16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Halkın CHP’ye Etkisi Halk hareketi, yalnızca Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin teokratik diktatoryaya yönelen kibrini hizaya getirmekle kalmadı, CHP’yi de kendine getirdi. Ayakları yere basmayan, sonradan oldurma, altı okun anlamını kavrayamamış, gösteriş ve rant peşinde koşan, Cumhuriyet ilkelerine ters düşen CHP milletvekili ve yöneticileri ortalıkta yoktu ama kökten ve yürekten CHP’liler, direnişçilere yardım için hep halkın içindeydi. Örneğin Ankara’da Gökhan Günaydın, Ali İhsan Köktürk, İlhan Cihaner, Adnan Keskin, Levent Gök, Mehmet Kesimoğlu, Uğur Bayraktutan, Aylin Nazlıaka, Ali Rıza Öztürk, Bülent Tezcan gibi isimler, dur durak bilmeden meydanlardaydı. CHP’liler gaz da yediler, yerlerde sürüklenerek, tekmelenerek dayak atılan 1415 yaşındaki çocukları polislerin elinden de aldılar. Emniyet’e, karakollara koştular; su götürdüler, yemek götürdüler. Gözaltından çıkan çocuklar için araçlar ayarlandı, evlerine dağıtıldı. Bütün bu girişimler, sessiz sedasız, tümüyle bir gönüllülük ruhuyla götürüldü. Kırgınım... Türkiye ile Kürdistan’ın konfederasyon olacağını söyleyen ABD Columbia Üniversitesi’nden David Philips’in, 2007 ve 2009’da hazırladığı iki raporda, anayasadan “Türk” sözcüğünün çıkarılması, ordunun tasfiyesi, yargının dönüştürülmesi ve AKP’nin PKK ile yürüttüğü pazarlık sürecinin temel taşlarının belirlendiğini bu köşeden duyurmuştuk. Tutuklu Tuğamiral Alaettin Sevim, Silivri’deki duruşmalarda bu raporlara gönderme yaparak dedi ki: “Amerikan Dış Politikası Komitesi için hazırlanmış bu raporlarda yer alan hususların bugün yaşadığımız muhtemel sonuçları daha önce Genelkurmay Başkanlığı’nın bilgisine sunulmuştur. Demokratikleşme etiketi altında silahlı kuvvetleri karalama ve itibarsızlaştırma politikalarının uygulanacağı bilinmekteydi. Ancak Genelkurmay Başkanlığı bu kampanyayı etkisiz kılmak için herhangi bir tedbir almadı. Kasaptaki ete soğan doğramayan, arkadaşları için tepkisiz kalan ancak maçlarda gözyaşı döken bu kişilere kırgınım. Bir silahlı kuvvetlerin temel dayanağı silah arkadaşlığıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri şehit arkadaşının cenazesini düşmana bırakmamak için şehit veren, birkaç saat sonra öleceğini bile bile son nefesinde ‘Vatan sağ olsun’ diyen Dumlupınar personelinden gelen bir geleneğe sahiptir. Onlara kırgınım. Çünkü bu geleneğe ihanet ettiler. Bu yüzden bir zamanlar bu kişilere verdiğim selamları ve duyduğum saygıyı helal etmiyorum.” Çapulculuk, Vandallık Üzerine Kökten ve yürekten CHP’liler, yalnızca destek ve yardım için alanlarda değildiler. AKP’ye yönelen öfke selinin arkasında ya da önünde olmamaya özen gösterirken halk hareketinin masumluğunun kışkırtıcılar tarafından kirletilmemesi, vandalizme yönelmemesi, hak arama savaşımının ötesine geçmemesi için gözlemci olmaya çabaladılar. Olumsuz gelişmeleri engelleme görevini üstlendiler. Bu uğurda Hatay’da bir de şehit verdiler... CHP, uzun yıllardır ilk kez, tıpkı 1970’lerde olduğu gibi halk için, halkla yan yana oldu. Halk da CHP’nin geleceğe dönük yönünü kesin bir çizgiyle belirledi. Partide kimin hem cumhuriyetçi, hem de halkçı olduğu gün yüzüne çıktı. İyi de oldu! Aradan neredeyse iki hafta geçmesine karşın Başbakan “Gezi direnişçilerinin” ne ve kim olduğuna ilişkin kesin bir karar verememiş; “çapulculuk” ile “vandallık” arasında gidip geliyor. Örneğin, Kuzey Afrika gezisi dönüşünde, havalimanı çıkışında yaptığı otobüs konuşmasında, “Bizim kavgayla, vurup kırmayla, vandallıkla işimiz olmaz” demişken dün Adana Havalimanı çıkışında direnişçilerden söz ederken “Bunlar yakarlar, yıkarlar; çapulculuğun tanımı budur zaten” diyor. Başbakan bu olaylara doğru bir tanı koymalıdır, çünkü tanının doğruluğu/gerçekliğiyle alınması gereken önlemler arasında doğrudan bağlar vardır. Yanlış tanı devleti de devlet güçlerini de yanlış yönlendirir. Haydarpaşa Lisesi’ndeki tarih hocamız Ramses, bize Avrupa’daki Kavimler Göçü’nü anlatırken, Ostragotlar ve Vizigotlar üzerinde olduğu kadar Vandallar üzerinde de durmuş, bize onların göç yolları üzerinde bulunan antik Yunan ve Roma uygarlıklarından kalan mimari ve sanat yapıtlarını yakıp yıkan barbarlar olduğunu öğretmişti. HHH Başbakan, son iki haftada gelişen olaylarda yukarıda tanımlanan durum benzeri bir durumun olup olmadığını iyice araştırmalıdır. Başbakan doğru bir tanıya, olaylarda karşılığını bulan doğru bir saptamaya varamazsa önereceği yöntemler de, bu çerçevede izleyeceği siyaset de yanlış olacaktır. Eğer Başbakan bundan, polisle çatışan/çatışmak zorunda kalan direnişçilerin çok küçük bir kesiminin polise attığı taşları, ateşe verdiği çöp bidonlarını, kırılan banka camlarını, mağaza vitrinlerini anlıyorsa, bunun adı “vandallık” değil, “aşırılık”tır. Devlet, sosyal katmanlar arasında derin farklılıkların bulunduğu, kentleşme sürecinin sağlıksız yaşandığı Türkiye gibi bir ülkede bu konunun ileride daha büyük sorunlara yol açmadan bir toplumsal gerçek olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu gerçek ise siyasetin değil, eğitim, pedagoji, psikiyatri, adli tıp gibi disiplinlerin uzmanlık alanına giren bir konudur. Başbakan’ın, toplumumuzun geleceğini de ilgilendiren bu önemli konuda uzman görüşlerini alıp değerlendireceği yerde geniş direnişçi kitleler içinde çok küçük bir grup olan “aşırıları” genelleştirerek Türkiye’de sayıları milyonları bulan göstericileri güvenlik güçlerine ve “evlerinde sessizce bekleyen yüzde 50”ye hedef göstermesi çok yanlıştır. Ayrıca gösterilerin ilk günlerinde göze çarpan aşırılıklar büyük çoğunluğu oluşturan direnişçilerin çabalarıyla denetim altına alınmış, Başbakan’ın suçlamalarına zemin oluşturan bu tür olaylara rastlanmaz olmuştur. Farsça kökenli “çapul” sözcüğünün karşılığı ise talan ve yağmadır. Gezi direnişçileri nerede, ne zaman talan ve yağma girişiminde bulunmuşlardır? HHH Yerel seçimlere sekiz ay kalmıştır. Dün, Mersin’de yapılacak Akdeniz Olimpiyatları tesislerinin açılışında yaptığı konuşmada da Başbakan’ın suçlayıcı, dışlayıcı, çatışmacı dilini bırakmadığı görülmüştür. Hayatta karşılığı olmayan kavram yakıştırmalarının kimseye bir yarar sağlamayacağını görmelidir. Bu dille yürünecek seçim yolunun hiç istenmeyen olaylara gebe olduğunu söylemek için “müneccim” olmaya gerek yoktur. Başbakan bir an önce dilini düzeltmeli, çatışmacı tutumunu terk etmeli, yerel seçimlere giden süreçte ülkede bir huzur ortamının sağlanması için gayret göstermelidir. Geç olmadan! Yeniden Uyanış Teokratik diktatörlüğe karşı başkaldıran halk ve gençlik, epeydir unuttuğumuz dayanışmayı, kardeşliği, dostça sevgiyi, iletişimde ortak ulusal dilin ne denli etkili olduğunu, Cumhuriyete sahip çıkmada eşitliğin gerekliliğini, çağdaşlığın önemini, birlikte bir şeyler yapmanın kıvancını, kökeninançdünya görüşü ayırımının ötesinde bütünleşen “ulus bilinci”nin ne anlama geldiğini, haksızlığa karşı direnirken sorumlu ve sağduyulu davranmayı, kısacası başı dik yurttaş olmayı doğrudan yaşamın içinde gördü ve kanıtladı! Direnişin sonucu eşitlik, kardeşlik, özgürlük yanında aydınlanma ve bağımsızlık duygularını pekiştiren 1923 devriminin yeniden dirilişi, tazelenişi, uyanışıdır! Kimse, “Direnişin ideolojisi filan yok” diye saçmalamasın... Endişe ve Korku Türk Psikologlar Derneği’nin basın açıklamasını Recep Tayyip Erdoğan’ın okuması gerek. Özellikle şu bölümü: “Şiddet her yönüyle kişilerin ve toplumların içlerinde derin yaralar açmakta ve yıllarca orada gizlenmektedir, şiddete maruz kalmak ya da tanık olmak travmalara, endişe ve korkulara neden olmaktadır. Kullanılan tehdit edici, ayrımcı ve halkı muhatap almayan dil dışlanma ve ayrımcılığa uğrama duygusunu beslemekte ve insanların adalet duygularını zedelemektedir.” Sokaktaki simitçinin bile telefonunun dinlediğinden kuşku duyduğu bir ülkede, olacağı buydu! Yanlışlık Okurumuz Erdal Uç, halk direnişinin bir “yanlışlık sonucu” (!) çıktığını duyuruyor: “Gençler siz bir hatanın kurbanı oldunuz. Başbakan’ın danışmanları ‘Gezi Parkı’nı yanlışlıkla ‘Gazi Parkı’ diye promtere yazınca, Başbakan parkın Gazi Mustafa Kemal’e ait olduğunu sanarak yıktırmaya kalkışmış.” Köprüden Önceki Son Çıkış... MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İki üç gündür medyada “eylem” lerin mahallelere de kaydığı, “mahalle direnişleri”nin de başladığı belirtiliyor. Kuşkusuz önemli bir haber, dikkat çekici bir durum; hele “14 Temmuz 1789” günü Paris’in “Saint Antoine” Mahallesi’nin başlattığı eylem gözler önüne getirilirse... Bu “Aziz Antuan” mahalle halkı bir askeri birlikten “dört top” ele geçirmişti; bunlarla birlikte “Kral’ın (16. Lui), yönetimin (Meclis) bulunduğu “Versailles”a (Versay) dek zor da olsagidebilirlerdi; bunu “ikinci” adıma bıraktıkları, “ilk” adımı “Kral”ın, “siyaset”in “sopa” sı durumundaki, “YARGI”ya karşı attıkları bilinir; önceleri kimi yargılamaların da yapıldığı “Bastille” (Bastil) tutukevi (hapishane) duvarları yıkılarak ele geçirilir... Böylece “hukuk”, “halk”ın katkısıyla adeta yeniden oluşturulacaktı. “Balbay” ın “hukuku halkla birlikte arama” vurgusunu her dile getirişinde; “Silivri” mahkeme salonunda yargıç kürsüsünün arkasında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” uyarısına gözüm iliştikçe, bu tarihsel olayı bir “an” için de olsa hep anımsarım. “7 Haziran 2013” günü “Ergenekon” davasının “301.” duruşmasında, “Türk Ordusu”nun “26. Genelkurmay Başkanı Org. M. İlker Başbuğ” da, “mütalaa” hakkında görüşünü bildirirken bir bakıma yargıçların arkasını döndüğü bu “uyarı”yı okudu, onlara anımsatırcasına... Çünkü vereceği “karar”dan sonra “tasfiye” edilecek bu “özel mahkeme” de yapılan bu “özel yargılama” yla “ özel savcı ”ların yazdığı mütalaaya dayanarak “ özel yargıç ”lar “ Türk Ordusu”nun “Genelkurmay Başkanı”nı yargılıyordu, “silahlı terör örgütü” kurmak ve “yönetmek” suçlamasıyla; bu durumda da “TSK terör örgütü” olmaktaydı... Ama o günkü duruşmada ilkin “E. Tuğgeneral Levent Ersöz”, mütalaa hakkındaki görüşlerini hastane odasından “tele konferans” görüntüleriyle yaptı, ağzı “maskeli” olarak... “Tıbbi ölçüm” cihazlarına bağlı olarak... Zaman zaman soluğu daralarak... Aynı suçlarla yargılanan Tuğg. Ersöz ’ün savun masını, savunmanı “Celal Ülgen”, “darbe” suçunun “2004”te işlendiği gibi bir iddia var, ama bunun somut eyleminin “2007”de yapılan“Cumhuriyet Mitingleri” olarak ileri sürülmesi nasıl oluyor, diye “Kürsü”ye sorduğunda; “yargı”nın geldiği bu durum karşısında insanın “içi bulanıyor”... “E. Orgeneral Hurşit Tolon” da, bu yargıla ma sürecinin bir “Hukuk Suikastı” olduğunu çok “sarsıcı” vurgulamalarla ortaya koydu; dinlerken insanın “içi daralıyor”... “İnsan gibi insan” olanın ilgisiz, duyarsız kalması olanaksız... İşte bu ortamda “E. Org. Başbuğ” konuşmaya başladı; salon çok sessiz; hiç kimse yok gibi; herkes hiçbir sözcüğü kaçırmamak için dikkat kesilmiş; başını gözünü kulağını, Başbuğ’un perdedeki görüntüsüne doğru sanki uzatarak dinliyorlar... Başkan Özese: “Buyrun Mehmet İlker Bey!” dediğinde, Org. Başbuğ, savunma yapmayacağını yalnızca “tarihe bir iki not düşmeyi görev olarak saydığını” bildirdi; “Aziz Milletim!” diyerek başladı; net bir söylemle fazla bastırmadan konuşuyordu, ama söyledikleri kurşun gibi saplanıyordu. Konuşmasının sonlarına doğru, “yargı”da yaşanan inanılmaz boyuttaki olumsuz uygulamaları “halk” artık “ciddiye almıyorsa” dedikten sonra: “Bu durum ülkenin bir uçuruma yaklaştığının göstergesidir. Görünüz ve anlayınız; Köprüden önceki son çıkıştasınız!” uyarısını bastırarak yaptı... Konuşmasını bitirdiğinde bütün salon sanığı, avukatı, izleyicisi ayakta alkışlıyordu; Mahkeme Başkanı, mikrofonu patlatacak bir sesle, salondaki 25, 30jandarmadan “izleyici”ler bölümünün en ön sırasında oturanları işaret ederek dışarıya çıkmalarının engellenmesini istedi... Tam bu anda, en arka sıralardan “ak” saçlı biri, gözleri yaş içinde güçlükle merdivenlerden inmeye çalışıyor hem de alkışlamak istiyordu, ikisini bir arada yapmak onun için biraz zordu, yavaş yavaş inerken birden “4” jandarma önüne dikiliverdi; onlara zor çıkan sesiyle: Siz işte bu komutanın askerlerisiniz! diyordu. “13. Ağır Ceza Mah kemesi” yine “halk” la “asker”i karşı karşıya getirmişti... HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] T.C. İSPİR SULH HUKUK MAHKEMESİ ESAS NO: 2011/94 KARAR NO: 2012/307 Davanın KISMEN KABULÜ ile, Erzurum ili İspir ilçesi Aşağıfındıklı Köyü 107 ada 26 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının KISMEN İPTALİ ile, fen bilirkişileri Mahmut HACİOĞLU ve Bülent BAŞTAŞ’ın 15/10/2012 tarihli raporlarına ekli krokilerinde A harfi ile gösterilen 568,56 m2’lik yerin davacı Abtullah SARIGÜL adına bahçe vasfı ile TAPUYA KAYIT VE TESCİLİNE, Davacının Erzurum ili İspir ilçesi Aşağıfındıklı köyü 107 ada 25 parsele ilişkin ve fen bilirkişilerinin 15/10/2012 tarihli raporlarına ekli krokilerinde C,D,E,F harfleriyle gösterilen yere ilişkin davasının REDDİNE, Kabule ve redde göre alınması gereken harç peşin harçtan alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına, Hazine adına kayıtlı taşınmaz için ret kararı verildiğinden ve 107 ada 26 parsel sayılı taşınmaz açısından da Hacı Mehmet ÇELİK diye biri olmadığı anlaşıldığından davacı tarafından yapılan tüm yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Karar özetinin İlçe Tapu Müdürlüğü’ne gönderilmesine, Kararın 107 ada 26 parsel sayılı taşınmazın maliki olarak gözüken Hüseyin oğlu 1929 doğumlu Hacı Mehmet ÇELİK’e ilanen tebliğine, Gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, Mahkememiz işbu kararı dosyamızın davalısı olan Hüseyin oğlu 1929 d.lu Hacı Mehmet Çelik diye birinin yapılan tüm araştırmalara ve dinlenen tanık beyanlarına ve ilçe Nüfus Müdürlüğü’nden gelen cevabi yazısına göre olmadığı anlaşılmakla mahkememiz hükmünün ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olmakla işbu ilanın adı geçen davalıya karar tebligatı yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ rica olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 35271) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yemek1 lere tat ver 2 mek için kul3 lanılan, hindistancevi 4 zi tohumla 5 rının kabu 6 ğu. 2/ Birle 7 şik bir şeyi 8 oluşturan ya 9 lınç şeylerden 1 2 3 4 5 6 7 8 9 her biri... İsa Peygamber’in 1 T A Ş I S I R A N doğduğu gün. 3/ 2 O F İ S Ş A K A Uskumru iriliğin 3 M A Ş T I K I Z de bir balık... Güzel 4 A R B A Ğ A kadın. 4/ Panik... 5 S A V A AMA Ç Görgü, deneyim. 5/ 6 E L A N S E Tuzlanmış ve deri 7 T E R E K T E K tuluma bastırılmış 8 İ D E A A İ L E peynir. 6/ Polisle 9 M A V R U Ş K İ L rin kullandığı lastik sopa... Sıcak ülkelerde yetişen yağlı bir ağaç. 7/ Konut... Bir tür pasta... Bir gösterme sıfatı. 8/ Büyük kent serserisi... Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme. 9/ Yatağa girme korkusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fasulyeye benzer bir sebze. 2/ Arıların çıkardığı bir tür salgı... Yumurta biçiminde olan. 3/ Müzikte, ölçü kalıplarına ait doğal vurgu yapısının geçici olarak değişmesi... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 4/ “Yeşil pencerenden bir at bana/Işıklarla dolsun kalbimin içi” (A.M.Dıranas)... Yunan mitolojisinde kır ve çoban tanrısı. 5/ Gözleri görmeyen... Gemiyi baştan ya da kıçtan halatla karaya bağlama. 6/ Silisyum elementinin simgesi... Eski Türklerde çocukları koruyan tanrıça. 7/ Bir toplulukta çalışan insanların her biri... Bir nota. 8/ Dünya... Eski dilde kapı. 9/ Lokmanruhu. .. Orhan Boran’ın radyoda yarattığı hayali bir kahraman.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle