29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2014 PAZARTESİ Yaşam şansları yüzde elli Akşam saatlerinde polis, Harbiye civarında kimlik kontrolü yapıp GBT sorguluyor. Ekip otosunun yanından Afrikalılar geçiyor. Güvenlik onlarla ilgilenmiyor. Oysa hiçbirinin ne kimliği ne de pasaportu var. Türkiye’de bulunan Afrikalı göçmenlerin yüzde 1’inin bile yasal belgesi yok zaten. İşte bu yüzden, Afrikalı sığınmacıların sayısı da bilinmiyor. İstatistik yok, kayıt yok! Oysa devlet, onların uçakla gelmediklerinden haberdar! Türkiye bir geçiş ülkesi. Afrikalılar en az 3 ay en fazla 1 yıl burada beklemek kaydıyla Türkiye’yi bir köprü olarak kullanıyorlar. Burada para kazanabilmeleri çok zor! Bu yüzden amaçları parasını peşin verdikleri Avrupa’ya açılabilmek... Çoğunlukla İtalya, Fransa ve İngiltere’yi tercih ediyorlar. Bakıp geçen göçmenler sürekli değişiyorlar. Elbette aralarında Türkiye’de kalmayı seçenler de var. Bunlar elde ettiklerine razı olanlar. Yarı aç yarı tok yaşamayı göze alanlar, özgürlükler açısından nispeten rahat ediyorlar. Sözün bu noktasında, Türkiye’deki denetimsizlikten yararlandıklarını yinelemekte yarar var. Açıkçası devlet onları görmezden geliyor. Çünkü geri gönderilmeleri son derece maliyetli! Göçmenlerin İstanbul’da geldikleri ülkelere göre sınıflanmış mahalleleri bulunuyor. Sözgelimi Sierra Leone’liler Tarlabaşı’nda kalıyorlar. Nijeryalılar, Samatya ve Aksaray’ı mesken tutmuş durumda. Feriköy civarında ise Kamerunlular, Kongolular ya da Angolalılar hayata tutunmaya çalışıyorlar. Genç adamlar ve genç kadınlar… Çok zor bir kaderi, filmlere benzeyen yaşamöykülerini ilmek ilmek kendi elleriyle örüyorlar. Ülkelerini terk etme nedenleri birbirinin kopyası. Açlık, sefalet, kuraklık ya da iç savaştan kaçıyorlar. Her yolculuk büyük bir risk taşıyor. Türkiye’ye gelebilenler, yola çıkanların ancak yarısı! Yüzde ellisi ya yakalanıyor ya da yollarda ölüyor. Bunu bile bile yolculuğu göze almak, nasıl bir hayat yaşadıklarını da kısa yoldan anlatıyor. Türkiye’de siyahi bir bebek ya da çocuğa rastlamak çok zor! Çünkü çocuklar asla yola dayanamıyor. Bu nedenle yolculuğa çıkarılmıyorlar. Gördüklerimiz istisnaları oluşturuyor. Onlar hayata burada gözlerini açanlar. 6 HABERLER Afrikalı göçmenler, açlık, sefalet ve savaştan gemilerin kazan daireleri içinde kaçıyorlar Yeni Parti ve CHP Saptı mı? “Orhan Bey, Emine Ülker Tarhan’ın partisi hakkında ne düşünüyorsunuz?” Kitap Fuarı’nda Kırmızı Kedi’nin standında “Çatışmanın Anatomisi” adlı yeni kitabımın imzası sırasında bir okurun bu sorusunu nasıl yanıtlamam gerekiyordu? Şüphesiz bazı düşüncelerim vardı. Toparlayıp yaklaşık şu yanıtı verdim; genişleterek paylaşıyorum: Hayırlı olsun... eğer önümüzdeki seçimlere yönelik bir beklentileri varsa, şans vermem... Kutuplaşmanın ve iktidara yönelik nefretin bu kadar zirveye tırmandığı zamanlarda ana kutuplar kendilerini korurlar... Ana partiye yönelik önemli bir kopma olmaz... Milletvekillerini belirleme sürecini bekleyelim. Vayy beni yapmadıncılardan bir kısmı Emine Hanım’a yanaşabilir. Peki bir kopma beklemiyor musunuz? CHP’nin memnuniyetsiz bir kitle yarattığı fikrine katılıyor musunuz? Emine Hanım bunun bir dışavurumu değil mi? 2015 seçimleri sonrasında CHP içinde büyük bir hesaplaşma beklenebilir. Büyük kopma, ikiye yarılma falan demiyorum, hesaplaşma diyorum... Bu da normaldir, bu yönetimle bu kadar seçim geçirmiş bir kadro var... Çeşitli açılımları var... Ama oy verenlerin “başarı” diyebilecekleri, onları memnun edecek bir sonuç olacak mı, CHP Kurultayı karar verecektir... Seçmen tabanındaki tepkiyi küçümsüyor musunuz? Yoo bir tepki var... Seçmen veya CHP’li aktivistler diyebileceğimiz, yani ideolojiyi ve mücadeleyi önplanda tutan bir grup insanın sürekli olarak yönetime karşı tepkisel duruşunu görüyoruz. Bazen çok sert bir dille!.. Bunlar özellikle “ulusalcılar” diye ön plana çıkıyor veya öyle nitelendiriliyor. Bu, CHP içinde bir iktidar mücadelesidir aynı zamanda, bu nedenle de sert ideolojik ayrımlarla sürdürülmek zorundadır. İddialarının veya eleştirilerinin hepsinin “doğru” olması gerekmez. CHP ilkelerinden ayrılma yok mu? Bir grup aktif CHP’linin veya CHP seçmenine seslenen başka küçük partilerin yoğun ve sürekli eleştirileri var... CHP geçmişi savunamıyor. İktidar yıllar boyu örneğin Dersim’de yaşananları CHP’nin başına kakar durur. Onlar da araştırma komisyonu kuralım derler. Ama iktidar yine vurur; şimdi sahtekârca Alevileri koparma politikası izliyorlar. Aleviler bir siyaset aracı veya yemeğine dönüştürüldü. Bazı Aleviler de kafakola alınmışa benziyor. Onların tabanları nedir bilmem. İsyancıların feodal lideri kutsanıyor. Diyanet, Alevilere kültürsünüz diyor... Komik komik vakıf önerileri var. Sünni siyaset, Alevileri ve onunla birlikte CHP’yi de yemek istiyor. Sanırım bilmem ne isyancının işte mezarı diyecekler, aslında Aleviler arasında bugün bir karşılığı var mı, hiç bilmediğin bir kişinin sırtından sanal ve imaj puanı toplayacaklar. Bakın, sahtekârlık şurada: Bugün Dersim isyanının bastırılması dönemindeki gerçekten pek çok aşırılığı, öldürmeleri politikasına dolayanlara sormak gerekir: Bugün PKK’ye karşı neden savaşıyorsunuz... 40 binden fazla insan bu savaşa kurban gitti... Neden? Verin istedikleri toprakları PKK’ye bitirin işi... Neden “vatan bölünmez” havasındasınız? Dersim’de de feodal ağalar ne istiyorlardı? Din, laiklik ve türban konusu da tartışma meselesi... CHP’de politik bir inanç var: Millet bizi dinsiz imansız biliyor, bu nedenle muhafazakâr seçmenden oy alamıyoruz... Kitleleri öyle olmadığına inandıralım diyorlar. İslamcı sözcüler alıyorlar. Onlar CHP’lilere küfür gelebilecek sözler söyleyince ipler geriliyor. “Validebağ’a Diyanet karar versin, cami gerekli desin, biz de destekleyelim...” gibi zırva politikaların sahipleri ortalıkta... Daha, Diyanet’in, RTE siyasetinin bir aleti olduğunun, yeşil ve boş alanlarının tamamen imara açılmasının ve caminin burada bir koçbaşı olarak kullanıldığının farkında değil... O mu karar verecek oradaki millet adına! Camilere toplu gitmeler, imamlara gidin demeçleri... Dine açılım, tam RTE’nin dinci politikalarının tersyüzü oldu. Git imamları ziyaret et, kendini anlat, oyunu iste, bunun için davul mu çalman gerek... CHP’nin laiklikten çıktığını söylemek boş laf tabii. Ama, laikliği, ikide bir laiklik diyerek savunamazsın, alternatif politikalarla bunu gösterirsin... Ama CHP, RTE’nin dini alet eden ve dincileşme politikasına ciddi yanıt veremiyor... Sanki onun girdabına sürüklenmiş gibi... Peki Murat Belge’leri toplantılara çağırmak? Murat Belge gibi, yıllar boyu RTE iktidarının önde gelen istihkâm elemanlarından birini ve Ayşe Hür gibi işi gücü sürekli genç Cumhuriyet ile hesaplaşmak olan ve iktidarın ideolojik toplarına barut dolduran bir tarihçiyi, Birinci Dünya Savaşı kongresine çağırmaları ilginç. Bu ikisi de Mustafa Kemal’i diktatör, faşist diye kötüler... Bu, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine karşı çıkanlara kucak açma politikasıdır. Murat ve Ayşe’lerle mi oy toplayacaklar?! Çoook gülerim... Bakıldığında bu politikalarla CHP bir şeylere dönüştürülmek isteniyor manzarası ortaya çıkıyor... Ben bunları “üçbeş oy daha alalım, aşağı düşmeyelim, yoksa iktidarı bırakmak durumunda kalırız” panik davranışlarına yorumlamak isterim. Ama panik davranışlarsa veya bir oy karşılığı yoksa, dışarı oy kayması vardır. Bu net olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde görüldü. Bu politikalara mimarlık yapanlar kim? Kılıçdaroğlu’na esas fiili danışmanlık kim(ler) yapıyor ve siyasi, sosyolojik analizlerle yönlendiriyorsa onlar... Bilemem. Emine Ülker Tarhan’ın partisine gelince... Kurucularından biri “ulusalcı falan değiliz, merkez partisiyiz” dedi... CHP’de parti kuracak çok insan var... Birinciliği Tarhan göğüsledi... Özgürlükler ülkesi Türkiye! Kaderde denize atılmak da var Yolcuları Afrika limanlarında “kakalak” adı verilen emekli gemiler bekliyor. Ziftlenip boyanan gemilerin iç kısımları adeta dökülüyor. Yolcular en iyi ihtimalle üç ay boyunca denizde kalıyorlar. Binlerce kilometre yol... Gemiler genellikle geceleri ve fenersiz yol alıyorlar. “İnsan yükü ağır oluyor” ve gemilerin hepsi yükünden fazlasını taşıyor. Farklı bir ülkeye sığınmak isteyenlerin neredeyse tümü, motor dairesinde seyahat ediyor. Günde bir defa yemek yiyebiliyorlar. Yine günde sadece bir kez su içme hakları bulunuyor. Salgın hastalıklar ve havasızlık nedeniyle ölen çok oluyor. Yaşama veda edenlerin tümü hemen denize atılıyor. Bizim burada gördüğümüz Afrikalıların çoğu bu meşakkatli yola dayanmış olanlar. Gemiler, Kızıldeniz boyunca yol alıp Süveyş Kanalı’ndan Mısır’a ulaşıyor. Türkiye’de kullanılan iki liman bulunuyor. Biri İzmir diğeri de Mersin Limanı. İlk etabı tamamlayabilenlerin bir kısmı da ağırlıklı olmak üzere İstanbul ve Türkiye’nin diğer şehirlerine dağılıyorlar. Bir “kakalak” içerisine 300 yolcunun sığındığı düşünülürse, insan kaçakçılığının son derece kârlı bir iş olduğu da hesaplanabiliyor. Ne var ki bu para 8 ile 10 kişi ya da kurum arasında pay ediliyor. “Gümrük” denilen bir sistemde denetimin olmaması imkânsız! Açıkçası her devlete ait resmi kurumlar içerisinde bu işten nemalanan memurların sayısı oldukça fazla! Bununla birlikte ticari gemilere yüklenen konteynırlarla kaçırılmak istenenler de bulunuyor. Bazı turizm acentelerinin ayrıca bu işle uğraştığı biliniyor. İstanbul’daki Afrikalıların yaşam alanlarından biri olan Aksaray ve Feriköy’de turizm acentelerinin bulunması da tesadüf değil. Elbette pek çoğunu tenzih etsek de aralarında insan ticaretinden nemalananların olduğunu söylememiz de mümkün. Türkiye yolculuğun orta noktası… Fakat yolu buradan başlatmak da mümkün. Bireysel bir kaçış öyküsü kurguluyoruz. Balıkesir’e bağlı bir ilçede, bize söylenen adrese gidiyoruz. Burası bir emlak ofisi… Referansımız kuvvetli olduğu için güven telkin ediyoruz. Bu işler, aracılar sayesinde gerçekleşiyor. Her şey son derece basit! İş, gideni ve götüreni tanıyan bir aracı üzerinden yürüyor. Konuştuğumuz kişinin cezaevinden yeni çıktığını öğreniyoruz. “Benim suçum yoktu!” diyor. “Küçük bir telefon konuşması başımı yaktı…” Bize yardımcı olamayacağını anlıyoruz. Ancak küçük bir tüyoyla kaçış noktalarından birini öğreniyoruz. “Burası yaramaz kardeşim, adamı Yunan’a geçiriyorum diye kandırırlar. Midilli’ye çıkarırlar. Orada, soluğu jandarma karakolunda alırsın. Senin yerin, Edirne, Keşan. Oradan botla çıkarsın Yunan’a!” Ticaretin en acımasızı Yakalandıklarında suçlu durumuna düştükleri kesin. Ancak onlar “en masum suçlular!” Peki, onlar üzerinden ticaret yapanlar… Bunun ise yeryüzünün en acımasız işlerinden biri olduğu muhakkak. İnsan simsarlarını, tek dertleri hayata tutunabilmek olan bu insanların öyküleriyle birlikte anlatmakta yarar var. Bunun için göç yollarını da çıkarmak gerekiyor. Güney Afrikalılar, sınır güvenliği, karşılarına sıkça çıkacak kara gümrükleri ve karayolunun maliyetli oluşu nedeniyle Batı Afrika’nın limanlarında buluşuyorlar. Bu limanlar insan simsarları kaynıyor. İnsan ticaretinden geçimini sağlayanlar, o ülkelerin idareleri tarafından görmezden geliniyorlar. Tacirler kaçmak isteyenlerden fahiş fiyatlar talep ediyorlar. Afrika’dan başlayıp Türkiye’ye uzanan ve şansları yaver giderse bir Avrupa ülkesinde son bulacak olan “uzun hat geçişinin” fiyatı 12 bin dolarla 30 bin dolar arasında değişiyor. Dersim feodal başkaldırısı ve PKK Din açılımı mı? Otelde bir gece kral gibi yatırırız! Kurguladığımız kaçış öyküsünden iz sürmeye devam ederek bir telefon görüşmesiyle “Keşan’ın” doğru adres ve belli başlı kaçış yollarından biri olduğunu teyit ediyoruz. Cebimizdeki üç Yunan numarasından biri kesik kesik çaldıktan sonra açılıyor. Karşımızdakine “Ali” ya da “Aleko” diye hitap edeceğimiz konusunda tembihliyiz. Detayları, telefonun öteki ucundaki boğuk, Yunan aksanıyla Türkçe konuşan sesten alıyoruz. Bu işte, “neden” diye bir soru yok. İsim, yaş ya da adresle de kimse ilgilenmiyor. Önemli olan “ne zaman” sorusu… Gayet açık; fiyat 5 bin Avro. Sahte pasaport ve kimlik dahil… Botla karşıya geçilecek. Risk yok. İşte bu ilk yalan! Hiçbir kaçış risksiz olmaz! “Seni Edirne’den alır, bir sınır ilçesine götürürüz. Oradan, Yunan’a geçiririz. Otelde bir gece krallar gibi yatırırız.” Bu da ikinci yalan. Çünkü bu serüvende, iş bitene kadar rahat yüzü yok. Telefondaki ses devam ediyor… “Yunan’da 800 ile 1000 Avro arasında bir para daha vereceksin. Kimlik yaptıracağız. 1500 Avro’ya da 6 aylık bir Schengen çakarız. İtalya sınırında, iki kadın bir erkek, araçla alırlar. Geçiş kolay olur.” Bu da üçüncü yalan. Ne var ki bu iş için üç yalan fena sayılmaz. Aleko’ya, onu günü tartışmak üzere bir daha arayacağımızı söyleyip ankesörlü telefonu kapatıyoruz. Türkiye’de belli başlı kaçak göç noktaları bulunuyor. Edirne her dönem önemli bir yer olarak biliniyor. Karadeniz sahillerinde denetimlerin artması, bir süre önce gözden düşen Ege’nin önemini yeniden artırıyor. Ne var ki Ege Denizi’nde insanlar çok sık kandırılıyor. Yakındaki Yunan adaları, bir kurtuluş olarak anlatılıyor. Oysa burada karaya çıkanlar Yunan polisleri tarafından derhal Ege’nin Türkiye yakasına gönderiliyor. Cunda Adası’nda bu şekildeki bir drama tanık oluyoruz. İskelede 28 insan… Yüzleri görünmesin diye başlarını öne eğiyorlar. Aralarında, Senegalliler, Afganlar ve Suriyeliler bulunuyor. Kimisinin uzun bir hat izlemiş, kimisinin yolculuğunun da burada başlamış olduğunu öğreniyoruz. Jandarma, sahil güvenlik, polis… İskeledeki bir masaya konmuş kimliklerinden tek tek isimleri okunuyor. Gelip bir deftere imza atıyorlar. Yüzlerinden düşen bin parça hüzün Ege’de sabwah güneşine karışıyor. Kardeşi Abdülmecit’le birlikte ülkesindeki savaştan kaçan Suriyeli Ahmed’le konuşuyoruz. Gözleri dolu dolu… Türkiye’deki çalışma koşulları kötü olduğu için bir kademe daha ileri gitmek istediğini anlatıp İtalya’yı hedeflediğini söylüyor. Toplam 25 bin dolar para verdiğinden dem vuruyor. “Bizi bir bota bindirdiler” diyor, “can yeleklerini bağladılar, ben de kardeşim de yüzme bilmiyoruz. Başımızda adam yoktu. Nereye gideceğimizi gösterdiler. Dümeni de içimizden biri tuttu.” İnsanın içi parçalanıyor. Ölmedikleri için şanslılar. Ama insanın hayalleri de boğuluyor. “Düzelir her şey…” Sıradan sözler hayatın gerçeğini anlatmaya yetmiyor. Ahmed, derin nefes alıp yukarı bakıyor… “İnşallah” diyor. “Ama olmadı işte!” Umudu tükenmiş, paraları gitmiş, 28 kişi… Önce jandarma karakolu ardından da İzmir’de Emniyet’e teslim edilmek üzere gelen araçlara bindiriliyorlar. Kısa süre sonra zorunlu olarak kaçtıkları sefaletin içine dönecekler. Olmadığı ortada! Sadece bu yıl içinde sahil güvenlik tarafından yakalanan kaçak sayısının 11 bin 48 olduğu istatistiklere yansımış durumda. Tacirlerin sömürdüğü binlerce insan… Tükenen umutlardan kazanılmış servet! Yetmez ama evetçi açılım İnsan insana bunu yapar mı? Cunda’daki tersanede konuştuğumuz Ramazan Usta, Sahil Güvenlik tarafından kesilip atılan, istiflenmiş bot ve can yeleklerini gösteriyor. “Bu botlar İzmir’deki bir firma tarafından yapılıp simsarlara pazarlanıyor” diye anlatıyor. “Bu adamları botlara bindirirler, kimseyi de yanlarına vermezler. Bota 23 milyonluk kullan at motor takarlar. Bile bile lades yani, anlayacağınız bir olmuş garibanı kandırıyorlar. İnsan insana bunu yapar mı? Niye denetlenmiyor anlaşılır gibi değil!” Her limana, hatta her tersaneye tacirler tarafından adamlar sokulduğunu anlatan Ramazan Usta başka tatsız bilgiler de veriyor: “Cirit atar adamlar burada. Bu iş, büyük teşkilat işi… 810 kişi para kazanır. Büyük paralar hem de. İş bir limandan diğerine uzanır. Hat şebekeli çalışırlar. Emekliye ayrılmış, eski tekneleri kovalarlar. 15 20 bine tekne alırlar. Bunlara bir zift vurup bir de boya atar, göçmenleri denize salarlar. İnsanlar kazan dairesinde seyahat eder. 60 70 kişi. Gemicilik tek kişilik mürettebat işi değildir. 60 kişiye en az 6 kişi gerekir. Tekne batar, mürettebat ölmez. Neden? Çünkü onlar bu zavallıları bırakıp botla denize iner ve kaçarlar. Ama daha korkuncu da var. Batan tekneler var ya… Onların bir kısmı denizden, dalgadan batmaz. Adam parasını peşin almış. Seninle mi uğraşacak, batırıverir.” İşte sahile vuran ayakkabıların sırrı… İşte çivisi çıkmış dünya! Olmadı, başaramadık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle