28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK “Bugün yirmi üç nisan!..” şarkısına başlamalı! İlkyazın ilk esintisi size kadar geliyor. Mutluluk duyarlığı veren esintiler içinde uyandık. Bu sabah ötekilerden farklı. Güneş mi, rüzgâr mı, insan yüzleri mi, kişinin içine güneşler doğurtuyor. Öyle bir güneş ki, dönmesi yok, gece olunca bile etkisini duyuran bambaşka bir güneş. Hepimiz o güneşin çocuklarıyız! O olmasa, biz de olmazdık. Doğduk ona kavuştuk. Daha bebekken zorlukla açılan minik gözlerimizin güneşle tanışması! Önce korkmuşuzdur, yakmıştır güneş gözlerimizi! Bir süre kapatmışızdır, sonra birden açınca yepyeni bir dünyada olduğumuzu duymuşuzdur! Hep duyarlıkla yaşanır. Onu duy, bunu duyma ile geçer yıllar! Bir de bakarsın ne güneş kalmış, ne de ay! Bir düş gibi kaybolmuşlar! Tek başına kalmışsın karmaşık bir ortamda. Ara ara nerde o aydınlık kaynağı, o güç kaynağı! İlkyazın habercisidir martın son günleri! Bir sevinç doğar içimizde! Nedeni bilinmez, doğanın işidir. Her hele kışta çok daha değişik midir? Gömlekle dolaşırsın, olmaz, ceket giyersin o da az mı geldi, pardösü, palto yetişir yardıma... Bir ünlü politikacı vardı. Yaz kış aynı kılıkla dolaşırdı. Palto nedir bilmezdi. Sağlıklıydı da! Birazcık hasta olduğunu duymadık. Aslan gibi sağlıklı bir adamdı, ama birden ortadan kayboldu. Ben kimseye öldü diyemem. Çekip gitti derim. Öyle ya durup dururken bir insanın oralıkta görünmemesi! Bu dünyadan bıktığını mı gösterir. Bıkmak ölümden beterdir. İnsan o zaman yaşamaktan kopar. Ne var üç beş gün daha yaşamda kalmışım ne kazancım olur? Boşuna boş umutlara kapılarak kendimizi aldatmaktan başka... Güneş battı batacak! Kara bir bulut yaklaşıyor. Dakikalardır bakıyorum, canlı bir şey, bir yağmur bulutu ya da mutluluk dağıtan bir güç... İyi akşamlar mı, iyi geceler mi? Yarınlara hazır olmak mı? CUMHURİYET 21 NİSAN 2013 PAZAR GÜNCEL GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada içeren saldırılar yapan kim diye araştırmaya gerek yok!. İkiyüzlülüğün bir numaralı temsilcisi her gün ekranlarda, karşınızda duruyor: Bay RTE! Partisinin il başkanları toplantısında bu kez ve tabii yine, çözüm sürecinin bilinmeyen içeriğini sorgulayan kimi yazarlara karşı ağzını bozdu; “Üç beş çapulcu köşe yazarının’ derdi milletin zihnini bulandırmak, çözüm sürecine bariyer oluşturmaktır” dedi. Tabii ardından yine ben ekseninde bir çağrı; “Biz ne diyorsak milletimiz ona baksın!” geldi. Sonra? Düşlerini süsleyen bir Türkiye portresi çizdi: “Bu ülkenin gündeminden terörü çıkardığımızda CHP, MHP ve BDP’nin ayakta kalamayacağını” söyledi. Muhalif partilerin çözüm sürecine kimi nedenlerle vermedikleri desteği konu eder ve eleştirir görünerek; aslında gelecekte AKP dışında parti kalmamasını içeren duygularını, kafasında yarattığı tekpartili Türkiye’yi dile getirdi. ??? MHP ve BDP’nin geleceği nasıl olacak bilemem ama CHP ile ilgili yargılarında yanılgıya düştüğünü tarihsel kanıtlara dayanarak söyleyebilirim. Duygularının ve kafasında yaşattığı dünyanın tutsağı RTE, birazcık olsun tarihsel bilgiden nasiplenmiş olsa, CHP’nin büyük badirelerden geçmesine karşın, yüzyıla yakındır ayakta kaldığı bilinciyle konuşur ve CHP hakkında böyle abuk sabuk laflar etmezdi herhalde. Bu tür davranış ve söylemleriyle ünlü Adnan Menderes de 27 Mayıs 1950’de tek başına iktidara geldikten sonra, CHP’yi tarihsel lideri İsmet İnönü ile birlikte tarihe gömdüklerini söylerdi. Talihe bakın: Menderes’in tarihe gömüldüğünü söylediği CHP, adında demokrat olan partinin zorba, tek adamlığa hevesli iktidarına ve genel başkanı Menderes’e karşı demokrasiyi savunmayı üstlendi. O ve DP gitti, İnönü ile CHP kaldı! Bu tarihsel örneğe bakarak; Menderes’in tıpkı aynısı RTE’nin ve hatta partisinin ne olacağını bugünden kim bilebilir? ??? 12 Eylül’de devlete, yönetime ve siyasete el koyan askerler CHP’yi kapattı. Uğur Mumcu ile ziyaretine gittiğimiz son genel başkan Bülent Ecevit’e “Parti kapatıldı ama gövde canlı. Askersel yasaklara karşın açıktan söylemeseniz bile gün gelecek CHP’nin yine siyasal yaşamınızda yerini alacağını ve önderliğinizi duyursanız” dedik. Reddetti. Ecevit, başka parti kurarak CHP ile yollarını ayırdı. CHP yine siyasal yaşamımızda gerekli olan yerini aldı. ??? O günlerden bugünlere türlü zorlukları aşarak gelen CHP, bütün takımınızla çatlasanız da patlasanız da cumhuriyetle yaşıt varlığını sürdürdü, kuşku yok sürdürecek! CHP çözüm süreci sonunda yok olacak gibi hayallerle avunmayı bırakın da... ...Asıl siz, başından ayrıldığınız zaman AKP’nin ne olacağını düşünmeye başlayın. Şu sıra tehlikeyi sezmiş görünüyorsunuz:. Özal ve Demirel’in genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra ANAP ve DYP’nin çöküşünü içeren örnekleri dikkate alarak, Çankaya’ya çıktıktan sonra partinin başında kalmayı sağlayacak anayasal önlemler almaya neden çalışıyorsunuz? Yaşama geçirmeye çalıştığınız anayasal önlemler tutmazsa... ...Bir düşün biçare RTE; 2001’de kurduğun parti (inşallah) tarihe emanet! ? Baştarafı 1. Sayfada Ben toplumsal sağduyunun akil insanları ikna etmesini, onların da gördükleri gerçekleri hükümete aktarmasını bekliyorum. Bu yolla önemli bir işlevi yerine getirmiş olacaklarına inanıyorum. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Akil insanların da halktan öğreneceklerini hayal ettikçe, yazı aramızda ben de heyecanlanıyorum. ??? Nisan ayının ikinci haftasında akil insan sayfalarındaki haberlerden biri de şuydu: “Hükümet Mandela’dan Güney Afrika’daki barış sürecine ilişkin bilgi almak istiyor.” Aslında fena fikir değil. Güney Afrika Cumhuriyeti, 20. yüzyıl boyunca ayrımcılığın en vahşi boyutlarının yaşandığı bir ülke oldu. Türkiye ile Güney Afrika Cumhuriyeti (GAC) arasında fazla bir ortak yön yok. Ancak konu salt “iç barışın koşullarının sağlanması ve başarıya ulaşılması” olursa GAC deneyiminden sadece Türkiye’nin değil, pek çok ülkenin alacağı dersler var. Mahpusluk yıllarında, özgürlükte yaptıklarım gözümün önünden geçerken, planlıprogramlı şekilde gerçekleştirdiğim dünya gezileri ayrı bir yer tutuyor. 20. yüzyıl biterken yaşanan değişimlerin çoğunu yıllık izinlerimin tümünü bu bölgelerde geçirerek yerinde izledim. Bosna savaşının bittiği yıl gittiğim Balkanlar, Sovyetler’in çöküşünden sonra bağımsız devletler olarak kendi ayakları üzerine basmaya başladıkları yıllarda gittiğim Orta Asya ülkeleri, Nelson Mandela’nın devlet başkanlığının üçüncü yılında gittiğim GAC, benim için bir üniversite kadar öğretici oldu. GAC’daki barış yolculuğundan altını çizmek istediğim iki ilke var: 1 Sürecin başka hesaplara alet edilmemesi. 2 Toplumun büyük bir kesiminin yönetimde de temsil edilmesini sağlayacak şekilde tabanın geniş tutulması. Mandela 1994’te parlamento ve devlet başkanlığı seçimlerine giderken o kadar güçlüydü ki, kendisi için istediği yetkiyi alabilir, iktidarına istediği kadar süre biçebilirdi. Hatta süre biçmez, görünür gelecekte yönetimde kalacağını ilan edebilirdi. O bütün bunların yerine şu kararını açıkladı: “Sadece bir dönem devlet başkanlığı yapacağım, yeniden aday olmayacağım.” On yıllarca süren derin ayrılığın izlerini birkaç yılda silmek olanaksızdı. Ancak asıl olan kendisinin iktidarda kalacağı süre değil, barış yolunun sağlıklı başlamasıydı. 1994 seçimlerinde Mandela’nın lideri olduğu Afrika Ulusal Kongresi oyların yüzde 62.65’ini aldı, 252 sandalye kazandı. Beyazları temsil eden Ulusal Parti yüzde 20 oyla 82 sandalye elde etti. İnkata Özgürlük Partisi yüzde 10.5’lik oyla, 43 kişiyle temsil edildi. Bu tabloya Türkiye’deki ileri demokrasi kurallarıyla bakarsak oyların yarıdan çok fazlasını alan birinci partinin mutlak iktidarını ilan etmesi, dört koldan, her yandan icraata başlaması gerekirdi. Ancak GAC’da öyle olmadı. Daha önce varılan, Mandela’nın da benimsediği mutabakat gereği oy oranı yüzde 10’u geçen tüm partilerin katıldığı bir hükümet kuruldu. Bu ortak katılımla başta eşitlik olmak üzere her alanda reformlar yapıldı. Hızlı, heyecanlı, gerilimli, bir o kadar da sancılı geçen 90’lı yıllardan sonra GAC, 2010’da dünya futbol şampiyonasına ev sahipliği yaptı. Bugün Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ile birlikte “BRICS” ülkeleri olarak dünya sahnesindeki yerini üst sıralara çıkarıyor. ??? GAC ve Mandela yakın geçmişte de gündeme geldiği için daha önce paylaştığım bir anıyı bir kez daha aktarmadan geçemeyeceğim. Pretoria’daki Güney Afrika Üniversitesi’nde öğretim üyesi Dirk Kotze ile odasında sohbet ediyoruz. Görüşme öncesinde ülkenin durumu, çözülmeyen sorunlarla ilgili genel bilgeler edinmiştim. Kotze, başarılanları anlattıktan sonra, yerel liderlerin etkinliğinin sürmesinden kadınerkek eşitliğinin sağlanamamasına kadar bir dizi soru yöneltince, yanıtı şu oldu: “Ama Mandela, bir Atatürk değil.” Farkı sorunca şöyle yanıtladı: “Atatürk entelektüeldi, Mandela değil. Atatürk sadece Kurtuluş Savaşı kazanmadı. Ülke kurdu.” İktidar, Mandela’ya heyet gönderirse öğreneceği çok şey olur. Atatürk’ü samimiyetle ve önyargısız anlamaya çalışırsa, daha çok şey olur. Nisan Çocukları! yeni yıl umutlar getirir. Öyle gelir size. Yaşayan insan hep umutlu duyarlığıyla sevinir. Demek doğa benim biraz daha yaşamamı istiyor diye!.. Sana kalmış sanki yaşamın başlangıcı ve sona ermesi! Hepsi doğanın isteğine bağlıdır. Sen bilmeden yaşar gidersin! Fazla düşünmeye gelmez. 23 Nisan’a daha iki gün var. Şu satırlar mart günlerinde yazıldı. Bilmem bir havası var mıdır yazıların? İlkbaharda başka, güzde daha başka, Savunmanın duayeni avukat Burhan Apaydın yaşamını yitirdi Adalete adanmış bir yaşam İstanbul Haber Servisi Eski başbakanlardan Adnan Menderes’in yanı sıra ifade özgürlüğü davalarında savunma görevi üstlenen Burhan Asri Apaydın (89) dün İstanbul’da Kadıköy’deki evinde sabaha karşı yaşamını yitirdi. Duayen avukatın cenazesi bugün Teşvikiye Camisi’nde öğleyin kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Burhan Apaydın’ın eşi Beyhan Apaydın yaptığı açıklamada, eşinin önceki akşam gayet iyi ve neşeli olduğunu belirterek şunları anlattı: “Hatta akşam yemeğinden sonra dışarı çıkmak istedi. Bir gün önce Parlamento dergisine ve TBMM Başkanlığı’na 27 Mayıs dönemiyle ilgili yazılar yazmıştı. Dün (önceki) akşam da yazılarını son kez kontrol etti. Yattıktan sonra saat 02.30’da uyandı ve su istedi. Su verdikten sonra tekrar uyudu. Saat 03.00’te ses duydum ve kendisine seslendim, ancak tepki vermedi.” İstanbul Barosu Başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Burhan Apaydın’ın bugün duran yüreği, duruncaya kadar savunmanın etkin kullanımı adına çarpmıştır. Pek çok meslektaşımızın örnek aldığı bir büyük meslek ustamızdı. Burhan Apaydın Türk hukuk tarihinin en önemli dönemeçlerinde yaptığı savunmalarla adından söz ettirmeyi başaran ve bu anlamda avukatlık hukukuna önemli kazanımlar sunan üstadımızdı. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz” denildi. SİYASİ DAVALARIN AVUKATI A vukatlığa 1948 yılında başlayan Burhan Apaydın, 27 Mayıs darbesinden sonra İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun yasaklamasına rağmen Adnan Menderes’in avukatı oldu. Apaydın, Yassıada duruşmalarında kardeşi Orhan Apaydın ile savunma avukatlığı yaptı. Yargılamada Adnan Menderes için “Yere düşmekle sakıt olmaz cevher kadrü kıymetten” sözleri nedeniyle tutuklanan Burhan Apaydın, kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. Adalet Partisi’nden 1961 yılında milletvekili seçilen Apaydın, 1965’te politikayı bırakarak avukatlığa geri döndü. Apaydın, gazetecilerden tiyatroculara kadar hemen her ifade özgürlüğü davasında yasaklanan ya da soruşturulan fikirlerde savunma tarafında yer aldı. Sıra dışı savunmalarıyla dikkat çeken Apaydın, usul hukukuna hâkimiyeti, savunma hakkı konusundaki ısrarcı ve taviz vermez tutumuyla meslektaşlarına örnek oldu. ? İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Tekirdağ ve Mersin limanlarından Türkiye’de satışına izin verilmeyen GDO’lu pirinç sokulmasıyla ilgili pazartesi günü TBMM’ye soru önergesi verecek. Tekin, skandalın ardındaki GDO’lu pirinci ülkeye sokan asıl firmaların açıklanmadığını, hükümet tarafından korunduğunu vurguladı. ? ADANA(Cumhuriyet) Adana’da oturan ve Pozantı ilçesine gidip gelen Pozantı Emniyet Müdürü Nazif Kızmaz, ilçe emniyet müdürlüğü misafirhanesinde meslektaşları tarafından hareketsiz halde bulundu. İhbar üzerine misafirhaneye gelen sağlık ekipleri Kızmaz’ın öldüğünü belirledi. İlk belirlemelere göre Kızmaz’ın geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğü bildirildi. ? MANİSA(Cumhuriyet) Turgutlu ilçesinde evlerinin önünde arkadaşlarıyla oynayan Zafer Turgut(6), bir ara yakındaki köy camisinin avlusuna gitti. Küçük Zafer, burada dengesini kaybedip üç gün önce kazılan ve ağız açık bırakılan 3 metre derinliğindeki fosseptik kuyusuna düştü. Kuyudan çıkarılan küçük çocuk, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. ? ANKARA (AA) Sayısal Loto’nun bu haftaki çekilişinde kazanan numaralar “9, 10, 38, 40, 46 ve 48” olarak belirlenirken 6 bilen bir kişi, 3 milyon 281 bin 523 lira 85 kuruş kazandı. Çekilişte 5 bilenler 3 bin 526 lira 85’er kuruş, 4 bilenler 43 lira 5’er kuruş, 3 bilenler 6 lira 5’er kuruş ikramiye kazandı. Tekin: Asıl firmalar açıklanmadı Menderes Samancılar ve Arif Keskiner, topladıkları yaklaşık 3 bin kitabı Şırnak’a gönderdi. Samancılar ve Keskiner Şırnak Lisesi’nde bir araya geldikleri öğrencilerle sohbet etti, birlikte film izledi. Yüreğimizin yarısı Şırnak MENDERES SAMANCILAR Emniyet müdürü ölü bulundu İhmal küçük Zafer’i öldürdü 1 kişiye 3.2 milyon lira Bundan yaklaşık 2 ay önce Şırnak Lisesi öğretmenlerinden biri telefon numaramı bularak beni aradı ve “Menderes Bey, neden Şırnak’a gelip okulumuzu ziyaret edip öğrencilerimizle sohbet etmiyorsunuz, çocuklarımıza moral olur. Şimdiye kadar buraya hiçbir sinema oyuncusu gelmedi, lütfen bari siz gelin” dedi. Ben de tamam dedim ve gitmeye karar verdim. Sonra da boş gitmek olmaz diyerek okula kitaplar götürmeye karar verdim. Daha sonra kitap toplama konusunu Arif Keskiner’e açtım. Arif Abi “İyi olur, hatta ben de gelirim” dedi. Arif Abi ile ortaklaşa kitap toplamaya başladık ve 3000’e yakın kitap topladık. Kitapları kargo ile yolladık ve ardından da uçak ile Mardin’e, oradan da karayolu ile Şırnak’a gittik. Öğrenciler, öğretmenler halk ve işadamları bizleri beklemediğimiz bir coşku ile karşıladılar. Akşam yemeğini Şırnak Lisesi öğretmenleri ve öğrencileriyle birlikte yedik. Bizi Şırnak’ın yeni açılan 5 yıldızlı ŞehriNuh Oteli’nde konuk ettiler. Sabah kahvaltısını Şırnak Ticaret Odası Başkanı ve işadamlarıyla birlikte yap tık. Arif Abi ve öğretmenler ile şehir turu yaparak dolaştık. Kahvelerde ve çay bahçelerinde insanlarla sohbet ettik. İnsanların bu kirli savaştan ve gergin ortamdan bıktığını gördük. Herkes barış gelsin de nasıl gelirse gelsin diyor, başka da bir şey demiyordu. Şırnaklılarla birbirimize söz verdik. Oraya sürekli olarak sanatçı arkadaşlarımızı göndereceğiz ve önümüzdeki Nevruz’u Cudi Dağı’nda hep beraber kutlayacağız diye karar aldık. İnsanların gözlerindeki pırıltı umut ışığı olmuş ve yüreğimizin ortasına oturmuştu. Şırnak Meydanı’nda yürürken bize bal ikram eden yaşlı bir kadın “Barış gelecek mi oğlum” diye sorduğunda, “Gelecek ana, niye gelmesin ki” dediğimde “inşallah” diyerek bal kavanozunu elimize verdi ve “Güle güle yeyin, ekmeğinizi banın, bu bal hepimize yeter oğlum” dedi ve ardından ekledi; “O artistlerin hepsi gelsin misafirimiz olsun tamam mı” dedi. Biz de söz verdik, artık bir ayağımız Şırnak’ta olacak. Öğleden sonra Şırnak Lisesi’ne gelen kitap kolilerini öğrencilerle birlikte açtık. Öğrencilerin gözlerindeki ışık gerçekten de görülmeye değerdi. Böyle bir sevgi seli sanki hiç yaşamamıştık. Kitapları okula teslim töreninden sonra Cudi’den esen serin yeller ve kuş sesleri arasında film göstereceğimiz yere gittik. 500 kişilik sinema salonu hıncahınç dolmuştu. Öğrencilerle birlikte filmleri izledik, ardından da bize sordukları soruları söyleşi ortamında yanıtladık. Çocuklar barıştan başka hiçbir şey istemedi ama “Bir de tiyatro salonumuz olsa iyi olurdu” dediler, onun da sözünü verdik. “Biz buradan sanatçı olarak dünyaya açılmak istiyoruz, neden bizim konservatuvarımız yok” diye sitem ettiler. “Bizim için lütfen önyargılı olmasınlar. Mademki hepimiz kardeşiz, sanatçı kardeşlerimiz, ağabeylerimiz, ablalarımız biz öğrencileri burada yalnız bırakmasınlar.” Panel bitti, tüm öğrenciler ve Şırnaklılarla sarmaş dolaş olduk, yüreğimizin yarısını Şırnak’ta bırakarak istemeye istemeye Arif Abi’yle İstanbul’a döndük. Tüm Şırnak Lisesi öğrencilerine, hocalarına ve Şırnak halkına konukseverliklerinden dolayı canı yürekten teşekkür ediyoruz. Kuzey Kutbu için toplandılar Greenpeace üyesi 200 kişi eski Galata Köprüsü üzerinde bir araya gelerek Kuzey Kutbu’nun korunması için eylem yaptı. Dünyanın 280 şehrinde de yapılan eylemde göstericiler “Kuzey Kutbu’nu seviyorum” yazan insan pankartı oluşturdu. Artistlerin hepsi gelsin... Bir de tiyatromuz olsa...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle