23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Sultan İkinci Abdülhamit’in dördüncü kuşaktan torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu siyasete girmeyi düşünüyormuş. Farklı partilerden gelgel alıyormuş ama AKP Gençlik Kolları’nın Arifiye’de düzenlediği “Dedem Abdülhamit Han” panelinin çıkışında verdiği ilk siyasal mesaja bakılırsa ne dediği belli olmasa da hangi partiye gideceği çok açık: “Dedelerimiz hep at sırtında dünyayı fethederken tarihimizi düzgün bir şekilde anlatamıyoruz. Ayasofya’nın da tekrar ibadete açılmasını istiyorum. Dedelerimizin ahları var üzerimizde. Onları az da olsa üzerimizden atmak gerekiyor. Hem Ayasofya’nın açılmasını hem de diğer sultanımız Vahdettin Han’ı ülkemize geri getirmek istiyoruz.” At sırtında dünyayı fetihle, tarihi düzgün anlatamamak arasında nasıl bir ilişki var, anlayan beri gelsin, bana da mesaj atsın, lütfen! Acaba tarih, at sırtındayken mi anlatılamayan bir şey, yoksa dörtnalayken mi? HHH Ayasofya ile Vahdettin bölümü daha da karışık. Ayasofya mı ah etmiş şahsın dedelerine, yoksa dedelerinin mi ahı konmuş Ayasofya’nın üstüne? Ya “diğer sultanımız Vahdettin Han” neyin nesi, kimin fesi? Vahdettin sulbünden bir şehzade daha mı var, yoksa bildiğimiz Vahdettin’in cenazesi mi geri getirilecek; düşmana hem de allı pullu, imzalı mühürlü tapusuyla sattığı memlekete? Adam olana bu kadarı da yeter ama Abdülhamit Kayıhan başka ne inciler dizmiş diye merak ettim, Facebook’taki sayfasına girdim. 4 Nisan tarihli son mesajında hazret şöyle seslenmiş müstakbel tebaasına: “Cumanız mübarek olsun aziz gönül dostları. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem buyurdular ki: Amellerden rahatça yapabileceğiniz kadarını yapın. (Daha fazla yapacağım diye kendinizi zorlayıp usanmayın.) Siz amelden usanmadıkça, Allah da sevap “Despotlar, baskı, biat ve zulümden beslenirler. Ama daha da korkuncu, budalalığı besleyip yaymalarıdır.” Hanlıkta İmam, Ayılıkta İman ve ecir vermekten usanbir sesle gümbürdemiş: maz…” vb, vb. “Yıllarca bana inanmadın, Epeyce zayıflayıp kayaratılışı kozmik bir kazaya fasına da bir fes geçirbağladın ve şimdi sana yarse, atası Abdülhamit’e dım etmemi istiyorsun! Seni hık demiş burnundan sevgili kulum mu saymalıdüşmüş kadar benzeyen yım?” Şehzade Kayıhan’ın Adam korku ve utançla kara, molla sakallı fotoğtitreyerek yalvarmış: “Biraflarına baktım baktım… liyorum, varlığınızı bunca Ve okurum Abdullah yıl inkârdan sonra sevgili Alçiçek’in ilettiği bir fıkrakulunuz sayılmaya hakkım yı anımsadım: yok. Ama belki ayıyı imana HHH getirebilirsiniz?” Ormanda gezmeye Gür ve ilahi ses, ormanda çıkan ateist bir adam, “Pekâlâ!” diye yankılanıp doğayı hayran gözlerle susmuş. seyrediyor ve içinden: Işık huzmesi kaybolmuş. “Evrim ne güzellikler yaGökyüzü aydınlanmış, nehir ratıyor!” diye geçirip mest Fotoğraf : tekrar akmaya koyulmuş. ABDÜLHAMİT KAYIHAN O. Her şey eski haline dönoluyormuş. Ansızın, ardında bir ayı müş. Ayı pençesini indirmiş, belirmiş ve müthiş kovalamaca başlamış. adamı haklamış. Adam var gücüyle kaçıyor ama arkasına Sonra iki pençesini gökyüzüne çevirip her baktığında ayının biraz daha yaklaşkonuşmaya başlamış: mış olduğunu görüyormuş. Soluk soluğa “Tanrım, senin rızkınla orucumuaçıyokoşmayı sürdürürken ayağı bir dala takılıp rum, hamdolsun verdiğin nimetlere!” yere düşmesin mi? HHH Ayı avının üstüne atlamış tabii, pençeBen de bugün iki elimi açıp semaya, sini kaldırmış, tam vurmaya hazırlanırken, haykırıyorum sonsuzluğa: ateist adam canhıraş bir sesle “Tanrım!” Ey Tanrım! diye haykırmış. Madem geçmek zorundayız bu ormanBirden zaman durmuş, ayı donakalmış, dan, çekmek zorundayız yeni bir saltanat ormandaki nehir akmaz olmuş. Kapkara sultası, niye hep baskıcı sultanlar, gerici kesilen gökyüzünden süzülen bir ışık şehzadeler gönderiyorsun? Bunların arasında hiç yok muydu huzmesi, yerde yatan adamın üstüne kalenderi, bilgini, aydınlanmışı? düşmüş ve orman, derinlerden gelen ilahi JORGE LUİS BORGES ‘G’ NOKTASI Öldürseydiniz Bari! Beyoğlu’ndaki Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto etmek isteyen yerli ve yabancı sanatçılara, sinemaseverlere, kent korumacılarına karşı polisin uyguladığı olağanüstü şiddetin görüntülerini televizyon ekranlarında izledik. Kalabalığın üzerine nasıl acımasızca tazyikli su sıkıldığını, nasıl o dar alanda düşüncesizce biber gazı kullanıldığını, gaz bombaları atıldığını, yönetmen Erden Kıral’ın, sinema eleştirmeni, yazar Atilla Dorsay’ın gazlardan nasıl etkilendiğini gördük. İçimiz o tarihsel sinema, yoksa hukuk, yoksa insan hakları adına mı acıyor, acısın bilemedik. Öfkelendik. Çaresizlik içinde “Öldürseydiniz bari” diye haykırdık içimizden. HHH Her şeye rağmen polise yönelik eleştirilerimiz koşulludur, çünkü onlar kendilerine verilen görevleri yerine getiren emir kullarıdır. “Ne yapın, yapın durdurun” buyruğuna karşı çıkma şansları yoktur! Sonuçta polisler de, Müslümanlaştırıldıkça şiddetin egemenliğine giren, insanlarının birbirlerine karşı acımasızlaştığı, eğitim düzeyinin yerlerde süründüğü bir toplumun bireyleridir. Eleştirilerimizin hedefi bir kültür varlığımızı daha betona gömmek kararlılığında olanlar, bu yıkıma karşı çıkan duyarlı insanların protesto eylemlerini bastırmaları için üzerlerine tazyikli su araçları, biber gazları, sis bombaları gönderenlerdir. Ne yazık ki İstanbul’daki yerel iktidar Ankara’daki merkezi iktidarın yörüngesinde dönen bir uydudur. Bırakın özümsemeyi, tam tersine İstanbul’un kendine özgü kültüründen rahatsız olan, bu kültürü iğdiş etmek, yozlaştırmak için elinden geleni ardına koymayan, yönettiği kentin insanlarına İstanbullu niteliği kazandıran kültürel varlıklarına, kültürel oluşumlarına düşmanlaşmış bir iktidardır. Bu kafa İstiklal Caddesi’nin ortasına Demirören ucubesini oturtacak kadar endazesi kaymış kafadır. Şimdi aynı kafa altında Emek Sineması’nın bulunduğu, 1884’te mimar Alexandre Vallaury tarafından tasarlanmış tarihsel yapıyı yıkarak yerine bir AVM dikmek isteyen kafadır. Bu kafa için Emek’in ülkemizin sanat yaşamındaki yerinin, 1924 yılından bu yana sinemaseverlere hizmet veren tarihsel kimliğinin, Barok ve Rokoko bezeli yaldızlı tavan ve duvarlarının, 875 kişilik salonunun hiçbir önemi yoktur. HHH Evet, bu kafa İstanbul’dan bir Dubai ortaya çıkarmak özlemiyle yola çıkmış, amacı doğrultusunda koşar adım ilerleyen, önüne çıkan her engeli yıkmaya, yıktırmaya kararlı olan kafadır. İstanbul’un kurtuluşu bu kafanın kent iktidarından uzaklaştırılmasına bağlıdır. Bunun başka yolu yoktur! YALNIZLIK Yalnızlık kıyılarda ve dağlarda sessizce gezer kasaba otellerinde rahat eder geceleri korkudan inmez büyük şehirlere kavga kıyamet çoluk çocuk ailelerde insanlar ve ekmek kavgaları bu büyük gürültülerde bırakırlar hayallerini yalnızlığın görünmeyen nehirlerine karanlıkları da olur güneşleri de çocukluklarına koşarlar kurtulurlar ölümlerden ve hayatlardan değmez birbirine yalnızlıkları bile sabah olunca eski istasyonlarda sahipsiz bir bavul olur hepsi acele ile toplanır her şey herkes geriye döner ölümler ve hayatlar devam eder yalnızlık kıyılarda ve dağlarda sessizce gezer. A. KADRİ ERGİN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Mimarlık’ 50 Yaşında Mimarlar Odası’nın kent kültürümüze armağan yayımladığı “Mimarlık eden Zeki Sayar’ın dediği Dergisi” 50 yaşında. gibi: “Bunun için kendinizi Bazı gecikmeler dışında adayacaksınız ve ısrarlı 1963’ten beri “kesintisiz” olacaksınız.” yayımlanan derginin arşivi, İşte böylesi “sivil” sadece mimarlığın değil, ve “gönüllü” çabalarla imar, çevre, kent ve kültür gerçekleşen bir mesleki alanında izlenen politikaların yayın, dünyanın hangi da en geniş “belgesel”ini ülkesinde yarım asrı geride oluşturuyor. bıraksa, siyasi kesimler bir Bu politikaların uygulama yana tüm kültür ve sanat ve sonuçlarını kamuoyuyla çevreleri ayağa kalkar, da paylaşan Mimarlık’ın bu özverili başarı ulusal yarım asırlık ölçekteki kutlamalarla birikimi, kucaklanırdı... Bizde Mimarlar Odası kimse oralı olmadığı gündemindeki gibi mütevazı kutlama konuların yemeği ve ikinci elli ait oldukları yılın ilk sayısındaki dönemlerdeki değerlendirmelerin değerlendirmelerini de dışında ne ses duyuldu ne içeriyor. de seda... Yakın tarihimizin hemen tüm imar ve şehircilik ümü internette gelişmelerini “mimarlığın toplumsal sorumlulukları” Yayın komitesi, kapsamında irdeleyen yönetimler değişse yazılar, araştırmalar ve bile Mimarlık’ın “genel özenle derlenen haberler, çizgisi”ni değiştirmediğine ülkenin bugünkü durumuna dikkat çekerken, 50’nci yıl nasıl ve hangi tercihlerle gelindiğini de açıkça sergiliyor. Ülkemizde giderek azalan “mimarlık ve şehircilik yarışmaları”nın yarım asırlık serüvenini “ödül almış projeler”le Yarım asrın mimarlık serüveni belgeselimiz... belgelemesi ise “çağdaş mimarlığımızın için ilgi duyan “herkes”e ilerlemesi” ile “mimarlığa eşsiz bir hizmet sunuyor. saygının gerilemesi” Derginin sayısal ortama arasındaki “eşzamanlı aktarıldığını, Ocak sürecin” en çarpıcı 2013’e dek yayımlanan saptaması olsa gerek... “tüm sayılar”ın yazı ve görsellerine web zerk’ dergi sitesinden “ücretsiz” ve Günümüzde sayıları 40 “şifresiz” ulaşılabildiğini bini bulan “oda üyesi” duyuran komite, www. mimarlara “ücretsiz” mimarlikdergisi.com’a dağıtılan; buna rağmen “ücretli” mimarlık dergileri girmenin yeterli olduğunu arasında sürekli “övgü”ler belirtiyor. alarak yaşamını sürdüren 50’nci yılı “368 sayının Mimarlık, aynı zamanda derinliğine yakışır şekilde “özerk” yönetimi ve kutlamak” amacıyla, “özgür” yayın kurulu 369’uncu sayı için bir geleneğiyle de diğer kapak tasarımı yarışması mesleki yayınlar arasında düzenledi. 233 tasarım en “demokratik” teslim edildi. İzmir’de dergilerden biri. mimarlık yapan Ferhat Odanın kurumsal Hacıalibeyoğlu, Deniz desteği ve reklam Dokgöz ve Orhan katkılarından başka Ersan’ın tasarladıkları hiçbir kaynağa sahip kapakla “ikinci elli yıl”a değil. Tıpkı 1930’larda başlandı. “Arkitekt” dergisini Yolun açık olsun sadece kişisel olanak ve gayretleriyle mimarlık ve Mimarlık... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com T BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY ‘Ö SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 l/ Genellikle 1 20 Mayıs’ta 2 meydana gelen bir fır 3 tına. 2/ Jüpi 4 ter gezege 5 nine verilen 6 bir başka 7 ad... Antal ya ilinde, 8 yurdumuz 9 da kurulmuş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yirmi bir köy 1 C İ L V E L O Y enstitüsünden biri. 2 A S İ D A Y A K 3/ Rusya’da zenL A gin köylülere ve 3 V O M B A T N E İ D M rilen ad... Bulgur, 4 C E F İ J İ biber, soğan, do 5 A L O 6 V A L Ö R L E K mates, maydanozV ONO Z N A la yapılan ve asma 7 S İ Y E Z yaprağına sarılıp 8 R U J çiğ olarak yenen 9 A K İ K R A T E bir yiyecek. 4/ Sınır nişanı... Ortaya çıkan durum. 5/ “Flurcun” da denilen bir kuş. 6/ Şaşma belirten bir ünlem... Ege Bölgesi’nde bir dağ. 7/ Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisi... Bir organımız. 8/ Koyunların kuzulama dönemine yakın, sürü sahiplerini dolaşarak yiyecek ve bahşiş toplayan çoban... Oyunda cezalı çocuk. 9/ Elli şiniklik tahıl ölçeği... Sırtta taşınan yük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İpekböceği kozası. 2/ Kimi şeylerde var olduğuna inanılan şans ve iyilik kaynağı... Katarakt hastalığına verilen bir başka ad. 3/ Telli çalgılarda telleri germeye yarayan burgu... Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan ucu sivri takoz. 4/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Önemli tarihsel olgu. 5/ Marmara Bölgesi’nde bir akarsu. 6/ Birinden birinin olacağı sanılan iki iş için kullanılan bağlaç... Antalya yöresine özgü, kemikli et ve pirinçle yapılan bir yemek. 7/ Yırtıcı bir kuş... Yabancı. 8/ Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü... Nine. 9/ Mersin’in bir ilçesi... Boynuzunun biri kırık hayvan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle