22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2013 SALI 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada yargı… Tanımıyor! Oysa ileri demokrasinin, bağımsız yargının, gerçek laikliğin, cumhuriyetin temel ilkeleri önünde ayak bağı olan sensin Bay Başbakan! En ufak eleştiri karşısında kükreyen, ama örneğin “İmralı’daki ‘sayın cani’ ile görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir” dedikten bir süre sonra sayın cani ile masaya oturarak şerefsizliği sindiren kimdir diye sorsalar… …kamuoyunun aynası iddiasında olan, ne ki korkak, sinmiş, bana dokunmayan bin yaşasın kültürü ile yaşayan görsel ve yazılı medyadan… …acaba bu adamdır diye tek bir ses yükselebilir mi? ??? Boşuna umutlanmayalım. Böyle gelmiş böyle gitmez de demeyelim. Bakın neden: Geçen pazar TV8’de Anayasa Profesörü Süheyl Batum “Çiftçinin, işçinin durumu felaket, felaket” diyor; kuşkusuz gerçeği söylüyordu. Bu gerçekçi saptamaların aynısını son iki genel seçimde; işçi, memur, çiftçi örgütlerinden dinledik, felaketi dile getiren yazılı açıklamalarına bakarak bu zorba iktidarın sonunun gelmekte olduğuna inandık. Mesleksel örgütlerin, sivil toplum örgütlerinin aylarca yazılı sözlü demeçlerle sözünü ettikleri “felaketler” aa, bir de baktık ki çöp sepetinde. 2007’de, 2011’de sonuç; yüzde 48, yüzde 50! Örneğin seçimlerden birinde tütün taban fiyatlarına isyan eden kuzey illerimizin insanları; valileri, emniyet müdürlerini kentlerinden kovacak kadar öfkeli. Muhalefet boydan boya kuzeyde seçimi AKP’nin kaybedeceğine inanmış. Taban fiyatlarına yeni ama üreticiye hoş gelen ayarlama vaat etti. Kuzey illerinde seçimleri muhalefet yitirdi. Şimdi de zaten iktidara bağımlı yargıyı, tek adama bağlı hale getireceğini ilan ediyor. Parlamento var ama yok. Yürütme emrinde. Vaat ettiği demokratik cennet bu! Yersen rafta yalancı dolmam var diyor; görünen o ki, halkımız da bal gibi bu dolmaları yuttu, yutacak!.. ??? Tek adamlığa yürüdüğünü açıkça ilan eden bu Başbakan’la, ne çare bu gidişe tepki göstermeyen halkla ileri demokrasiyi yakalamak nasıl mümkün olacak? “Halk doğruyu yapar” efsane. Halkının çoğunluğu Kürt olan Maraş’ta Kürt... Yerine göre Çeçen, Çerkez; eşinden esinlenerek Arap. Toplumda geniş yer tutsa Rum da olabilir. ??? Yeni anayasada “Türk” sözcüğü yer almayacak. AKP, BDP ile anlaştı. Ana muhalefet adına konuşan Rıza Türmen de “Türk” sözcüğünün anayasadan kaldırılabileceğini söyleyince üç parti arasında görüş birliği oluştu... Sorun, hatta sorunlar bu iktidara ana muhalefetin seçenek olamamasından kaynaklanıyor. Beş gün önce bir önceki genel başkan Deniz Baykal; CHP grubunun kapalı toplantısında bir konuşma yaptı. “Başkanlık, laiklik ve Türk milleti kavramları konusunda CHP’nin net bir tutum sergilemesi gerektiğini” vurguladı. Aynı gün Baykal’dan hemen sonra grupta Başbakan’a laf yetiştirmeye çalışan konuşmasında Genel Başkan Kılıçdaroğlu… …Baykal’ın üzerinde önemle durduğu konulara katılmak bir yana tek bir cümle ile değinmedi. Genel başkan için Türk milleti kavramı yoktu anlaşılan… ??? Alman Almanyalıyım, Fransız Fransalıyım, İngiliz İngiltereliyim demiyor. RTE, Kılıçdaroğlu, İmralı’daki sayın cani anlaştılar. Türküm demek yok! Ya ne diyeceğiz? Türkiyeliyim! Tabii ucube söylemi bir soru izliyor. Adı Türkiye olan devletin bayrağına ne diyeceğiz sorusu. Yanıt: Türkiye bayrağı! ??? Ay yıldızlı bayrağımızın sol üst köşesine şöyle göze çarpar biçimde yeşil zemin üstüne bir de İslami bir simge oturttuk mu.. tamamdır! Omuzları ve kapşonundan romantik güvercinlerin eksik olmadığı Giordano Bruno’nun heykeli, Roma’nın en tatlı, en keyifli meydanlarından biri olan “Campo dei Fiori”nın tam ortasında durur. İtalyancada ismi “çiçek tarlası” anlamına gelen meydan, vaktiyle çayırlıkmış… Dehşet saçan bir engizisyon mahkemesi olarak kullanılan az ilerideki görkemli “Palazzo della Cancelleria” binasından çıkarılıp getirilen mahkumlar, bu çayırlık meydanın ortasında diri diri yakılırmış… 413 yıl önce Giordano Bruno’yu da böyle yakmışlar. “Corso Vittorio Emanuele” Caddesi’nin ortasından girilen meydanın yanı başındaki “Palazzo della Cancelleria”da Bruno’yu sekiz yıl yargıladıktan sonra soymuşlar, çıplak bir kazığa bağlayıp çıra gibi tutuşturmuşlar… 17 Şubat 1600 tarihinde yakılan Bruno, burada şimdi her yıl anılıyor. Bruno’nun kazıkta yakılışının tam yıldönümündeyiz başka deyişle… Önceki gün de her yıl olduğu gibi Bruno’nun heykelinin önüne gene taze çelenkler ve çiçekler bırakıldı… Gökbilimci, dâhi düşünürü vahşice yok eden dört asır öncesinin engizisyon ateşinin, insanlık yaşadığı sürece hiçbir zaman unutulmayacağı hatırlatıldı. Din dogmalarına karşı durduğu için ateşe verilen düşünür ve astronom Bruno’nun anısı burada böylesine canlı HABERLER “Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım, ne dile getirmekten korkarım!” Civarda turist kaynayan kahveler, rengârenk çiçekçi tezgâhları ve masalarını güneşli günlerde dışarı çıkaran kaldırım restoranlarıyla çevrili meydan ortasında “Vücudumu yok etseler de, düşüncelerimi yok edemediler. Ben her daim aranızdayım” dercesine gibi başkaldıran Bruno, mutlak doğru tekeline boyun eğmeyen bilim ve özgür düşüncenin anıtıdır. Kopernik devrimini savunduğu için ateşe gönderilen ve kendisini bekleyen feci son karşısında dahi bildiğinden geri dönmeyen Bruno’nun bıraktığı en büyük miras da; “Baskıyla bilimin önüne geçilemeyeceği, gerçeğin gücünün engellenemeyeceği, tepeden buyurulan mutlak doğrulara insanlığın metazori boyun eğmeyeceği ve insanoğlunun gerçeğe yalnız kendi aklını kullanarak ulaşabileceği, kimsenin buna ambargo/sınır koyamayacağı” düsturudur. yıldönümüyle çakışan bir tarihte tam, gazetelerimize aşağıdaki manşetlerle yansıyan haberler yer alıyor: “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün; Darwin’in ‘Evrim Teorisi’ne itirazını çok açık bir ifadeyle dile getirdi, sınırı çizdi: Darwinizm, bilimsel olarak kaldığı sürece problem yok. İnanca dönüştürülürse çatışma çıkar. İşte Türkiye’deki mesele bu.” Biz farkına varmadan “kimin neye inanacağını tayin eden” bir engizisyon kurumu mu kuruldu yoksa Türkiye’de de? Dört asır önce Bruno’yu tam bu gerekçeyle, “bilim söylemi, din söylemiyle çatışamaz!” gerekçesiyle yakmışlardı. Aynı gerekçeyle Bruno’dan 30 yıl sonra bir başka dâhiyi, Galileo Galilei’yi gene engizisyonlarda süründürüp ev hapsine attılar. Engizisyon yobazları, bizde bugün kimilerinin dayattığı üzere, “Bilimsel düşünce inançların önüne geçemez. Geçerse çatışma çıkar!” diyorlardı. Galileo, “Dünya İncil’in iddia ettiği gibi olduğu yerde durmuyor, Güneş etrafında dönüyor!” dediği için, engizisyonun zulmüne uğramıştı… Asırlar sonra Katolik din adamları çok mahcup oldular ve Galileo’dan geri ve dar kafalılıkla yapmış oldukları geçmiş zulümlerden ötürü, özür dilemek zorunda kaldılar. Asırlar süren savaşı, sonuçta Giordano Bruno ile Galileo’lar kazandı... “Bilim” bakanımıza duyurulur! Giordano Bruno’yu Yakan Zihniyet olduğu için, heykeli de, gelen geçenle neredeyse her daim dile gelip konuşacak gibidir. Yakıldığı yere dikilen bir kaideye yerleştirilen heykelin yüzü, örneğin meydan okurcasına ve “Ben ölmedim, ayaktayım!” dercesine Vatikan’a çevrilidir… İtalya’nın Papalık hâkimiyetinden kurtulduğu ve laik görüşlerin güçlendiği 19. yüzyıl sonunda dikilen heykelin altında, iri harflerle yazılmış “Öncülüğünü yaptığı (aydınlanmacı) yüzyıldan Bruno’ya, ateşe verildiği bu yerde…” sözleri dikkat çeker. Bruno’nun yüzünü perdeleyen Domeniken rahip pelerininin kapşonu altına gizlenen gözlerini tam seçemezsiniz ancak ateşe giderken dahi İtalyan gökbilimcinin bastırılamayan feryadını sanki duyumsarsınız: “Aydınlık ve karanlık; bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım” der gibidir Bruno: e Darwin’e sınır çizen bilim bakanı Ölümünün 413. yılında insanlık tam işte Giordano Bruno’nun bu mirasını anarken; bilim bakanı Nihat Ergün çıkmış bizde Darwin’in “Evrim Teorisi”ne sınır çizmeye uğraşıyor! Bruno’nun kazıkta yakılışının 413. V Karanlıkla savaşın simgesi Uzman ekibi ve üzerinde çalışacak projesi olmayan araştırma gemileri limanlarda bekliyor Gemi var, personeli yok ÖZLEM GÜVEMLİ Zirve davasında ‘Hamido’ iddiası MALATYA (AA) Zirve Yayınevi’ndeki cinayetlere ilişkin soruşturmayı yürüten savcı Özden Doğan, ek delillere ilişkin hazırladığı raporda, 1978’de eski Malatya belediye başkanlarından “Hamido” lakaplı Hamit Fendoğlu’na yönelik suikastın, darbeye zemin hazırlamak amacıyla, Zirve Yayınevi cinayetlerini planlayan “siyah kuvvetler” ve “beyaz kuvvetler”in görevini yapan birimler tarafından gerçekleştirildiğini savundu. Malatya Cumhuriyet Savcısı Özden Doğan, Zirve Yayınevi cinayetleri davası kapsamında tutuklu bulunan muvazzaf asker Haydar Yeşil’in kayınbiraderi H.K. tarafından teslim edilen harddiskin içeriğine ilişkin rapor hazırladı. Raporunda, 17 Nisan 1978’de Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun, evine paketle gönderilen bombanın patlaması sonucu iki torunu ve geliniyle birlikte öldürülmesinin darbeye zemin hazırlamak amacıyla yapıldığını belirten savcı Doğan, kamuoyunda “Hamido cinayeti” olarak da bilinen olayın, Türkiye Ulusal Stratejiler ve Hareket Dairesi’ne (TUSHAD) bağlı “siyah kuvvetler” ve “beyaz kuvvetler”in görevini yapan birimler tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nden (MTA) sonra TÜBİTAK’ın da bir araştırma gemisi oldu. Uzun yıllardır Marmara Denizi’nde uluslararası gemilerde araştırmalar yapan İTÜ Maden Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür, araştırma gemilerinin; konusunda uzman bir ekibe ve 365 gün çalışabilmek için planlamaya, altyapıya, projeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Aksi takdirde araştırma gemilerinin zaman içinde atıl durumda kalacağını belirten Görür, bu gemilerin günlük masraflarının bazen on binlerce, bazen yüz binlerce Avro’ya çıkabildiğini vurguladı. TÜBİTAK MAM’ın eski başkanlarından Prof. Görür, araştırma gemisini işletmenin çok pahalı bir iş olduğunu ifade ederek bugün birçok üniversitede gemi olmasına karşın proje olmadığı, kaynak bulunamadığı için bu gemilerin limanlarda beklediğini anlattı. 9 Eylül Üniversitesi’nin, İstanbul Üniversitesi’nin, ODTÜ’nün de aralarında bulunduğu birçok üniversitenin araştırma gemileri bulunduğunu ifade eden Görür, “Biz bu gemileri yüzde 100 tam kapasite ile çalıştırıp daha ileri boyutlara gidemiyoruz diye ihtiyaçtan bu gemileri almıyoruz ki...” dedi. Denizde toplanan verilerin değerlendirileceği laboratuvarlara ve donanıma da ihtiyaç duyulacağını belirten Görür, bütün bunlara sahip olunması halinde gemilerin çok yarar sağlayacağını vurguladı. Prof. Görür, gemilerin daha çok siyasi nedenlerle alındığının altını çizerek şunları söyledi: “TPAO’nun araştırma gemisi almasının nedeni Güney Kıbrıs’ta doğalgaz araştırmaları sırasında Türkiye’nin gönderdiği Piri Reis gemisinin bir sonuç alamaması. TPAO prestij kaybı nedeniyle bu gemiyi aldı. TPAO bu gemiyi 365 gün çalıştırabilecek mi? Yeterli donanıma, projeleri hazırlayacak yerbilimcileri kadrosuna sahip mi? Ben sahip olmadığını düşünüyorum. TÜBİTAK neden ayrı bir gemi alıyor? TPAO’nun aldığı gemi Türkiye’deki tüm deniz araştırmacılarının hizmetine sunularak bu işler çok daha ekonomik yapılabilirdi.” Görür, TÜBİTAK’ın gemi almasını eleştirerek kurumun üniversitelere rakip değil destekçi olması gerektiğini vurguladı. C Koca Piri Reis’in ilk kaptanı Türküstün: Gemim kocamaz HİCRAN ÖZDAMAR 4. sırada Haber Merkezi Türkiye’de tirajı 50 binin üzerinde olan gazeteler arasında sosyal paylaşım sitesi “Twitter”da en çok takip edilen 4. gazete olan Cumhuriyet’in takipçi sayısı 208 bine ulaştı. İlk sırada yer alan Hürriyet’in takipçi sayısı 721 bin. Hürriyet’i 707 bin takipçiyle Habertürk, 428 bin takipçiyle Milliyet gazetesi izliyor. Zaman gazetesi 185 bin takipçiyle Twitter’da beşinci sırada yer alıyor. Zaman gazetesini sırasıyla Sabah, Star, Sözcü, Posta, Vatan gazeteleri izliyor. Türkiye’deki tirajı 50 binin üzerindeki gazetelerin Twitter takipçi sayıları şöyle: İZMİR Türkiye, “R/V TÜBİTAK Marmara” adlı ilk yerli araştırma gemisini denize indirirken, 1978’den bu yana hizmet veren “Koca Piri Reis”i 35 yıl önce ilk suya indiren kaptanı Fatih A. Türküstün, o günlerin heyecanını yaşıyor. Gemisinin 20 yıl daha suda kalabileceğini belirten Türküstün, bilimsel araştırmaların içinde yer almanın bir tutku olduğunu vurguluyor. 19781983 arasındaki 5 yıllık kaptanlığı süresince birçok çalışmaya katıldığını, hareketli ve bir o kadar da Fatih A. bilime adanmış günler Türküstün yaşadıklarını vurgulayan Türküstün, geminin yenilenerek yeni çalışmaları sürdürmesini memnuniyetle karşılıyor. Geçen yıl Akdeniz’de petrol arama çalışmalarına gönderildiği sırada bazı basın organlarında gemi için “kocamış” sözcüğünün kullanılmasına da şiddetle karşı çıkıyor. Geminin ilk kaptanlığı teklif edildiğinde hiç düşünmeden evet dediğini kaydeden Türküstün şunları söyledi: “1978’de dönemin en gelişmiş deniz aracını kullanıyordum. 35 mil deniz hızına sahip iki kızaklı yolcu gemisiydi. Koca Piri Reis bilimsel araştırma gemisinin kaptanlığını, üniversite tarafından uygun görülmesi ve teklif yapılması üzerine üstlendim. Bunda bilimsel araştırmaların getirdiği çalışma sistemiyle bu çalışmalarda yer almak kendi mesleğim açısından da son derece önemliydi. Dönemin Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü kurucularından Prof. Dr. Erol İzdar Bey’le Almanya’dan gemiyi aldık. Görev aldığım 5 yıl boyunca çok önemli araştırmalar yaptık.” Muvazzaf ve emekli astsubaylardan ‘sosyal medya’ eylemi 200 bin astsubay örgütlendi Nur cemaatine operasyon ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Muvazzaf ve emekli astsubaylardan oluşan yaklaşık 200 bin kişi, özlük hakları ve son dönemde yaşanan intiharlara karşı sosyal medya örgütlenerek eylem düzenliyor. Türkiye’de ilk kez yaşanan eylemde astsubaylar 15 gün boyunca orduevlerine, kamp ve kantin başta olmak üzere sosyal tesislere gitmeme kararı aldı. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği Başkanı Ahmet Keser, astsubayların sosyal paylaşım siteleri “Facebook” ve “Twitter” üzerinden 30’a yakın grupları bulunduğunu ve “bu kadarına da pes” eylemini örgütlediğini belirtti. Eylemin 200 bin destekçisi bulunduğunu belirten Keser, subaylara verilen ancak astsubaylara verilmeyen 6 kalem tazminat olduğuna dikkat çekti. Astsubayların hem psikolojik hem de maddi baskı altında olduğunu anlatan Keser, son 2.5 ayda 8 astsubayın intihar ettiğini ileri sürdü. Keser, personelin kendisini aşırı baskı altında hissettiğini, maddi olarak da sıkıntı yaşadığını vurgularken, tüm bu sorunlara dikkat çekmek için ikinci kez eyleme çıktığını söyledi. Haber Merkezi Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nde Nur cemaati ile bağlantılı olduğu öne sürülen bazı kişiler gözaltına alındı. Turkrus.com sitesinin Rus basınına dayandırdığı haberine göre, Tataristan’ın Naberejnıye Çelnı (Yarçallı) kentinde Nur cematine ait olduğu öne sürülen 23 daireye düzenlenen operasyonlarda 30’dan fazla kişi gözaltına alınırken 1 milyon ruble nakit paraya, Saidi Nursi’ye ait Rusya’da mahkeme kararıyla yasaklı kitaplara, bildirilere, broşürlere, gazete kupürlerine, dizüstü bilgisayarlara, sabit disklere ve eğitim CD’lerine el konulduğu belirtildi. Tataristan İçişleri Bakanlığı Basın Sözcülüğü’nden yapılan açıklamada, iki dairenin “medrese” olarak kullanıldığı, yapılan aramalarda reşit olmayan yaştaki çocukların da dairelerde bulunduğu bildirildi. Gözaltına alınanların çoğu daha sonra serbest bırakılırken bir erkek ve bir kadın hakkında yasadışı örgüt üyesi olmak suçundan dava açıldı. Gazetelerin performansı “Sosyalmedya.in” tarafından yapılan bir çalışmada ise tirajı 100 binin üzerinde olan gazetelerin “Twitter” performansı ölçüldü. Bunun için 1117 Şubat döneminde paylaşılan 59 milyon 861 bin tweet tarandı. Hazırlanan rapora göre 13 milyon Twitter kullanıcısı bulunan Türkiye’de, gazeteler arasında en çok Hürriyet’in web sitesi hurriyet.com.tr’nin linki paylaşıldı. Bir haftada Hürriyet gazetesinden toplam 25 bin 537 link paylaşıldı. Hürriyet’i sırasıyla Milliyet, Habertürk, Zaman ve Star gazeteleri izledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle