10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2013 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği: Yargı siyasallaştı, aydınlar hapishanelere dolduruldu ‘Oynanan oyunu bozacağız’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 29 Ekim 2012’de Ankara’da binlerce yurttaşın katıldığı Cumhuriyet Bayramı kutlamasını örgütleyen, çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve sendikanın içinde yer aldığı Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği, 24 Mart Pazar günü saat 13.00’te Yenimahalle Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Vatanımıza, Cumhuriyetimize ve Emeğimize Sahip Çıkıyoruz” etkinliği düzenleyecek. Etkinliğe, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, yazarımız Bekir Coşkun, Sanatçılar Girişimi Sözcüsü ve yazarımız Ataol Behramoğlu, Türkiye Gençlik Birliği eski Genel Başkanı İlker Yücel, Eğitimİş Sendikası Genel Başkanı Veli Demir, Havaİş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör ve Engelliler Konfederasyonu Genel Başkanı Turhan İçli konuşmacı olarak katılacak. Vatanın, Cumhuriyetin ve emeğin saldırı altında olduğunu belirten, saldırının anayasa tartışmaları ile açığa çıktığını ifade eden Çölaşan, etkinliğe ilişkin, “Yeni anayasa bölünme isteyenlere yarayacak. Anayasada nelerin yer alacağı, terör örgütü başı ile pazarlık ediliyor. İçeriği halktan gizlenen bu pazarlığın amacı, ülkemizin bölünmesine yol açacak tavizler karşılığında, iktidar alanlarının genişletilmesine destek almaktır. Ulusumuz ise emperyalizme karşı verilen ‘Kurtuluş Savaşı’ sonrası sınırları çizilen aynı vatanda birlikte yaşamak istiyor” açıklamasını yaptı. Yargının siyasallaştığı, hapishanelerin hukuksuz uygulamalarla doldurulduğu; demokrat, Atatürkçü, sivil veya asker birçok aydının özgürlüğünden yoksun bırakıldığı bir ortamda anayasanın yapılamayacağını belirten Çölaşan, “Amaç, Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmek, insanlarımızı din, mezhep ve etnik kökenlerine göre ayrıştırarak Türk milletini birbirine düşürmek, vatanı bölmek, Cumhuriyet’i yıkmaktır. Oynanan oyunu görüyoruz. Oynanan oyunu bozacağız. Halkımızın toplantıya güçlü bir şekilde katılımı ve varlığı, saldırı odaklarına açık bir mesaj olacak, sonraki eylemlerimiz için kuvvet kazandıracaktır”dedi. Irak Savaşının 10. Yıldönümünde İki Seçenek Bu hafta Irak’ın işgalinin 10. yıldönümü. Bu konuya ilişkin tartışanlar, işgalin, açıklanan amaçları, yarattığı yıkım, yol açtığı can kaybı açısından tam bir fiyasko olduğunda anlaşıyorlar. Irak’ın işgalinin yalanlara, sahte kanıtlara dayandırıldığını bir kez daha anımsatan kimi yorumcular, Bush’un, Blair’in savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerektiğini savunuyorlar. Olayın bu boyutlarına pazartesi günü Orhan Bursalı değindi. Ben bazı tarihsel eğilimler üzerinde durmayı deneyeceğim. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün sözünü Ergenekon savcı ve yargıçları için kullandı: Geldikleri gibi gidecekler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi iktidarın “taşeronu” olarak nitelendirdiği Ergenekon davasının savcı ve yargıçlarına, işgal altındaki İstanbul’da düşman gemileri için Atatürk’ün sözünü anımsatarak “Adaleti katledenler inanın geldikleri gibi gidecekler” sözleriyle yüklendi. CHP liderinin değerlendirmeleri şöyle: Başına taş düştü: Başbakan da Çanakkale’ye gitmiş. Önemli bir şey söylemiş aslında kutlamak lazım: “Çanakkale ruhunu anlamayan milleti de milliyeti de, milliyetçiliği de anlayamaz” demiş. Hani bu demiyor muydu, “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diye. Kesin kafasına bir taş düşmüştür. Çanakkale’de binlerce şehit verdik, yabancı savaş gemilerinin İstanbul’a geçişine izin vermedik. Sonra ne oldu, o gemiler İstanbul’a nasıl geldi. Sarayburnu’nda, Dolmabahçe’de o gemileri gören Mustafa Kemal ne söyledi: Geldikleri gibi gidecekler. Ça arihin çöp tenekesi devrildiğinde... İmparatorluklar tarihin çöp tenekeleri gibidir. Egemen oldukları bölgelerdeki dini, etnik, sınıfsal çelişkileri ve nefretleri, şiddet, korku, rüşvet yoluyla baskı altında tutarak muhafaza eder, birbirine karşı kullanır, hatta bu amaçla yenilerini üretirler. Bir imparatorluk yıkıldığında çöp tenekesi devrilir, kapağı açılır ve pislik ortalığa saçılır. Etnik, dini gruplar, sınıflar, imparatorluk sonrası ortamda yeni bir yaşam dünyası inşa etmeye çalışırken önce birbirlerinin boğazına sarılırlar. Bu etnik dini ayrımları aşanlar bir araya gelerek yeni yapılar oluşturmaya başlarlar. Roma İmparatorluğu çöktüğünde, bir yeniden şekillenme yaklaşık bin yıl sürdü. Sonraki 500 yıl içinde, giderek bir ulus devletler, bunun üzerinde de bir “kapitalist imparatorluk” düzeni şekillendi. Bu öncekilerden farklı, esas olarak hegemonya ilişkilerine dayanan ama savaşları, sömürgeciliği dışlamayan bir yapılanmaydı. Bu yüzden, imparatorluk değil daha çok emperyalizm kavramını kullanıyoruz. Son tahlilde, bu da bir “imparatorluktu” çünkü kıtasal çapta, hatta denizaşırı coğrafyaların, ekonomik, siyasi, kültürel ağlarla (dünya pazarı, giderek ekonomisi), bir ülkenin hegemonyası altında stabilize edilerek düzenlenmesi, yönetilmesi anlamına geliyordu. Osmanlı çöktüğünde de çöp tenekesi devrildi, yüzyıllardır biriktirilen, muhafaza edilen, üretilen pislikler ortalığa saçıldı. Ama Osmanlı İmparatorluğu çöktüğünde, kapitalist “imparatorluk” da artık çoktan şekillenmişti, hatta bir devresini kapatmak üzereydi (bu şekillenme, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık iç çelişkilerini, bastırarak muhafaza edilemez bir noktaya gelmesini hızlandırmıştı da denebilir). Bu yeni “imparatorluğun” iki lider ulus devleti, İngiltere ve Fransa devreye girdiler. Osmanlı çökünce serbest kalan halklar, sınıflar kendi yollarını bulmaya fırsat bulamadan, bu yeni imparatorluğun eliyle şekillendirildiler. I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru SykesPicot Anlaşması Ortadoğu halklarını, aralarındaki sorunları çözmelerine, kendi yollarını bulmalarına olanak vermeden, kapitalist imparatorluğun coğrafi çıkarları (emperyalizm) doğrultusunda, yerel bölünmüşlükleri birbirine karşı kullanarak kendi egemenliğini sürdürecek biçimde muhafaza ederek yapay devletlere böldü. Böylece büyük çöp tenekesinin yerini, bir sürü küçük çöp tenekesi almaya başladı. Tenekelerin kapaklarının üzerine de birer yerel despot konuldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu model içinde, aydınlanma, modernleşme, ulusal bağımsız kapitalizm, laiklik ve etnik bölünmüşlükleri aşmayı amaçlayan ulusal vatandaşlık ilkesiyle, kısmen de olsa farklı bir yöne gitmeye çalıştığını (Huntington, bu Cumhuriyeti Müslüman uygarlık içinde bir anormallik olarak saptıyordu) görüyoruz. Ancak, gerek ülkenin ekonomik kaynakları gerek sınıf şekillenmeleri açısından geri düzeyi, kapitalist bir imparatorluğun dışında kalmanın, “bağımsız” bir kapitalizmi korumanın olanaksızlığı gibi nedenlerle devraldığı çöp tenekesini boşaltamadığını da biliyoruz. ABD hegemonyası altında düzenlenen kapitalist “imparatorluk” (emperyalizm) düzeni çökmeye başlayınca Ortadoğu’nun küçük çöp tenekelerinin üzerindeki despotları yerinde tutan basınç düşmeye, toplumsal muhalefet despotları devirerek çöpleri yeniden ortaya dökmeye başladı. Ortadoğu’nun, pazartesi yazımda betimlemeye çalıştığım düzensizliği işte bu durumun bir sonucu. Bu kez, ortada çöpleri yeniden tenekelere dolduracak, kapaklarını kapatacak bir imparatorluk düzeni, ABD hegemonyasını devralacak, emperyalist sistemi stabilize edecek bir lider de yok. Ya bu etnik dini çelişkiler, çatışmaların, emperyalist devletlerin, müdahalesiyle Irak, Libya, Suriye gibi savaşlarla, yıkımlarla yıllarca hatta on yıllarca devam edecek ya da halklar bu bölünmüşlükleri kendi yöntemleriyle, iradeleriyle, büyük fedakârlıklara ve acılara katlanmak pahasına aşarak yeni bir “yaşam dünyası” kurmaya başlayacaklar. Ya “barbarlık” ya da emperyalizmden, kapitalizmden ve çöplerden arınmış yeni bir uygarlık! T ‘VEKİL PAZARI’ Kılıçdaroğlu, grup toplantısından sonra bir süre önce CHP’den istifa eden Adıyaman milletvekili Salih Fırat’ın dün AKP’ye katılmasına ilişkin bir soru üzerine “Öyle anlaşılıyor ki yeni milletvekili pazarı açılacak” dedi. nakkale’nin ruhunu anlamak istiyorsa, geldikleri gibi gidecekler diyen adamı önce sen iyi anlayacaksın. Acaba o yabancı savaş gemileri Dolmabahçe önüne nasıl demirlediler, kim izin verdi? Bunları anlamayan Çanakkale’nin ruhunu anlayamaz. Öyle bir dava ki: Adil bir yargılama istiyoruz. Bu tür mahkemeler olağanüstü dönem mahkemeleridir, adalet dağıtmazlar, güç odaklarına itaat ederler, iktidarın sopasıdırlar, toplumu şekillendirmek isterler. Silivri mahkemeleri de bu bağlamdadır. İlk kez bu davalarda bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi diye tutuklandı, yıllarını terörle mücadeleye vermiş bir kişi bir sürü abuk sabuk suçtan tutuklandı. Bu dava öyle bir dava ki, hayatı boyunca yan yana gelmemiş insanlara siz terör örgütü mensubusunuz müebbetle yargılanacaksınız dendi. Yasalar çiğneniyor. Pek çok hasta tutuklu ölüme terk ediliyor. Kuddusi Okkır’ı unutmadık. Deniz Feneri’nde yargıç: Deniz Feneri davasında hac, kurban, zekât parasını hortumlayan vicdansızlar, ahlak sızlar Başbakan’ın koruması altına girdiler. Sorgulayan savcıları sanık sandalyesine oturttular. Timsah gözyaşları: Konu vicdanları o kadar yaraladı ki, kamuoyu “bunda bir şey var” diyerek rahatsızlığını dile getirmeye başladı. Erdoğan çıktı, “İlker Başbuğ’un yargılanması şahsımın, partimin arzusudur” dedi. Timsah gözyaşları, böyle istediği yok. Sadece kamuoyunda oluşan tepkileri biraz yumuşatmak için “Genelkurmay Başkanı’ndan terörist olur mu?” dedi. Bunu söylüyor ama gereğini yapmıyor. MİT Müsteşarı için yıldırım hızıyla yasayı Meclis’ten geçirmişti, ucu kendine dokunacak. 120 milyon belge 228 yıl: Davayla ilgili 120 milyon Word belgesi var. Okumak için 228 yıla ihtiyaç var. O yıl dolmadan okuyamıyor karar vermiyor. Buna yargılama denir mi? Geldikleri gibi: Bunlara yargıç dediğim, için vicdanlı, hukukun üstünlüğüne inanan yargıçlardan özür diliyorum. Milletime söz veriyorum, ne kadar süre geçerse geçsin, adaleti katleden bu savcı ve yargıçlardan önünde sonunda hesabını soracağım! Siz yargıyı, adaleti katlettiniz, kendinize savcı, yargıç dediniz, değilsiniz, siz siyasal iktidarın taşeronluğunu yapıyorsunuz! Şerefli bir yargıç tarafsızlığına inanmadığı davadan çekilmelidir. Adaleti katledenler de inanın geldikleri gibi gideceklerdir! PKK’yle Erdoğan kucaklaşıyor: Başbakan’a açık çağrıda bulunduk, Türkiye Cumhuriyeti’ni hukuk kuralları dışına çıkarma, millete izah edemediğin gizli angajmanlara girdiğinde dair toplumdaki kaygıları gider, dedik. Efendim bir görüşme yapılıyor. Masanın bir ucunda Öcalan var, bir ucunda da Erdoğan var. Herkes bunu bilecek. Sen kalkıyorsun, BDP milletvekilleri dağ başında PKK’lilerle kucaklaştı diye kıyameti koparıyorsun. Şimdi sen kucaklaşıyorsun. Devleti gayri meşru alanın içine sokmuş oluyorsunuz. K. İrlanda barışının mimarlarından Lord Alderdice’e göre iniş çıkışlar kaçınılmaz: Tuğluk: Çözümün şartı özgürlük MAHMUT ORAL DİYARBAKIR PKK lideri Abdullah Öcalan’ın eylemsizlik ve çekilme mesajının okunmasının beklendiği 21 Mart’taki Nevruz kutlamaları için Diyarbakır’da hazırlıklar sürerken Şırnak’taki kutlamalara katılan Van Bağımsız Milletvekili ve DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, “Kürt sorununun çözümünü istiyorlarsa Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak durumundadırlar. Biz Öcalan’ın özgürlüğünü istiyoruz” dedi. Mardin’deki Nevruz programında konuşan DTK Eş Genel Başkanı Ahmet Türk de “Sakın bizi kandırmaya, oyalamaya çalışmasınlar. Aksi halde ortalık çok karışır. Sayın Öcalan Nevruz’da mesajlarını iletecek ve silahlar susacak. Biz de bunun için ne gerekiyorsa yapacağız” diye konuştu. Barış süreci akordeon gibi ÖZGÜR ULUSOY En büyük kutlama Diyarbakır’da BDP’nin bu yıl ülke genelinde 140 ayrı merkezde düzenlediği Nevruz kutlamalarının en büyüğü yarın Diyarbakır Bağlar’daki Nevruz Parkı’nda yapılacak. Öcalan’ın mesajının ise Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana tarafından okunacağı belirtildi. Yüz binlerce kişinin gelmesinin beklendiği Nevruz için Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela ve Sinn Fein lideri Gerry Adams gibi 2 bin kişi davet edildi. Kuzey İrlanda ile İngiltere arasında uzun yıllar süren silahlı anlaşmazlığı sona erdiren müzakerelerde önemli rol oynayan ve deneyimlerini geçmiş yıllarda Ankara ile de paylaşan Lord John Alderdice, Türkiye’de devam eden barış sürecinin iniş çıkışlarla dolu uzun bir yol olacağı, ancak sürece bağlı kalınırsa, Türkiye’nin, 5 yıl öncesine göre daha da istikrarsızlaşan bir bölge için çok önemli bir örnek teşkil edeceğini söyledi. 1998’de imzalanan ve Hayırlı Cuma olarak anılan Belfast Anlaşması’nın mimarlarından Lord John Alderdice, Turkish Review dergisi ve Strategic Foresight Group’un ev sahipliğinde düzenlenen “Ortadoğu’da Mavi Barış” isimli konferans için geldiği İstanbul’da sorularımızı yanıtladı. Türkiye ciddi bir dönemeçten geçiyor. Öcalan’la müzakereler yürütülüyor, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok pozitif bir gelişme. Çatışmayı çözerek barış ve istikrar getirme yönündeki bu süreçler uzun ve zordur, inişler çıkışlar olur. Eski bir arkadaşım bu süreci akordeon çalmaya benzetmişti. İnsanlar yakınlaşırlar, sonra biri bir şey yapar, bir söz söylenir, korkar birbirlerinden uzaklaşırlar. Başbakan Erdoğan, yıllar önce bir süreç başlattı, ileri götürmeye çalıştı ama engellerle karşılaşıldı, bir süre ara verildi, şimdi yeni adımlar atılıyor. Çatışmaların çözüm süreci, müdahil bütün taraflar için siyasi riskler içerir. Türkiye’de de şu anda bütün taraflar risk alıyor, Öcalan da risk alıyor. 5 yıl öncesine göre daha da istik “Dışarıdan birileri model dayattığında irrite olurdum” diyen Lord John Alderdice, böyle bir önerinin aptalca olacağını düşünüyor. Kuzey İrlanda’da anlaşmadan 15 yıl sonra hâlâ ufak tefek meselelerle uğraştıklarını söyleyen Alderdice’e göre, barış insan ilişkileri gibi sürekli çaba gerektiriyor. rarsızlaşan bir bölgede bu istikrarsızlığın Türkiye topraklarına sızmasını aklıselim kimse istemez, aksine Türkiye ile PKK arasındaki görüşmelerde ilerleme kaydedilerek istikrara ulaşılmasını ister. Bu, sorunlu bütün bölge için çok önemli bir örnek olur. Kuzey İrlanda’yla karşılaştırırsak, benzerlikler ve farklılıklar neler? Birincisi, Kuzey İrlanda stratejik olarak önemli bir bölge değil. Türkiye’nin stratejik önemi çok büyük. Kürt sorunu, bütün bölge için stratejik önem taşıyor. İkincisi, Kuzey İrlanda, artık daha istikrarlı bir bölgenin parçası. Türkiye ise çeşitli tehditlerin bulunduğu, büyük güçlerin rekabet ettiği çok zor bir bölgede. Benzerliklere gelince, Kuzey İrlanda’da ülke dışındaki bir halkla daha sıkı bağlar isteyen İrlanda milliyetçileri gibi bir grup var Türkiye’de. Bazıları kendi ulus devletlerini istediler. Bazıları Birleşik Krallık’tan çıkıp İrlanda Cumhuriyeti’nin parçası olmak istiyordu. Herkesin istediğini alamayacağı ancak herkesin insan haklarına ve kültürel haklarına saygı gösterileceği anlaşılınca herkes biraz geri çekildi, “evet istediğimi alamayacağım ama çocuğum ve kendim için bir şeyler elde edebileceğim” demeye başladı. Türk milliyetçileri kimler oluyor? Herhalde Birlikçilere denk düşüyor. Birleşik Krallık’ın parçası olmak isteyen bu grup, Cumhuriyetçilerle müzakereden son derece mutsuzdu. En önemli konu bakış açısı gibi geliyor bana. Bakış açısı, yaklaşım nasıl değişti? IRA ve İngiliz ordusu, fiziki gücün sonuç almaya yeteceği düşüncesiyle uzun yıllar savaştılar. Onlarca yıl gençler öldü, yaralandı ve hiçbir şey çözülemedi. İki taraftan da “Yenilmiyoruz ama kazanmıyoruz, başka bir yol bul malıyız” demeye başlayanlar arttı. İnsanları başta görüşmeye ikna etmek zor, belki bir iki kez daha denesek kazanabiliriz diye düşünülüyor. Ne vakit ki kazanmıyoruz demeye başlıyorlar, o zaman başka bir şeylerin yapılabileceğini kabul ediyorlar. Türkiye için de geçerli bu sanırım. Siz, Hayırlı Cuma anlaşmasının parçasıydınız. Şimdi durum ne? Yapılar kuruldu, meclisimiz var. Birleşik Krallık’ın geri kalanıyla da Cumhuriyetle de ilişkilerimiz iyi. Cumhuriyetçi tarafta hâlâ fiziksel gücün işe yarayacağını düşünen, bomba yerleştirmeye çalışanlar var ama destek yok. Birlikçiler içinde, özellikle işsiz gençler protestolar yapıyorlar, onlarla da uğraşıyoruz. Anlaşmadan 15 yıl sonra, hâlâ çalışmak zorundayız demek istiyorum. Evlendikten sonra bile ilişki için çaba göstermeli insan. ışarıdan model önermek aptalca Türkiye için makul çözüm ne olur; parlamento, özerk bölge? İki cevabım var. İlki, dışarıdan birinin gelip bu konuda fikrini söylemesi çok aptalca olur. Bana da dışarıdan bir sürü insan gelip sorunu nasıl çözmemiz gerektiğini söyleyince, bu beni sadece irrite ederdi. Bu yüzden önerim yok. Bana öneriler olurdu, sanki ben bunu okuyup taraflara ileteceğim, onlar da “A, çözüm buymuş” diyecekler gibi. Tabii böyle olmuyor. İkincisi, önerilerden çok süreç önemlidir. İnsanlar birlikte çalışabildiklerini gördükçe, başka imkânsız gibi görünen şeyler bile mümküne dönebiliyor. D Tek tip kıyafete döndüler ? SİVAS (Cumhuriyet) 20132014 öğretim sezonundan itibaren geçerli olacak serbest kıyafet uygulaması Sivas’ta sorun yanrattı. Selçuk Ortaokulu, velilerin şikâyetleri ve yaşanan bazı sıkıntılar nedeniyle yeniden mevcut kılık kıyafet yönetmeliğini uygulama kararı aldı. Pazartesi gününden itibaren ortaokul öğrencileri yeniden okul yönetimlerince belirlenen üniformalarını giyinmeye başladı. İlkokul öğrencileri için ise serbest kıyafet uygulaması geçerliliğini sürdürdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle