22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MAYIS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Gece kulüplerinde çalışanların tamamına yakını yetiştirme yurtlarından kaçmış 7 u Annesinin 2 yaşında yetiştirme yurduna verdiği Sibel, “Normalde gece kulüplerinde 18 yaş altı çalıştırmak yasak ama bugün, Taksim’de bir tane bile 18 yaşında kız bulamazsınız. Kulüplerde çalışan kızların neredeyse tamamı yetiştirme yurtlarından kaçanlar” diyor. MELTEM YILMAZ Gecenin kimsesiz kızları Fuhşun önü Yazarımız seyahatte olduğundan yazılarına bir süre ara vermiştir. Mehmet Sarı Eğitim Sen İstanbul 5 No’lu Şube TİSHukuk Özlük Sekreteri alınamıyor Türkiye’deki yetiştirme yurdu, yuva, çocuk ve gençlik merkezi gibi devlet koruması ve bakımı altındaki 23 bin kimsesiz çocuk; hırsızlık, gasp, uyuşturucu ve fuhuş çeteleri için en kolay sermaye olarak görülüyor. Devletin, kurumlardan kaçan kimsesiz çocukların sayısını dahi bilmiyor olması, bu çetelerin işini daha da kolaylaştırıyor. Biz de yetiştirme yurdundan kaçarak fuhuş sektörünün eline düşen Sibel ile bir araya geldik. Fatih’te bir apartmanın en üst katındaki kafede buluşmadan önce, Sibel’le birkaç kez telefonda konuştuk. Sert, düz sesiyle, adının ve fotoğrafının kullanılmaması şartıyla yaşadıklarını anlatmayı kabul etti. Anlaştık. Anneyle babası boşandıktan hemen sonra yetiştirme yurduna verilen Sibel, boşanmanın ardından babasının aileyi terk ettiğini, annesinin ise maddi imkânsızlıklar nedeniyle kendisine bakamadığını anlatıyor: “Ordu’da yurda yerleştirildiğimde henüz 2 yaşındaydım. Yurttaki ilk zamanlarımda ailesizliğin ne demek olduğunu bilmiyor, ailem oradaki öğretmenlerim ve arkadaşlarım sanıyordum. Ama zamanla, hele ki okula başlayınca, diğer çocuklardan farklı olduğumu anladım. Okulda, ailesi olan çocuklar bizi istemediklerini söylerlerdi.” Ergenlik çağına girmesiyle sorunları da artmış; yurttaki baskı ortamı ve arkadaşlarıyla görüşme isteği gibi neden Kimsesiz ve sahipsiz kızlar, batakhanelerde sermaye olarak çalıştırılıyor. lerle yurttan kaçmaya başlamış. 16 yaşına bastığında mahkeme kararıyla İstanbul’a, annesinin yanına verilen Sibel, büyük bir kavga sonrası evden kaçmış, bir süre sonra da okuldan atılmış: “Taksim’de bir kafede garson olarak işe başladım. Arkadaş çevrem alkol alan, uyuşturucu kullanan insanlardı. Ben de alkol aldım, uyuşturucu kullandım. Bir süre sonra garsonlukla kazandığım para bana yetmez oldu.” Bu nedenle, önceleri müşteri olarak gittiği gece kulübünde önce garson, sonra dansçı ve uyuşturucu satıcısı olarak çalıştığını söyleyen Sibel, bir süre sonra ayrılmak istediğinde kulüp sahibinin kendisini şikâyet etmekle tehdit ettiğini, ileride kamuda çalışamamaktan korktuğu için ayrılmaktan vazgeçtiğini söylüyor. “Zaten sonra ben kendim çıkmak istemedim” diyen Sibel, Taksim’deki kulüp lerde çalışan kızların neredeyse tamamının yetiştirme yurtlarından kaçanlardan oluştuğunu anlatıyor: “Gece kulüpleri için bu kızlar büyük sermaye. Normalde buralarda 18 yaş altı çalıştırmak yasak ama bugün gidin bakın, bir tane bile 18 yaş üstü bulamazsınız. Zaten Taksim’deki polis de buna göz yumuyor. Kimi polislerin kulübe girip kızı alıp yatmaya götürdüğünü de gördüm. Bu işi yapan diğer kızlarla konuştuğumda, onlar da benimle aynı şeyi düşünüyorlardı: ‘Anamız babamız yok, yurttan da kaçtık nereye gideceğiz, buna mecburuz’ diyorlardı.” Çok sayıda kulüpte çalıştığı 2 yılın sonunda tanıştığı bir arkadaşı tarafından yaşadığı hayattan koptuğunu söyleyen Sibel, “Şimdi kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum” diyor. Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği Eşbaşkanı Tahir Berrakkarasu, yetiştirme yurdu ve evden kaçan kızların gece hayatında ağır koşullarda kullanıldığına dikkat çekerek “Bu yalnızca Taksim’in değil, Türkiye’nin kanayan yarası. Çünkü fuhuş giderek yaygınlaşıyor. Bu işin özendiriciliği de kulaktan kulağa yayılıyor” diye konuştu. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Başkanı Kahraman Eroğlu ise fuhuş çetelerinin son yıllarda geliştirdikleri yeni yöntemleri anlattı. Çetelerin 1318 yaş arasındaki kızlarla, kuaför, ağdacı, masaj salonu adı altında hizmet veren işyerleri aracılığıyla bağlantı kurduğunu söyleyen Eroğlu, şöyle devam etti: “Bu kişiler, kızlara yurttan kaçma yöntemlerini öğretiyor. Kaldıkları yerden minibüslerle alınan bu kızlar, gece boyunca fuhuş sektöründe çalıştırılıyor. Sabah da okula bırakılıyor. Bir başka yöntem olarak da bakkal, market gibi mahalle esnafı aracılığıyla uyuşturucuya alıştırılan kızlar, bağımlı olduktan sonra istendiği gibi çalıştırılıyor. 18 yaşından küçük kızlara çıkardıkları sahte kimlik sayesinde polis kontrolü de atlatılıyor. Ayrıca, 56 kızı gün boyu bir odaya kilitleyip yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Polis kontrolü durumunda gizli bölmelere saklanan bu kızlar, gece de mekânlarda çalıştırılıyor.” ‘Çocuklar, bana büyük haksızlık yaptılar’ Canım öğrencilerim! Size, son bir ders vereceğim! Bu dersimizde, öğretmeninizin bir sabah, öğrencilerine gitmek üzere saatini kurduğu 06.10’a daha 20 dk. varken korkunç bir karabasan düşüyle başlayan öyküsünü anlatacağım. Söyle bakalım Miraç, bu olay saat kaçta başladı? Şaka, korkma cevap istemiyorum. İşte çocuklarım, sizden ayrılmanın kara öyküsü bir salı sabahı başladı. Onur, buradaki “kara” kelimesi gerçek anlamında mı kullanıldı? Yine şaka. Hep iyilikten, doğruluktan, dürüstlükten söz ettim sizlere. Sorunlarımızı kavga etmeden, konuşarak çözmeyi öğretmeye gayret ettim. Sudenaz, hani derdin ya: “Konuşmaya çalıştım, ama dinlemedi.” Beni de hiç dinlemediler. Konuşmama bile izin vermediler Ahmet, bir yaramazlık olunca hemen “Şu yaptı öğretmenim” derdin. Sorduğumuzda: “Gözünle gördün mü, emin misin” “Öyle dediler” derdin ve kızarırdın ya, bana da birileri öyle dedi diye bir sürü iftiralar attılar, hem de hiç yüzleri kızarmadı. Ali Berk, Emirhan; sınıfta bazen hin yaramazlıklar yapardınız da, bunları ortaya çıkarıncaya kadar beni uğraştırırdınız. Ben, sizin yaptığınız yaramazlıkları bile yapmadan cezalandırıldım. Birileri benim çantama bir şeyler bırakmış olabilir mi Yasinciğim? Ama sen, “Ben almadım” dediğinde, “Sana inanıyorum Yasin” demiştim. Ama bana inanmadılar hiç. Yalan söylemediğim halde. Emir Sina, bir hata yaptığında: “Bir daha olmaz öğretmenim” derdin. Ama benim ne hata yaptığımı söylemediler. Söyleyin ki bir daha yapmayayım dediğim halde. Raşit, öfkelendiğinde gözlerin yaşarır, kızarırdın. Yumruklarını sıktığını görürdüm. Şimdi seni daha iyi anlıyorum. Uğradığım haksızlık karşısında benim de gözlerim yaşardı, yumruklarımı sıktım öfkeyle. Batuhan, üzüldüğünde kaşlarını kaldırıp özür dileyen gözlerini hatırlıyorum. Bazen, arkadaşlarının kötü davranışları karşısında çok üzüldüğün halde onları kırmamaya olan gayretini. Ben hiç kimseyi üzecek bir şey yapmadığım halde, üzüntülerin en korkuncuyla karşılaştım. Öğrencilerimden, çocuklarımdan, sevdiklerimden koparıldım. Gelip bana, “Öğretmenim bugün nasılsın, iyi misin” diye hep sorardın ya Volkanım. Şimdi aynaya bakıp bu sefer ben kendi kendime soruyorum aynı soruyu ve seni hatırlıyorum. Sarı kızım, Berfinim. Bana söyledikleri suçlamalarda “Ama bu haksızlık” deyişini hatırladım, bir başkasına söz hakkı verdiğim zaman. Ben de öyle dedim, ama dinlemediler. Ben de senin gibi küsüp oturdum yerime. Okurlardan kısa kısa Bu sene 150’nci kuruluş yıldönümünü kutlayan Robert Kolej bünyesinde bulunan kütüphane boşaltılıyor. Gerekçe, yer problemi nedeniyle bu alanın başka amaçlar için kullanılması. Sizlerden bu konuyu araştırmanızı ve koleksiyon değerindeki bu eserleri, hiç değilse okulların kütüphanelerine kazandırılmasını rica ediyoruz. Reyhan Ayoğlu Son dakika haberlerini gazetemden takip etmek istiyorum ama göremediğim zamanlar oluyor. Ankara’da öğrenciler Reyhanlı için tepkilerini gösteriyorlar, yine şiddet, yine gaz bombası, yine polis. Bakıyorum Cumhuriyet internet sitesinde haber yok. Bu işten sorumlu ekip biraz daha hassas davranabilir mi lütfen. Saygılarımla. Emre Gökce Sayın Prof. Dr. Emrullah Güney, sizin önerdiğiniz gibi Cumhuriyet’in eski sayılarının tıpkıbasımları zaman zaman, önemli günlerde gazeteyle birlikte verilmektedir. İlginiz için teşekkürler. 5.5.2013 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında Ahmet Cem Ersever ile ilgili haberde yer alan fotoğraf şimdi Vatan gazetesinde çalışan Lütfü Özel tarafından çekilmiş, röportaj eşliğinde Panorama dergisinde yayımlanmıştır. Gazetemizde de kullanılan fotoğrafta Sayın Lütfü Özel’in ismine yer verilmemiş. Kendisinden özür diliyoruz. ‘İki göğsü alındı’ yanlış Türkçe Angelina Jolie’nin mastektomi haberi ile ilgili olarak portalınıza bir yorum gönderdim. Göğüs sözcüğünün bir anatomik vücut bölgesinin adı olduğunu ve meme sözcüğünün kullanılmasından sakınılmaması gerektiğini yazmıştım. Acaba, yorumumda bir hakaret, küfür vb. mi saptandı? Neden yayımlanmadığını öğrenmek isterim. Daha önce de göndermiş olduğum birkaç yorumum da yayımlanmamıştı. Kişisel olarak yorumlarıma kısıtlama getirildiği düşüncesindeyim. Bu konuda yanıldığımı umarım. Saygılarımla. Dr. Bozkurt Şenler Okur Temsilcisi’nin notu: A. Jolie’ye uygulanan mastektomi haberi ile ilgili yorumunuzun portalda yayımlanmamasını doğru bulmadım. Sizinle ilgili özel bir kısıtlama olduğunu düşünemem. Yorumunuza yer verilmeliydi. Göğüs sözcüğü yerine meme sözcüğünün kullanılması hem Türkçe açısından hem de belirttiğiniz gibi tıp dili açıdan doğru olurdu. Gazetede bu hatadan kaçınılabilmiştir. Saygılarımla. Robert Kolej kitaplığına ne oluyor? Bir Yayın Yasağı Hikâyesi Reyhanlı’daki kanlı saldırıdan sonra Reyhanlı Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği yayın yasağı kararı bir hafta sonra kaldırıldı. Ama bu yasak üzerinde, kaldırılmış olsa da durulması gerekiyor. Alınan yasaklama kararının Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. maddesine göre verildiği belirtiliyordu. Yasağa gerekçe yapılan madde aynen şöyledir: “Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi: Madde 153 (1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir. (2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir. (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz. (4) (Değişik: 25/5/2005 5353/23 md.) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir. (5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.” Mahkemenin kararı ise şöyle: “Reyhanlı C. Başsavcılığı’nın talebinin kabulü ile; 11.05.2013 tarihinde Reyhanlı ilçesinde meydana gelen ve pek çok kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olan patlama ile ilgili söz konusu soruşturmaya ilişkin ve dosya ve soruşturma kapsamı içinde kalan olay yerine ve olayda ölen ve yaralananlara ilişkin ve olay içeriğine ilişkin her türlü sesli ve görüntülü, yazılı ve görsel medyadaki yayınlar ile internet ortamındaki bu kapsamdaki bilgilerin CMK md. 153 vd. maddeleri gereğince yayınlanmasının ve gösterilmesinin yasaklanmasına...” Okurlarımız CMK 153. maddesi içeriğinde yayın yasağına gerekçe olabilecek bir satır, bir cümle, bir kelime bulabildiler mi bilemiyoruz. Biz bulamadık. Ayrıca kararda “CMK md. 153 vd” denildiği için vd’yi “ve devamı” olarak okuyup yasak kararına gerekçe olabilecek başka bir madde var mı diye araştırdık. Bulamadık. “Yayın yasağı” bir hafta sonra kaldırıldı. Kaldırma kararında “usulsüz alındığı anlaşılan karar kaldırılmıştır” gibi bir gerekçe aradık, yoktu. Yasak kararı hukuki ve yasal dayanaktan yoksundu. Yasa maddelerinin farklı yorumlanabildiğini geçmişte de görmüşlüğümüz var ama bu kez tümüyle ilgisiz bir maddeden, medyaya yayın yasağı çıkarıldığını görmek basın özgürlüğü açısından kaygı ve kuşkularımızı artırdı. Bu yasal dayanağı olmayan yasağın medyadan toplu bir “hayır” yanıtı alması gerekiyordu, ne yazık ki medya bu yasak karşısında küçük bir azınlık dışında kendini gösteremedi ve haklarını savunamadı. Umarız bundan böyle bu türden yasaklarla karşılaşırsak dünya görüşlerimiz, yaklaşımlarımızdaki farklılıklar ne olursa olsun topluca “hayır” diyebiliriz. Son dakika haberleri Cumhuriyet’e bu gaf yakışmadı Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan tasfiye edilmek istenilen 700’e yakın kişiye “Alevi oldukları gerekçesiyle işlem yapıldığını” öne süren açıklamaları, Cumhuriyet gazetesinin 14.05.2013 tarihli nüshasının birinci sayfasının sol tarafında iki manşet haberden birisi olarak “TSK’de Alevi temizliği” başlığıyla verildi. Ankara Bürosu mahreciyle yayımlanan haberinizin başlığındaki “temizlik” ifadesi Türkiye’nin ana unsurlarından olan Alevileri, faşizan bir bakış açısıyla, ortadan kaldırılması gereken unsur olarak göstermiştir ya da böyle olmasını isteyenlere ilham vermiştir. “Temizlik” kelimesi Türk Dili Sözlüğü’nde yer aldığına göre; “1 Temiz olma durumu, arılık, saffet, nezafet. 2 Temiz durma veya tutma durumu. 3 Temizleme işi. 4 Ortadan kaldırma, yok etme, öldürme” anlamlarına gelmektedir ki, hepsine bakıldığında dahi aslında ikinci bir anlamı yoktur. İstenilmeyen, zararlı, kötü şeyi yok etmeyi ihtiva eder. Çok dikkatli ve özenli olduğunu (bir dönem çalışırken) gördüğüm ve bildiğim Cumhuriyet yazıişlerine, siyasetçilere sık sık atfedilen sözcükle ifade etmek gerekirse bu “gafı” yakıştıramadım. Bu hatayı Cumhuriyet yaparsa, düşünün diğerlerini. Daha fazla dikkat… Saygılarımla. Özer Elikoğlu Okur Temsilcisi’nin notu: Kullanılan başlığın yanlış anlamalara yol açabileceğini arkadaşlarımızın düşünmesi yerinde olurdu. Ama başlığı “faşizan bakış açısı” olarak nitelemenize hak vermek olanaksız. Cumhuriyet gazetesinde bu türden yaklaşımlar söz konusu olmaz. CHP milletvekili Atilla Kart’ın dikkat çektiği ve gazetemizin de vahim bulduğu ve bu nedenle gündemine aldığı bir durum haberleştirilmiştir. Yine de başlık, haberin içeriğine uygun olmamıştır. Bu açıdan haklısınız. Eski sayılar Özür VEFAT Merhum Abdullah ve Hayriye Özek’in kızı, merhum Necdet Demirer’in eşi; Tüzin Egemen Berköz, merhum Cemal Demirer ve Recep Demirer’in annesi, Elif (Demirer) İsmail Kısa ile Ayşe Demirer’in babaannesi, Deniz Kısa’nın büyük ninesi Taraftarlıkta ölçü kaçmasın Gazeteyi internetten takip ediyorum. . Birinci sayfada “Türk büyüğü” Volkan Demirel. Hem de bir buçuk sayfa. Gazetenin bu Fenerbahçe hayranlığı çok yakışıksız. Eğer gazete Volkan’a ve Fenerbahçe’ye sahip çıkıyorsa Meireles’e de sahip çıkmalıdır. Sizden asıl ricam Volkan haberinin yanındaki fotoğraf ve habere bakmanızdır. Bu iki haber nasıl yan yana gelmiştir. Ben emekli beden eğitimi öğretmeniyim. 19 Mayıs’lar kaldırılıyor hatta yasaklanıyor ama gazete Volkan’ı kollamanın derdine düşmüş. Sanki Drogba’nın, Sabri’nin boğazına ben sarıldım ya da başka maç seyrettik. Selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Mehmet İrfan Özten Okur Temsilcisi’nin notu: Spor servisi ile konuştum. Özel bir kasıt olmadığını söylediler. Ayrıca size bir ‘sır’ vereyim. Serviste çalışanların çoğu Galatasaraylı. Arada bir şakasını yaparız; Yazıişleri’nde Fener, Spor servisinde Galatasaray ağırlıklıdır. Tartışmalar gazeteye yansımaz. Selamlar. MÜKERREM DEMİRER’i kaybettik. Cenazesi 20 Mayıs 2013 Pazartesi (bugün) Küplüce Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazından sonra Çengelköy Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Işık içinde yatsın. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle