08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2014 PERŞEMBE 6 HABERLER Gerekçeli karar: Hava kapadı MAHMUT LICALI ANKARA Ev hapsinde elektronik kelepçe ile takip edilen Zirve Yayınevi katliamı sanıklarından bazen sinyal alınmaması; kullanılan elektronik kelepçelerdeki skandalı ortaya çıkardı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, sanıklardan sinyal alınmamasıyla ilgili durumların “elektrik kesintisi”, “cihaz arızası”, “bina içerisinde farklı mekânlarda sinyal gücünün düşmesi” ve “mevsimsel şartlara bağlı olarak havanın yağışlı veya kapalı olması” gibi durumlardan kaynaklandığını açıkladı. Buna göre elektronik kelepçenin cep telefonu gibi kapsama alanı dışına çıkıldığında ya da sinyal kalitesi düştüğünde hiçbir işlevinin kalmadığı ortaya çıktı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, tutukluluk sürelerini beş yılla sınırlayan yasa dolayısıyla tahliye edilerek ev hapsine alınan Zirve Yayınevi katliamı sanıkları Hamit Çeker, Cuma Özdemir, Abuzer Yıldırım ve Salih Gürler’in Denetimli Serbestlik Dairesi’nin verilerine göre sık sık ev hapsini ihlal ettiğini dile getirdi. Ağbaba, “Sanıklar, ev hapsine alındıkları 1 Nisan 2014 tarihinden itibaren kaç kez ev hapsini ihlal etmişlerdir? Sanıklar ev dışında kaç saat süre geçirmiştir? Mahkeme tarafından sanıkların ev hapsini ihlal etmeleri durumunda, derhal tutuklanacakları belirtilmesine rağmen, ihlallerin ardından tutuklama kararının çıkmamasının sebebi nedir?” sorularını Bozdağ’a yöneltti. ‘Zirve’ davasında elektronik kelepçe skandalı: görevlilerinin Kamu sinyal gitti Elektrikler kesilince sinyal gidiyor Ağbaba’nın soru önergesine Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışmaların ardından yanıt veren Adalet Bakanı Bozdağ, sanıklara takılan elektronik kelepçenin, cep telefonlarının çalışma esasına benzer bir usulde ve cep telefonu sinyalleri kullanılmak suretiyle çalıştığını bildirdi. Bozdağ, sanıkların evlerine elektronik kelepçe ana ünitesinin kurulduğunu, sanıkların kendisine de elektronik kelepçe takıldığını belirterek, “Ana ünite, uyduyla bağlantı esasına göre Ankara’da bulunan elektronik izleme merkezine sinyal göndermektedir” dedi. Bozdağ, Denetimli Serbestlik Dairesi Başkanlığı Elektronik İzleme Şube müdürlüğü tarafından ihlal olarak bildirilen ve soru önergesinde yer alan durumun birkaç dakikayı geçmeyen durumlar olduğunu söyledi. Bozdağ, bu gibi durumlarda sanıkların aranmalarında her seferinde ikametlerinde bulunduklarının tespit edildiğini kaydetti. Bozdağ, “Uzun süreli ihlal görünen durumlarda ise elektrik kesintisi veya cihaz arızasının bulunduğu anlaşılmıştır” dedi. Bozdağ, bu kapsamda Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin teknik nedenlerden elektronik kelepçenin sinyal vermesi durumunda sanık arandığında evde olması halinde durumun ihlal sayılmayacağı yönünde kararı bulunduğunu kaydetti. Bozdağ’ın verdiği bilgiye göre, GSM operatörlerine ait sinyal sağlayıcıların, her zaman sağlıklı çalışmadığı gibi bina içerisinde farklı mekanlarda sinyal gücünün düşmesi, tamamen kaybolması, özellikle de mevsimsel koşullara bağlı olarak havanın yağışlı ya da kapalı olduğu durumlarda sinyal tamamen kesilebiliyor. Bozdağ, bu durumların “ihlal bildirimi” olarak kendilerine yansıtıtğını belirterek, şu bilgileri verdi: “Yapılan tüm ihlâl bildirimlerinde sanıkların ikametlerinde olduğu veya mahkeme kararına istinaden hastane, duruşma, seçimde oy verme gibi nedenlerle ikametlerinden ayrıldıkları bildirilmiştir.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlileri hakkında açılan soruşturmanın etkili yapılmaması nedeniyle verdiği ihlal kararının gerekçesinde, olayda ihmali bulunan kamu görevlilerinin adli birimlerce yeterince soruşturulmadığı ve rollerinin belirlenmediği görüşüne yer verdi. Anayasa Mahkemesi’nin Hrant Dink’in ailesinin yaptığı başvuruyla ilgili verdiği kararının gerekçesi dün Resmi Gazete’de yayımlandı. Birinci Bölüm’ün kararında, AİHM’nin Hrant Dink’in ölümünde ihmali olabilecek kamu görevlilerinin tespitine yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle yaşam hakkının usulü boyutunun da ihlal edildiğine karar verdiği anımsatıldı. Bu kararın gereğini yerine getirmenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre devletin ödevi olduğu vurgulanan kararda şu tespitlere yer verildi: “Buna göre, Hrant Dink ile ilgili AİHM kararında da vurgulandığı üzere, cinayetin ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca, maktulün yaşamının korunması yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ihmali bulunan memurların kimliğinin de belirtilerek, İstanbul ve Trabzon’daki soruşturma birimlerine iletilmesine rağmen, cinayetin gerçekleştiği tarihten bireysel başvurunun inceleme tarihine kadar halen olayla ilgili ihmalleri olduğu ileri sürülen kamu görevlilerinin bağımsız adli birimlerce soruşturulmamış ve olaydaki rollerinin belirlenmemiş olması soruşturmanın etkililiğini zayıflatmıştır. Özellikle Hrant Dink’in öldürülmesi sürecinde sorumluluğu olduğu iddia edilen kamu görevlileri ile ilgili soruşturmaların sistematik ve uygulamadan kaynaklanan bazı sorunlar nedeniyle istenilen seviyede tarafsız, etkin, düzenli ve hızlı sürdürüldüğünü söylemek mümkün değildir.” Devlet Denetleme Kurulu Raporu’nda işaret edilen ve AİHM’nin de ihlal nedeni olarak saptadığı hususlarda etkili bir soruşturmanın yapılmadığının görülmediği ifade edilen kararda, ihlale dayalı mağduriyetin de giderilmediğinin anlaşıldığı belirtildi. Soruşturma sürecinde ilgili kamu görevlilerinin ifadelerine bile başvurulmadan verilen “takipsizlik” kararlarının başlı başına “ihlal nedeni” olduğu vurgulanan gerekçede, şu değerlendirmelere yer verildi: “Soruşturmanın takibi için geçen süreyi makul kabul etmeye yarayacak kabul edilebilir, şeffaf bilgilere ve bulgulara ulaşılamadığı da dikkate alındığında, soruşturmanın, devletin pozitif yükümlülüğüne uygun olarak etkili bir şekilde yürütüldüğü söylenemez. Buna göre, gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuatın uygulanmasında gerekli özenin gösterilmemesi ve kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar gerekse de adli birimlerin yeterince hızlı ve özenli davranmamaları sebepleri ile olay kapsamında ihmalleri olduğu ileri sürülerek kimlikleri tespit edilen İstanbul ve Trabzon’daki kamu görevlilerinin, cinayetin üzerinden uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen halen ifadelerinin bağımsız adli birimlerce alınamadığı, olaydaki rollerinin saptanamadığı, öldürülenin yakınlarının ancak kendi çabalarıyla soruşturma sürecinden haberdar olabildikleri ya da katılabildikleri, soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılamadığı anlaşılmış olduğundan, hakkın özüne zarar verecek şekilde yürütülen bu soruşturmanın bir bütün olarak etkisiz olduğunun kabul edilmesi gerekir.” rolü açığa çıksın Suriyeliler Emek Kırıcı mı? Akıl Takılması Önce Rosetta’nın kuyruklu yıldıza inişini selamlıyorum. İnsanlığın Ay’a inişi kadar, ama onu haydi haydi aşan bir bilimselteknolojikmühendislikfizik ve astronomi bilimi başarı öyküsü. Hayırlı olsun. 1969’da Ay’a inişi, öğrenciliğim sırasında arada sırada gidip harçlık çıkarmak için çalıştığım işyerinde izlemiştim. (ABD’de hâlâ Ay’a inildiğine inanmayan bir inanç grubu var, bizde de “Balyoz’dan yargılananların masum olduğuna kimse beni inandıramaz” diyen, herhangi bir okumaöğrenme ihtiyacı da duymayan, sapına kadar kökteninançlı yazar çizerler olduğu gibi!) HHH Bu selamlamadan sonra, konumuza gelelim. Biliyorsunuz iktidar Suriyeli mültecilere kimlik verecek. Oy kullanma hakkı dışında, örneğin çalışma hakları olacak. Bu bir ilk adımdır. Sonraki adım, hepsine seçme hakkı verilmesi gündeme gelecektir. Az buz değil, sanırım oy kullanma yaşında 1 milyona yakın mülteciden bahsediyoruz... Oy ve sandık... Anlıyorsunuz politikayı... Sandık adeta tanrısal bir olay iktidar için! Mültecilerin toplam sayısını hükümet bile bilmiyor. 1.5 milyonu aşan Suriyeliden bahsediliyor. 2 milyon mu?! Ama sadece mültecilerin sandık yönüne bir gönderme var. Konumuz Suriyeli mültecilere çalışma izni verilmesi... Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Meclis bütçe görüşmelerinde “Çalışma izni verilecek Suriyeliler açık işlerde çalışacak ve sayıları diğer işçilerin yüzde 10’unu geçmeyecek” dedi. HHH Türkiye’de toplam işçi sayısı 25 milyon kadar (TÜİK’e göre). İşsiz sayısı yüzde 10 kadar, yani 2.5 milyon (resmi olmayan sayı çok daha fazla). Gençlerde bu oran yüzde 30’lara doğru yol alıyor! Yani hayata atılan gençler, istedikleri iş konusunda elleri böğürlerinde. Suriyeli mültecilerin, herhalde yüz binlercesi ülkemizde zaten çalışıyor. Bakan da biliyor bunu... Çeşitli toplantılarda edindiğimiz bilgilere göre özellikle Güneydoğu bölgesinde ve İzmitİstanbul dahil, çok yaygın bir durum ve emekleri sudan ucuz... Örneğin bizimkiler düşük değerde bir işte 4050 TL mi alıyor, Suriyeliler 20 ve altında! Üstelik günde 1015 saat çalıştır. Bir köle bulmuşken... İşin bir yönü, Suriyeliler üzerindeki korkunç, ilkel sömürü. Adeta 100150 yıl öncesinin vahşi kapitalizmi... Adamlar muhtaç... Çocukları da var üstelik. Yüz binlercesi dileniyor İstanbul ve benzeri “zengin” kentlerde. Adım başı Suriyeli aile, erkeği yoksa yanında, kadın ve çocukları... Eminim kocalarından daha fazla parayı dilencilikten alıyorlardır! Tabii gazetelere, kadın pazarlama yönü en büyük piyasalardan biri olarak yansıyor... HHH Olayın öteki yönü, Suriyelilerin emek piyasasından “emek ucuzlatıcı, ücret kırıcı” olarak kullanılmaları. Ülkelerin çeşitli bölgelerinde büyük tepkiler var. Kahramanmaraş ve pek çok bölgede “Suriyelilerin kentlerinden uzaklaştırılması için” baskı var. Kahramanmaraş’ta gösteri yapıldı, yaralananlar oldu. Emek “piyasası” baskı altında. Emek fiyatı düşüyor, 20 liraya hangi yurttaş çalışır ve nasıl yaşar?.. Şüphesiz “mülteci olmak” zor hayat. Ne yapacağız, ekmeğimizi paylaşacağız, dayanışma... Evet de, bu duruma kim yol açtı? HHH Öncelikle RTE ve Davutoğlu’nun Suriye’de iç savaşı körükleyen politikaları tabii ki! Daha mülteciler gelmeden, on binlerce kişinin kalabileceği mülteci kamplarını hazırladılar. Çünkü politikalarının büyük göçe yol açacağını biliyorlardı. Bir de kırmızı çizgi koymuşlardı: 100 bin mülteciyi aşarsa müdahale ederiz! İktidar, mülteci göçüyle ilgili 4 milyar dolarlık harcamadan bahsediyor! Şimdi bu harcamayı tamamen milletin üzerine yıkmak için kolları sıvadılar. Hükümet çalışma izni vererek kampların maliyetini azaltıyor. Savaş politikalarının yükünü, faturasını halkın omuzlarına yıkıyorlar... İş piyasasına salarak, işsizliği artırarak, emek piyasasını düşürüp patronlara emek peşkeşini artırarak... İktidar bu yolla Suriyeli çalıştıran şirketlerin maliyetlerini de düşürmelerine yardımcı oluyor! HHH İç savaş nerede çıkıyorsa orada bir “halk felaketi” yaşanıyor. İktidar Suriye’nin ülkeye bırakın ekonomik, sosyal ve dış politik maliyetinin de giderek büyüdüğünü gördüğü halde, hâlâ Esad’ı yıkmaktan bahsediyor. Bir ülkede merkezi otoriteyi parçalarsanız ve iç savaşı körüklerseniz, orada “savaş ekonomisi” hükmünü sürdürür. Ve etnik ve köktendinci akımlar ve ayrılıklar alır başını yürür. Suriye iç savaşı, iktidarın “eyvah Türkiye’yi de parçalayacak bir üst akıl (ABD) devreye girdi” karabasanına döndü. O “üst aklın”, “alt aklı” da sizdiniz! O “üst akıl”, Suriye konusunda kendisi için yeni “akıllar” üretir ve ilk “aklını” terk ederken, ve bu yeni aklı, ülkemiz aleyhine hızla hükmünü yürütür, sizleri gece uyutmazken... ...Siz ise hâlâ “ilk aklınızda” takılı kaldınız. Yapmanız gereken, Suriye’nin ülke, devlet, toprak, ulus bütünlüğünün ve merkezi yönetiminin yeniden kurulmasına yardımcı olmanızdır. Esad ile işbirliğidir! Hâlâ bunu görmüyor musunuz? Görüyorsanız ve kendinize yediremiyorsanız, bırakınız kendinizi, bu ülkeyi düşünün... AİHM dikkate alınmadı AKP, HSYK’deki yeni yapıya tam güvenemedi Affa ‘paralel ayarı’ EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM Adalet Komisyonu’nda, dün aramada “somut delil” yerine “makul şüphe” kriterini getiren, Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştiren yargı paketi görüşüldü. Yargı paketinde değişiklikler içeren önergeler veren AKP yönetimi, hâkim ve savcıların disiplin cezalarının affında HSYK Genel Kurulu’nu devre dışı bıraktı. Alt komisyonda, uyarma ve aylıktan kesme cezası için doğrudan af öngörülürken, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve yer değiştirme cezalarında af yetkisi HSYK Genel Kurulu’na verilmişti. Ancak bu düzenlemeden vazgeçen AKP, yer değiştirme cezası dışında uyarma, aylıktan kesme, kınama ve kademe ilerlemesini durdurma cezaları için doğrudan af öngördü. Derece yükselmesinin durdurulması ile rüşvet almak ve çıkar sağlama dışında verilen yer değiştirme cezalarının kaldırılmasında HSYK Genel Kurulu yetkili olacak. Doğrudan af düzenlemesinin kapsamının genişletilmesinde AKP’nin “HSYK’deki yeni yapıya tam güvenmemesi ve koalisyon yapısı nedeniyle af kapsamına girmesi istenen hâkim ve savcılarla ilgili bir kaza yaşanmaması” isteğinin etkili olduğu belirtiliyor. Hükümet, hâkim ve savcılara sicil affını 14 Şubat 2005 ile 1 Eylül 2013 tarihleriyle sınırladı. 14 Şubat 2005 tarihinden önce bir sicil affının yaşama geçirilmesi nedeniyle başlangıç tarihinin buna göre esas alındığı öğrenilirken, 1 Eylül 2013 tarihinin ise 1725 Aralık operasyonlarına göre ayarlandığı kaydediliyor. Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda Zekeriya Öz başta olmak üzere 17 ve 25 Aralık operasyonlarına müdahil olan hakim ve savcılar sicil affından yararlanamayacak. AKP, tartışma konusu olan avukatların soruşturma aşamasında dosya içeriğini incelemesine yönelik sınırlamayla ilgili maddeyle ilgili de önerge verdi. Mevcut pakette avukatın dosyanın içeriğini inceleme ve belgelerden örnek alma yetkisinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmesi durumunda cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim kararıyla kısıtlanmasıyla ilgili düzenlemede, kısıtlama katalog suçlarla sınırlandırıldı. Buna göre, inceleme kısıtlaması kararı kasten adam öldürme, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, silah kaçakçılığı, Bankacılık Yasası’nda tanımlanan zimmet suçu, Kaçakçılıkla Mücadele Yasası’nda tanımlanan suçlarda verilebilecek. YENİ SINAV HAKKINDA KİŞİYE ÖZEL DÜZENLEME K Af yok omisyonda kabul edilen “Hakimlik sınavını kazandıkları halde HSYK’ca mesleğe kabul edilmeyenlere yeni sınav hakkı” düzenlemesinin sadece bir kadın hakim adayını kapsadığı ortaya çıktı. Komisyonda CHP’li Dilek Akagün Yılmaz ve MHP’li Faruk Bal, ataması yapılmadığı için intihar eden hakim Didem Yaylalı’yı örnek vererek, tepki gösterdi. CHP ve MHP’li vekillerin “Bir kişi için mi kanun mu çıkarılıyor” tepkisi üzerine Bakan Bozdağ, açıklama yaptı. Bozdağ düzenleme ile, HSYK 3. Dairesi’nce sınava kazandıkları halde mesleğe kabulleri yapılmayanlara yeniden sınav hakkı getirildiğini söyledi. Bozdağ, “Sadece 1 kadın hakim adayı sınavda başarılı olduğu halde HSYK 3. Daire’ce mesleğe kabul edilmemiştir. Bu düzenleme ile bu kadın hakim adayına yeniden sınav hakkı veriliyor” dedi. Komisyonda, muhalefetin ve bazı AKP’li milletvekillerinin eşitliğe aykırı olduğu gerekçesiyle yaptıkları itirazlar üzerine idari yargıda 5 yıl süreyle görev yapmış hakim veya savcılar ile Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş Danıştay üyelerinden hukuk fakültesi mezunu olamayanların hukuk fakültelerine sınavsız olarak yerleştirilmesine ilişkin madde metinden çıkarıldı. Görüşmeler sırasında adli yıl açılış töreninin kaldırılmasına ilişkin madde tartışmalara neden oldu. AKP’li Ramazan Can, sözkonusu törenlerin siyasilerin aşağılandığı ve tokatlandığı bir alan haline geldiğini söyledi. CHP’li Turgut Dibek ise “Cumhurbaşkanı törende eleştirildi diye törenleri kaldırıyorsunuz. Cumhurbaşkanı tak dedi diye siz de şak diye yapıyorsunuz” diye konuştu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Yine geleneksel olarak yapılabilir, bunda bir engel yok” dedi. Yargıtay tetkik hakimlerinin HSYK tarafından belirlenmesiyle ilgili madde de tartışmalara neden oldu. MHP’li Murat Başesgioğlu, Yargıtay’ın içi işleyişine müdahale edilmesinin doğru olmadığını kaydetti. CHP’li Ali Rıza Öztürk, hükümetin Yargıtay ve Danıştay’ı dizayn etmek istediğini söyledi. Teklifin, noterlerin, MİT ve Emniyet gibi istihbarat birimlerine istediği bilgi ve belgeleri vermesine yol açabileceği ifade edilen düzenlemesi uzun süre tartışıldı. Bu düzenleme önergeyle tekliften çıkarıldı. Polis 25 yaşındaki Erdem Kara’yı cop ve tekmelerle dövmüştü 6 polise orantısız güç davası ANTALYA (DHA) Gezi Direnişi sırasında Antalya’da, AKP İl Başkanlığı önündeki protestolarda 25 yaşındaki Erdem Kara’yı cop ve tekmelerle döven 6 polis hakkında, “orantısız güç kullandıkları” gerekçesiyle “kasten yaralama” suçundan 4.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Polisler ise “zor kullanma” yetkilerini kullandıklarını savundu. Erdem Kara’nın 29 Kasım 2013 günü şikâyeti üzerine soruşturma başlatan Cumhuriyet Savcısı Mazlum Şahin iddianamesinde, 28 Ocak 2014’te alınan ifadesinde müştekinin, Eski Sanayi Sitesi’ndeki bir arkadaşının işyerine giderken olayın meydana geldiği Fatih Sultan Mehmet Parkı’nda göstericiler ve polisler arasında kaldığını ve TOMA’nın sıktığı sudan korunmak isterken polisin coplarla, tekme ve yumrukla kendisini dövüldüğünü söylediğini belirtti. İnsanlar can ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başkentte yapılan Gezi Parkı eylemlerine ilişkin 26 kişi hakkında “silahlı terör örgütü üyeliği”, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet”, “Görevi yaptırmamak için direnme”, “Kamu görevlisini görevinden dolayı yaralamak”, “Mala zarar vermek” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması dün görüldü. Duruşmaya Anakent Belediyesi’nin avukatı da “otobüslere, otobüs duraklarına” zarar verildiği gerekçesiyle “müşteki” sıfatıyla katıldı. Mahkeme Başkanı Mehmet Öztunç’un “polisi yaraladın mı” sorusuna yanıt veren sanıklardan Hasan Koç, “8 kişinin öldürüldüğü bir ortamda sokakların terörize edildiği bir durum var” diyerek polisi suçladı. Bir sanık da belediye duraklarına zarar verdiği suçlamasına ilişkin, “Biz doğayı korumak için oraya gitmişiz. Neden belediye duraklarına zarar vereyim” diye sordu. Duruşmaya müşteki olarak katıldı ‘Katalog’ sınırlaması belediye durak derdinde Davayı Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran ile Ethem Sarısülük’ün kardeşi İkrar Sarısülük de izledi. DSİH terör örgütü üyesi olmakla suçlanan Yusuf Bahiyar Özkan, “Ben savunmama başlamadan önce Gezi’de yitirdiğimiz Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik, Abdocan ve Berkin Elvan’ın adlarını anarak başlamak istiyorum” dedi. Sanık Özkan, bir soru üzerine “Gaz fişeği yaralanmasını izleyicilere sorabilirsiniz” dedi. Bunun üzerine ayağa kalkan bir izleyici, “Ben bir buçuk yıldır yarasını taşıyorum” dedi. Mahkeme Başkanı Öztunç ise bunu savcılığa şikâyet etmesini söyledi. Sanık Hasan Koç ise Deniz Gezmiş anmasına katılmakla suçlanmasıyla ilgili “Ben her 6 Mayıs tarihinde Karşıyaka Mezarlığı’nda Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın ölüm yıldönümlerinde anma törenine giderim” dedi. Zor kullanma yetkisini kullandık İddianamede, görüntülerden görüldüğü kadarıyla olayın Kara’nın anlatımıyla uyumlu olduğu belirtilerek, polislerin müştekinin ağacın arkasında bulunduğu sırada hep birlikte Erdem Kara’yı darp ettiklerinin anlaşıldığı kaydedildi. Kara’nın savcılığa teslim ettiği görüntü kayıtlarından, şüpheli polislerin kimlikleri belirlendi. Polisler ifadelerinde Kara’yı darp etmediklerini, “zor kullanma” yetkileri kapsamında müştekiyi etkisiz hale getirdiklerini öne sürdü. Görevlerinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullandığı gerekçesiyle “kasten yaralama” suçundan 1 yıldan 4.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak 6 polisin ilk duruşması, 16 Aralık Salı günü 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle