05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 KASIM 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Biber gazı ölümleri engelliyormuş Türkiye’ye yaklaşık 55 milyon liralık gaz fişeği ithal edecek olan Meydan Av’dan ilginç savunma u Kore’den 2 milyon adete yakın fişek getirecek olan Meydan Av, biber gazı kullanılmazsa ölümlerin kaçınılmaz olacağını belirterek gaz fişeklerinin haksız yere dehşet verici gösterildiğini, bunun bir eylemi zararsız bir şekilde bastırmanın en yaygın yöntemi olduğunu savundu. PELİN ÜNKER İnsansız... AKP’nin dünya görüşünde insan değeri diye bir kavramın yeri yoktur. Geçen hafta açıklanan kimi istatistikler bu gerçeği bir kez daha ve kesin olarak kanıtlıyor. HHH Geçen hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, 2002’den bu yana iş kazalarında 13 bin 510 kişinin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Buna göre her yıl ortalama 1126; günde de 3’ten çok insan çalıştığı sırada ölüyor. Bu ürkütücü istatistiğe, iş kazalarında ölenlerin sayısının yaklaşık üç katı dolayında yaralanan eklendiğinde ortaya akıl almaz bir insan kaybı çıkıyor. Nedeni açık; işçiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından çok ilkel koşullarda çalıştırılıyor; üstelik ne sendikalaşma olanakları var; ne de kendilerini koruyan demokratik devletleri! HHH İşçinin aldığı ücret de doğru dürüst bir yaşam sağlamıyor. Ücret göstergesi olarak asgari ücreti alalım. Asgari ücret 2014’ün ikinci yarısında aylık net 891 TL’dir; Türkİş’in verilerine göre dört kişilik ailenin açlık sınırı aylık 1205; yoksulluk sınırı da 3 bin 926 TL’dir. Bu durumda asgari ücret açlık sınırının yalnızca dörtte üçü; yoksulluk sınırının da neredeyse beşte biri düzeyinde kalıyor. İşçi ücret yetersizliğini kapatmak için günlük çalışma süresini olabildiğince uzatmaya uğraşıyor ya da bulabilirse ikinci bir işte çalışıyor. Ayrıca ücretinden sigorta payı kesilmesin diye kayıt dışı, kimi durumda asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda kalıyor. İşçi, insanca yaşamasına olanak tanımayan bir ücretle çalışmaya teslim olmak zorundadır. HHH Ya işsizlik? TÜİK, 2014 Şubatı’nda işsizlik ölçümlerini yeniden tanımladı; öncesinde “son üç ay” içinde iş arama kanallarından en az birini kullanan işsiz sayılıyordu; yeni uygulamada yalnızca “son dört hafta” alınıyor; yani işsiz sayısı daha az gösteriliyor. Yine de durum hiç de yaşamsal değil. Geçerli ücret karşılığı çalışmak isteyen ancak iş bulamayan kişi sayısı 3 milyona yaklaşıyor; bunlara iş bulma umudu kalmadığı için işgücüne katılmayanlar eklendiğinde işsiz sayısı 5 milyon 430 bine çıkıyor; bu insanlara “çalışma hakkı” tanınmıyor; onlar üretim sürecinin dışında bırakılıyor. Bu genel durumun altında üç önemli olumsuzluk daha yatıyor; kadın, genç ve eğitimli işsizliği. Ülke ortalaması olarak yüzde 10.1 olan işsizlik oranı, erkeklerde yüzde 8.9; kadınlarda yüzde 12.7’dir. AKP ekonomisi kadını işe almıyor. 15 ve yukarı yaştaki erkeklerin yüzde 72.1’i işgücüne katılırken, kadınlarda bu oran yüzde 30.1’de kalıyor. Buna göre 12 milyon dolayında kadın yalnızca cinsiyetleri nedeniyle çalışma sürecinin dışında tutuluyor. Oysa yasalar, cinsiyet ayrımcılığını yasaklıyor. Genç nüfusun (1524 yaş) işsizlik oranı yüzde 18.9 ile ülke ortalaması işsizliğin neredeyse iki katıdır; burada da cinsiyete dayalı ayrımcılık var: Genç erkeklerin yüzde 17.1’i, kadınların da yüzde 22.4’ü işsizdir. TÜİK, DİSKAR bulguları kanıtlıyor ki; eğitim, artık iş bulmada işe yaramıyor. İncelenen dönemde, işsiz sayısı, lise altı eğitim alan ve okur yazar olmayanlar arasında 171 bin azalırken, liseyi bitirenler arasında 26 bin, ilginçtir, yükseköğretimi tamamlayanlar arasında da 255 bin artıyor. Ülkenin üretim yapısı, göreli olarak az eğitimlileri çalıştıran ve buradan ilkel teknoloji ile çalışan bir özellik gösteriyor. Eğitim değersizleştiriliyor. HHH İşçilerini ölüme gönderen; çok kötü koşullarda çalışmak isteyenlere bile iş bulamayan; üstelik kadını, genci ve eğitimliyi dışlayan üretim yapısıyla ülkenin ne duruma düşmekte ya da yuvarlanmakta olduğu çok açıktır. Yıllardır ekonomiyi uçurduğunu öne süren AKP iktidarı, aslında insansız savaş uçağı gibidir; sermayeyi daha doğrusu sömürü oranını uçururken emekçileri vuruyor! Şirket hükümeti savundu Kore’den 2 milyon adete yakın biber gazı fişeği ithalatı yapacağı ortaya çıkan Meydan Av Malzemeleri San. ve Tic. şirketi, biber gazının, güvenlik güçlerinin eylem yapan topluluğu en az zararla hatta zararsız biçimde dağıtma yöntemi olduğunu öne sürerek biber gazı nedeniyle yaşanan ölüm ve yaralanmaları görmezden geldi. Şirket, “Alınan emtia haksız yere ‘dehşet verici, ürkütücü ve zarar verici’ gösteriliyor. Eğer biber gazı kullanılmazsa hem eylemcilerden, hem polisten hem de olaylarla hiçbir ilgisi olmayan halktan ölümler kaçınılmaz” açıklamasında bulundu. 20062014 arasında Türkiye’de 8 çocuk biber gazından öldü. 146 çocuk yaralandı. Türk Tabipleri Birliği tarafından verilen bilgilere göre de, sadece Gezi Parkı eylemleri sırasında 8 bin kişi yaralanırken 104 kişi ciddi kafa travması geçirdi, 11 kişi gözünü kaybetti ve Berkin Elvan, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert yaşamlarını yitirdi. Tek bir eylemcinin ölümü üzerine Fransa’da yüksek basınçlı gaz bombası kasım başında yasaklandı. 19 Kasım 2014 tarihinde yayımlanan haberimizde Türkiye’nin 2015’te Meydan Av aracılığıyla yalnızca Kore’den 2 milyona adete yakın biber gazı kapsülü satın almak için düğmeye bastığını belirtmiştik. 6 firma daha fişek satıyor Meydan Av, biber gazı alım miktarı ve alım tarihi konusunda herhangi bir itiraz yapmayarak toplam değeri 54 milyon 840 bin 504 liraya denk gelen 1 milyon 898 bin 515 adet biber gazı fişeği alacaklarını doğrularken, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gaz fişeği ihalesiyle ilgili de bilgi verdi. Meydan Av, söz konusu ihaleye pek çok firmanın katıldığını, 4’ü yabancı 3’ü yerli toplam yedi firmanın ihaleyi kazandığını açıkladı. Öte yandan Meydan Av, hiçbir siyasi parti ile ya da siyasi iktidarla doğrudan ya da dolaylı olarak organik hiçbir bağı bulunmadığını iddia ederek şirketin sahibi İlyas Yücedal’ın üyesi olduğu Dünya Yetimler Vakfı’nda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve hükümetten diğer isimlerin yer almasının, Yücedal’ın bu kişiler ya da makamla organik bağının olduğunu kanıtlamayacağını öne sürdü. Meydan Av’ın, noter aracılığıyla gazetemize yolladığı açıklamada haberle hükümetin hedef gösterildiği iddia edilerek biber gazı ölümleri şu ifadelerle görmezden gelindi: * 19 Kasım’da yayımlanan haberle aynı zamanda hükümetin de hedef gösterilmesi vardı. Cumhuriyet gazetesinin internet sayfasında “Yine Gaza Boğacaklar” şeklinde atılan başlık ve altında da konulan resim ile bu amaca hizmet edildiğini anlamak kolaydır. * Üslup itibarıyla “Bu kişiler gaz getiriyor, hükümet de sıkıyor” ve “Sen getirme, bize de sıkmasınlar” üslubu ile verilen haber toplum güvenliğini de açıkça riske atmaktadır. * Biber gazı hukuka aykırı ya da hukuka aykırı olmaktan çıkarak kamu güvenliğini açıkça tehlikeye düşüren toplumsal eylemlerde güvenlik güçlerinin en az zararla ve hatta normal insanlara zararsız bir şekilde eylemi bastırmasının, topluluğu dağıtmasının bir yöntemidir. Dünyadaki en yaygın yöntem de budur. * Biber gazının kullanılmaması halinde güvenlik güçlerinin eylemciye doğrudan müdahale etmesi, aradaki mesafeyi kaldırarak eylemciyle bire bir mücadele etmesi mecburi hale gelmektedir. Bunun sonucunda da yaralanma ve hatta çok miktarda hem güvenlik güçleri ve eylemcilerden hem de olayla hiçbir ilgisi olmayan halktan ölümlerin meydana gelmesi kaçınılmazdır. * Haberin üslubu güvenlik için önem arz eden bu yöntemi tenkitten daha öte haber içerikleri, konulan fotoğraflar ve atılan başlıklar bir arada değerlendirildiğinde “tahrip, zaafa uğratma, basın yolu ile sindirme” amaçlıdır. * Güvenlik güçlerinin zaafa uğratılan ve tahrip edilen güvenlik önlemleri sonucunda meydanı boş bulan ve asıl maksadı anayasal hak ve özgürlüklerin elde edilmesi olmayan, bilakis bölücü ve tahrip edici eylemcilerin yüksek miktarda ölüm olayının gerçekleşmesine sebep olacakları açık değil midir? Bunun halkta uyandıracağı tahrik, olayların boyutunu artıracaktır. Yapılan yayın ile acaba bu mu hedeflenmektedir? Gerginlikler Ekonomi Servisi Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB), Ortadoğu’daki karışıklıklar ve Türkiye’de yaşanan toplumsal olayların, yurt genelinde otel doluluklarını olumsuz etkilediğine işaret etti. Bu durum, dünyanın önde gelen veri ve analiz şirketlerinden STR Global’in Ekim 2014 Ülke Performans Raporu’na da yansıdı. TUROB açıklamasına göre, özellikle geçen ay Kobani protestoları sırasında yaşanan olayların otellere zararı 13 milyon Avro’yu aşarken, otel doluluk oranları da olumsuz etkilendi. STR’nin raporunda Avrupa ülkelerindeki en düşük doluluk oranları sıralamasında yüzde 57.5 ile ilk sırada İsrail yer aldı. Türkiye yüzde 63.8 ile ikinci oldu. Türkiye’nin turizmde rakibi olan Yunanistan’da doluluklar yüzde 73.4’e yükseldi. Ekimin en yüksek doluluk oranına yüzde 89.6 ile Malta ulaştı. turizmi vurdu Nereye gidersen git, iş yok u TBMM KİT Komisyonu verilerine göre göç etmek de işsizliğe çare olamadı. İş bulma umuduyla gidilen büyükşehirlerde işsizlik oranı diğer kentlerin ortalama 2.5 katına denk geliyor. Ekonomi Servisi Türkiye’de iş umuduyla göç edilen kentlerde işsizlik daha yüksek oranda seyrediyor. Göç ve işsizlik konularındaki çalışmalarıyla tanınan TBMM KİT Komisyonu Başkanı Hasan Fehmi Kinay, AA’ya yaptığı açıklamada, 2013’te nüfusu azalan 13 ilde (Sivas, Isparta, Yozgat, Kırıkkale, Zonguldak, Amasya, Erzurum, Kars, Tokat, Bayburt, Çorum, Ardahan) ortalama işsizlik oranının yüzde 7.2 olduğuna işaret etti. En yüksek işsizlik oranının yüzde 10 ile Sivas, en düşük işsizliğin ise yüzde 5.8 ile Ardahan olduğunu söyledi. Kinay, büyükşehirlerde ortalama işsizliğin yüzde 9.7 olduğuna dikkati çekerek bu kentlerde yüzde 2.5 oranında daha fazla işsiz olduğunu vurguladı. Kinay, “İstanbul’a göç eden Ardahanlı, orada kendi kentinden iki kat fazla işsiz olduğunu bilmiyor. Kütahya’da işsizlik yüzde 6 iken, İzmir’de ise bunun üç katı, yüzde 15. Çorum’da yüzde 5.9 olan işsizlik, Ankara’da yüzde 10.2. Göçün temel nedeni işsizlikle ilgili değil. Yatırım ve istihdam politikalarıyla bölgesel gelişmişlik farklılıklarını giderebilmiş değiliz” dedi. En çok işçi Rusya’ya gitti Yılın ilk 10 ayında Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) aracılığıyla 33 bin 863 işçi yurtdışına gönderilirken, en çok işçi gönderilen ülke 7 bin 652 kişinin işe yerleştirildiği Rusya oldu. Yurtdışına gönderilen işçi sayısı yüzde 27, Rusya’ya gönderilen işçi sayısı yüzde 35 düştü. AA’nın haberine göre Irak’ta işe yerleştirilen kişi sayısı yüzde 51 azaldı. Buna rağmen Irak, 6 bin 598 işçiyle Rusya’nın ardından en çok işçi gönderilen ülke oldu. Kazakistan’da ise ciddi artış gerçekleşti. Bu ülkeye gönderilen işçi sayısı, yüzde 257 artarak 1784’e ulaştı. Geçen yıl 1854 işçinin gönderildiği Libya’ya gönderilen işçi sayısı yüzde 23 azalarak 1092’ye indi. Ortadoğu’da düzenin çöküşü giderek hızlanıyor. Ancak, AKP Türkiyesi, siyasi İslamın entelektüellerinin tüm afra tafrasına, liderliğinin “dünya gücü” olma fantezilerine karşın, bu çöküşün içinden güçlenerek çıkacak gibi görünmüyor. “Bu çöküşten kim güçlenerek çıkabilir?” derseniz benim aklımda şimdilik iki aday var: İran ve eğer liderlikleri ellerindeki kartları iyi oynayabilirlerse Kürtler. Bu çöküşün (ve bu arada AKP Türkiyesi’nin dış politikasının iflasının) sergilemeye başladığı biçimlerden ikisi özellikle önemli. Bunlardan biri IŞİD, diğeri de Filistinİsrail çatışmasının, bir din çatışmasına dönüşmesi. Bir başka açıdan bakarak, her iki olgunun da ABD’nin bölge politikalarının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. IŞİD, ABD’nin imparatorluk politikası fiyaskosundan doğan iki vektörün bileşkesi olarak şekillendi. Birincisi, ABD’nin Irak’ta direnişi bastıramayınca (ya ABD’nin kışkırtmasıyla ya da Saddam devrilince serbest kalan dini etnik düşmanlıkları yönetme başarısızlığı sonucunda artık hangisini beğenirseniz) patlak veren ŞiiSünni çatışması. İkincisi de ABD hegemonyasının gerilemesi, Irak ve Afganistan’daki başarısızlıkların etkisiyle hızlanırken, Irak parçalanmaya başlarken patlak veren Arap isyanlarının etkisiyle, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da oluşmaya başlayan (Libya, Suriye) iktidar boşlukları, devletsiz alanlar. Bunlara, ekonomik krizin basıncıyla sayısı hızla artan genç işsiz nüfusu, bir katalizör olarak ekledik mi denklem bir eksiğiyle tamamlanıyor. Eksik kalan da ikinci fiyasko. Bu ikinci fiyasko da AKP Türkiyesi’nin liderliğinin (siyasal İslamın) elindeki devlet kapasitelerini, bölgenin tarihini yanlış okumasına yol açan dünya görüşünün ürünü dış politikadır. Bu dış politika Suriye iç savaşında, Mısır’da taraf olmuş, siyasal İslamın en radikal kanatlarına kucak açmış, sonunda ülkesinin bölgedeki ve Ortadoğu Düzeni Çökerken... Batı’daki geleneksel dost ve müttefiklerinin güvenini kaybetmesine yol açmıştır. Bu iki fiyaskodan çıkan bir felaket de bölgedeki ŞiiSünni tüm devletlere, Müslüman liderliklere düşman, şiddet tutkunu, etnikmezhep temizliği, soykırım eğilimli bu vahşeti sosyal medyada sergilemekten kaçınmayan IŞİD’dir. IŞİD’in eylemlerinden kaynaklanan felaketin etkileri Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yla sınırlı değildir. IŞİD, Batı’dan gelerek katılan militanlarının sosyal medyada sergiledikleri tehditler, geri döndüklerinde yaratabilecekleri riskler, Batı’da “güvenlikçi” devlet politikalarının, ırkçı faşist eğilimlerin, siyasi partilerin gelişmesine büyük katkıda bulunmaktadır. Bir diğer felaket de, İsrailFilistin çatışmasının hızla, tüm çözüm olasılıklarını ortadan kaldıran bir biçim almaya başlamasıdır. Bölgede siyasal İslamın yükselişi madalyonun bir yanıysa, madalyonun öbür yanında İsrail’in iç politikasında aşırı dinci akımların ağırlığının artması var. İsrail devletinin özellikle güvenlik aparatının, Filistin kurtuluş hareketini zayıflatmak, Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini bölmek amacıyla, Hamas’ın ortaya çıkışına, güçlenmesine göz yumduğu (kimilerine göre özellikle kolaylaştırdığı artık hangisi işinize gelirse) oldukça yaygın biçimde bilinen bir durum. İsrail devletinin bu politikasının, özellikle Arafat’ın ölümünden sonra zehirli “meyveler” vermeye başladığı kolaylıkla söylenebilir. Bu gelişmeler yaşanırken İsrail’in merkez sağ partisi Likud, Doğu Avrupa ve Rusya’dan son dönemde gelen göçmenlerin katkısıyla gelişmesi hızlanan dinci partilere, akımlara dayanarak iktidara gelebilmek için taviz üzerine taviz veriyor, bu akımların gelişmesini kolaylaştırıyordu. Böylece, işgal edilmiş topraklarda yerleşimlerin devamı, Kudüs’ün yönetimi, hem Müslümanlar hem de Yahudiler için kutsal olan Tapınak Tepesi Mescidi Aksa’nın kullanımı, “barış süreci” gibi konularda dinci yaklaşımların etkisi giderek artıyordu. Filistinİsrail sorunu esas olarak bir toprak parçası üzerinde iki halkın hak iddia etmesinden kaynaklanıyor. Eğer iki halkın yaklaşımı ulusalcıseküler bir eksende şekillenirse, toprak gibi maddi bir varlık eninde sonunda paylaşılarak bir çözüme ulaşılabilir; barış, güvenlik sağlanabilir. Ama sorun bir toprakulus sorunu olmaktan çıkarak her iki halk için de “kutsal” olanın korunması sorununa dönüşürse, paylaşma, uzlaşma dolayısıyla barış olasılığı ortadan kalkar. Geçen ay Kudüs’te Tapınak TepesiMescidi Aksa’nın kullanımı üzerinde başlayan çatışmalar geçen salı günü, 1967 sınırı içindeki bir sinagogu basan iki Filistinlinin, ibadet etmekte olan dört kişiyi kasap bıçakları ile öldürmesi, din temelli çatışmaların nelere yol açabileceklerini gösterdiler. Bu gelişmeler, İsrail devletinin Filistin bağımsızlık hareketini bölme, liderliğini zayıflatma politikasının, liderliklerden bağımsız, cihat ideolojisiyle, kendi başına davranacak, denetim dışı, gençler, örgütlenmeler üreteceğine ilişkin uyarıları destekliyordu. Hamas Gazze’de şeker dağıtarak sinagog saldırısını kutlarken, İsrail ve Batı medyası, saldırının İsrail devletine değil bizzat Yahudi dinine yönelik olduğunu savunuyor, saldırganların kurbanlarını tabanca yerine, bıçakla öldürmelerinin IŞİD yöntemlerini anımsattığına dikkat çekiyordu. Birçok yazar da İsrail dinci sağında, Filistin ulusundan daha çok İslam dinini hedef alan bir söylemin geliştiğini vurguluyordu. Filistinİsrail arasındaki toprak sorununun, bir din savaşına dönüşmesinin, Ortadoğu düzeninin tabutuna son çiviyi çaktığını savunmak hiç de zor değil. Ortadoğu’da düzen çökerken çok geniş çaplı bir gelişme daha söz konusu: Rusya ve Çin, diğer yükselen ülkelerden de destek alarak ABDAvrupa merkezli uluslararası sistemi sorguluyor. Bu karşılamanın getirdiği hem bölgesel hem de uluslararası gelişmelerinin etkisiyle İran, bölgede “yeni stratejik” merkez konumuna yerleşmeye başlıyor. Jeopolitik konumun yanı sıra, sermaye ve mal ihraç edilebilecek petrol zengini bir ekonomi olarak, İran’ın yapacağı tercihler, Amerika ve Avrupa açısından giderek daha fazla önem kazanıyor. Örneğin, ABD/Avrupa ve İran kendilerini ortak bir düşman (IŞİD) karşısında buluyorlar. Irak’ta Maliki hükümetinin değişmesinde, bir ŞiiSünni yakınlaşmasının oluşmasında, Afganistan’da birleşik hükümetin istikrar kazanmasında, İran’ın yardımlarının ne kadar değerli olabileceğini ABD biliyor. Batı İran’a nükleer sanayi alanında, Suriye’de baskı yaparken Rusya ve Çin İran’ın sadık müttefikleri olarak beliriyorlar. Bu koşullarda Batı’nın İran’a bakışı, “Aman Rusya’nın kucağına atmayalım...” “Bu ekonominin olanaklarından neden yararlanamıyoruz”; “İŞİD’i durdurmak, Suriye’yi stabilize etmek için gerekli” gibi kaygılardan hareketle değişiyor. İran’ın pazarlık gücü artıyor, manevra alanı genişliyor. AKP Türkiyesi için aynı şeyler söylenebilir mi? Yeni stratejik merkez İki fiyaskodan bir sürü felaket KISA... KISA... * Akyürek Pazarlama, kendi yarattığı ilk markasıyla kahve pazarına giriş yaptı. Akyürek’in 2015 yılı hedefi, Cafe Breno ile kategorinin en önemli iki oyuncusundan biri olmak. Akyürek Pazarlama Genel Müdürü Uğur Özden, “2015’te ihracat hariç 60 milyon TL ciro hedefliyor. Yıl sonuna kadar Türkiye’ye 250 milyon fincan kahve içirmeyi planlıyoruz” dedi. * Yurtiçi Kargo, 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ve ilgili yönetmelikleri uyarınca başvuru ve inceleme sürecini tamamlayarak ‘Posta Hizmet Sağlayıcısı Yetki Belgesi’ni aldı. * İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, CAPA (Asya Pasifik Havacılık Merkezi) tarafından bu yıl 12’ncisi düzenlenen CAPA Awards for Excellence 2014 (CAPA Havacılık Mükemmellik Ödülleri 2014) ödül töreninde 1525 milyon yolcu kategorisinde ‘Yılın Havalimanı’ seçildi. İşin içine din karışınca...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle