18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MAYIS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Bella Tarr’ın ilham kaynağı Türkçede 21 n Kültür Servisi Macar asıllı usta yönetmen Bela Tarr’ın üç filmine ilham kaynağı olan ve Avrupa’nın en çok okunan yazarı László Krasznahorkai, ilk kitabı “Şeytan Tangosu” ile Türkçede ilk kez Can Yayınları’ndan raflardaki yerini aldı. Yazarın 1985’de yayımlanan ilk romanı, Sovyetlerdeki Kolhoz ya da İsrail’deki Kibutz örneğine benzer terk edilmiş bir tarım kooperatifinde yaşayan yaklaşık on kişinin hikâyesini anlatıyor. Ayşe çıkacak, yine barış diyecek... Sağlamlığı, herkesin derdini kendi derdi saymasını ve inandığı doğru uğruna mücadele inadını eklerseniz Ayşe’nin portresinin bir bölümü çıkar ortaya girişim, dünyanın her yerindeki oturumlarında ABD’nin Irak işgalini yargıladı. Mahkemenin son karar oturumu ise İstanbul’da düzenlendi. Bunu örgütleyenlerin en önünde Ayşe yer almıştı. Yani savaşa, emperyalist işgale karşı çıkmıştı. Sonra, Ayşe çeşitli kadın girişimlerinde çalıştı, barış için ve kadının hakları için mücadele etti. Başbakanlık tarafından oluşturulan kadın komisyonlarına sivil toplum örgütlerinin temsilcisi olarak katıldı, bu amaçla yurtdışında düzenlenen toplantılara gitti. Dünya sosyal forumlarına katıldı, dünyanın her yerinde bu saçmasapan, bu akıldışı sisteme karşı bir alternatif arayan insanlarla birlikte oturdu, tartıştı, konuştu, çözüm aradı. Nereden bilecekti, bir gün bu yolculukların karşısına “örgüt faaliyeti” delili diye çıkarılacağını? Giderek barış isteği, savaşın, ölümlerin sona erdiğini görme isteği, haksızlıkların giderildiğini, dillerin özgür kaldığını görme isteği Ayşe’nin yaşamında öne çıktı. Kendisinin de mahkemedeki savunmasında söylediği gibi, toplumdaki haksızlıklara karşı çıkmanın bir erdem olduğunu ailesinden öğrenerek gelmişti çünkü. Ayşe’deki barış özlemi ve haksızlığa karşı isyan duygusu bu derin köklerinin yanı sıra, dünyaya ve hayata bakışının da bir parçasıdır aynı zamanda. PEN Amerika Merkezi, ödül töreninde gösterilmek üzere Ayşe için hazırladığı tanıtım filminin başına onun şu cümlesini koymuş: “Bir anadili yaşatma konusundaki ısrar, bir halkı yaşatma, insanlığı ve dünyayı yaşatma isteği anlamına gelir.” Bir soru: Ayşe Berktay bugün serbest bırakılsa, ne yapar sizce? Kızım Zeynep için başlık atmıştım: “Zeyno çıkacak yine yazacak” diye. O bir slogan değildi. Sadece gerçeği yazmıştım. Çünkü ben kızımın gazetecilikten başka bir iş yapmadığını biliyordum. Çıkacak, yine gazetecilik yapacak demiştim. Ayşe için de hemen cevap vereyim: Ayşe çıkacak, yine barış diyecek, diyorum. Barış için mücadele etmeye kaldığı yerden devam edecek. Peki, bugün yaşanan süreçte Ayşe Berktay’ın hâlâ hapiste olmasında sizce de bir gariplik yok mu? Herkesi bir kenara bıraktım, “akil insanlar”a soruyorum: Siz memleketi dolaştığınız, vatandaşla konuştuğunuz kadar dönüp yetkililere bu soruları da soruyor musunuz? Şayet soruyorsanız, sorabiliyorsanız lütfen Ayşe Berktay’ın niye hâlâ içeride olduğunu da bir zahmet soruverin. Çünkü bu soruya alınacak dürüst cevap Türkiye’de anlamakta zorlandığımız birçok noktanın aydınlatılmasını sağlayabilir. PEN (Uluslararası Yazarlar Birliği) Amerika Merkezi, her yıl verdiği Barbara Goldsmith Yazmaya Özgürlük Ödülü için bu yıl Türkiye’den Ayşe Berktay’ı (Hacımirzaoğlu) seçti. Ödülün özelliği, dünyanın herhangi bir yerinde ifade özgürlüğü önündeki engellere karşı cesaretle mücadele eden yazın dünyası insanlarını onurlandırması, onlara sahip çıkması. Aru “Akil insanlar”a dından İHD İstanbul Şubesi soruyorum: de her yıl verdiği Ayşe Nur Zarakolu Özgür Düşünce Siz memleketi Ödülü’nü Ayşe Berktay ile dolaştığınız, cezaevindeki tutuklu gazetevatandaşla ciler arasında paylaştırdı. Ayşe her iki ödül törenine de gidemedi tabii, çünkü o 3 Ekim 2011’den bu yana tutuklu. Neredeyse 2 yıl olmuş. 30 Nisan’da New York’ta düzenlenen gecede ödülü onun adına alan PEN Türkiye Başkanı Tarık Günersel, Ayşe’nin mesajını okumuş. Ayşe, haklarındaki suçlamalar için gösterilen delillerin sadece yazıları, çeşitli ifadeleri veya yasal siyasal faaliyetleri olduğunu belirtiyor mesajında. (Zaten özellikle Amerikan PEN gibi kuruluşlar kılı kırk yarmadan, araştırıp soruşturmadan vermiyorlar böyle ödülleri.) Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada terörle mücadele kanunlarının çok esnek, her yöne çekilebilir bir şekilde düzenlendiğine dikkat çeken Ayşe, arkadaşı, tanınmış Hintli yazar Arundhati Roy’dan bir alıntı yapıyor: Roy bir yazısında terörle mücadele kanunlarını, muhalefet mikrobunu yok etmek için hazırlanmış geniş spektrumlu bir antibiyotiğe benzetmiş. Doğru söze ne denir? Türkiye’nin haline bakın, benzetmenin doğru olup olmadığına kendiniz karar verin zaten. Ayşe’nin mesajındaki son bölümden ise etkilenmemek mümkün değil: “Bu toplumlarda, bu sistemde hapishane çeşitli biçimlere bürünebilir; etrafımız duvarlarla çevrili; bu duvarların bazılarını biz inşa etmişiz, bazıları ise başkaları tarafından çevremizde örülmüş. Ben şuna inanıyorum: Başkalarının özgürlüğü adına, onların özgürlüğünün bizim de özgürlüğümüz olduğu inancıyla mücadele edersek bu Çevirinin Sorunları Yok… Hemen söyleyeyim: Bu yazı, bir bıkkınlığın etkisiyle kaleme alındı. Hep aynı sorularla, daha doğrusu o tek soru ile karşılaşmaktan kaynaklanan bir gına getirme durumu da denilebilir. Hangi nedenle olursa olsun, benimle yapılan hemen bütün söyleşiler aynı soru ile başlıyor ya da bitiyor: “Siz aynı zamanda çevirmensiniz; o nedenle ülkemizde çevirinin sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?” (Bu sorudaki ‘aynı zamanda …’ deyişi, sanıyorum 10 deneme kitabımdan, 1 romanımdan, 1 şiir kitabımdan ve 1 öykü kitabımdan sonra gerçekleşen bir “ayma” veya “ayılma” hali her neyse, zaten girişte sözünü ettiğim bıkkınlığın bununla bir ilgisi yok!) Evet, soruyu yineleyeyim: “Siz aynı zamanda çevirmensiniz; o nedenle ülkemizde çevirinin sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?” Efenim şöyle diyeyim: Hiçbir şey düşünmüyorum. Nedenine gelince, anadilimizi kullanma bağlamında en aşağı otuz yıldır ve gittikçe artan bir tempoyla zeminini hazırladığımız korkunç bir erozyonun ardından bunu görmezlikten gelip ya da bu erozyonun çeviri uğraşının durumu ile hiçbir ilintisi yokmuşçasına “çevirinin sorunları”ndan söz etmek, bence artık günah kapılarını zorlayan bir lüks oldu da ondan. Bu noktada durumu birkaç saptama ile somutlaştırayım: Bugün ülkemizde “çevirinin sorunları” değil, “anadilini bilmeyen çevirmenler sorunu” var. İki yıl kadar önce, başlıca yayınevlerinin sahipleri ve yönetmenlerine bir soru yöneltmiştim: “Çevriler bağlamında sorunlarınız yabancı dilin mi, yoksa Türkçenin mi yeterince bilinmemesinden kaynaklanıyor?” Hepsinin yanıtı aynıydı: “Türkçenin yeterince bilinmemesinden:” Ve Metis Yayınları’nın yönetmeni, çok değerli dostum Müge Gürsoy Sökmen, önemli bir detaya da değinmişti: “Kimi çevirmenler artık kendi anadillerinde kavram ve terim de oluşturamıyorlar ve bu işi yayınevine bırakıyorlar…” (Oluşturamazlar da; zira Leylâ Erbil’in o unutulmaz “Mektup Aşkları”nı “eskitip” “telefon mesajının kısaltma aşkları”na geçecek kadar anadili özürlü kuşaklardan kendi dilinde kavram ve terim üretebilecek kadar düşünebilen çevirmenlerin yetişmesi epey zordur). Bugün ülkemizde “çevirinin sorunları” değil, fakat edebiyatın eğitiminden hemen hiç geçmemiş, bundan ötürü de kendi dilinin uçsuz bucaksız zenginlikteki mirasının kapılarını kendi eliyle kapatmış kalabalıkların yol açtıkları bir dil yoksulluğundan kaynaklanma sorunlar var. O halde ya da bir sonuç yerine, bunca hadım edilmiş bir amaçdile, yani anadiline, hangi kaynakdilden doğru dürüst çeviri yapabilirsiniz? Hayır efendim. “Çevirinin sorunları” diye bir konudan söz etme lüksümüz artık yok. Bu gidişle, yani örneğin “Merhaba, nasılsın?” yerine “mrb nsn?” ya da “Bugün gelir misin?” yerine “bgn glmn?” gibi şifreleri kullanmayı dil ile iletişim saymakta direndikçe, daha uzun süre de olmayacak! Emelia de Forest Ayşe Berktay Bakırköy Cezaevi’nde. Eurovision’un kazananı Danimarka Kültür Servisi İsveç’te bu yıl 58’incisi düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’nda, Danimarka’dan Emelia de Forest “Only Teardrops” şarkısıyla birinci oldu. İsveç’in Malmö kentinde gerçekleştirilen ve Türkiye’nin yer almadığı yarışmada 40 ülkeden sanatçılar şarkılarını seslendirdi. Birinci 281 puan ile “Only Teardrops” şarkısıyla Danimarka’dan Emelia de Forest olurken; ikinci sırada ise Azerbaycan yer aldı. Ukrayna da üçüncü oldu. Ayşe’nin mesajı konuştuğunuz kadar dönüp yetkililere de sorular soruyor musunuz? Şayet soruyorsanız, sorabiliyorsanız lütfen Ayşe Berktay’ın niye hâlâ içeride olduğunu da bir zahmet soruverin. duvarlar yıkılır.” n Kültür Servisi Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Gölcük Seramik Sempozyumu, farklı stilleri benimsemiş yurtiçi ve yurtdışından 10 sanatçıya 21 30 Mayıs tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Türk seramiğinin özellikleri ve çeşitliliğini, yabancı sanatçıların “yaratıcı ve alternatif sanat anlayışı” ile harmanlamayı amaçlayan etkinlik, alanında öncü olma niteliği taşıyor. Ortaya çıkan eserler ise hafta boyunca Değirmendere Sanat Evi’nde izlenime sunulacak. 3. Uluslararası Seramik Sempozyumu Başkalarının özgürlüğü adına, kendi özgürlüğüne yönelebilecek tehdidi hiçe sayarak mücadele etmek… 40 yıllık arkadaşım Ayşe Berktay’ı çok güzel tarif eden bir cümle bu. Tanıyan herkesin aklına onunla ilgili gelecek ilk imgeler, çalışkanlığı, fedakârlığı ve adanmışlık duygusunun gücüdür çünkü. Bunlara dostluğundaki sağlamlığı, herkesin derdini kendi derdi saymasını ve inandığı doğru uğruna mücadele inadını eklerseniz Ayşe’nin portresinin bir bölümü çıkar ortaya. Peki, inandığı doğru nedir? Bunu anlamak için Ayşe’nin Türkiye’nin yaşadığı şu son 1015 yıllık çalkantılı dönemde yaptıklarına kısaca bir göz atmak yeterli olur aslında. Gelin birlikte bakalım, ne yapmış bu Ayşe Berktay… ABD tarafından Irak’ın işgal edilmesinden önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylanan ve bugün kabul edilmemesiyle övündüğümüz meşhur 1 Mart tezkeresi döneminde, tezkerenin kabul edilmemesi için Meclis’te milletvekilleri nezdinde faaliyet sürdüren sivil toplum örgütlerinin en aktif temsilcilerinden biriydi Ayşe. Yani ABD işgaline ve savaşa karşı çıkmıştı. O korkunç savaşın ardından tüm dünyada aydınların, hukukçuların, barış aktivistlerinin girişimleriyle oluşturulan Irak Dünya Mahkemesi’nin kurucularından biriydi Ayşe. Vietnam Savaşı sonrası oluşturulan Bertrand Russell Mahkemeleri’nden esinlenmiş bu Ayşe ne yapmış? Akil insanlara soru ESKİ DT GENEL MÜDÜRÜ YÜCEL ERTEN’DEN YENİ YASA TASARISINA SESSİZ KALANLARA SERT TEPKİ ‘Değişikliği hak ettiler!’ SELDA GÜNEYSU şık bir yıldır yazılıp çizildiğini belirtti. Yeni tasarıda öngörülen düzenlemelerden ANKARA Eski Devlet Tiyatroları (DT) birinin de DT ve DOB genel müdürlüklerini Genel Müdürü ve tiyatro rejisörü Yücel Erkaldırarak, yerine bir “sanat kurulu”nun geten, DT ile Devlet Opera ve tirilmesi olduğunu vurgulayan Erten, Balesi’nin (DOB) “özerk” ya“Var olan kurumların yerine kuu Yücel Erten, DT pısını ortadan kaldıran yeni yarullar kurmak yıkımcılıktır” görüile Devlet Opera ve şünü dile getirdi. sa taslağı tasarısındaki düzenlemelere bugüne değin sessiz Böyle bir oluşumun tiyatro ile opeBalesi’nin “özerk” kalan tiyatro ve operabale sara ve bale sanatına ilişkin ihtiyaçlara yapısını ortadan natçılarına, “Bir süredir varnasıl yanıt vereceğinin ve bu kurulkaldıran yeni lık nedenine yapılan saldırılara atanan kişilerin ne düşüneceğiyasa taslağındaki ların ve nihayet bu bilginin nin belli olmadığına vurgu yapan Erkarşısında ayağa kalkmayan, ten, sanatçıların il kültür turizm müdüzenlemelere sesini esirgeyen, hesap sordürlüklerine devredilmesini de “boş bugüne değin mayan, sözün kısası demoklaf” olarak nitelendirdi. “Eğer biz sessiz kalan ratik direncini göstermeuygar bir ülkeysek, uygar olmak yen herkes sanatçı manatistiyorsak bu kurumlar vazgeçiltiyatro ve operaçı değil, bodrolik memurdur. mezdir, evrensel bir değerdir. Bibale sanatçılarını Eh, o zaman da bu haberlerlim ve sanat özgürdür, kurumlaeleştirdi. de öngörülenlerin tamamırı da özerktir, bu da anayasal bir nı hak etmişlerdir” sözleriyle hükümdür” diyen Erten, ülkede sert tepki gösterdi. tam anlamıyla bir demokrasi olmadıErten, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, ğı için hemen hemen herkesin bu tür değişiksanat kurumlarına yönelik hazırlanan yeni yaliklerle, “model uygulama sözleriyle ortaya sa tasarısı taslağıdaki düzenlemelerin her biçıktığını” kaydetti. rinin “sanat kurumlarını yıkmak” anlamıDT ile DOB’un sadece bir sezon içinde tüm na geldiğini belirterek, “bu düzenlemelere Türkiye’ye sanat götürdüğünü, köy köy, kasasessiz kalan ve kendini sanatçı kabul eden ba kasaba gezilerek yurttaşları sanatla buluşherkesin bu yıkımda payı olduğunu” vurturduklarını anlatan Erten, “Bilinmelidir ki guladı. Erten, söz konusu düzenlemenin başta bu düzenleme Anadolu’daki sanat harekeCumhuriyet olmak üzere, gazetelerde yaklatini ölmeye yatırmıştır” diye konuştu. n Kültür Servisiİletişimliler Vakfı tarafından Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazeteciler Cemiyeti’nin katkılarıyla her yıl düzenlenen “Meslekte 50 Yıl Onur Ödülü”ne bu yıl değer görülen Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı, yazar ve tiyatro eleştirmeni Üstün Akmen, yapılan törenle ödülünü aldı. Burada konuşan Akmen, öğrencilere, “Cezaevlerinden, sürgünlerden, soruşturmalardan ürkecekseniz bu mesleğe girmeyin. Mesleğin hakkını yılmadan, korkmadan, caymadan verin” diye seslendi. Üstün Akmen’e onur ödülü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle