17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 N amık Kemal yüzünü yıkadı, giyindi ve resepsiyona indi. Bir de baktı, Felatun Paşa bir koltuğa yerleşmiş kendisini bekliyor. “Mösyö Platon, ne zahmetler böyle sabah sabah” diye söze başlarken Felatun Paşa: “Aziz dostum” dedi “Sizinle baş başa önemli bir konuyu konuşmak için geldim. Zaten daha önceleri de Brüksel’de sizi bu maksatla aramıştım.” “Buyrun efendim, görüşelim.” “Beyefendi, Hidiv İsmail Paşa hazretleri kaleminizin ne derecede güçlü olduğunu ve milleti İçinden adamın yüzüne tükürmek geldi. Sille nasıl sürüklediğinizi biliyor. Bundan önce bazı tokat herifi dışarı atmayı da düşündü. Sonra yanlışlar olmuş. Siz İsmail Paşa’nın biraderi Mustafa serinkanlılığını korumaya çalışarak: Fazıl Paşa’nın hizmetinde “Mösyö, bilirsiniz namus bulunmuşsunuz. Hidiv Paşa, konusunda Avrupa gelenekleriyle Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN şimdi sizin dostluğunuzu bizim geleneklerimiz arasında kazanmak istiyor. Size kırk fark vardır” dedi. “Bizde böyle bir bin altınlık bir çek yolladı. öneride bulunan adama kızarlar Bunu kabul etmenizi ama hoşgörüyle davranırlar. rica ediyor. Karşılığında Avrupa’da ise ‘edepsiz herif, beklediği çok ufak iki şey defol buradan’ diye kolundan var. Birincisi, Hürriyet tutup dışarı atarlar. O da gazetesinde İsmail Paşa’yı olmazsa bu adam suç işliyor diye desteklemeniz, ikincisi de polise teslim ederler. Şimdi ne İstanbul Hükümeti’nin Mısır yapmamı istiyorsunuz?” konusundaki tutumunu Felatun Paşa kıpkırmızı oldu. eleştirmeniz.” Tek kelime söyleyecek halde HHH değildi. Şapkasını kaptığı gibi fırladı gitti. Namık Kemal, bunları duyunca mosmor oldu. HHH Demek ki adamın maksatı kendisini satın almaktı. Bu ters görüşmenin ardından Namık Kemal “Kötülerin bir araya gelmesinden toplum değil, komplo oluşur. Birbirlerinden hoşlanmazlar, ama çekinirler. Çünkü dost değil, suç ortağıdırlar.” ETIENNE DE LA BOETIE kaleme sarılarak Hürriyet’e sert bir yazı yolladı. Yazıda olayın ayrıntılarını açıklamıyor, ama İsmail Paşa’nın Yeni Osmanlıları satın almak için birtakım iğrenç yollara başvurduğunu belirttikten sonra şöyle diyordu: “Yeni Osmanlılar ağızları bağlı, kolları ve elleri kırık bir düşkünler grubu değildir. Söz söylemesini ve haklarını savunmasını çok iyi bilirler. Onları birtakım safsatalarla kandırmak ya da akçayla bohçayla satın almak asla mümkün değildir. Onları kendi öz memleketlerine karşı el altından ya da el üstünden ihanet ettirmek hiçbir zaman söz konusu olamaz. Onlar böyle bir alçaklığa girişmek şöyle dursun, bu işleri önerenleri adi birer Rum eşkıyası gibi görürler. İsmail Paşa şimdi pusu arkasına çekilerek dostluk maskesine bürünmüş bazı adamları namuslu kimselerin başına musallat ederek alçakça tekliflerde bulunmaktadır.”* *HIFZI TOPUZ’un, Vatanı Sattık Bir Pula/Namık Kemal’in Romanı’ndan alıntıdır (Remzi Kitabevi, 2013) Vatanı Sattık Bir Pula Eğlenir Gibi Olmak Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın sözleriyle, “birbirlerini, Allah rızası için seven güzel insanların” arasındaki kavga hükümetin geri adım atmasıyla şimdilik hızını yitirecek gibi görünüyor. “Şimdilik” diyoruz, çünkü güçler arasındaki iktidar savaşlarının zaman zaman hız kesseler de bir anda yeniden alevlendiklerini biliyoruz. Bu kavgayla birlikte Cumhuriyet tarihimizde İslam zemininde örgütlenmiş, söylemleri de İslamdan kaynaklanan iki güç arasındaki bir kavgaya ilk kez tanık olduk. Ayetler, hadisler, “iblislik”, “fitnecilik” suçlamaları havalarda uçuştu. Olan biteni bir sinema salonunda film izler gibi izledik. Eğlenir gibi olmadık da değil. HHH Ama şimdi o “eğlenir gibi olmamız” halini düşündüğümde tedirgin oluyorum. Anımsadığım kadarıyla bu ölçüde dışında kaldığımız, söze neresinden başlayacağımızı bilemediğimiz bir kavgaya tanık olmamıştık. Olayı bu kavgada taraf olanların yaptığı gibi dershane konusuna indirgemek, bu konu çevresinde dönüp durmak kolaycılık olurdu. Çünkü dershane konusu kocaman bir buzdağının su üzerinde görünen yüzüydü. Konu özünde siyasal İslamın devleti tüm kurumlarıyla mutlak olarak ele geçirme sorunuydu. Bu sorunun üstesinden gelemedik, gelebilmek için de gerekli sorumluluğu üstlenip ele ele vermek, örgütlenmek, var olan örgütlerimizi güçlendirmek yolunda yeterince çaba göstermedik. Seyircilikle yetindik. Eğlenir gibi olma halimiz de seyirci kalma utancını kendi kendimizden saklama gayretiydi. HHH İki yüz yıldır onlar gibi olmak istediğimiz Batı’nın sosyal devletlerinde devletin elinden hiç bırakmadığı iki alan vardı: Sağlık ve eğitim. Devlet, 1950’lerle birlikte her iki alanı da yavaş yavaş palazlanmaya başlayan sermayeye peşkeş çekmeye başladı. Aradan geçen yıllar içinde sermaye laboratuvarları, klinikleri, hastaneleri; ilköğretimden üniversite ve yüksekokulları, sayıları 3 bin 800’e yükselen dershaneleri ile sağlık ve eğitim alanlarında söz sahibi oldu. Anayasada yer alan sosyal devlet kavramının içi uygulamada boşaltılarak devletin vazgeçilmezi olması gereken alanlar kapitalizmin sömürüsüne terk edildi. Tüm bu süreç gözlerimizin önünde gelişti. Toplumca aklımız tutulmuş gibi hiçbir direnç göstermeyerek, hatta direnç gösterenleri kınayarak bugünlere geldik. Kapitalistliberal ideolojinin estirdiği rüzgâra kapılarak toplumumuzdaki temel çelişkinin emek ile sermaye arasında olduğunu gözden kaçırdık. İdeolojik kaynağı İslam, dayandığı üretim biçimi ise kapitalizm olan iki güç arasındaki kavgada bize düşen silkinip kendimize gelmek, her iki güce karşı direnmek, bizzat kendimizi iktidara taşıyacak bir yola koyulmaktır. İktidar savaşımlarında seyirci kalmamak için! Namık Kemal, milliyetçi ve muhafazakâr, kısaca “sağcı” bir özgürlük savaşçısıydı. Bu tanımlar, ilk bakışta “özgürlükçü” bir toplum anlayışına uyumsuz gelebilir. Oysa uyar. Namık Kemal’in sığındığı Fransa’da, gerek o gün, gerekse bugün, aşırı sağcı Ulusal Cephe’den merkez sağa, Sosyalist Parti’den marjinal sola tüm politikacıların ve zaten halkın üstünde anlaştığı, tartışmaya açmadığı bir rejim vardır: Cumhuriyet. Ülkenin geleceğini yapılandırmaktan çıkarlarının savunulmasına herkes sözüne “Cumhuriyet için” diye başlar ve demokrasi rejim değil, cumhuriyetin şimdilik en iyi doğru biçimde yaşatıldığı sistem olarak kabul edilir. Fransa’da cumhuriyete sadakat, her şeyden önce dürüstlüktür. Ve yolsuz politikacılar, karılarına ya da metreslerine değil, cumhuriyete ihanet etmiş sayılırlar. İster demokratik monarşi olsun, ister cumhuriyet, tüm Batı ülkelerinde sağ ile solun üstünde anlaştığı, paylaştığı ve “yurt temeli”nde savunduğu rejime dair bir fikir ortaklığı vardır. Ve bu ortaklığın gibisi yapılmaz, dürüst bir ortaklıktır. Namık Kemal, her şeyden önce dürüst bir vicdandı ve zaten dürüst olmayanın ne vicdanı, ne de uğrunda savaşacağı bir vatanı olacağını gayet iyi anlamıştı. Özgürlük savaşçılığı, her şeyden önce vatana çıkarları doğrultusunda gömlek biçen; dolayısıyla fikirleri çıkarları doğrultusunda değişip, vatanı da satabilen yolsuz politikacılara karşı bir dürüstlük mücadelesiydi. Muhafazakârdı, ama istibdata karşıydı. Çünkü istibdat, tüm zamanlarda olanı muhafaza etmeye değil, tam tersine perişan etmeye yaramıştır. Özellikle, Türkiye’de… Çünkü Türkiye’de, ne dün, ne de bugün politikacıların ve halkın üzerinde birleştiği, paylaştığı bir temel ilke, bir temel ülkü, ortaklaşa sahip çıktığı bir rejim ya da kurum var oldu. Laiklik bu yüzden kolayca yıkıldı. Keza demokrasi ve hukuk... Şimdi de cumhuriyet, tüm kazanımlarıyla tehlikede. Çünkü bu ülkede, asıl sorun, asıl olmayan, dürüstlük. Ortak payanda yolsuzluk, ortak payanda yolsuzluktan nemalanmak. Namık Kemal’den bu yana değişen tek şey, artık vatanı bir pula değil de, çok paraya satıyorlar. O kadar. G NOKTASI KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Avukatlarımızın Davası Başlıyor “Bir saat adaletle hükmetmek bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.” Hz. Muhammet Merhaba, 19 Ocak 2013 tarihinde adalet, yasa, hukuk ayaklar altına alınarak büyük bir komplo sonucu avukatlarımız tutuklandılar. Onlar sadece biz siyasi tutsakların değil, hakkını arayan işçilerin, işkence gören, sokak ortasında, gözaltında, hapishanelerde katledilenlerin, evleri başlarına yıkılanların, yani halkın avukatlarıydılar. Ve asıl tutuklanmalarının, hedef seçilmelerinin nedenleri bunlardı. Siyasi tutsakların avukatı olmak suç mudur? Haklarını arayan işçilerin, evleri yıkılmak istenen gecekonduluların avukatlığını yapmak suç mudur? Sokak ortasında, karakollarda işkence yapmak, katletmek suç değil, katledilenlerin, işkence görenlerin avukatlığını yapmak suç sayıldı. Avukatlarımız Selçuk Kozağaçlı, Nazan Betül Kozağaçlı, Ebru Timtik, Barkın Timtik, Taylan Tanay, Günay Dağ, Şükriye Erden, Naciye Demir, Güçlü Sevimli hiçbir somut kanıt, suç delili olmaksızın 10 aydır tutukludurlar. Daha ne kadar tutuklu kalacakları da belli değildir. “Davacın kadıysa Allah yardımcın olsun!” İddianamelerinde nelerle mi suçlanıyorlar? “Müvekkillerinin düzenli listelerini tutmak”, “Hapishaneden gönderilen ‘görüldü’ damgalı kart bulundurmak”, “Güler Zere belgeseli yapmak ve izletmek”... Bunlar suç olabilir mi? Müvekkillerinin yasal hakları olan susma haklarını kullanmaları avukatları için suç delili olarak gösterilmiştir vb. suçlamalarla avukatlarımız halen daha tutukludurlar. AKP’nin hukuku böyle işliyor. AKP’nin iktidarından adalet beklemek onun adaletsizliğine ortak olmaktır, zulmüne ortak olmaktır. Bu komplo karşısında, bu adaletsizlik karşısında Cumhuriyet emekçilerini, okurlarını, halkımızı duyarlı olmaya çağırıyoruz. 24 Aralık 2013 tarihinde başlayacak olan avukatlarımızın duruşmasına, adalet istemenin onurunu paylaşmak için Silivri’ye davet ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Selamlarımızla. Talat Şanlı Kırıkkale F Tipi Cezaevi ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN BAŞSAĞLIĞI Değerli Kurucu Mütevellilerimiz Seyyare Ersin’in eşi ve Güniz Çakar’ın babası NAFİZ ERSİN’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Tanrı’dan rahmet, vakfımız camiasına ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Bız 1 bız” da de 2 nilen ve davula sol elle 3 vurulan ince 4 değnek. 2/ 5 Avuç içi... 6 “ ı küf 7 rü gezdim, beldeler 8 kâşâneler 9 gördüm 1 2 3 4 5 6 7 8 9 / Dolaştım 1 O L T UT A Ş I mülki İslam’ı V A S I T A bütün virâneler 2 R A gördüm” (Zi 3 N E P A L M I H ya Paşa). 3/ Şi 4 A D İ L M A R Ş A falı otları ince 5 T R A H A R leyen bilim da 6 M İ M A N I Z A N T İ K O R lı. 4/ Çok iri bir 7 A B U deniz hayvanı. 8 K Ü K Ü R T S İ A U R UM 5/ Kütahya’nın 9 bir ilçesi... Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm. 6/ Merhametli, yufka yürekli. 7/ Çıplak vücut resmi... Arkadaş, dost. 8/ Aktinyum elementinin simgesi... İtalya’da bir kent. 9/ Eti yenen bir cins mürekkepbalığı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Bir tür yaban kekiği... Bir renk. 2/ Sahip, malik... Kedi ya da köpek yiyeceği. 3/ Açık havada ızgara ya da kızartma yapmaya yarayan ocak. 4/ Yavaş, ağır... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası. 5/ Çok sevilen kimse ya da şey... Havada oksitlenmeyen bir element. 6/ Nevşehir yöresine özgü, bir tür peynirli börek... Tavır, davranış. 7/ Atmosferin, yeryüzünden 80 km yükseklikte başlayan son tabakası. 8/ Gizli görevli... Küçük mağara. 9/ Bir renk... Belirli aralıklarla yanıp sönen küçük deniz feneri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle