22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İnsanca Barış KANI durdurmak yetmez; insanca olması gerekir barışın. İnsanca olması ise, anlamlı olmasına bağlıdır, o da kapsamına. İsterseniz, günlük yaşamdan alınma basit örneklerle düşünmeye çalışalım kapsamlı barışı: Bir apartmanın altlı üstlü ya da yan yana iki dairesinde oturan aileler çocukların ya da büyüklerin anlaşmazlıkları yüzünden birbirine küskün, kavgalı, hatta kanlı bıçaklı olduktan sonra başkalarının çabasıyla barıştırılsalar ve hep asık suratla ancak gerektiğinde birbiriyle konuşabilir duruma getirilmiş olsalar, o kadarı “barış geldi” demeye yeter mi? Çocuk oyunlarının mızıkçılığı mahalle kavgasına, karıkoca geçimsizliği suçlamalara, dövmelere, yaralamalara, cinayetlere dönüşüyorsa orda barıştan söz edilebilir mi? Bunlar, kapsamlı barış kavramının akla getirdiği sıradan olasılıklar; “bölgesel huzur” gibi başka beklentiler de eklenir onlara. ma PKK barışı dolayısıyla ciddi olarak ele alınması gereken ilginç sorun bunlarla ilgili değil. Şimdiki sorun, Öcalan’ın durup dururken barışın çözüm çerçevesine “Misakımilli” kavramını niçin sokmak istemesidir. Bunun Mondros Mütarekesi sonrasında gündeme geldiğini, Sivas Kongresi’nin, hatta Mustafa Kemal’in ısrarıyla toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi ile ilk Millet Meclisi toplantılarının başlıca konularından biri olduğunu, Musul ve Hatay sorunlarını da içerdiğini hep biliyoruz. PKK reisinin konuyu gündeme getirmesi neyin işareti olabilir? Kimi yorumcularca ileri sürüldüğü gibi, ideoloji taslağı olarak Davutoğlu’nun derinliklerini tarayıcı bir AKPPKK senteziyle yeni yol arayışı mı? Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirmeye yönelik Amerikan tasarımına öncülük etmeyi amaçlayan bir büyük Kürdistan hedefi mi? Musul ve Kerkük sorunlarını canlandırıp Cumhuriyetin yeniden kuruluşunda federalizmi öne çıkarıp federe statülü etnik özerk yerel yönetimler kurma hevesi mi? alnız, yeni barış niyetlileri iyi bilmelidirler ki, değişik etnik kökenli bütün vatandaşları içerecek bir çözüm, cumhuriyetin temel ilkesi olarak, tek yapılı ulusdevlette insanların mutlak eşitliğini benimseyip ırkçı ya da dinci ayrımcılığı mutlaka engelleyen kurallara dayandırılmalıdır. Başka türlüsü insanca bir barış olmaz. Kürt Baharı ve Türk Barışı: İslam mı, Laiklik mi? Kürt milliyetçilerine sunulan Kürt Baharı’nda barış umudu verilirken “Yurtta barış dünyada barış” temeli üzerine kurulmuş Cumhuriyetin birlik ve bütünlüğünü koruyan milliyetçileri ömür boyu hapse mahkum etmek, hangi mantıkla bağdaşabilir? Bozkurt GÜVENÇ A A kıl ve hikmet, bilim ve hukuk felsefesi idam cezasını kaldırıp yerine ömür boyu (müebbet) hapis cezasını getirdi ama “ebedi barış”ın yolunu henüz bulup gösteremedi. Yalnız ülkemiz değil, insanlık âlemi şaşkınlık içinde bunalıyor. Hukukun üstünlüğünden söz eden güçler ve güçlüler, savaşı ya da barış için savaşı kaçınılmaz görüyor ve gösteriyorlar. “Türkiye nereye” sorusunun medyadan, manşetlerden düşmediği şu günlerde, savaş hazırlığının barış sağlamadığını gören toplumlara “savaş mı, barış mı?” istediği sorulsa, kuşkusuz büyük çoğunluk barış isterdi. Bilinçli olmasa bile herkesin barış istediği bir dönemde, ömür boyu hapis, topluma barış ve huzur getirebilir mi? Başka bir deyişle ömür boyu ağırlaştırılmış hapis, uzun vadeli bir iç barışın çözümü olabilir mi? Ülke gündeminde “genel af yok” deniyor ama Abdullah Öcalan’ın İmralı’da çekmekte olduğu ve Silivri’de Ergenekon sanıkları için istenen ömür boyu hapis cezaları var. Öcalan, basına sızdırılan barış görüşmelerinde, “Yakında hepimiz hür olacağız” umudunu dile getirirken Ergenekon sanıklarının bu yoldaki savunmaları, cezaların önceden verilmiş bulunduğu inancını pekiştiriyor. Kürt milliyetçilerine sunulan Kürt Baharı’nda barış umudu verilirken “Yurtta barış dünyada barış” temeli üzerine kurulmuş Cumhuriyetin birlik ve bütünlüğünü Kürt Baharı ve Türk barışı koruyan milliyetçileri ömür boyu hapse mahkum etmek, hangi mantıkla bağdaşabilir? Modern sonrası dünyada her şey olabiliyor ama kamu vicdanı böylesi bir çelişkiyi içine sindirebilir mi? Kimi akil adamlar genel af öneriyor. Hükümet sözcüleri ise “Parti gündeminde genel af yok” derken siyasi iradenin nihai kaynağına kapıyı aralık tutuyor. Gözü yaşlı şehit analarına seslenen Başbakan, “Siz isterseniz, barışı getirebilirsiniz” diyor. İktidar partisinin ve TBMM’nin gündeminde yok ama genel af her an ülke gündemine getirilebilir. Son haftalarda “toplum mühendisliği”nde deneyimli uzman kuruluşların böyle bir hazırlık içinde oldukları görülüyor. Genel bir af girişimi, gerilimi düşürüp derindeki kaygıları belki yatıştırabilir ama taraflara gelecek güvencesi verebilir mi? Geçmiş on yıllarda, “Genel af mı, gene laf mı?” tekerlemesiyle hafife alınan genel af uygulamalarına tanık olduk sonuçlarına katlandık. Öcalan, güvencenin bin yıllık İslam mı, laiklik mi? ortak İslam mirasında ve İslamın tek ümmet, tek devlet ilkesinde bulunacağını söylüyor. Ancak, hemen güneyimizdeki Kürdistan’ın Irak devletiyle sınır anlaşmazlıkları ve komşu Suriye’de Sünni Alevi çatışmaları sürerken Büyük Ortadoğu için Türkiye ve İsrail, İran’ın nükleer gücüne karşı uzlaşmaya yanaşırken İslam Birliği söylemi, bölünmüş bir Ortadoğu’da barış güvencesi olabilir mi? Dilimizde “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyimi vardır. Osmanlı mirası ve “Kürt Baharı” derken “Türk barışı”ndan olmayalım sakın! Son günlerde, yapıcı önerilere açık olduğunu dile getiren Sayın Başbakan’ın, kuvvetleri birleştirecek bir başkanlık hayaline kapılması beşeri bir davranıştır. Osmanlı’nın Darül İslam devleti, dünyanın Darül Harp devletlerine yenik düşmüştü. Nevruz törenlerinde Türk bayrağının yokluğunu bağışlanamaz bir kusur olarak yorumlayan Başbakan haklıdır. Halifelik ya da dinsizlik değil, hukukun üstünlüğüne bağlı, laik ve barışçı Türkiye Cumhuriyeti adına... Güneş Işığından Yararlanmayan Kadınlar Y T Dr. Aysel EKŞİ tüm bedeni örten tesettürün, küçücük kızların, genç kadınların güneş ışığından yararlanmalarını engellediği bilgisidir... Burada konunun özünü anlayabilmek için güneş ışınlarının etki mekanizmasını biraz açıklayalım: Kalsiyum ve fosfor özellikle çocukların büyümesi ve kemiklerin gelişmesi için gerekli maddelerdir. Süt, yoğurt, peynir gibi yiyeceklerde bolca bulunan kalsiyum, kemik gelişimi yanı sıra kas zayıflığına karşı vücudu korur, kalp atışının düzenlenmesinde etkilidir, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, tiroit fonksiyonları ve normal kan pıhtılaşması için gereklidir vs... Ancak yediğimiz yiyeceklerdeki kalsiyum ve fosfor sindirim sistemimizden, yani bağırsaklarımızdan emilmez, Bunların emilmesi için D vitamini gereklidir. Ama vücudumuzda D vitamini bulunmaz, D vitamini yiyeceklerimizle provitamin D şeklinde alınır ve bu provitamin D, cildimizde güneş ışınlarının etkisiyle D vitaminine dönüşür. Böylece D vitamini yiyecekle aldığımız kalsiyum ve fosforun bağırsakta emilimini sağlar. Kuvvetli kemik ve dişler, kalsiyumun buralara yerleşmesiyle olur. D vitamini eksikliğine bağlı kemik problemlerinin Hindistan’da Sünni Müslüman kadınlarda çok sık görülmesi dikkati çekmiş. Kadınlara kemiklerde kalsiyum eksikliği sonucu meydana gelen ‘osteomalazi’ adlı hastalık tanısı konmuş. Bu durumda kemikler yumuşar, çarpılır, kalça kemiklerinde yalancı kırıklar görülür. Çoğunlukla doğum sonrası ve emzikli kadınlarda oluşan problemin nedeni kadının vücudundaki D vitamini eksikliğidir... Bu hastalık, kadınların Hindistan gibi çok güneşli ülkede baştan aşağı örtünerek D vitaminden eksik yaşamaları ve vakitlerini daha çok ev içinde gün ışığından yoksun geçirmelerine bağlanmış (Bandgar ve Shah (2010, Kapoor, OP). Benzer şekilde, çarşaf örtünen ve günde 30 dakikadan fazla evinin dışına çıkmayan Faslı kadınlarda da D vitamin eksikliği yüzde 91 oranında bulunmuş (Grover ve Morley 2001). ıp dergilerinde yayımlandığı, tıp kongrelerinde tartışıldığı halde tıp dışı çevrelere ulaşmayan bir konu var. Bu konu, her normal insanın sağlıklı olabilmesi için güneş ışığına ihtiyacı olduğu, oysa 20042005 yıllarında, Avustralya’ya yerleşen örtülü 7bin Müslüman göçmen kadında araştırma yapılmış, yüzde 75’inin Afrika ülkelerinden ve yüzde 20’sinin Ortadoğu’dan geldikleri belirlenen bu göçmenlerin yüzde 4080’inde D vitamini eksikliği saptanmış. Bu bulguların ışığında son yıllarda doktorlar, Avustralya’ya göçmen olarak gelenlerde ilk sağlık testi olarak D vitamini düzeylerinin ölçülmesine önem vermektedir (Benson ve Skull 2007). İrlanda’da, tüm bedeni örtülü olan kadınlarda doğum sırasında kalça kırığı meydana geldiği bildirilmiş. Dublin’deki St. James Hastanesi doktorları D vitamini eksikliği olan bu annelerin bebeklerinin özellikle doğum sonrası ilk haftada kramplar tarzında tetani nöbeti geçirmeye eğilimli olduğunu belirtmişler... Bu bebekleri bekleyen bir başka sorun da birkaç yıl önce, İngiltere’de bir çalışmada dile getirildi. Doktorlar örtünen Müslüman annelerin sütünden yeterince kalsiyum alamayan bebeklerde çocukluk çağında görülen raşitizm sıklığına dikkat çektiler (Sağin 2010). Bir başka araştırma bol güneşli Kuveyt’te örtülü (peçeli) 50 kadın ile normal giyimli (peçesiz) 22 kadın üzerinde yapılmış. Örtülü kadınlarda D vitamini eksikliğine bağlı “osteomalazi” adlı hastalık belirtileri bulunmuş. Çok bol güneş ışığı alan ülkemizde de bu konuda ilginç bir çalışma yapılmış. 14 ile 44 yaş grubunda 48 kadın üç grupta incelenmiş. Birinci grupta normal giyimli kadınlar vardır, gereğinde kol ve bacakları ve yüzleri güneş ışınlarını görmektedir. İkinci grupta kadınlar geleneksel başörtülüdür, vücutları örtülüdür ama yüzleri ve elleri kapalı değildir. Üçüncü gruptaki kadınların elleri ve yüzü dahil bütün bedenleri tepeden topuğa kadar kapalıdır (Alagöl ve ark 2000). Normal giyimli kadınların yüzde 44’ünde ve ikinci gruptaki geleneksel başörtülü olanların yüzde 60’ında D vitamini düzeyleri düşük bulunmuş. Bu, D vitamini sentezine kısmen yarayacak kadar vücudun ve ellerin güneş ışığı gördüğünü gösterir. Üçüncü gruptaki elleri ve yüzü ve bütün bedeni kapalı olan kadınlarda D vitamini düzeyi normalin altındadır, bu kadınların hepsinde D vitamini eksikliği görülmüştür. Bu çalışma Türkiye, Kuveyt, Hindistan gibi güneşli ülkelerde bile D vitamininin yeterli alıımadığını gösterir. Çünkü genellikle şehir ve kasabalarda çoğu kadın devamlı ev içindedir ya da giydiği örtüler nedeniyle güneş ışınlarından yeterli yararlanmamaktadır. Çocuk doktorlarımız, son yıllarda kız çocuklarında D vitamini düzeyini ölçmeye önem verdiklerini bildiriyor. Çünkü çoğunda D vitamini düzeylerinin çok düşük olduğu düşüncesindeler. Cilt doktorları örtünen kadınlarda önemli problem olarak başörtüsü altındaki bonelerin havasız bırakmasından kaynaklanan saçlı deri yaralarını belirtiyorlar. Tüm bedenin ve başın örtülmesi, cildin havayla temasını ve güneş ışığından yararlanmasını engellediğine göre, örtünen kadınlarımızın, güneş ışığından yararlanabilecekleri başka alternatif önlemler almaları son derece önem kazanıyor. Gelişmiş ülkelerde daha bebeklik yaşından itibaren çocukların her gün bebek arabalarında açık havada dolaşmasına, güneş ışınlarının çok dik gelmediği saatlerde güneş ışınlarından yararlanmasına çok önem verilmesi dikkat çekicidir... Bir süredir yerli ve yabancı tıp dergilerinde yayımlandığı, tıp kongrelerinde tartışıldığı halde, tıp dışı çevrelere ulaşmayan bu konunun artık açıkça tartışılması, çocuklarımızın ve kadınlarımızın sağlıklı gelişimi açısınan önem kazanıyor. Kaynaklar Alagöl F, Shihadeh Y, Boztepe H, Tanakol R, Yarman S, Azizlerli H, Sandalcı O. (2000) Sunlight exposure and vitamin D deficiency in Turkish women. J Endocrinol Invest. Mar; 23, 3, :1737. Bandgar TR, Shah NS, (2010) Vitamin D and Hip Fractures: Indian Scenario, Journal of the Association of Physicians in India, Volume 58, Benson J, Skull S ( 2007) Hiding from the sunVitamin D deficiency in refugees, Australian Family Physician 36, 5, 355357. EelSonbaty MR, AbdulGhaffar NU.( 2012) Vitamin D deficiency in veiled Kuwaiti women. Eur J Clin Nutr.; 50. 5, 3158. Grover S, Morley R. (2001) Vitamin D deficiency in veiled or dark skinned pregnant women. Med J Aust; 175: 251– 2. Kapoor OP, Deficient sunlight in the aetiology of osteomalacia in Muslim women, Bombay Hospital Journal Reviews Sağin F ( 2010) Kadın Tıbbiye’liden türbana dair. Bilim ve Gelecek Dergisi. Kasım. İzmir Tabip Odası Bülteni TIBBİYELİ’ Kasım 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle