un değil, ilk olarak Müslümanların keşfettiği yönündeki açıklaması üzerine bir tartışmadır gidiyor. TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında da konu gündeme geldi. CHP’li Gürkut Acar hükümete sordu: “Kristof Kolomb’un Amerika’yı ilk olarak keşfetmediğine dair Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir demeci bütün dünya basınında yer aldı. Cumhurbaşkanı’nın bir Müslümanın Amerika’yı Kristof Kolomb’dan önce keşfettiği konusundaki iddiasına hükümet iştirak ediyor mu? Ediyorsa bununla ilgili kanıtlar nelerdir? Uluslararası ilişkilerde kanıtı olmayan iddialar dünya kamuoyunda Türkiye’yi küçük düşürmüyor mu?” Acar’ın sorusuna yanıt Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’dan geldi: “Biliyorsunuz, İstanbul’a giderseniz, Gülhane’ye giderseniz İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi diye çok mükemmel, güzel bir müze var; her arkadaşımızın mutlaka o müzeyi ziyaret etmesini isterim. Bu İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Fuat Sezgin Hoca’nın önderliğinde, riyasetinde, yol göstermesinde yapılmıştır. Bu görüş, Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği görüş; Fuat Sezgin Hoca da 1960 darbesinden sonra 147’ler arasında olup da üniversiteden atılanlar arasında. Kendisi Türkiye’de kendi düşüncesini ifade edemeyeceğini düşündüğünden Almanya Frankfurt’a gitti, Frankfurt’ta bir kürsünün başkanı oldu ve o hocanın görüşü de gerçek bir bilim adamıdır birçok buluşun İslam ülkelerinden veya Doğu’dan geldiğini söyler. Ancak, eski tarihlerde atıf yapılmadığından Doğu’daki kaynakların alındığını, Batı’ya geçirildiğini dolayısıyla atıf yapılması kültürünün sonradan çıktığını ifade ettiğinden bu bir bilim adamının görüşüdür, bazıları da bunu destekliyor, aksine olan fikirler de olabilir ama biz Fuat Sezgin Hoca’nın dediğine inanıyoruz.” ‘Utangaç Alacaklı’ TOKİ TOKİ’nin Ak Saray nedeniyle 297 milyon TL tutarında alacağı olduğu, başka bir deyişle Ak Saray’ın “veresiye” yapıldığını geçen hafta başında okuyucularımıza duyurmuştuk. Haberin ses getirmesinin ardından TOKİ ancak iki gün sonra “alacağının olmadığını” ancak “alacağını kurumlar arası yapılacak görüşmeler neticesinde sonuçlandıracağına” ilişkin garip bir açıklamaya imza attı. Özetlemek gerekirse TOKİ; hem “Alacağım yok” dedi, hem de “Alacağım var ama kendi aramızda çözeceğiz” demeye getirdi. TOKİ’nin hesaplarını inceleyen ve haberimize konu olan Sayıştay’ın hazırladığı raporda, “İdarenin (TOKİ) (...) Başbakanlık Hizmet Binası’ndan (Ak Saray) 297 milyon TL tutarında alacak bulunmaktadır” tespitine hiç değinmeyen TOKİ’nin ne demek istediği akılları karıştırdı. Biz de TOKİ’nin alacağı olup olmadığını, ne demek istediğini TBMM KİT Komisyonu üyesi CHP Adana Milletvekili Turgay Develi’ye sorduk. CHP’li Develi şu değerlendirmeyi yaptı: “Ak Saray Türkiye’nin, dünyanın gündeminde bir konu. Dolayısıyla, hem kaçak yapılan, hem de veresiyeyle yapıldığı ortaya çıkınca, sarayla ilgili tartışmaların üzerini örtmeye çalışıyorlar. Ancak ne kadar gizlemeye çalışsalar da, gündemi değiştirseler de halk kaçak olarak yapılan sarayı konuşmaya devam ediyor. Bu kapsamda TOKİ de, sarayın veresiye yapıldığı ortaya çıkınca, yaptığı açıklamayla bunu gizlemeye çalıştı. Ancak kendi açıklamasında kendiyle ters düştü. TOKİ’nin milletvekillerine gönderdiği resmi belgelerde Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi üzerine yapılan Ak Saray nedeniyle 297 milyon TL tutarında alacağı olduğu bilgisi bulunuyor. Bu resmi belge, resmi bilgi. Bu konu gündeme gelince Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı bir açıklama yapma gereği duymadı. Ancak TOKİ’nin neden açıklama yaptığını da anlayamadım. Hem alacağım yok diyor, hem de alacağını kurumlar arasında görüşeceklerini söylüyor. Ne demek istediği anlaşılmıyor. TOKİ’nin alacağı nedeniyle neredeyse utandığını, utangaç davrandığını görüyorum. Kamuoyunu yanılttığı için mi utanıyor; yoksa sarayın sahibinden mi çekiniyorlar bilemiyorum.” CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören kayınvalidesi Fatma Özdağ (87) yaşamını yitirdi. Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Tunceli’deki cenaze törenine katılıp taziyeleri kabul edecek. Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu ise “Üzüntüm çok büyük. Annemin acısı yüreğimi yakıyor” dedi. Özdağ’ın cenazesi, Derince İmam Hüseyin Cemevi’nde düzenlenen törenin ardından, toprağa verilmek üzere memleketi Tunceli’ye gönderildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Sevim Kılıçdaroğlu’nun gözyaşı döktüğü törene, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, CHP Kocaeli milletvekilleri Hurşit Güneş, Mehmet Hilal Kaplan, Haydar Akar, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü, CHP eski milletvekili Sefa Sirmen, CHP il ve ilçe yöneticileri ve çok sayıda yurttaş katıldı. (AA) Kılıçdaroğlu’nun acı günü Başbakanı’nı arıyor. O da ‘evet, teslim olun’ diyor. Bunun belgesi yok. Ben bunu Davutoğlu’na anlattım. O sırada Davutoğlu ile gelen bir bürokrat da ‘O telefonu ben ettim’ dedi. Ben devleti ondan iyi bilirim. Devletin nasıl çalıştığını bilirim. ‘MİT’i yıpratmak istiyorsunuz’ diyor. Bir kurumu yıpratmanın te mel nedeni o kurumun yasa dışı çalışmasına imkân sağlamaktır. Ben mi diyorum MİT’e yasa dışı çalış diye. MİT bana mı bağlı? Hayır. MİT’in kendi yasal çerçevesi içerisinde faaliyet göstermesi lazım” diye konuştu. MİT’in yıpratılmaması için herkesin duyarlı olması gerektiğini belirten Kılıçdaroğ lu, “Ama öyle bir noktaya geldik ki MİT’in içerisindeki bir grup AKP’ye hizmet ediyor. Davutoğlu’na söyleyeyim. Ben devleti ondan iyi tanırım. O devleti bilmez, tanımaz. Ayakları yere basmaz. Gerçekten de üzülerek söylüyorum ama karikatür gibi adam” ifadelerini kullandı. Emine Kaplan, Mahmut Lıcalı [email protected] Bir Yazı Macerası Bu yazının daha başlığını yazarken Başbakan Davutoğlu, Tunceli Üniversitesi’nde konuşuyordu. Başlangıcını dinledim. Ancak konuşma sürüyor ve ne zaman biteceği de belli değil. Oysa benim yazı yollama saatim geldi, hatta geçti. Ne yapılır? Kolayı konu değiştirmektir. Görüyorsunuz, öyle yapmıyorum. Başlık yeterli ipucu veriyor mu bilmiyorum. Ama benim altını çizmek istediklerim için Davutoğlu’nun şu ana kadar söyledikleri yeterli. Gözünüzden kaçmamıştır; Davutoğlu’nun günlerdir sözü edilen Dersim gezisi için hep “AKP’nin Alevi açılımı” dendi. Peki Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının “Dersim vilayeti”nin, 25 Aralık 1935’te bir kanunla adı değiştirilip Tunceli olan bölgenin sorunu Alevi sorunu mudur? Soruyu daha da inceltirsek: Dersim sorunu salt Alevi sorununa indirgenebilir mi? 19371938’de yaşanan, resmi tarihin diliyle söylersek “Dersim isyanı”, sadece Sünni Osmanlı egemenliğinin, Cumhuriyet döneminde yine Diyanet İşleri Başkanlığı üstünden sürdürülen Sünni dayatmacılığa bir tepki olarak mı patlamıştır? HHH Okumakta olduğunuz Tırmık’ın ilk paragrafları yukarıdaki. Tuhaf bir yazı macerası yaşıyorum. Bir yandan bilgisayarın internet bağlantısından Davutoğlu’nun konuşmasını dinliyor, bir yandan da yazıyı vaktinde yetiştirmek için klavyeyi tıkırdatıyorum… Derken… Derken yazı bitmeden Davutoğlu’nun Tunceli Üniversitesi’ndeki konuşması bitti. Sıcağı sıcağına bir döküm yapalım: Bir: Davutoğlu, konuşmasının hemen hemen tamamında hep “Dersim” dedi, “Dersimliler” dedi. (Şimdi bir anının tam da zamanı. Ben askerliğimi 19621964 arasında, Erzincan’ın Dersim’e yakın bölgelerinde yedek subay öğretmen olarak yaptım. Başında kavak yelleri esen, ilk kez Doğu Anadolu ile tanışmış bir Ege çocuğuydum. Oradaki köylülerimden sık sık 1938 cankırımı üstüne ürkek, fısıltı tonunda dillendirilen anı dilimcikleri dinledim ve Dersim adına kulaklarım da, dilim de alıştı. O alışkanlıkla teftiş için gelen Milli Eğitim müfettişiyle konuşurken “Dersim köylerinde Türkçe bilmeyen Kürt Aleviler…” diye başlayan bir cümle kurdum ve cümlemi bitiremedim. Müfettişin öfkeyle ve hatta korkuyla açılan gözleri sözümü kesti. Sözü o aldı: “Eceline mi susadın sen” diye sordu ve devam etti: “Burası Tunceli’dir, Tunceli!.. O Kürt dediklerin Horasan’dan göç etmiş özbeöz Türk boyları, oymaklardır. Diline hâkim ol delikanlı. Yoksa başın belaya girer…”) Bu zihniyeti ve bu resmi söylemi sonraki yıllarda defalarca, hem de bıktırmacasına duydum. O kadar sık ki sonunda “Oranın adının Dersim olduğunu”; orada ağırlıklı olarak Kürtlerin ve Zazaların yaşadıklarını sezmek, bulup çıkarmak zor olmadı. İki: Davutoğlu 1938’i hiç anmadan şöyle dedi: “Oğlumu benden sonra asın, diye yalvaran bir babanın gözönünde oğlunu asan bir zihniyet, zalim bir zihniyettir. Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz. Size zulmedildi ve ayıp edildi.”  Üç: Cemevlerinin ibadethane olarak kabulü, zorunlu din dersinin kaldırılması, din derslerinin Sünni içeriğindeki Aleviliğe karşı saldırgan söylem ve değerlendirmeler gibi temel Alevi talepleri üstüne kendini bağlayacak sözler vermemeye özen gösterdi. Yani Davutoğlu, Dersim Alevilerine “Zerdüşt dininden bunlar Zerdüşt” diye naralanan Tayyip Erdoğan’dan hayli farklı bir üslup kullanmayı yeğledi. Sonra da somut olarak Dersim’e neler getireceklerini sıralamaya başladı. Bir: Tunceli Üniversitesi’nin adının Munzur Üniversitesi olarak değişeceğinin sözünü verdi. İki: Ziyaret yollarının yapılacağını ilan etti. Üç: Eski kışla binasının müzeye dönüştürüleceğini ve bunun için 10 milyon liralık ödenek ayrıldığını belirtti. HHH Peki, durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan 19371938 cankırımının yüreklerde ve bilinçlerde açtığı derin yaralardan söz eden Dersim Kürt ve Zazaları için üniversitenin adının değişmesi, kışlanın müze yapılması, yolların asfaltlanması gibi önlemlerin ciddiye alacakları bir anlamı olabilir mi? Sanmıyorum. Bildiğim, önümüzdeki günlerde Dersim üstüne, 19371938 cankırımı üstüne daha çok konuşacak ve yazacak ve okuyacağız. Ben de çok sıcak bir olay üstüne yazmaya kalkıp, her paragraftan sonra “Acep yazının yönünü, ana vurgusunu değiştirsem mi” derdine düşmüşlüğümün cezasını çekeyim ve bu bitmemiş yazıyı noktalayayım. Dedim a, nasıl olsa önümüzdeki günlerde daha çok yazacak, çizecek, tartışacağız…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle