18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Jandarma istihbaratına ait belgeler arasında bulunan bir nota göre; El Nusra’nın hazırladığı bombalar Türkiye’de kullanılacaktı. Notun tarihi Reyhanlı’da 51 kişinin ölümüne yol açan iki bombanın patlatıldığı tarihten önceye ait: 25 Nisan 2013! Dirayetli hükümetimiz koro halinde gerçek failin Şam (Esad) olduğunu savunan açıklamalarında, üstünkörü birkaç cümleyle istihbarat birimlerinin olayı önceden haber alamayışındaki nedeni açıklamak zorunda kaldı: İstihbarat zafiyeti MİT ile polis arasındaki “ilişki kopukluğundan” kaynaklanıyordu! Sınırlardan kuş uçurmadığını iddia eden Başbakan ve ilgili hükümet üyeleri, birden patlayan Redhack belgeleri karşısında, o güne değin gerçekleri saptıran beyanlarından nasıl tornistan edeceklerini ve Reyhanlı’daki patlamaların gerçek failinin El Nursa örgütü olmadığını nasıl yalanlayıp yutturacaklarını arpacı kumrusu gibi düşündüler ve… ...önce sahneye minareye kılık uydurmakta usta mı usta, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik çıktı. Jandarma istihbaratının ele geçirip ilgili resmi makamlara gönderdiği belgelerin içeriğinde yatan öğeleri irdeleyip örneğin El Nusra belgelerinde yazılanları doğrulayacağına... ...bir jandarma erinin belgelerin fotoğraflarını çekerek sızdırdığını anlatmaya başladı. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, daha kıvrak üslupla “saldırının muhalif Suriyelilerce yapıldığı olasılığının da araştırıldığını” söyledi. HHH El Nusra olasılığının gündeme girmesiyle, Başbakan’ıyla birlikte yürüttüğü Suriye politikası iflas eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu tutabilirsen tut!.. Reyhanlı’da bombaların patladığı gün, henüz hiçbir konuda yeterli bilgi, belge, sorumlu kişiler saptanmamış, yakalamamışken Davutoğlu; “Bomba olayının faili El Nusra demek ne demek? Hayır hayır!.. Olayın faili Şam’dır, Esed’dir” diye ekranlardan sert demeçler verdi... Ya Nusra belgeleri? Beş paralık değeri olmayan belgelerdi herhalde... Bakanı böylesine kızdıran; telaşla, gerçek sorumlu El Nusra değil, Esad’dır Esad, diye ekranlardan bas bas bağırmaya sevk eden neydi? Şayet aksi belgelenir de Reyhanlı dramını muhalif Suriyelilerin tezgâhladığı ispat edilirse; Davutoğlu’nun zaten iflas eden Suriye politikası, bir kez daha, üstelik bu kez yadsınması olanaksız ağır bir darbe yiyecekti. Ya daha ilk günden patlamaların sorumlusu Esad’dır diyen Başbakan RTE? Ha Başbakan mı? Yalanlarını, olayları saptırmakta kullandığı üsluba sarıldı. Hükümetin beceriksizliğini, başarısızlıklarını örtmeye ve medyayı suçlu, sorumlu göstermeye gayret eden açıklamalarından birini yaptı. Suriye ile aramızdaki duyarlı sınırların yolgeçen hanına dönüştüğüne, örneğin patlamayı tezgâhlayanlardan birinin Hatay sınır kapılarımızdan 400 kez Suriye’ye gidip döndüğüne hiç değinmedi. HHH Belgelerin gerçek olup olmadığından söz etmeye yanaşmıyor. Sanki belgeler yokmuş, medya var olmayan belgeleri yayımlamış gibi... …“İstihbaratın yakından takip ettiği konularda ‘şu veya bu nedenle’ örgüt yakıştırmalarının sonuç alınmadan açığa çıkarılması sadece örgütlerin propagandasına yarar” diye yine medyayı suçluyor. Pek çok olayda olduğu gibi, sorumluluğunu örtmek için... HABERLER Yeni YURTKUR Müdürü Kaymakcan daha fazla din eğitimi istedi 13 GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada sayarsak 20 yılı aşkın süredir etrafımızda sürekli ateş topu dolaşıyor. İçimize kıvılcım sıçramasa bile sıcaklığı yetiyor. Balkanlar’ın 8, Kafkaslar’ın 6 parça olduğu 1990’lı yıllarda sadece dış değil, iç gündemimizi de bu coğrafya oluşturdu. Bunun pek çok nedeni vardı. Türkiye’yi vatan bilen Balkan ve Kafkas kökenli yurttaşlarımız ister istemez gelen her kötü haberden hükümeti de sorumlu tuttular. Türkiye’nin NATO üyesi olması, “uluslararası çözüm” deyince bütün gözlerin Ankara’ya dönmesi sonucunu doğuruyordu. Pek çok hükümetin gelip geçtiği bu süreçte Türkiye genellikle çözümün bir parçası olmaya çalıştı. Bugünkü Suriye geriliminde ne yazık ki sorunun bir parçası haline geldik. HHH Başbakan’ın Amerika gezisinden sonra ortaya çıkan tablonun özeti yukarıdaki son cümledir. Suriye’de çözümün değil, sorunun bir parçası haline geldik. Dış politikaya iktidarın kör penceresinden bakanlar dışında hemen bütün kesimlerin bakışını yan yana koyup ortalamasını aldığımızda şunlar öne çıkıyor: Başbakan, ABD Başkanı’nı Suriye’ye olabilecek en aktif şekilde müdahale yapılması için ikna etmeye, en azından bu yönde bir söz almaya çalıştı, olmadı. Erdoğan’ın “Esad gitmeli” sözüne Obama’nın, “2 yıl önce gitmeliydi” karşılığını vermesi, Suriye’nin ABD katında olağanüstü bir öncelik taşımadığını gösteriyordu. Erdoğan’ın başta Rusya olmak üzere bölgenin öteki etkin ülkelerini, kafasındaki çözüm için ikna etmeye girişmesi, ABD açısından, “meşguliyet tedavisinden” başka bir şey değil. Şimdi yeni evre, Cenevre. Buradan da nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, bunun Erdoğan’ın Esad parantezini kapatma hedefine yetmeyeceği görülüyor. Gelinen noktada iki yıl önce “Haftalarla ömrü kaldı” denilen Esad, hem dünya dengelerini hem de muhalifler arasındaki fay hatlarını kullanarak zaman kazandı, yeni politikalar oluşturma zemini elde etti. Zira uluslararası ilişkilerde sorunu zamana yaymak, çözümsüzlüğü çözüm olarak yönetmek de bir çözümdür. Neredeyse şu algı yerleşecek: Türkiye’nin Suriye sorunu! HHH Başbakan’ın Suriye merkezli ABD gezisine biraz daha geniş ölçekli bakıp, yazının girişinde açtığımız yelpaze ile değerlendirelim. Günümüzde ülkelerin güvenliği kendi sınırları ile sınırlı değil. Başta komşularınız olmak üzere dışınızdaki bir ülkede yaşanan gelişmeler doğrudan sizin iç güvenlik sorununuz haline gelebiliyor. Bunu en iyi bilen ülkelerin başında Türkiye geliyor. O nedenle sizin de komşularınızı, ortak kurumları paylaştığınız, ilişki içinde olduğunuz ülkeleri dikkate almanız, onlar üzerindeki algınıza özen göstermeniz gerekli. Türkiye’nin geleneksel dış politikasında şu tür algılar öndeydi: Güven veren ülkeydik. Verdiği sözü tutmaya çalışan ülkeydik. Muhatapların içişlerine karışmamaya özen gösteren ülkeydik. Dünyanın ortak paydası olan uluslararası kurumların meşruiyetine saygı duyan, kararlarını onaylamasak bile meşruiyeti zedelememeyi ilke edinen ülkeydik. Kimi eksikliklere, tökezlemelere karşın laik, demokratik, sosyal hukuk devleti tanımını benimsemiş, bulunduğu coğrafyada bunu gerçekleştirmenin zorluğu dikkate alınarak ayrıca saygı duyulan ülkeydik. 20. yüzyılın dünya liderleri arasında yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesiydik. Yukarıda sıraladığımız bütün bu algılarda erozyon var. Bu, toplam bir erimedir. Türkiye’nin bu özelliklerini yitirmesi, elbette öncelikle kendi sorunudur. Ancak böyle bir Türkiye, Ortadoğu’nun parçası haline gelmiş bir Türkiye, bir adım sonra sorunun bir parçası haline gelmekten de öte sorun üretmeye başlar. Bunların ne olabileceğini etrafımıza dikkatli bakan herkes görecektir. Bunun küresel yapıya yön verenlerin de işine geleceğini sanmıyorum. Konunun bu yanı bir yana, asıl sorumluluk bu ülkede yaşayanların üzerindedir. 4+4+4’lük müdür! MAHMUT LICALI ANKARA Kesintili eğitim sistemine geçişle birlikte ortaokul ve liselerde okutulmaya başlanan seçmeli “Temel Dini Bilgiler”, “Kuranıkerim” ve “Hz. Muhammed’in Hayatı” dersleriyle din eğitiminin ağırlığı daha da artarken, ENSAR Vakfı için rapor hazırlayan ekipte yer alan yeni YURTKUR Genel Müdürü Prof. Recep Kaymakcan, din derslerinde öğrencilerin dini inanç esaslarıyla hayatlarını şekillendirmeleri, ibadetlerini yerine getirmelerine, öğrendiklerini içselleştirerek yaşantılarında uygulamalarına yönelik kazanımlar eklenmesini talep etti. ENSAR Vakfı’nın TBMM’de bütün milletvekillerine dağıttığı “Seçmeli Din Eğitimi Dersleri İnceleme ve Değerlendirme Raporu” başlıklı çalışmada, 4+4+4 sistemine geçişle birlikte ortaöğretim ve liselerde okutulmaya başlanan seçmeli Temel Dini Bilgiler, Hz. Muhammed’in hayatı ve Kuranıkerim derslerine yönelik yeni talepler sıralandı. YURTKUR Genel Müdürlüğü’ne atanan Kaymakcan’ın da aralarında yer aldığı 4 kişi tarafından hazırlanan raporda, temel dini bilgiler dersiyle birlikte öğrencilerin eğitimini aldıkları dini bilgi ve esasları hayatına geçirmelerine yönelik bir eğitim verilmesi istendi. Raporda, seçmeli din derslerine ilişkin öğretim program larında öğrencilerin İslam dininin inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayata ilişkin öğretileri hakkında bilgi sahibi olmalarının öncelendiği belirtildi. Raporda, “Temel dini bilgiler derslerinde ibadet boyutunda öğrencilerin öğrendiklerini içselleştirmeleri ve yaşantılarında uygulamaları kazanımlarda ifade edilmemektedir. Günlük hayattaki haramlardan kaçınıp, helallere özen göstermesi yani yaşantısında bunlara dikkat etmelerine yönelik bir kazanım bulunmamaktadır” eleştirisi yapıldı. aiz yasağına değinilmiyor’ Raporda temel dini bilgiler dersinde İslam dininin ekono ‘F mik hayata ilişkin prensipleri ortaya konulurken İslam dininin en önemli yasağı olan faiz konusuna değinilmediği ifade edildi. Ünite isimlerinin de değiştirilmesi talep edildi. Raporda, derslerdeki “İslama giriş” ünitesinin “İslamı öğreniyoruz”, “Allah’a iman” ünitesinin adının “Allah’ın varlığına inanırım” ve “namazın kılınışı” konusunun adının da “namaz kılıyoruz” şeklinde değiştirilmesi istendi. “Hz. Muhammed’in hayatı” dersinde anlatılan örnekleri öğrencilerin “davranışlarına dönüştürmeleri” ve “hayatlarında uygulamaları” için değişiklik yapılması istenirken, dersin adının da “Hz. Muhammed’i anlamak” olarak değiştirilmesi talep edildi. Eski OHAL Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu bugün toprağa verilecek Ölümü soruşturulacak Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ İstanbul Haber Servisi Sarıyer’deki evinde ölü bulunan eski Olağanüstü Hal (OHAL) Bölge Valisi, İstanbul milletvekili, Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu (75) bugün son yolcuğuna uğurlanacak. Kozakçıoğlu için ilk tören İstanbul Valiliği’nde yapılacak. Teşvikiye Camisi’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazı sonrasında Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Kozakçıoğlu’nun ölümünün şüpheli bulunması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma başlatıldı. Tatil planları yapan, geçen hafta evinin yakınındaki bir kuyumcudan alışveriş yaparken görüntülenen Kozakçıoğlu’nun, intihar edip etmediği Adli Tıp Kurumu’nun vereceği rapordan sonra netlik kazanacak. İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsa Dalgıç tarafından yürütülen soruşturmada, Kozakçıoğlu’nun ölümüne ilişkin otopsi raporu ve olay yeri inceleme raporlarının savcılığa ulaşması bekleniyor. Adli Tıp Kurumu’nun ilk raporunda Kozakçıoğlu’nun ölümünün intihar yönünde olduğu belirtiliyor. Kozakçıoğlu’nun Özel Kalem Müdürü Süleyman Karataş, intihara inanmadığını belirtirken; berberi Mehmet Demirkol ise “Kozakçıoğlu hafta sonu tıraş olmaya gelecekti” dedi. Kozakçıoğlu’nun eski basın danışmanı Taner Atilla ise “Kozakçıoğlu’nun silahı 9 milimetre, kapalı odada 9 milimetrelik bir silahın sesi, duvarı sarsar. Bu ses nasıl duyulmadı? Maddi sıkıntısı yoktu. Alaşehir’deki bütün üzüm bağları ona aitti. Yalnız 1.5 ay önce bana çok yalnız olduğunu ve kendisini bahçeye verdiğini söyledi” dedi. İstanbul Valiliği eski basın müşaviri Nazır Şentürk de Kozakçıoğlu’nun kitap yazma hazırlığında olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Hayri Abi bana ‘Yazacağım çok şey var. Ama gizlilik süresinin geçmesi lazım. Çünkü yazdığım zaman devletin yanlışlıklarını ortaya koyacağım’ demişti.” Ölüm tehditleri aldığı için uzun süredir Kozakçıoğlu’nun villasında polis bekliyordu. Gazetemiz yazarı Onaran’ın eşi fenalaştığı için törene katılamadı. Tatil planları yapmış Onaran ve Sertoğlu’nu sonsuzluğa uğurladık ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı, şair ve doktor Mustafa Şerif Onaran ile gazeteciyazar, milli sporcu ve eski Atıcılık Federasyonu Başkanı Metin Sertoğlu, dün son yolculuğuna uğurlandı. Onaran için ilk tören Kocatepe Camisi’nde düzenlendi. Törene, gazetemiz yazarları Işık Kansu, Ali Abalı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kemal Fahir Genç, eski bakanlar Hikmet Sami Türk, Nahit Menteşe, eski Milli Kütüphane Başkanı Tuncel Acar, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, yazar ve şairler Erendiz Atasü, Muzaffer İlhan Erdost, Emin Özdemir, Ahmet Telli, Celal Binzet, Daver Darende, Adnan Azar, Abdulkadir Budak, Remzi İnanç, fotoğraf sanatçısı Mahmut Turgut, yakın arkadaşı tiyatro sanatçısı Rüştü Asyalı ile çocukları Emine ve Şerif Onaran katıldı. Onaran’ın eşi Leziz Onaran ise fenalaştığı için Kocatepe’deki törene katılamadı. Onaran’ın naaşı burada kılınan öğle namazının ardından Cebeci Mezarlığı’na defnedildi. Onaran ile aynı gün yaşamını yitiren gazeteciyazar ve milli sporcu, eski Atıcılık Federasyonu Başkanı Metin Sertoğlu da dün son yolculuğuna uğurlandı. Sertoğlu için de Cebeci Camisi’nde tören düzenlendi. Törene, Sertoğlu’nun ailesi ve yakınları, gazetemiz yazarı Bekir Coşkun ve eşi Andre Coşkun katıldı. Sertoğlu da Cebeci Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından Cebeci Mezarlığı’na defnedildi. ‘İntiharına inanmıyorum’ monsanto Türkiye Pazarına giriyor GDO’ya karşı 10 bin imza MERT TAŞÇILAR ANKARA GDO’lu tohum üretimi yapan küresel gıda firması Monsanto’nun “Biodirect” ismiyle Türk Patent Enstitüsü’ne marka başvurusunda bulunması tepki çekti. Başvuruya karşı internet üzerinden imza kampanyası başlatıldı. Kampanya kapsamında Türk Patent Enstitüsü’ne gönderilmek üzere 10 bin imza toplandı. Amerikan gıda firması Monsanto, Türkiye pazarında GDO’lu ürün satışı için harekete geçti. Şirket, Türkiye Patent Enstitüsü’ne 21 Mart’ta “Biodirect” ismiyle başvuruda bulundu. Buğday Derneği ise firmanın GDO’lu ürünleri pazarladığını belirterek başvurunun reddedilmesini istedi. İnternet üzerinden bir de imza kampanyası başlatan derneğin açıklamasında, “Monsanto’nun, dünyanın dört bir yanına dağıttığı GDO’lu tohumlar yaşamın çeşitliliğini, direncini ve sürdürülebilirliğini, sağlığımızı, bağımsızlığımızı tehdit ediyor” denildi. Açıklamada, şirketin tüketiciyi yanıltıcı üretimler yapabileceği uyarısında bulunulurken, “Monsanto, 21 Mart’ta tescil için Türk Patent Enstitüsü’ne başvuruda bulunduğu ‘Biodirect’ markasıyla, tarla ve sofralarımızı organik tarımla ilgisi olmayan kimyasallar ve gıdalarla doldurabilir” denildi. Sertoğlu’nu sevenleri uğurladı. Davayı 12 Kasım’a erteleyen mahkeme Almanya’dan delillerin aslını isteyecek Düzeltme ve özür İstanbul Haber Servisi Gazetemizim 20 Mayıs 2013 tarihli sayısında “Türkan Hocaya Vefa” başlığıyla yayımlanan haberde, 3. Türkan Saylan Sanat ve Bilim Ödülleri sanat dalında ödül kazanan isim Oya Adalı olarak yazılmıştır. Doğrusu sanat dalı öykü alanında ödülü kazanan “Ölüm Bugün Hasta” adlı eseriyle Hande Baba’dır. Düzeltir, özür dileriz İstanbul Haber Servisi Almanya’daki Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmanın Türkiye ayağında açılan ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ile eski RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın da aralarında bulunduğu 20 tutuksuz sanığın yargılandığı dava, 12 Kasım 2013’e ertelendi. Savunması alınan 19 sanığın duruşmalara katılma zorunluluğunu kaldıran mahkeme, Almanya’daki dava dosyasında yer alan delillerin aslını talep etti. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada, “özel belgede sahtecilik”, “kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştiraki” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak”tan yargılanan sanıkların savunmaları tamamlandı. Ka Deniz Feneri davası bitmez nal 7’de bir dönem reklam müdürü olarak çalışan Gökhan Gürbüz, Deniz Feneri e.V’de çalışmadığını belirterek “Firdevsi Ermiş’in isteği üzerine 100 bin Avro’yu İstanbul’a götürdüm. Para insani yardımda kullanıldı. Bu para nedeniyle, Almanya’da 2010’da takipsizlik kararı aldım. Burada yargılanıyorum. Bu hukuka aykırıdır. Davayı düşürün. Mal varlığımdaki tedbiri kaldırın” dedi. Euro 7’de çalışan Seyyar Kutun, Deniz Feneri e.V’de çalışmadığını söyleyerek yardım paralarının da amacı dışında kullanıldığını duymadığını belirtti. Sanık avukatlarından Ersan Şen, “Almanya’da toplanan delillerin burada kullanılması mümkün değil. İddianameden bu deliller çıka n ANTALYA (Cumhuriyet) Alanya’da, Azakoğlu İlköğretim Okulu’nun velileri, okulun iki binasından birinin 35 öğrencili İmam Hatip Ortaokulu’na tahsis edilerek boşaltılmasını, binadaki 600 öğrencinin diğer binaya kaydırılmasını İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüyerek protesto etti. Ancak veliler, müdür ve şube müdürleri cuma namazına gittiği için binaya alınmadı. n KONYA (AA) Konya Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğü’nün kapısını zorlayarak içeri giren hırsızlar, şubedeki kasayı kesici aletle açtı. Hırsızlar, kasadaki 30 bin lirayı alarak kaçtı. Polis, kasa hırsızlığından suç kaydı bulunan kişileri incelemeye alarak, kısa sürede şüphelilerin kimliklerini belirledi. 2 kişi gözaltına alındı. n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emniyet Genel Müdürlüğü, “koruma memuru” alımıyla ilgili açıklama yaptı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, “Bu aşamada, herhangi bir personel alımı söz konusu değildir. ‘Koruma memuru’ alımıyla ilgili hususlar, tasarı çalışmaları sonuçlandıktan sonra ayrıntılı olarak kamuoyuyla paylaşılacaktır” ifadesi kullanıldı. Milli Eğitim ‘cuma’da Emniyet’i soydular rılsın” dedi. Mahkeme, tutuksuz sanık, 2005’ten bu yana Deniz Feneri e.V.’nin muhasebesini kontrol eden isimlerden biri olan Bedrettin Bülent Bilgin’in ifadesinin alınması için Almanya adli makamlarına yazı yazılmasına karar verdi. Davanın mağdurlarından olan ancak ilk duruşmada mahkemeye faks göndererek şikâyetini geri alan Sadık Deniz’in ifadesinin alınması için de Almanya adli makamlarına talimat yazılacak. Mahkeme, Almanya’daki davanın delillerinin bulunduğu bilgisayarlara ait disk, harddisk ve Deniz Feneri e.V’de ele geçen belgelerin asıllarını da Almanya’dan isteme kararı aldı. Heyet hakkında takipsizlik kararı verilen 13 kişinin gelecek celse tanık olarak dinlenmesine hükmetti. ‘Koruma memuru’ açıklaması
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle