25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 AĞUSTOS 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 ‘Dünyanın Anası’nı Kim, Neden Ağlatıyor?.. Mısır için “Ümmül DünyaDünyanın Annesi” denir. Bu analık... Akıp geçtiği kadim coğrafyasına hayat bahşeden Nil Nehri’ne mi göndermedir, yoksa, piramitleri yaratan muhteşem insan emeğine mi ve kucakladığı zenginden de zengin beşeri tarihine mi?.. Dünyanın gözü önünde, “Dünyanın Anası” ağlıyor... HHH Siyasi tarihçilere göre, “Ortadoğu’da Mısır’sız barış, Suriye’siz savaş olmaz!” Belki ikisini birden garanti etmek üzere iki ülke birleşerek ortak bir devlet bile kurdu. (Birleşik Arap Cumhuriyeti 1958) Bu birleşme aslında iki ülke arasına yerleş(tiril)miş İsrail tehlikesine karşıydı. Ama Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin ömrü uzun sürmedi. (40 ay!) Mısır ile Suriye arasındaki köklü, sağlam bağlar nedeniyle, Tahrir Meydanı’nda es(tiril)en fırtınanın Suriye’yi de etkisi altına alacağı bekleniyordu. Beklenen oldu. Şimdi iki ülkenin meydanları, sokakları birbirinin aynası gibi. 3 Temmuz’da ordu yönetime el koydu. Seçilmiş cumhurbaşkanını devirdi. Gözler Amerika’ya çevrildi. Washington, belki de en tarihsel açıklamalarından birini yaptı: “Bu olaya darbe denilmesine Amerikan çıkarları el vermiyor!” Böylece... Yakın tarihin en adaletsiz ama en trajikomik siyasi gerçeği bir kez daha tescil edilmiş oldu: “Dünyadaki tüm darbeler Amerikan çıkarlarına endekslidir!” Peki ya “darbe teşebbüsü iddiaları?” Ya 28 Şubat? İlim ile ‘Filim’ Ünlü bir yerel siyasetçimize göre de... Siyasetin yarısı ilim, yarısı “filim”dir! Ve ardından ekliyor: “İlmi yapacak olanlar danışman olur... Filmi bana bırakın!” Çok pratik ve mantıklı... Acaba bu yaklaşım Norveç Başbaşkanı Jens Stoltenberg’in de mi kulağına gitti? Ki bir propaganda filmi için taksi şoförlüğüne soyunmuş. Ama “film” ters tepti. Başbakan’ın arabasına binen yolcuların, paralı artistler olduğu ortaya çıktı. Norveç basınına göre bu “büyük skandal!” Bizde siyasetçilerin çevirdiği hiçbir filmin ne yazık haber olması mümkün değil. Acaba Norveç ile Türkiye arasındaki uzaklıktan mı? Filmlerin kendi aralarında çevrilmesi yüzünden mi? GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Kötülükten Bir Şey Çıkmaz Bu AKP’liler gerçekten garip insanlar. Geldikleri toplumsal yapı, daha çok ahirete hazırlık ve hayatları “yasak” kavramı üzerine oturduğu için, sosyal ve somut dünyayı kavrayamıyorlar. Hep yaşama, dinen yasak mı, değil mi diye bakıyorlar. Şimdi de maçlarda slogan atmayı yasaklayacaklarmış. Hadi deneyin de hep beraber görelim. 12 Eylül’den önce İstanbul Emniyet Müdürü, hem de Demirel’in muhkem ekibinden Şükrü Balcı vardı. Arada bir okulları basar, devrimcilere devletin dişini gösterirdi. Bir eylem anında Şişli Siyasal’ı bastı ve okul marşlar eşliğinde çınlıyordu. Polis şefi aldı eline mikrofonu, “Şarkı türkü söylemek yasaktır” dedi. Şarkı türkü demesi, marşları aşağılamak içindi. Anında keskin devrimci zekâ harekete geçti ve herkes ıslık çalarak marşlara ıslıkla devam etti. Şükrü Balcı okulu terk etti. Hayatını sola karşı mücadeleyle geçiren, ülkesine komünizmin girişini önleyen milliyetçi Balcı, Amerika’da bir villada ölü bulundu. AKP’lilere bir başka örnek daha: Yıl 1981, Kenan Evren darbe yapmış, kendisini “devlet başkanı” ilan etmişti. Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı var ve kupayı Kenan Evren verecek. Tribünler dolu ve askerler gelip, biraz sonra “Sayın devlet başkanımız Kenan Evren gelecek, sakın ha kimse küfürlü slogan atmasın” uyarısıyla “atanın sıkıyönetim kanununa göre işleme tabi tutulacağını” anons ediyor. Unutulmasın, o zaman gözaltı süresi 90 gün. Alındın mı en az üç ay hapistesin. Ve maç başlıyor, Kenan Evren büyük bir gösteriyle, vatanı komünistlerden kurtardığı için keyifle gelip yerine oturuyor. Hakem sürekli hatalı kararlar veriyor. Seyirci çılgın, “Sayın hakem anlarsın ya” diye slogan atıyor. Kenan Evren yanındakilere soruyor, bunlar ne diyor diye. Yanındakiler “Paşam siz geleceksiniz diye küfürü yasakladık, İ. hakem yerine böyle slogan atıyorlar” diyor. Bir örnek daha, 12 Eylül dönemi Hasdal Askeri Cezaevi’nde geçiyor. Yaklaşık 300 solcunun kaldığı koğuşa yapılan rutin baskınlardan birinde çatışma çıkıyor ve her şey kırılıyor, koğuş savaş alanına dönüyor, yaralılar var. Ve münafık komünistler hiçbir şey olmamış gibi yataklarına girip yatıyorlar. Hapishane yöneticisi subaylar geliyor ve duruma el koyuyorlar. Sorgu başlıyor, koğuştaki 300 kişinin tamamı “Vallahi ben uyuyordum, olaydan haberim yok, hiçbir şey duymadım” diye ifade veriyor. Durum iyice anlaşılsın diye başka bir örnek: Haydarpaşa Lisesi’nde, yıl 1973, beden eğitimi hocamız, adı Ateş diye bilinen tombul beyaz saçlı bir öğretmenimiz vardı. Hoca aynı zamanda Saint Joseph’in de basketbol koçu idi. Bizim lise ile Ateş Hoca’nın lisesinin şampiyonluk maçı için bütün okul Spor Sergi’de maça gittik. Biz yaklaşık 3 bin kişi, maçın başından sonuna kadar “İ. Ateş” diye bağırdık. Okulumuz da liseler arası Türkiye şampiyonu oldu. Hoca bir gün sonra okula hışımla girdi ve yakaladığı herkesi tokatladı. Herkes “Hocam ben maçta yoktum” dedi. Hocaya olan kinimiz, herkese kötü davranmasıydı. Siyasi iktidarlar, yönetmekte zorlandıkça şiddetin dozunu artırırlar. Demem o ki, AKP’liler, baskı ve şiddetle bir yere varamazsınız. Sizi savunacak, ağzı laf yapan, bizim eski solcu abiler de yok. Kötülükten bir şey çıkmaz, yolun sonu görünüyor. Başbakan “Mısır’dan sonra sıra Türkiye’de...” dedi. Acaba ikisinin de “yenebilir” olması yüzünden mi böyle düşünüyor... Türkiye’nin İngilizce “hindi” ile eşanlamlı olması gerçekten ülkemiz için büyük risk. Zamanında Turgut Özal’ın bir prensi “Hindi değiliz Türkiye’yiz!” diye Batı medyalarında milyonlarca dolarlık reklam yapmıştı. Başbakan’ın uyarısı boşuna değil. Önümüz Noel! HHH Kumarın Mekkesi Las Vegas’ta en dehşetengiz oyun rulet değil, “açık poker”miş. Belki de bu yüzden insanlık üzerine oynanan en açık pokeri Washington oynuyor. Göstere göstere ve kendi Mısır’ı, Kim Niye Yemek İstiyor? ulusal mevzuatına göre oynuyor. Mısır’da ordunun, seçimle gelmiş yönetimi devirmesine “darbe” denilmesine “Dış Yardımlar Yasası” engelmiş. Bu yasaya göre, 1978’den beri Washington, Mısır’a her yıl düzenli 1.3 milyar dolar bağış (yardım değil!) yapıyor. Ancak Amerikan yasaları “darbeci yönetimlere acil ve insani yardımlar dışında mali yardım yapılmasını” yasaklıyor. Yani, “Darbeye darbe demekten kaçınması” mevzuat hükümlerini çiğnememek için!.. HHH Mısır, Amerikalılar için İsrail’in güvenliğinin en büyük garantisi. Son yıllarda yıllık parasal destek 1.5 milyar dolara çıkarıldı. Ve devlet belgelerine şu hüküm konuldu: “Bu hibe, bölgenin istikrarı ve İsrail’in güvenliğinin sigortasıdır.” Darbeye darbe demekten kaçınmasının bir nedeni de Amerikan silah sanayii. Mısır yıllık hibenin tamamını, Amerika’dan ağır silah almaya harcıyor. “Darbe” derse, darbecilere silah temin etmiş duruma düşecek. Bu duruma da düşmek istemiyor. Son katliam üzerine Dışişleri Bakanı Kerry lütfedip bu olayları “acıklıtrajik” bulduğunu söyledi ve... “Olanlar Mısır’da kapsayıcı ve barışçı bir demokrasi kurulması niyetine aykırıdır!” dedi. Peki, o niyete “darbeye darbe dememek” çok mu uygundu? Tam Teşhiş Başbakan’a göre, siyaset bir belagat sanatıdır. Bu sanatı icranın en etkili yolu ise “öfke”!.. Belli ki kendisine esin kaynağı o malum atasözümüz olmuştur: “Öfke baldan tatlıdır!..” Ama bir başka atasözümüz daha vardır: “Keskin sirke küpüne zarar verir!” Acaba kendisinin rahatsızlığı ile ilgili söylentilerin nedeni, halkın bu atasözüne olan inancı nedeniyle midir? Danışmanları bir araştırsa... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Boynuz Kulağı Aştı mı? “5 Ağustos”ta sözde “Ergenekon Davası”nın kararları açıklandığında, “TSK”nin Başkomutanı da olan “devlet”in başının, “yürütme”nin başının yaptıkları değerlendirmelerde oldukça bocaladıkları görüldü; bir bakıma “Vur dedikse öldür demedik ki!” der gibi. Oysa, dönemin Başbakan Yardımcısı olan “A. Gül”ün, ellerindeki duyumlarla (istihbari) bilgilerle “Danıştay Saldırısı” ile “Ergenekon Davası” arasında bağlantı kuramayan Emniyet ve MİT görevlilerine, “Bunları delillendirip, savcıya da anlatın!” diye “yol gösterdiği” artık iyice biliniyor. “Zekeriya Öz” bulunup, “Özel Yetkili Savcı” olarak atansa da, “Ben bu davanın savcısıyım!” diyen Başbakan Erdoğan, kuşkusuz “Başsavcı” olarak hepsinin bir “üst”üdür. “İddianame”nin içeriğinin, daha doğrusu “öz” ünün stratejik dostumuz “ABD”ce hazırlandığı bilinir: “TSK’nin çökertilmesi”. Bu zaten gizlenmiş değil; üstelik bunu adım adım uygulayacak olanın da “ABD”nin her an “kullanımına” açık “Başbakan Erdoğan” olacağı yıllar öncesi kararlaştırılmıştır danışmanı “Zapsu” aracılığıyla... Dahası düğmeye basacak olan da “hazırlanmış” bekliyordur: “Tuncay Güney.” Nitekim “ABD”, “AKP” iktidarıyla birlikte yavaş yavaş başlatacaktır “Ergenekon” tezgâhını oluşturmaya. Üstelik T. Güney’in polis sorgulamasında coşa coşa söylediklerine dayatarak. “2008”in Ekimi’nde, “Ergenekon Davası” başlatıldığında “ABD”, “Batı” (AB) ile birlikte “Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu” aracılığıyla görüşlerini bildirerek davayı dikkatle izler. Dolaysiyle bu raporlardaki “Ergenekon” ile ilgili bölümler, “AKP” iktidarına, “Başbakan Erdoğan”a gönderilen “ileti”lerdir. Bunları kısaca bir tarayalım diyorum. Sözde “Ergenekon Davası” başladığında, “2008”in “İlerleme Raporu” davayı, “Ordu siyaset yapmaya devam ediyor!” diyerek açıkça yerinde bulduğunu “destek”lediğini bildirir. “2009” raporu, “Ergenekon” adını “suç şebekesi” nitemiyle birlikte kullanır. “Ordu” mensuplarına, “ulusalcı” çevrelere ciddi “suç”lamalar olduğu uyarısı yapılırsa da, “Ergenekon Davası”, “hukukun üstünlüğü” için bir “FIRSAT”tır, denir. “2010” raporu da, “Ergenekon”u “suç yapılanması” diye nitelese de, yürütülen “tahkikat”ların “demokratik kurumlar”ın(?) işleyişine ve “hukukun üstünlüğü”ne “güven” için bir “fırsat” oluyor demekten kaçınmaz. “2011” raporu ise “Ergenekon” adını suçlayıcı bir “nitelik” eklemeden kullanır. Ayrıca tutuklamalarla, yargılamalar arasındaki “uzun” sürenin “ENDİŞE” kaynağı oluşturduğunu vurgularsa da, “dava”nın “hukukun üstünlüğü”nü “güçlendirecek” bir “fırsat” olarak “kullanılması”nı yine de ister. “2012” raporundaki “değişim” ler, “ayrım” lar gerçekten ilgi çekicidir; artık “Ergenekon” bir “suç örgütü” değil bir “yapılanma”dır; ilk kez “Balyoz”a da yer verilir; ama yine de bu davaların “hukukun üstünlüğü” için “sunulan” bir “fırsat” olduğu belirtilir ama “endişe” eşliğinde. Çünkü; “uzun tutukluluk” süreleri, türlü “ayrıntı”lara giren “aşırı uzun” iddianameler, “savunma hakkı”nın durumunun “endişe kaynağı” olmayı sürdürdüğü belirtilir; ayrıca siyasette “KUTUPLAŞMA”ya neden olduğu da vurgulanır; doğrusu hiç beklenmeyen bir vurgulama... “2013” raporuna gelince; yıl sonunda yayımlanacak olmasına karşın içeriği oluşturulup kabul edilmiştir; artık “Ergenekon Davası”, “hukukun üstünlüğü” için bir “FIRSAT” olmaktan çıkarılmış yerine “ENDİŞE” geçirilmiştir; “sanık aleyhine tutarsız DELİL”, “davaların aşırı geniş kapsamı”, “prosedürlerdeki eksiklik endişe” vericidir deniyor; davanın “toplumdaki olumsuz etkisi”nden söz edilip, “endişe” duyulduğunu dile getiriyor. Böylece “dava”nın patronu “ABD”, “AB” ile birlikte kendilerinin ürünleri olan bu “bataklık”tan “yağdan kıl çeker” gibi çekip “kurtarmış” olmuyorlar mı? “Ergenekon” için “yol göstericiliği” yapan “A. Gül”ün, “Başsavcılığa” soyunan “R.T. Erdoğan”ın, “5 Ağustos” kararlarından sonra “Yargıtay”a, olmadı “AİHM”ye sığınmaları bu durumda işe yarar mı? Bu gidişle “ABD”, R.T. Erdoğan’ı “deliğe süpürür mü” dersiniz? Çünkü “Erdoğan”ın yaptığı “son mitingler”in, “Aman deliğe süpürüleceğim, yetişin!” çağrısı olduğu dile getiriliyor. Şurada artık “sonbahar”a ne kaldı ki? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK SEDAT YAŞAYAN fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Lokanta 1 larda şarap 2 garsonuna verilen ad. 3 2/ Rüzgâr 4 korkusu. 3/ 5 “İncecikten 6 bir yağar / Tozar 7 Elif Elif di 8 ye” (Kara 9 caoğlan)... Kestaneren1 2 3 4 5 6 7 8 9 gi. 4/ Üstten sa 1 D İ Y A G R A M ğa doğru eğik olan 2 A B A N A N İ Ş basım harfi... Bir 3 Ü R K Ü T O GO gösterme sıfatı. 5/ 4 S E R U A M S Muğla’nın bir ilS İ S T İ R E çesi. 6/ Bağışla 5 S A U A T ma... Pirzola. 7/ 6 I R A 7 L A Z E R T N Türk müziğinde bir dizinin işleniş 8 A K A D E M İ Z M biçimine verilen 9 ON A İ MA R ad... Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim. 8/ Tavır, davranış... Başkaldırı. 9/ İnce dantel... Ateşte kızartılmış taze buğday ya da mısır. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Divan edebiyatında, içki ve içki âleminin övülerek anlatıldığı manzum yapıtların genel adı. 2/ Dürüst, iyi ahlaklı... Gitar eşliğinde seslendirilen Portekiz halk şarkısı. 3/ Konya kentini oluşturan ilçelerden biri... Yaz yağmuru. 4/ İlaç... Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek. 5/ Hawaii’den tüm dünyaya yayılmış bir masaj yöntemi. 6/ Hastalıktan kurtulma, iyileşme... Asker. 7/ Eylem çekiminde “şimdiki zaman” eki... Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf. 8/ Bir sanat yapıtının ilk taslağı... Üzeri kırmızı parafinle kaplanan bir peynir cinsi. 9/ Eskimoların kendilerine verdikleri ad... Bir soru sözü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle