18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 NİSAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 ominion” İngilizce bir “D sözcük olup, İngiliz emperyalizminin bir biçimini tarif için Latince “dominium” kökünden türetilmiştir. Büyük Britanya’nın doğrudan sömürgesi olmaktan çıkıp imparatorluğun “Commonwealth of Nations” şemsiyesi altında toplanan özerk ülkeleri tanımlar. Basit isim anlamında, bir üst kimliğin egemenliği altındaki mülk, toprak, ülke demektir. Dominyon sözcüğü, 1948’den beri kullanılmıyor. Ama dünyadaki ülkelerin ezici çoğunluğu, çağımızda da bir üst kimliğin, baskın bir egemenin adı konulmamış, bayrağı çekilmemiş dominyonu! Bir elin beş parmağını geçmeyen “dominant”lar arasında şampiyon, elbette ABD. Ardından Rusya ve Çin geliyor. Üçüncü çemberde de sömürgecilik tarihinden gelen etki alanlarıyla Fransa, Hollanda, Belçika ile eski emperyal sınırlarına belli ölçüde hükmeden Almanya ve İspanya var. HHH Bugünkü AKP ve seçmenlerinin bir bölümü, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’nin eski Osmanlı sömürgelerini dominyona dönüştürememiş olmasına, kuşaklar boyu hayıflanan “şark ümmeti” gelenekçiliğinin çocuklarıdır. On yıllık iktidar sürecinde bazen adım adım, bazen koşarak izlediği politika, AKP hükümetinin artık dominyon edinmek için geç kalınsa da eski Osmanlı sömürgelerinde mülkünde biten devletlerden hiçbir farkı kalmayacak. Peki hangi üstünlüğüyle bu alanı etkisi altına alacak? Nesiyle “dominant” olacak? Bu konuda, “Eskiden İslam halifesi bizim sultandı, hilafetin yeni bayraktarı benim, gel sen de altına gir!” söyleminden başka nasıl bir gerekçe var elinde? HHH Kürt sorununu da aynı çözüme bağladı, Kerkük’e uzanacak sınır genişlemesini de... Misakımilli haritasının irisini şavulladığına Abdullah Öcalan da onay verdi diye yeni bir devlet yapılandırmak peşinde. Her derde deva İslam şemsiyesini açabilmek uğruna, Türk demek zaten ırkçılıkla eşitlendi, Atatürk neredeyse vatan haini, TC tabelası da çöpe atılmak üzere. Ne var ki ilk aşamada bağlayacağı ülke, şu andaki sınırlar içinde oluşuyor. Eyalet sistemi geldi mi, al sana gıcır gıcır Osmanlı dominyonu, Diyarbakır! İyi de Suriye’de çıkarılan iç savaş ve besleme muhalifler falan, bölgeye hükmüne yetecek mi, yeni AKP devletinin? Üstelik, ordusunu bile tasfiye etmiş, kalanı da NATO’ya teslim etmiş bir yönderliğin, telkinle kuramadığı hâkimiyeti, tehditle alacak hali bile kalmış mıdır? Hele ABD ile İsrail’in, oyundaki “dominant”lığına bakılırsa, AKP devletinin Dimyat’a dominyona giderken eldeki Osmancık baldosundan da olacağı açık değil midir? “Hâkimiyet arzusu öyle yakıcı bir tutkudur ki, tüm du yguları boğarken aklı kül eder .” TACİTUS GÖRÜŞ Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Dominyon! söz sahibi olmayı amaçladığını açıkça göstermiştir. Zaten böyle bir istem de meşrudur. Başta İngiltere, tüm eski/ yeni emperyalist devletler, adı dominyon olsun olmasın etkileri altına aldıkları ülkelere benzedikleri için değil, tam tersine onlara herhangi bir biçimde üstünlüklerini kanıtlayarak egemen olmuşlardır. Bu üstünlük İngiltere özelinde dünyanın gıpta ettiği monarşik demokrasi geleneği, ABD ve diğerleri için süper güç hayranlığı, hatta düpedüz zorbalık olabilir. Ama her “dominant” devletin, baskı ya da etki kurduğu devleti hayran ya da korku içinde bırakan bir üstünlük farkı vardır. HHH AKP yönetimi, Osmanlı’nın eski sömürgelerine kendilerinden daha ileri, daha gelişmiş, çünkü Cumhuriyet değerleri içinde demokrasinin tüm özgürlükleriyle donatılmış olduğu için “dominant” bir Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Akıllı Olmak Bilgi ve yeteneklerini yararlı yönde kullanan insanları akıllı olarak nitelendiririz. Tanımlamanın içeriğinde belirlendiği gibi akıllı olmanın kökeninde bilgi sahibi olmak önkoşul olup onu yetenekle yararlı yönde kullanmak gereklidir. Benzer bilgileri edindikleri halde insanların farklı eylemlerde bulunmalarının nedeni, bilgiyi kullananların yeteneklerinin farklı ve kendilerine özgü olmasındandır. Ayrıca edinilen bilgilerin türü de büyük önem taşımaktadır. Bilgileri doğa gerçeklerine uymayan dogmalar, kanıtlanamayan aktarma öğretiler niteliğinde olduğu için beyinleri koşullandırılmış olanların akıllı olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Antropoloji biliminin verilerine göre Homo Erektus (dik duran insan), Homo Habilis (el becerisi kazanan insan), Homo Faber (üreten insan) aşamalarının ardından soyumuz yaklaşık 50 bin yıldır Homo Sapiens (akıllı insan) olarak nitelendirilmektedir. Geçen bu binlerce yıla karşın insanların mutluluk ve gönence erişememelerinin nedeni akılsızlık değil, yanlış eğitim, koşullandırma ve yönlendirmelerle aklın kullanılmasının kısıtlanması ya da engellenmesidir. Yazının bulunduğu yaklaşık beş bin yıllık tarih döneminde yazılı olduğu gibi, insan topluluklarının tümünde, yönetimler aklın ve yeteneklerin özgürce gelişmesine olanak verdiği zaman insanlık en uygar toplumlar niteliğine erişmiştir. Antik çağlar boyunca, bugün bile özenilen uygarlıkların yaratıldığı dönemler hep aklın üstünlük ve özgürlüğünün yönetimlerce kısıtlanmadığı dönemlerdir. Tarihçilerin büyük çoğunluğunun “Karanlık Çağ” olarak nitelendirdikleri dönem ise dogmatik inançların ve bağnazlığın aklı baskı altına aldığı dönemlerdir. Ortaçağ olarak tanımlanan tarih sürecinde uygarlık düzeyinin alçalması akıllı insanların yokluğundan değil, akıl ve yeteneklerin bağnaz düşüncelilerce baskı altına alınmış olmasındandır. İnanç sömürüsü yoluyla çıkar sağlayanlar zorbalıkla akıl ve özgür düşünceyi günah sayıp kötüleyerek toplumları amaçlarına uygun şekilde yönlendirmeye çalışmışlardır. Benzer olguları ulusal tarihimizin yakın döneminde de somut olarak gözlemlemekteyiz. “Laik Cumhuriyet”imizin kuruluş yıllarının akla ve bilime özgürlük tanıdığı “Akıl Çağı” ülkemizin en saygın düşünce, sanat ve bilim adamlarının yetiştiği dönemdir. Bugün yaşananların nedeni ise şekilsel demokrasiye geçtiğimiz 1950 yılından beri çağdaş eğitim ve bilimden uzaklaşılarak toplumumuzun bağnazlaşmaya yönlendirilmesidir. Sanat yapıtlarına tüküren, anlamını algılayamadıkları yapıtları ucube olarak nitelendiren, karşı cinsi çağdışı ve doğaya uymayan sağlıksız giysilere koşullandıranlar aynı bağnaz eğitimin ürünleridirler. Bu tutumla uluslararası ilişkilerin saygınlığımız korunarak sürdürülmesi olanaksız hale geldiği gibi, giderek yurtiçinde de güvenlik ve gelecekten kuşku duygusu yaygınlaşmaktadır. Sorunların çözümü için geçmişlerinde abartılı yaldızlamalarla ünlenmiş kimselerden medet ummanın sağlayacağı yarar da tartışmalıdır. Ülkemizde sorunları gerçek nedenlerini ve boyutlarını bilerek çözebilecek nitelikte gerçekten akıllı bilim adamı ve düşünürlerin hâlâ var olduğu kuşkusuzdur. Bütün sorun, zorlukları, emperyalist, sömürücü dış güçlerin isteği doğrultusunda değil, ülkemizin yararları doğrultusunda çözmek kararlılığının gösterilememesinde yatmaktadır. Tarihin bütün dönemlerinde gözlemlendiği gibi, “Başkalarının bilgilerini öğrenerek bilgili olunabilir, ama herkes sadece kendi aklıyla akıllı olabilir”. Bu gerçek şüphesiz herkes için geçerli olduğu gibi, başkalarının talimatlarıyla akıllı olarak öne sürülen ve bu durumu benimseyenleri de kapsamaktadır. Ölüme Çıkan Nehirler Sana hangi şiirleri yazdıysam yırt at hepsini yollarımı geri döndürme çok öncelerde kalayım artık biriktire biriktire ekmek kavgalarını nereye kadar yaralanmadan harcamaya bak acılarını sabahları bekleme gecelerden otobüslerlerle de geçilir trenlerle de korkma hayat sevdiğimiz şarkılar kadar uzun değildir olsa olsa küçük nehirler hem akarken gürültülü de çıkar sesleri aldırma bir tarafta ağlarlar bir tarafta gülerler aldanma sonunda önlerini ölümler keser. A. Kadri Ergin Türkiye örneğiyle öncülük sunabilirdi. O toplumların yokluğunu ve özlemini çektiği her şey, en başta eşit yurttaşlık, inanç baskısını kaldıran laiklik elinin altında; insan hak ve özgürlüklerinin garantisi gerçek, tam demokrasi bir adımlık mesafedeydi. Oysa AKP, bütün bunları kurmak istediği üstünlüğe engel olarak görüyor. Türkiye’yi eski Osmanlı mülkünden menkul ve hepsi özgürlük yoksunu, zorbalıkla ayakta duran onun bunun uydusu bu devletlerden farklı kılan ne varsa yıkıyor. Laikliği bitirdi. Seçimlere indirgediği demokrasiyi, çoğunluk sultasına dönüştürdü. Kuvvetler ayrılığını fiilen yok sayan bir baskı rejimi oluşturdu. Yakında, yönder olmak istediği eski Osmanlı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] Şehircilik ve Siyaset “Emsallerle (yapı yoğunlukları) oynayan belediyeler var. AK Parti’nin azami emsal ilkesi 3 olmalıdır. Plan notlarıyla oynayarak 6’ya, 7’ye çıkarıyorsanız tarih de millet de sizi affetmez.” Biliyorsunuz bu sözler Başbakan’ın... Partisinin 1 Nisan’daki Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda “rant için emsali yükseltme mantığından vazgeçilmesi”ni de belirtmiş, kentsel dönüşümün en çok “zemin+5”le planlanmasını söylemişti. Ulusal Kanal’daki İmar Dosyası’nın o haftaki (4 Nisan) konusu “Şehircilik ve Siyaset”; konuğum ise Doç. Dr. Tarık Şengül’dü. Şehircilikte “çevre ve toplum yararı”ndan uzaklaşılmasının temel nedeninin “siyasi müdahale” olduğunu anımsatan Şengül diyordu ki; “Herkese sağlıklı yaşam hedefi yerine imar rantını gözetmenin giderilemez (yani arsa alanının 3 katı inşaat) “kente karşı suç” denilen devasa yapıların imar dayanağıdır. Kaldı ki yoğunluğu artırmak denince önce TOKİ akla geliyor; çünkü işi gücü mümkün olduğu kadar fazla imar rantı sağlayarak “gelir ortağı” kâr amaçlı şirketlerine armağan etmek. Özelleştirme İdaresi ise “satış”ını üstlendiği kamu tesisi arsalarındaki yoğunluğu, kendi yapıp kendi onayladığı planlarla olabildiğince artırarak, en yüksek fiyatlarla pazarlama peşinde... Başbakan’ın önce, emsal artırımının “dorukta”ki örneklerine imza atan kendisine bağlı bu vb. kurumların “kulaklarını çekmek” yerine belediyelere çatması ise insanı sadece gülümsetiyor. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Bir “siyasetçi”nin, “emsal” ya da “kat” gibi ancak şehircilerin derinlemesine çalışmalarla karar verebilecekleri konularda, hiçbir etüde dayanmayan kurallar getirmesi Altta oy verenler, üstte oy alanlar... acaba nasıl tanımlanabilir? zararlarını yaşıyoruz.” Çağdaş planlamada Peki, rant yapılaşması bu gibi değerler, nüfus neden “giderilemez” artışından arazinin zararlar veriyor? özelliklerine, kent Şehir Plancısı Şengül siluetinden yöresel bunu da özetle şöyle mimariye… sayısız verinin açıkladı: “İmar talanı ve “birlikte” ele alınmasıyla kanunsuz binalar, ister belirlenebiliyor. Örneğin konut ister işyeri olsun kimi yerde “tek kat”, artık yıkıl(a)mıyor. O kimi yerde “yüksek halde tek çıkar yol, önce apartman”lar akılcı sağlıklı planlama ve plana olabiliyor. “Şehircilik koşulsuz uymayı sağlamak; bilimi”nin temelini tıpkı gelişmiş ülkelerdeki oluşturan bu “sentez”i gibi...” doğru yapabilen öğrenci diploma alıyor, aşbakan’ın beceremeyen sınıfta önerileri kalıyor. Bu durumda Edirne’den Bir bilim insanının bu Kars’a her yerde sözü ile Başbakan’ın Başbakan’a uyup “en çok “yoğunluk artırmayın” emsal 3”; kat adedi de çağrısının “eşzamanlı” “zemin + 5”i öneren bir yapılması, siyasetin artık “aklını başına aldı”ğını ne öğrencinin notu acaba yazık ki göstermiyor; çünkü kaçtır dersiniz? Başbakan’ın “alkışlanan” Yanıtını “akil” değil, konuşması aslında mesleğinden ödün siyasetin şehirciliğe açıkça vermeyen şehircilik müdahalesi!.. hocalarımızdan Örneğin “3 emsal” bile bekliyorum... İmar krallığı UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] B SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Değer 1 siz, önem 2 siz” anlamında argo söz 3 cük. 2/ Ağaç 4 dikmek için 5 açılan çu 6 kur... Danışıklı dövüş. 7 3/ Tahitili 8 kadınlardan 9 esinlenilerek yapılmış 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir plaj giysisi... 1 K O L O K Y U M Eskiden kullanı 2 İ L İ K U R A L lan akçeden kü 3 N İ Ş M A K T A çük metal para. 4 E G E M E N A Ğ 4/ Âşık, vurgun, F I tutkun... Bir nota. 5 S O R A K 6 İ P İ K İ L E M 5/ Kocaeli Yarımadası’nın en 7 O S İ L A T Ö R O V E R R E N uzun akarsuyu... 8 Kamboçya’nın pa 9 İ N İ E S EME ra birimi. 6/ Bir gıda maddesi... Bir satış yerinde satışa hazır bulundurulan malların tümü. 7/ AleviBektaşi törenlerine verilen ad... “Doymaz beşer dedikleri kuş ’lara” (Tevfik Fikret). 8/ “Hazanbel” de denilen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bitki... Gelir. 9/ Çelimsiz ve biçimsiz kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “ delik, cepken delik / Kevgir misin be kardeşlik” (Orhan Veli)... Yeniçerilere üç aydan üç aya ödenen maaşın ikincisi. 2/ Gözleri görmeyen... Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü. 3/ Bir köşeden karşı köşeye doğru kesilmiş ya da katlanmış olan... Temeli taklide dayanan sözsüz oyun. 4/ Bizans döneminde, İstanbul’da siyasal suçluların kapatıldığı ünlü zindan... Rubidyum elementinin simgesi. 5/ Önü hendekli siper... Boru sesi. 6/ Yemek... Cinsel zevkleri çağrıştıran, cinsel istek uyandıran. 7/ Elazığ ilinde bir baraj... Akira Kurosava’nın bir filmi. 8/ Afrika’da yetişen ve parlak kerestesi mobilyacılıkta kullanılan bir ağaç... Cilacılıkta kullanılan bir tür zamkreçine. 9/ Hor görülen, aşağılanan... Soyundan gelinen kimse.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle