24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 OCAK 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Yırtıp Çıkacağız Adnan Azar Türkiye, dinci “gözü dönmüş gizli örgüt” ile dinci Adalet! Yaklaşık iki yıldır tutuklu Kurmay Albay İdris Acartürk’ün kızı Pelin Acartürk’ten gelen mektuptan: “Benim babam herhangi bir örgüte üye değildir ve örgütsel mahiyette herhangi bir belge/bilgi temin etmemiştir. Zaten temin ettiği iddia edilen veriler Genelkurmay Başkanlığı’nın raporlarından da anlaşılacağı üzere sahtedir. Babamla ilgili mevcut delillerin tamamı dijital kayıtlardır ve sahtedir.” Pelin Acartürk, “Ben babamı özledim” diye haykırırken, hakkındaki gözaltı kararı uygulamayan, ifade için çağrılmasına karşın savcılığa bile gitmeyen Bilal Erdoğan, babasının Başbakanlık makam arabasında dolaşıyor! İşte başımızdakinin hukuk ve adaletten anladığı budur... “gözü dönmüş diktatör” arasına sıkışıp kaldı. Çürüme, kokuşma, mide bulandırıcı çöküş içinden bir çıkış bulacağız, mutlaka... Sıradan bir ulus değiliz. Emperyalizmi alt etmişiz, Aydınlanma yaşamışız, az çok bir demokrasi deneyimimiz var. En önemlisi bağımsızlığa düşkünüz. Yırtıp çıkacağız irinli çıbanı, aklımızla yeneceğiz akıl tutulmasını. çocuğunu Pervari’de 14 yaşındayken ikinci nunca bulu ölü de evin n Erte er Kad doğuran deme gün ı alar tırm araş soruşturmalar, Meclis geldi. çocukları gelin İyi de, ülkenin en tepesindekiler, ğız? aca yap ne arı Onl r. diye almışla Tepede Daha çok yeni. 22 Aralık 2013, saat 19.49’da geçmiş Adnan, fotoğraflarını eklediği iletiyi: “Ekte foto’lar var. Bir gün belki gerekir diye...” Sokağın peşine taktığı iki çocuktuk biz. O zamanlar mujikler gibi sarhoş olur, namertlere söverdik. Hayat, ensesine şaplak atılacak kadar yakın dururdu. Oysa ölüm, her adım başında pusu kurmuştu. Haberciliğin kaba kuyusundayken ben, Adnan siper aldı şiirle. Bir Herifi NaŞerif Ha kurtulduk ha kurtulacağız derken, öğrendik ki, bir sıkımlık canı yokmuş zorbalığın. Direndik, direndik. O aldı anıları, sessizce ve içli, aldı gitti. Bir masalımız daha yitti, unutulmuş sularda... Şair arkadaşım... Şimdi bir tek, hıçkırırmış gibi gülüşü çınlıyor kulaklarımda. Sanki hiç Haziran Direnişi yaşamamışız gibi, sanki özgürlük adına çocuklarımız ölmemiş gibi Ankara, yerel seçimlerde 3 MHP’li arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor: MHP’li AKP adayı Melih Gökçek, MHP’li CHP adayı Mansur Yavaş ve MHP’li MHP adayı Prof. Dr. Mevlüt Karakaya. Çeşitli sol parti ve örgütlerden oluşan Ankara Ortak Sol Aday Meclisi, yayımladığı bir bildiriyle, bu durumun, Ankara’da da yürek ve emekle yürütülmüş, uğruna şehit verilmiş “Haziran Direnişi”nin yok sayılması anlamına geldiğini duyurdu: “Siyasi inisiyatifin sol/sosyalist emek güçlerinin eline geçmesi, haziran isyanıyla birlikte bir temenni olmaktan çıkmış ve somut bir olasılık haline gelmiştir. Haziran isyanı, toplumda birikmiş olan öfkenin patlaması olarak kalmamış, aynı zamanda dinci gerici blokun çatlamasına da yol açmıştır. Egemen sınıflar ittifakı içinde ekonomik ve siyasi çıkar kavgaları gün yüzüne çıkmıştır. Artık ülkemizde dahili bir güç olan emperyalizm yeni arayışlara yönelmiştir. Maalesef bu arayışın sonuçlarından biriyle Ankara’da karşı karşıyayız. Halkımıza ‘alternatif’ diye dayatılan sağ adaylar, solun önünü tamamıyla kapatan karanlık politikanın somut bir örneğidir. Kadınıerkeği, genciyaşlısı, emekçisiesnafıyla sokağa çıkıp yenilmez görünenleri yenen, bu gerici ve işbirlikçi hükümeti dünyaya rezil eden bizlere büyük bir sorumluluk ve Ortak Sol Aday görev düşmektedir. Söz konusu harekete kendisini sadece sandığa endekslemeyecek siyasi yönelimler kazandırabilecek çeşitli siyasi birliktelikler ve eylemlilikler üretilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ankara’da bağımsız ortak sol aday çalışması bu çerçevede oluşturduğumuz politikalardan biridir. Rejimin yeniden yapılandırılmasında Ankara’ya özel bir rol biçildiği bu dönemde, halkın çıkarları doğrultusunda inisiyatif alma iddiasında olanların sağ politikalara ve sağ adaylara karşı tutarlı gerçek bir sol duruşu ortaya koyması zorunluluk halini almıştır. Bu metnin altında imzası bulunan bizler, Haziran İsyanı ile yüzünü sola ve isyana dönen kitlelerin sağa çekilmesine, sağ seçeneklere mahkum kılınmasına itiraz etmek için gerçek bir sol aday çıkarıyoruz. Kenti ve kentsel hizmetleri meta yığını, kentte yaşayan insanları ise müşteri olarak gören sömürücü, rantçı neoliberal belediyecilik anlayışlarına karşı halkçı, demokratik, katılımcı, toplumcu bir yerel yönetim anlayışını kitlelere ulaştırma ve onları yöneten konumuna getirme tarihsel hedefiyle Ankara’da solun ortak adayını çıkarıyoruz.” Sol Meclis, önümüzdeki günlerde bir araya gelecek ve adayını açıklayacak. O aday eski TMMOB Başkanı ve Mansur Yavaş’ın “çeteci” dediği Deniz Gezmiş’in avukatı, hukuk savaşımcısı Halit Çelenk’in damadı Kaya Güvenç olacak. Rüşvet ve Yolsuzluk Meselesi Değil Sadece SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Rüşvet en kadim insanlık ayıplarından biridir ve ne yazık ki üzerinde yaşadığımız topraklardaki varlığı derindir. Çok eski tarihlere dayanan ağırlığıyla en çok küp dolduran günahlardan biridir. Deyişlerimiz bile var rüşvet temalı; rüşvet kapıdan girince iman bacadan çıkar, gibi örneğin. Zaten bu nedenle imanla rüşvetin yan yana çıktığı fotoğraflar samimiyetten uzak duruyor ya bugün. Rüşvet tutan ellerin hiçbir zaman gerçek anlamda ne vatana ne millete ne de imana yararının dokunmayacağını, hangi güç ve mevkide olursa olsun o kişilerin yalnızca bireysel menfaatlarına odaklanabileceklerini bilmek ve tahmin etmek için kâhin olmaya ne hacet. İktidarın bugün, devlet içine çöreklendiklerini ilan ettikleri bir tür paralel yapıya, diğer bir deyişle bir zamanlar aralarından su sızmayan Haşhaşilere karşı açtığı savaşı seyrediyoruz. Tarihteki ilk suikastçılar olarak kabul edilen ve hatta batı dillerinde suikast anlamına gelen sözcüğün kökenini oluşturan Haşhaşilerin bugün yeniden tezahür ettiğini dile getirdikleri varlığını, kurmaya giriştikleri bir başka tür örgütle ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Cemaatçi yargının yerine “rozetli yargıyı” getirmeye… Bu uğurda eşi benzeri görülmemiş, başta savcılar ve emniyet mensupları olmak üzere “görevini yapanları” “görevden alma” rekoruna imza atan, hatta öyle ki görevden aldıklarının yerine getirdiklerini de görevden alan, ne basın ne ifade özgürlüğü tanımayan, interneti son hız sansürlemeye girişen bir zihniyet. Aslında Deniz Feneri’nden itibaren örneklerini gördük, görüyoruz. “Beğenmedikleri” savcıları kolaylıkla görevden alıyor, sürüyor, haklarında soruşturmalar açıyorlar. Herkesi darbeci ilan ediyor, önlerine gelene “haddini bildiriyorlar” ki bir daha hiçbir savcı, hiçbir emniyet görevlisi ne rüşvetçilere, ne hırsızlara, ne de ülke sınırları içinde kol gezen dinci terör örgütlerine dokunamayacak duruma gelsin. İşin en can yakıcı tarafı ise tüm bu yaptıkları, toplumun belirli kısımları ve bilhassa kendi kitleleri tarafından demokrasi mücadelesi olarak algılandığı için takdir görüyorlar. Halbuki bir tür yapboz oyunu bu. Hem yapan hem de bozan kendileri. Yerine yeniden kurmak istedikleri düzenden ise demokrasi çıkması mümkün değil. Yargıyı siyasallaştırmaktan öteye gidemeyecek, dolayısıyla ülkenin böğrüne yeni hançerler saplayacak bir başka adım. Milletin değişmez bir yazgısı olarak yaşadığı hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerinin örtülmeye çalışılması klasiğinin bu iktidar tarafından da aynen uygulandığına şahit oluyoruz. Ve bu durum onların aslında farklı değil, bilakis “herkes gibi” olduklarını Gezi olaylarından sonra bize net bir biçimde ikinci kez kanıtlıyor. Ayrıca bu “yolsuzluğu kamufle” girişimlerinin üstüne bir de buradan mağduriyet çıkarabilmeleri, dilinden düşürmedikleri mazlum edebiyatı sayesinde kat ettikleri ekstra yol da cabası. Fakat bu yol ne demokrasi yoludur, ne hukuk ne de insan hakları yoludur; bu yol yol değildir. Bu yol demokrasiyi de, bu yol özgürlükleri de, bu yol hukuku da, adaleti de, vicdanları da, olan biteni “çözüm sürecine yönelik bir darbe girişimi” olarak yorumlayan Öcalan’ı da, İmralı’yı da, çözüm sürecini ve diğer tüm süreçleri de baltalayacak bir yoldur. Yalnızca kendi çıkar ve menfaat pencerelerinden bakıp hep karşı tarafa ayar veriyorlar. Kimse dönüp aynaya bakmıyor, bakamıyor. Suç hep karşı tarafın nasıl olsa. Hırsızın hiç günahı yok. Hatta ev sahibinin bile yok. Eğer olsaydı, evleri, barkları, memleketleri soyulan bunca insan hırsıza hâlâ prim verir miydi? Ama veriyorlar, muhtemelen yine verecekler. Burası tuhaf ve karmaşık bir coğrafya. Eksikliklerimiz, fazlalıklarımız, tarihsel başarılarımız ve başarısızlıklarımız, toplumsal egomuz ve komplekslerimiz hep iç içe girmiş. İyi de biziz kötü de, otokrasi de bizim olmuş demokrasi de; hırsızlık yapanların elini de kesmişiz, “bal tutan parmağını yalar” da demişiz. Ve sonuçta hep “kendimize en çok benzeyenleri” yönetici diye seçmişiz. Adam, kendi mezheplerinden olmayanları gerçek Müslüman saymayan HanbeliVahhâbi inancından bir Suudi. Saygın bir bilim insanı olan Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ayrılmasıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nın genel sekreterliğine getirilmiş. Yükseköğrenimini ABD’de, Arizona Devlet Üniversitesi’nde yapmış, fakat “adam” olamamış bir “herifi naşerif”. Adı Iyad bin Amin Madani. Bu herifi “adam” yerine koyup Ankara’da düzenlenen 6. Büyükelçiler Konferansı’na konuşmacı olarak çağırmışlar. Konuşmasının bir bölümünü buraya aynen aktarıyorum: “Karakterimle ilgili şüpheleri silmek için söyleyeyim. Ben kahvemi şekersiz içerim. Siz buna ‘sade’ diyorsunuz. Türkiye’de eğer kahvenize şeker atarsanız karakterinizle ilgili şüpheler olduğu düşünülebiliyor.” HHH Şerefsiz herif aklınca kurtuluş savaşımızın önderi, cumhuriyetimizin kurucusu, aydınlanma devrimimizin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e laf dokunduruyor, onun karakteriyle ilgili olarak bu ülkede şüpheler bulunduğunu ima ediyor. İki yüzün üzerinde yüksek diplomatımız, başta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere çok sayıda bakan, bürokratlar bu utanmaz, arlanmaz Bedevinin konuşmasını hiç tepki vermeden dinliyorlar, alkışlıyorlar. Evet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iç ve dış temsilcileri Atatürk’e hakaret içeren bu sözleri alkışlıyorlar, alkışlayabiliyorlar. Anında ülkemiz topraklarından kovulması gereken bu sefil yaratık üstelik devlet protokolümüzden özel itibar görüyor. HHH Yolsuzluk, rüşvet, hukuksuzluk… Derken aynı zamanda toplumumuzun en yüce ortak değerlerinin başında gelen Atatürk’e hakareti bile içe sindirebilen utanç verici bir düşkünlükle karşı karşıyayız. 90 yıllık Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde hiçbir iktidar bize son 12 yıldır yaşadığımız utançları yaşatmadı, onurumuzu çiğnetmedi. Gün gelir yolsuzluklar, hukuksuzluklar geride kalır, ekonomimiz düzlüğe çıkar, daha fazla refaha kavuşuruz. Fakat ülkemiz onurunun aldığı derin yaraların kapanması kolay değildir. Daha fazla yara almadan 12 yıldır taşıdığımız AKP yükünü bir an önce sırtımızdan atmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. İlk denemeye iki ay kaldı... Ha gayret!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Fut1 bolda sa2 vunmanın önünde 3 4 görev yapan ve top 5 kesip dağı 6 tan oyun7 cu... Bir cetvel türü. 8 2/ Dış yü 9 zey, kenar, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çevre. 3/ Şe1 A T E B R İ N A kerkamışından T E O S elde edilen sert 2 T E K E İ R İ O L U bir içki... Ye 3 R niçerilerin ka 4 O Y M A P I N A R T E L M İ yıtlı oldukları 5 P İ K I T A L kütük defteri. 6 İ N İ S E N E 4/ Ulaştırma... 7 N E M A 8 K A R T U Ş R Halk dilinde T İ bibere verilen 9 H E R Z E ad. 5/ Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tanrı içkisi. 6/ Uzaklık işareti... Elektrik donatımında kullanılan ve bağlantıları yerleştirmeye yarayan kutu. 7/ Yankı... Hollanda’nın plaka imi... Bir nota. 8/ Suudi Arabistan’ın başkenti... Yapısına girdiği sözcüğe “bütün, tam” anlamı katan yabancı önek. 9/ Bir tür nişasta helvası. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Atletizmde sürat koşucuları için kullanılan sözcük. 2/ İzmir’in Seferihisar ilçesinde antik bir kent... Metin Toker tarafından 19541967 yılları arasında yayımlanan haftalık haber dergisi. 3/ Ağaçlarla örtülü geniş alan... İnce dantel. 4/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Eski dilde dudak... Evrensel alıcı olan kan grubu. 5/ Kabadayı... Antalya’da, saray benzeri otelleriyle tanınmış turistik bir yöre. 6/ Tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser. 7/ Gökcisimlerini gözetleme... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 8/ Doğusu bağımsız bir devlet, batısı Endonezya’ya ait olan bir ada... Yer çatlağı. 9/ Bir gıda maddesi... Üzeri ekmek kırıntısıyla kaplanmış yiyecekler için kullanılan sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle