16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2013 ÇARŞAMBA 12 HABERLER Muhafazakârlığa karşı bir başkaldırı Otoriter rejim kabul edilemez Ekranların en değişmez görüntüsü tazyikli su, biber gazı ve güvenlik araçlarına bindirilen eylemciler haline geldi. Gezi eylemlerinin kaynağında işte bu temel özgürlük kısıtlaması var. Toplantı, gösteri, yürüyüş hakkının kısıtlanması. Otoriter rejimler meydandan korkar. Neden korkar? Çünkü daha önce bir araya gelmemiş kişiler bir araya gelir. Kaynaşır. Taksim’de, Türkiye’deki tüm meydanlarda böyle olmadı mı? Önceden bir araya gelemeyen gruplar bir araya geldi. Meydan yeni bir muhalefet sinerjisi yarattı. Türkiye’de 1960 ve 70’lerin İslami toplumsal hareketi, önce siyasi harekete dönüştü, siyasi hareket parti oldu, parti hükümet ve hükümet ise bir tek adam yönetimi. Siyasi güç aşırı derecede yoğunlaştı ve adeta tek elde toplandı. Şimdi bu otoriter yapı tüm toplumun üzerine çöküyor. AKP önce başta yargı olmak üzere anayasal özerkliğe sahip olan tüm devlet kurumları üzerinde siyasi denetim sağladı. Yasama erki adeta yürütmenin onay makamı haline getirildi. Adil yargılanma kalmadı. Sonra, medya, üniversiteler denetim altına alındı. Sivil toplum kuruluşları yola gelmeleri konusunda uyarıldı. Piyasanın önde gelen aktörleri ekonomik cezalara çarptırıldı. Başta muhalefet mensupları olmak üzere, yurttaşların bir bölümü hükümet tarafından sürekli gözetim altında tutuluyor. İnsanlar her türlü yoldan ürkütülüyor. Biber gazı, gözaltı süreleri, vergi denetimi, işten çıkartma tehdidi, otosansür. Kısacası Türkiye’de rejimin temel sorunu sınırlamaya tabi olmayan iktidar sorunu haline geldi. Kişinin özel alanı da her taraftan daraltıldı. Protestoların en belirgin yönü iktidar gücünün denetlemesi, frenlemesi için yapılan uyarılar oldu. Sokakta, meydanda istediğinize sorun önce toplumun iktidar tarafından baskı altına alınması ve sindirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu. Yani otoriter rejimi. Daha açık ifade edelim. Kime sorsanız nedir bu geçmişte hiç bir araya gelemeyen insanları bir araya getiren diye. Yanıt aynı oluyor. Başbakan’ın otoriterliği. Bunu görmek için meydanlarda ve sosyal medyadaki mizah patlamasına bakmak yeterlidir sanıyorum. ‘Özel yaşama yönelik ahlak zabıtası ruhu, en çok gençleri bunalttı’ Başbakan Banka Kayırabilir mi? Başbakan Erdoğan, hafta sonu yaptığı konuşmalarda, Gezi Parkı protestolarının arkasında olduğunu ileri sürdüğü “komplonun” bir parçasının da bankalar olduğunu ima ederek halka, özel bankalar yerine kamu bankalarını tercih etmeleri çağrısında bulundu. Geçen günlerde “Ben de çapulcuyum” diyen Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’i hedef alan Başbakan, “Bir bankanın genel müdürü çıkıp da bu Vandalizmi organize edenlerin yanında olduğunu söylüyorsa bunlar karşısında bizi bulacaklardır” diye konuştu. Ardından da “Devletin bankaları var, devletin bankalarından istifade edersiniz. Sadece o değil birçokları var bana isim verdirmeyin. Devletin bankaları da var diyorum sizlere, buradan ne demek istediğimi anlarsınız” dedi. Erdoğan’ın kamuoyunda, “Halka parasını özel banka yerine kamu bankasına yatırmasını işaret etti” biçiminde algılanan bu sözlerin, bankacılık, sermaye piyasaları ve rekabet hukuku açısından geniş biçimde tartışılmasında yarar var. Ne yazık ki ne bankalardan ne de başında bir kamu bankası genel müdürünün bulunduğu Bankalar Birliği’nden bu konuda en ufak bir tepki yok. Büyük olasılıkla Erdoğan’ın tepkisinden çekinerek doğru bildiklerini anlatmaktan kaçınıyorlar. Başbakan’ın açıklamasının “hukuken sorunlu” olabileceğine dikkat çeken isimlerin başında CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın geliyor. Geçmişte hem kamu bankası yöneticiliği hem de Bankalar Birliği Başkanlığı görevlerini yürüten Ayaydın, dünkü görüşmemizde “Başbakan’ın sözleri adil olmadığı gibi hukuki de, kanuni de değildir. Zira söz konusu isnatların hukuki bir dayanağı olmadığı gibi, bu söylemler mevcut Bankalar Kanunu ve Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu’na göre suçtur” dedi. Ayaydın ilgili kanun maddelerini şöyle aktardı: “5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 74. maddesinde, yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamayacağı, bu yolla asılsız haber yayılamayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Bu kurallara uymayan yani bankanın itibarını zedeleyen kişilerin ise bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin günden iki bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağı yine aynı kanunun 158. maddesinde belirtilmektedir. Üstelik bu fiil neticesinde özel veya kamusal bir zarar doğarsa verilecek ceza altıda bir oranında artırılmaktadır.” Bankaların büyük çoğunluğu halka açık şirketler olduklarından, Başbakan’ın sözleri SPK Kanunu’na göre de değerlendirilmek durumunda. Ayaydın bununla ilgili de şu maddelere dikkat çekti: “Sermaye Piyasası Kanunu’nun (6382 sayılı) 140. maddesine göre, bir ekonomik veya finansal gerekçeyle açıklanamayan, borsa ve teşkilatlanmış diğer piyasaların güven, açıklık ve istikrar içinde çalışmasını bozacak nitelikteki eylem ve işlemler piyasa bozucu nitelikte eylem sayılır ve piyasa bozucu eylemleri gerçekleştiren kişilere Kurul tarafından yirmi bin Türk Lirası’ndan beş yüz bin Türk Lirası’na kadar idari para cezası verilir. Aynı yasanın 107’ye 2’nci fıkrasına göre de, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ve beş bin güne kadar para cezası verilmesi söz konusudur”. CHP Genel Başkan Yardımcıbu siyasi ve toplumsal kimlisı, toplumbilimci Prof. Dr. Senğini ticari veya başka değerlecer Ayata, Gezi Parkı eylemlerinri temsil eden bir tarihi yapılaşBüyük şehirlerin önemli bir özelliği vardır. de AKP’nin kalbi sayılan rant avma ile değiştirmek mi istiyor? Bunlar bir siyasi ve ekonomik rejimin tüm cılığının hedef alındığını belirtti. Taksim direnişi, bu amacı güçelişkilerinin ve gerilimlerinin en çarpıcı Buyurgan muhafazakârlığa karden bir mekân düzenlemesini biçimde ortaya çıktığı yerlerdir. Bu çelişkilerin şı bir başkaldırı yaşandığını dile reddediyor. tüm özellikleri ile gözler önüne serildiği getiren Ayata, Türkiye’nin üzeİkincisi, dizginsiz bir ticaret yerlerdir. AKP düzenini protesto eden rinde dolaşan ahlak zabıtası, bir kapitalizminin egemen olduğu eylemlerin İstanbul’da başlamasını rastlantı kısır mahalle bekçisi ruhunun en mekân düzenlemesini de kaolarak görmemeliyiz. çok gençleri bunalttığını ifade etti. bul etmiyor. Bakın açıktan yöSadece bu iki sembole baktığınız zaman Sencer Ayata, yaptığımız söyleşineltilen bir soru var. Kim yade ana başlıkları ile Gezi Parkı eylemle bile çatışmanın neden bir obje üzerinde rarlanacak? Kimin menfaati için yapırine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı: çıktığını net olarak görürsünüz. lıyor bu AVM? Ben örneğin Etimesgut’a AVM yapılSiyasi iktidar ile eylemciler arasındaki AKP iktidarının birinci döneminde, çatışmanın sembolleri olan yeşil alan ve masına karşı falan değilim. Çoğu kimse özelleştirmelerden büyük kaynak sağAVM bu bakımdan mükemmel örnek ailesi ile birlikte vakit geçiriyor, dışarı landı. O tükenince kentsel alanlar ve rant ler. Park ne? Yeşil alan yani çevre. Ay da yemek yeme alışkanlığını kazanıyor getiren doğal kaynaklar ve kamu alannı zamanda ortakça ve eşit olarak kul AVM’lerde. En önemlisi özellikle çok larına dönüldü şimdi. AKP rant avcılılanılan bir alan. Park kamu alanı. Daha muhafazakâr ortamlarda kadınlar ancak ğında ustalık kazandı. Kamu alanlarını, önemlisi ticarileşmemiş bir alan. Tıpkı AVM’lerde gezinip sonra da oturup bir iktidar çemberinde yer alan sermayeye sokak gibi herkese açık, serbest davra çay içebiliyorlar. Ama Taksim’de yeşi düşük maliyetle devretme konusunda. lin yerine AVM dikmenin çok önemli nılabilen bir yer. Son dönemde imar mevzuatında dört AVM ise özel ve ticari alan. Çok yön sembolik yönleri var. binin üzerinde değişiklik yapılmış olması Bir kere Taksim, İstanbul’da önce Cum başka türlü nasıl açıklanabilir? Eylemde lü ama özünde kâr amaçlı faaliyetlerin yapıldığı yer. Güvenlik görevlilerinin huriyetin, sonra da emek mücadeleleri sorgulanan da zaten bu karar alma ansürekli denetimi altında. Yani yöneti nin simgesi olan meydan. 1 Mayıs olay layışı. Yani, kıt kaynakların mülkiyeti len bir yer. AVM metalaşmış bir alan. larını yeni yaşadık. İktidar, Taksim’in yani rant yoluyla elde edilen zenginlik. Taksim bir simge Ayaydın: Kanunlara göre suç Kentin sahipleri arasındayız AKP kent rantının dağıtımı üzerinde tekel kurmak istiyor. Bunun için planlama yetkileri merkezileşiyor. Kamu arazilerini alma, satma, kiralama yetkileri Ankara’da toplanıyor. Kent ekonomisi, AKP’nin sermaye birikim modelinin adeta kalbi. Gezi hareketi, AKP’nin doğrudan kalbine yöneliyor. AKP’nin yalnız ekonomik değil siyasi gücünün de temeli olan İstanbul merkezli rant ekonomisini hedef alıyor. Gezi’de başarılı olunursa? Aynı eylemler başka yerlerde de tekrarlanabilir. Bu rant siyaset ilişkisi modeli çökebilir. Korkunun kaynağı önemli ölçüde bu. Kente ilişkin kararların paydaşlara sorulmadan tek taraflı olarak dayatılmasına da tepki var. Kim kente ne anlam verecek. Nasıl şehir istiyorum? Nasıl bir insan olmak istiyorum? Nasıl bir yaşam istiyorum? Nasıl sos yal ilişkiler istiyorum? İnsanlar şehri tanımlama ve değişyorlar. AKP yöneticileri belki görmüyor, ama onlar görüyorlar. Rant ekonomisi ile yaşam kalitesi arasındaki giderek derinleşen uyuşmazlığı her geçen gün daha çok sayıda insan görüyor. Şehir bir insanın yaşadığı evi gibidir. Bir evde yaşayanlar evi nasıl döşeyeceklerine birlikte karar veriyorlar. Şehir de öyle. Ben bir kere seçilmişim, ne sorarım ne danışırım, başıma buyruk istediğimi yaparım diyemezsiniz. İstanbul gibi entelektüel düzeyi bu denli yüksek bir kentte ilelebet bunu söyletmezler. Aynı evde yaşayanların fikrini alacaksınız evi yeniden düzenlerken. Düzenlemeler sadece devlet müteahhitlerini kollama amacıyla yapılamaz. Hükümete verilen mesaj şudur. Temsili demokrasi temeldir ama yeterli değil. Katılımcı da olan bir demokrasi istiyoruz. Alınan kararlarda pay sahibi olan yurttaşlar olmak istiyoruz. AKP’nin buyurgan yönetim anlayışına, fiziki ve sosyal mühendisliğine karşıyız. Yaptırımı hapis ve para cezası Özel yaşama müdahale var Rejimin bu otoriter niteliğini, onunla iç içe geçen bir başka durumla birlikte düşünmezsek olayın özünü kavrayamayız. Dünyada diktatörlükler çok. Örneğin komşumuz Rusya. Siyasi kurumlar, haklar ve özgürlükler baskı altında. Ama çok ince bir nokta var. Rusya’da siyasi özgürlükler kısıtlanıyor ama kişisel özgürlüklere dokunulmuyor. İnsanların özel hayatına karışılmıyor. Türkiye’de ise siyasi özgürlük kısıtlaması yaşam tarzına müdahale ile at başı gidiyor. Başbakan, nüfus politikası diyor. Kürtaj olmasın, sezaryan olmasın. Şu kadar çocuk doğurun diyor. Bir TV programında erkeklerin kucağına oturan kızlardan bahsediyor. Gençleri şöyle, böyle diye bölüyor. Kendi kafasına göre olmayanlar ya tinerci ya çapulcu. Milyonlarca gence açıkça hakaret ediliyor. Otoriterlik, muhafazakârlık doğrudan doğruya vatandaşın günlük hayatına yöneliyor. Örneğin, vatandaşların günlük hayatında çok önemli yeri olan dizi filmler. Bakıyorsunuz bir diziye padişahın zamanının ne kadarını seferde geçireceği dikte ediliyor. Karakterler evlendiriliyor, boşandırılıyor. Gençlerin en beğendiği diziler kaldırılıyor. TV günlük yaşamın bir parçası haline geldiği için bunlar kişinin özel yaşamına müdahale olarak algılanıyor. Serbest zamana el koyma, aileyi düzenleme, nasıl yaşayacağını belirleme. “Ben kendi hayatımı yaşamak istiyorum” diyenlere, “Senin hayatın yanlış, doğrusunu ben sana öğreteceğim” deniyor. İnsanların saygı duyduğu tarihi kişilere ve onların temsil ettiği temel değerlere hakaret ediliyor. Müphem ifadeler kullanılarak Türkiye’de kanunların ayyaşlar tarafından yapıldığı söyleniyor. abancılar ‘haksız rekabet’ diyor Konuyla Türkiye’de yatırım yapan yabancılar ile yabancı ülkelerin diplomatları da yakından ilgileniyor. Önceki gece Ankara Palas’ta yapılan Portekiz Milli Günü kutlamasında Avrupalı bir büyükelçi, Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi: “Liberal ekonomide bir Başbakan’ın bankacılık piyasasına bu şekilde doğrudan müdahalesini anlamakta zorlanıyoruz. Türkiye’deki özel bankalar arasında ülkelerimizin büyük yatırımcılarının ortak olduğu bankalar var. Başbakan’ın böyle bir piyasaya müdahale ederek halka ‘devlet bankaları’nı işaret etmesi, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ilkelerinin ihlalidir. Bu tür yaklaşımların ‘haksız rekabet yarattığı’ rahatlıkla söylenebilir. O yüzden konuyu yakından inceletiyoruz”. HHH Görülüyor ki, Başbakan’ın sözlerini bankalar dışında herkes tartışıyor. Darısı onların da başına. Çünkü Gezi Parkı’nı yıkıp yerine Topçu Kışlası dayatması nasıl bir demokrasi meselesiyse, Başbakan’ın bankalar arasında ‘kayırma’ algısı yaratan bu sözleri de Türkiye’de serbest piyasa ekonomisinin geleceğini aynı ölçüde ilgilendiren bir meseledir. Y tirme konusunda daha fazla söz sahibi olmak istiyor. Eylemciler “Bu kent üzerinde bizim de hakkımız var” diyorlar. “Şehrin biz de sahipleriyiz” diyorlar. Eylemcilerin tepkisinin merkezinde bu duygular var. Bir başka örnek vereyim: İstanbul trafiği malum öldürücü ve her geçen gün daha kötü. Şoförler bir şeyin farkına vardı. Diyorlar ki trafiğin en yoğun olduğu yere dev binalar dikiyorlar. Büyük çaplı inşaat yatırımlarının trafiği daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini görü Toplum mühendisliğine soyundular Bunun adı muhafazakâr toplum mühendisliğidir. Türkiye’nin üzerinde bir ahlak zabıtası, bir kısır mahalle bekçisi ruhu dolaşıyor. Bu hava çoğu kimseyi en çok da gençleri bunaltıyor. İnsanlar ne zaman ‘yetti artık’ der? Kendilerinden gerçekten bir şeylerin alındığını düşündükleri zaman. Türkiye’de geniş toplum kesimleri artık böyle düşünmeye başladı. Son on beş günde meydanlardaki kalabalıkları sürekli çoğaltan sanıyorum gelinen bu noktadır. Bir ağacın kesilmemesi, asırlık çınarların korunması elbet çok önemli. Ama bir büyük toplumsal protesto hareketidir söz konusu olan. Çevreci duyarlılıklara ilgi gösteriyor gibi görünerek milyonlarca insanın endişelerini, taleplerini ve beklentilerini anlamış olmazsınız. Ortada olumsuz yönleri olumlu yönlerini çok geride bırakan bir düzen var. Protestolar o düzene karşı. YARIN: SİYASET EYLEMİ NASIL KUCAKLAR?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle