29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Kurtlar Vadisi’yle menpekhoşem... E dmonton’daki Azeri toplumunun Türk televizyon dizilerine müptela olduğunu yakın zamanlarda öğrendim. Aslına bakarsanız, Türk dizilerinin varlığından da habersizdim. Meğer ne çokmuş! Azeri dostlar saya saya bitiremiyor. İtalyan tenor mandolini çalmaklığım, kentin Azeri Türkleri arasında duyulmuş ki beni aralarına davet ettiler. Bir süredir, onlarla gelecek yılın Nevruz Günü düzenlenecek bir gecede Azeri melodisi çalıp söylemek üzere prova yapıyoruz. Araya, İranlı dostların kışın başlangıcını kutladıkları 21 Aralık Yalda Günü girdi, sahneye çıkıldı; ardından yılbaşı için Azeri gecesi vardı. Hep kulak âşinası olduğunuz, bildik şarkılar var repertuvarda: Ay Gız, Daşlı Gala, Dağlar Kızı Reyhan, Gaş Gabahın Yerle Gedik, Sen Gelmez Oldun, Ayrılık, Yandırdın Galbimi Aman, Ay Güle Batım, Seni Görmek İstirem gibi kitleselleşmiş Azeri şarkılarını terennüm eyliyoruz. Orkestramızda Tar denilen kabaklı saz, akordeon, piyano, def, dümbelek, tumba benzeri bir davul, ayrıca kontrabas ve bendenizin mandolini var. Mandolin bu gürültü patırtı içinde süt dökmüş kedi gibi pek sessiz kalıyor, ancak mikrofunu dayayınca kendine geliyor, lakin Azeri çalgıcı dostlarım İstanbulî olduğumdan ¨sükutuma hörmet eyleyerler...¨ Azeriler, İstanbulluya, Istanbulî diyor, ben de bir Istanbulîyim. Bu vesileyle Edmonton Azerilerinden kalburüstü kalanlar benimle hemhâl oldu, bu aralarda pek sevişiyoruz; Allah bozmasın. Buradaki Azeri nüfusun beş yüz aile civarında olduğu kabaca söylenebilir. Bir o kadar Anadolu Türkü buradadır. Türkler arasında Fethullah Hoca’nın henüz süngüsü düşmemiş görünen cemaatine ait bir dernek çevresindekileri saymazsanız, geri kalan herkes AzerîTürk kardeşliğine önem verir. Onlar bizim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılır, biz kardeşlerimizin eğlencelerine Kambersiz Düğün Olmaz diye gitmeden duramayız. Bununla beraber, bu gurbet illerinde, ne yazık ki iki halk her şeye karşın kaynaşmakta zorlanıyor. Azerilerin, Anadolu Türklerine duydukları büyük ağabey hayranlığını engelleyen şeyler olmalı EDMONTON ki biraz uzak duruyorlar. Bunların başında dil birliğinin kurulamaması gelir. Sahneye çıkılacağı gün telefon açan gruptan MAHMUT bir dostum, “Sende ŞENOL kara şalvar var mıdır” diye sordu, ben de şalvar ne gezsin, şaşırdım. Zar zor anlaştık ki o pantolon demek istiyordu. Özellikle İstanbul Türkçesine hâkim olanların Azeri dilini sanırım azıcık ti’ye almasını hissediyorlar; bu benim gözlemimdir. Lakin Türklerin kardeş Azeri halkına bir “böyük muhabbat” beslediğini de biliyorlar. Bir önemli şey daha var ki anlatılmadan geçilemez: Azerileri Anadolu Türklerine yaklaştıran şey, galiba, onların ifadesine bakılırsa Türk televizyonlarındaki dizi filmlerdir. Burada bir Azeriyle karşılaşmaya görün, size ilk soracağı, Kurtlar Vadisi’ndeki falancadır; ben, hiç bilmem! Sadece diziler değil, pop şarkıcılarımızı da magazin dergilerini aratmayacak kadar iyi bilirler; bazıları da klasik Türk musikisi dinler. Tarkan’ın Oynama Şıkıdım’ı çok meşhurdur. İran Azerisi olan Mehrdad Shoukoki, mesela Zeki Müren hayranıdır, onun “Zeki Beyefendi, dane dane şarkı söyleyer!” dediğini işitiriz. Mehrdad, Türk televizyon dizisi de izler. Baku’dan göç etmiş Samire Hanım ve eşi Nadir Bey, Türk televizyon izleyicisidir. Ziyaretlerine gittiğimde, Türk dizisi Karadayı’nın Mahir rolünde ekrana çıkan Kenan İmirzalı’dan söz edilir, ama ben tanımam etmem, lafı geçiştiririm. Kurtlar Vadisi’nin Polat karakteri en çok adı geçenler arasındadır, Azeri kardaşlarımız pek hörmet ederler; ben, hayal meyal hatırlıyorum. Bıçkın bir şeydi! Fatima Mahmoud adlı doktora öğrencisi, “İntikam” dizisindeki Beren Saat meraklısıdır. Bana onun Evlerinin Önü Mersin adlı bir türkümüzü seslendirdiğini de öğretti; youtube’dan bakındım, ama Fatmagül’ün Suçu Ne adlı bir başka diziye aitmiş. Dizi dizi mercan, arkadaşım Ercan misali bitmiyor bu diziler. Geçenlerde, akordeon çalan Mesoud Bey’in evinde buluştuğumuz gece, eşi Nazenin Hanım “Benim koca, taşfırın erkeği Tamer kadar olamadı!” dedi, ne dediğini hiç anlamadım, galiba kocasından şikâyetçidir. Sonradan anlatıldı ki Tamer bir dizi kahramanıdır. Bu ve buna benzer biçimde, Azeri ağzıyla birçok TV dizisi burada gündemde geziniyor. “Osmanlı Tokadı”, “Gurbette Aşk”, “Huzur Sokağı”, “Güneşi Beklerken”, “Gönül Hırsızı”, “Yalan Dünya” gibi dizi başlıklarını, sağolsunlar hep Azeri kardaşlarımdan öğrenmişem! Bu cehaletimi gidermek için bilgisunar’dan bir şeyler bakındım ama işin içinden çıkamayınca Bakırköy Belediye Tiyatrosu oyuncularından, yıllanmış tiyatrocu dostum Cihan Bıkmaz Esener’i aradım. Cihan, bıkıp usanmadan bana tek tek dizileri anlatan bir eposta gönderdi, lakin hiçbiri aklımda kalmadı. Cihan Esener’i Tatarağası gibi yaya bırakacak düzeyde dizilerimizi bilen Azeri kardeşlerimize bir daha sormak gerekiyor. Elbette salt Azeriler değil, buradaki Türklerin de futbol karşılaşması, siyasî hırgürü takip ettikleri kadar dizi izlediğini söylemeliyiz. Ben, itiraf edeyim, dizi seyretmek değil önünden geçmem. Fakat, öyle anlaşılıyor ki diziler farkında olmaksızın Türk topluluklarını birleştiren bir güce sahiptir; hakkını vermeli, yiğide vurmadan evvel... [email protected] “S Meriç Nehri’nden Kopenhag’a uzun bir yol yoktu. Geriye döndüğünde Haşim de yoktu. Hüseyin Duygu başından geçenleri abartmalara, süslemelere kaçmadan, uzatmadan, yalın bir dille düz yazı olarak kaleme almış. Olanca doğallığıyla anlattığından, okur olayların gerilimine kendini kaptırıyor. Meriç Nehri’nden geçiş bölümü bir film sahnesi gibi canlı. Haşim’i bulamayınca, yalnız başına karanlıkta gördüğü ışığa doğru yönelmesi, karlı gecede çaldığı kapıyı açan kadının karşısında çıplak adamı görünce bayılması, kocanın baltayla Hüseyin’e saldırması, Yunan köylülerinin araya girmesi gibi sahneler filmcilerin mutlaka ilgisini çekecektir. Hüseyin Duygu, Yunanistan’da sığınmacı hakkını kazanır ama orada kalmak istemez. Danimarka’ya gitmeyi kafasına koymuştur. Başarır da. Hüseyin Duygu’nun Danimarka’daki hayatı bir mutluluk ve başarı öyküsü. Bugün okul müdürlüğüne yükselmiş olan Hüseyin Duygu, Türkiye ile Danimarka arasında kültür elçisi gibi bir işlev görüyor. Çeviriler yapıyor, Türkiye’den kültür adamlarını Danimarka’ya getiriyor, Danimarkalıları Türkiye’ye götürüyor. Kültürel etkinliklerle iki ülke arasında ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunuyor. Öte yandan dün komünist diye Hüseyin Duygu’yu zindanlarda işkenceden geçirenlerin başı bugün acınacak durumda. Solcuların zindanlara atılıp meydanın kimlere bırakıldığı da ortada. Eline sağlık Hüseyin Duygu. [email protected] Hüseyin olanlara içi sızlayarak tanık oldu. Babası ilahlı askerler beni kurşuna dizmek için tam daha fazla eziyet görmesin diye bir hafta sonra karşımda durdu ve gözlerimi bağladılar. gidip teslim oldu. Bilinen her türlü işkenceden Kâbus mu gerçek mi diye durumu algılamaya geçirildi. İşkenceciler cellatlığa da soyundu: “Albay çalışırken ateş ettiler. Aynı anda pantolonuma öfkeli sesiyle bağırıyordu, ‘Atın i...eyi, intihar işedim. Yaşıyor muydum? Ne olduğunu anlamaya etti deriz, atın atın i...eyi,!’ ... Bu arada kollarımı çalışırken avludaki bütün askerler üzerime tutan askerler, başımı zorla öne eğerek binanın çullanıp ‘O... çocuğu pis komünist’ diyerek tekme beton avlusunu görmemi sağladılar. tokat giriştiler.” Tekirdağ Komando STOCKHOLM Bu olay belki bir dakika sürdü ama Tugayı’nda Hüseyin Duygu’yu bana çok uzun geldi.” Hüseyin Duygu, konuşturabilmek için yirmi dokuz gün onca işkence görüp aylarca cezaevinde ağır işkencelerden geçiren işkenceciler, kaldıktan sonra sadece afişlemeden dolayı istediklerini alamayınca otuzuncu gün ceza gördü. Serbest kaldıktan sonra hâkim karşısına çıkarmadan önce belki üniversitedeki öğrenimine devam etmeye çözülür umuduyla son olarak yukarıda başladı ama bir süre sonra gene ifadeye okuduğunuz infaz sahnesini düzenledi. OSMAN İKİZ çağrıldı. Hüseyin başına ne geleceğini Bu satırlar hayal ürünü bir romandan kestiremediğinden ifadeye gitmek yerine alıntı değil. Hüseyin Duygu’nun kaleme birkaç arkadaşıyla birlikte yurtdışına kaçmaya karar aldığı “Meriç Nehri’nden Kopenhag’a Uzun Bir verdi. Altı kişi yola çıktı. Meriç’ten Yunanistan’a Yol” adlı kitabında anlattığı yaşamöyküsünden geçeceklerdi. Kar bastırmıştı, su buz gibiydi. bir sahne. 12 Eylül zindanlarında on binlerce kişi Sinirleri gerilen Haşim kendini suya attı. Akıntı işkenceden geçirildi. Darbeciler solcu avına çıkmıştı. bayağı hızlıydı. Hüseyin soyunarak suya girdi ve Hüseyin Duygu’yu yakalamak için de Trakya’daki ilerde Haşim’e ulaşarak yardım etti. İyi yüzme bilen köyünü sardılar. Evi didik aradılar ama bulamadılar. oydu. Haşim’i karşıya geçirecek sonra geriye dönüp Hüseyin’in annesini, babasını köy halkının önünde diğer dört arkadaşını alacaktı. Kırılıp suya düşmüş aşağıladılar. Oğlunun yerini söylemesi için ağır bir ağaca ulaşmayı küfürler ederek babasını dövdüler. Bu aşağılamaya başardılar. Hüseyin annesi isyan etti: “Bu yaptığınızı düşman askeri geriye döndü ama yapmaz” diye haykırdı. Askerler rehin alır gibi dört arkadaşı babayı götürdüler. Komşunun samanlığına saklanan Güç bağımlılık yapan bir uyuşturucudur B adenWürttemberg eyaletinin bir başbakanı vardı, adı Günther Oettinger olan. Çevresini dinlemeyip aklına esene tek başına karar veren “ben yaptım oldu”yu seven bu başbakan 2010 yılında, seçimlerden önce görevini bırakmak zorunda kalmıştı. Hitler’in yargıçlarından Filbinger’i uluorta övmesi de hatalarından en büyüğü olmuştu. Yerine geçen Stefan Mappus ise ondan daha da geçimsiz biri çıkmıştı. Dev enerji kuruluşu EnBW’yi değerinin çok üzerinde bir ödemeyle (4.7 milyar Avro) devletleştirmesi ve bunu yaparken meclisin onayını almayıp kendi başına karar vermesi Mappus’u da kısa sürede çevresine yabancılaştırmıştı. Bu alışverişe aracılık eden danışmanı ve eski sınıf arkadaşı Dirk Notheis’ın satıştan 1 milyon Avro komisyon kazandığı da kısa sürede ortaya çıkmıştı. 30 Eylül 2010 günü Stuttgart’ın göbeğinde onlarca tarihi ağacın lüks yapılar uğruna kesilmesine karşı çıkan insanlara gaz ve su sıkan, dört yüzünü yaralayan polislere verilen emrin Mappus’tan gelmiş olabileceği iddiaları kısa süre önce ortaya çıkan bazı gizli epostalarla kanıtlanacağa benziyor. Sadece on ayda iktidar gücünü yitiren bu eski başbakanın yaptıklarını aydınlatmak isteyen bir meclis araştırma komisyonu geçenlerde yeniden göreve getirildi. Güçlü, erdemli biri midir Aristo’nun dediği gibi yoksa Makyavel’in STUTTGART iddia ettiği gibi güçlü sadece bir çıkarcı mıdır? Özellikle politikada doruğa ulaşan ve gücünü erdemini yitirmeden yıllar boyu koruyan bir politikacıya dünya tarihinde pek AHMET ARPAD rastlayamayız. Geride bırakmış olduğumuz 20. yüzyıla baktığımızda toplumların sayısız diktatör veya diktatör kopyası yarattığını görürüz. Hitler, Stalin, Mussolini, Mao, Franko, Videla, Pinochet, Kaddafi, Saddam Hüseyin, Beşşar Esad gibi halkın kendilerine verdiği gücü halkına karşı kullanan bu acımasız güçlüler yüz milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur! Firavunlar, kayzerler, derebeyleri, diktatörler dün de vardı bugün de var. Kendilerini doruğa çıkarmış olanları hiç önemsemeyen, gerçeklerin dışında, bambaşka bir dünyada yaşayan bu kişiler, ister politikacı, isterse kabile reisi, ister tarikat kurucusu, ister mafya patronu, isterse holding sahibi olsunlar, ülküleri ve çıkarları uğruna her şeyi göze almışlardır. Güçlerini sadece kendi çıkarlarına kullanır, kısa sürede yakın çevresinden uzaklaşır, her türlü öneriye kulaklarını tıkarlar. Onlar bambaşka bir dünyada yaşayan, bambaşka insanlardır! Hatalarını görmezler, sorun onlar değil, sorun başkalarıdır. Düşmemek için doruğa çılgınlar gibi sarılırlar. Devrildiklerinde yanmış topraklar bırakırlar arkalarında. Güç göz kamaştırır. Ülküsü ve çıkarı uğruna onu mutlaka ele geçirmek isteyen kişi duygusuz, ruhsuz, sert ve hilekâr olmak zorundadır. Sonsuz güç çılgınlığı çok sınırsızdır! Peşine taktığı insanları koyun gibi güdeceklerini sananlar yaşamlarının en büyük hatasını işler. Doruktaki bu insanlar günün birinde tepetaklak devrildiklerinde, boş bir çuval örneği bir kenara atıldıklarında aşırı gururlarının kurbanı olduklarını kavrayamazlar. Tatlı bir zehir olan güç onlara tüm duygularını yitirtmiştir. Güç bağımlı yapan bir uyuşturucudur da. Bir kez alışan onun sadece güzel yanlarını görür, gerçeklerden, sorunlardan çok uzakta başka bir dünyada yaşamaya başlar, kendini mutlu hisseder. Uyuşturucu bağımlısının kendini düştüğü bataktan kurtarması çok zordur. www.ahmetarpad.de B elçika’da şirket iflası rekorlarının kırıldığı, diğerleri “Kaç oy getirir, kaç?” diye sorarken fabrikaların kapısına kilit vurduğu ve binlerce birkaçı “Düğünlerde göbek atabiliyor mu Noel emekçinin işinden olduğu, mutlu azınlığın refah Baba?” sorusunu yöneltir. düzeyi artarken ortalama yurttaşın alım gücünün Çiçeği burnundaki Belçika Kralı Philippe’in ilk azaldığı, yoksulluğun kitleselleştiği, insanlığın Noel konuşması aslında 2013’ü de özetler ve 2014’e borsaya, vicdanın ise karaborsaya düştüğü zor ışık tutar nitelikteydi. bir yılı geride bırakıyoruz. Geçen yıllarda da Kral, konuşmasında Flamanlarla Frankofonlar olduğu gibi “yeni yıla eski sorunlarla” giriyoruz. arasında imzalanan kültür anlaşmasını ve ülkenin Ancak yeni yıl aynı zamanda yeni umutlar demek. güneyi ve kuzeyinden sanatçıları bir araya Geçmişteki acı günler unutulup yeni yılda yeni getirme çabalarını anımsattı ve “Amacım sizinle beklentiler yeşerecek. 2014 yılı, seçim yılı. 25 birlikte bu diyaloğu daha da derinleştirmek Mayıs’ta federal, bölge ve Avrupa Parlamentosu ve geliştirmek” şeklinde konuştu. Belçika’nın seçimleri yapılacak. Özellikle yabancı kökenlilerin geçen yılki başarılarını da sıralayan kral, Nobel oyları ve bu oyları partilerine yönlendirecek Fizik Ödülü alınmasını, BFast kurtarma ekibinin yabancı kökenli adaylar siyasi partilerin ağzını Filipinler’de acil yardım sağlamasını, Belçika sulandırıyor. Brüksel’de Türk kökenli politikacılar askerlerinin barış misyonlarında yer almasını, listede yer kapabilmek için kıran kırana mücadele sporcuların aldıkları ödülleri ve Belçika milli futbol ediyor. Frankofon Sosyalist Parti PS Türk kökenli takımının dünya şampiyonasında mücadele edecek adayların en çok rağbet ettiği parti. Diğer Frankofon olmasını dile getirdi.Kral Noel konuşmasında partilerine de ilgi giderek artıyor. Ancak bu sene Belçika’daki problemlerden de bahsetti. Kral Brükselli Türklerin oyları Flaman partilerin Philippe, “Her dört gençten birinin de iştahını kabartıyor. iş bulamadığının, yedi Belçikalıdan BRÜKSEL Türklerin yoğun olduğu Anvers, Gent, birinin yoksulluk içerisinde Genk, Liege, Charleroi gibi diğer kentlerde yaşadığının, iflasların rekor de durum farklı değil. Türk adaylar seviyeye çıktığının ve insanların geleneksel olarak ilgi gösterdiği sosyalist yalnızlaştığının” altını çizdi. ve yeşiller partileri dışındaki partilere de Kral Philippe, kamu maliyesini açılıyor. Senato seçimlerinin kaldırıldığı güçlendirmek ve alım gücünü ERDİNÇ UTKU ve adayların sadece bir listeden aday ve endüstrinin rekabet edebilir olabileceği kuralının ilk kez uygulanacağı pozisyonunu korumak, iş dünyasını seçimlerde aday sayısında patlama desteklemek ve sosyal modeli bekleniyor. Yaklaşan seçimler öncesinde siyasi sürdürmek için federal ve bölge hükümetlerinin partiler Türk aday bulma yarışına girdi. Özellikle aldıkları önlemleri de hatırlatarak “herkesin sosyalist partilerde Türk kökenli sağcı ve dinci kendini yetiştirmesi gerekir” dedi ve eğitim ve adaylar boy gösterecek. Gerçekten solcu bir adaya öğretimin önemini vurguladı.Kral konuşmasında rastlama şansı ise çok az. Türk kökenli bazı solcular toplumun tüm katmanları arasında, okullar ve ise liberal partilerin listelerinde yer alacak. Türk endüstri arasında, farklı kuşaklar arasında ve tüm adayların bilinçsizce ve ilkesizce aday oluşlarını Belçikalılar arasında bağların güçlendirilmesi ve Belçikalı parti yöneticilerinin “oy gelsin de gerektiğini söyledi. Güney Afrika’nın ilk siyahi nasıl gelirse gelsin” ilkesizliğini ve ikiyüzlülüğünü başkanı Nelson Mandela’yı örnek gösteren Belçika’da çıkardığımız aylık Binfikir gazetesinde Belçika Kralı, “Diyaloğun ve uzlaşmanın bir karikatürle anlatmayı denedik. Mizahi halimizi dünyayı değiştireceğini gösterdi. Gelin bu de en iyi karikatür anlatır zaten. güçlü özelliği kendimizde de bulalım” dedi. Belçika siyasi partilerinin başkanları çocuklar gibi 2014 yılı Belçika’da diyalog ve uzlaşma yılı sıralanmış Noel Baba’dan hediye beklemektedir. mı yoksa ayrışma yılı mı olacak hep birlikte Sevinçlidirler. Noel Baba hediye kutusundan bir göreceğiz. Bunu büyük ölçüde kamuoyu Türk aday çıkarır. Kutunun üzerinde “TÜRK yoklamalarında oylarını artırdığı gözüken kısa ADAY – Sıra önemli değil. Siyasi çizgi önemli vadede konfederal orta vadede ise bölünmüş değil. İyi oy getirir. TEPE TEPE KULLANINIZ. bir Belçika’yı fedefleyen Flaman milliyetçileri Kullanma tarihi: Bir sonraki seçime kadar” NVA’nın alacağı oylar belirleyecek. yazılıdır. Politikacıların bir kısmı “Emirdağlı mı?” diye, [email protected] 2014’e seçim havasında giriliyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle