14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2013 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI Yeni yıl esintileri... Y unanistanlı Angeliki, Serbest Zamanları Değerlendirme Merkezi’nden (Fritid) arkadaşımdır. Zaman zaman bir araya geldiğimizde uzun sohbetlerimiz olur. Ege geyiklerine dalarız, Yunanistan’ı derinden etkileyen, Türkiye’den “teğet” geçen ekonomik konulardan söz ederiz... Geçenlerde, Bülent Ecevit’in, “Türk Yunan Şiiri”nin bir çevirisini bulup okudum ona: “Sıla derdine düşünce anlarsın/ Yunanlıyla kardeş olduğunu/Bir Rum şarkısı duyunca gör/ Gurbet elde İstanbul çocuğunu/ (...)/ Aramızda bir mavi büyü/Bir sıcak deniz/ Kıyılarında birbirinden güzel/ İki milletiz...” Şiiri sevdi, Ecevit’i tanıdı... Angeliki, Selanik’te doğmuş, İsveç’te büyümüş. Babası, 1967 yılında, Yunanistan’daki albaylar cuntasından sonra İsveç’e geldiğinde, o, henüz 6 yaşındaymış. Mübadele yıllarında Türkiye’den Yunanistan’a giden bir göçmen ailesinin çocuğu. Ninesi, çok güzel Türkçe konuşuyormuş. Angeliki, her yaz Yunanistan’a tatile gidiyor. Çok merak ettiği İzmir’i hiç görmemiş. Bir yaz gittiğinde İzmir’i de görmek istiyor. “Git, gör!” dedim, “çok seversin...” “Aramızda bir mavi büyü/ Bir sıcak deniz/ Kıyılarında birbirinden güzel/ İki milletiz” diyerek onayladı sözlerimi. Giyimine özen gösteren, zarif bir kadındır Angeliki. Geçenlerde, kalın, çam yarması gibi bir adamla çıkıp geldi. “Kim bu?” diye merak ettim. Erkek arkadaşıymış. Niye yalan söyleyeyim, hiç sevmedim adamı. “Hayırlı olsun!” dedim. Adamı, Angeliki’ye hiç uygun bulmadım. “Bana ne!. Gönüldür bu...” diyerek geçiştirmeye çalıştım. Angeliki, nedense, bana anlatma gereği duydu: “Henüz deneme aşamasındayız!” Zoraki bir gülümsemeyle, “Neyi deniyorsunuz?” diye sordum. Tedirgin oldu, açıkladı neyi denediklerini: “Evlerimiz ayrı. İstediğimiz zaman bir araya geliyoruz. Ben, yıllardır yalnız yaşıyorum. Evde, ayaklarımın dibinde dolaşan bir erkeğe alışıp alışamayacağımı henüz bilmiyorum. Bu sürecin sonunda birlikte kalmaya karar verirsek, evlerden birini MALMÖ kapatacağız. Ya böyle sürer gider ya da sürmez, bitiririz...” “Bütün bunlardan bana ne!..” dedim. ALİ HAYDAR Angeliki, karşıt bir NERGİS soruyla bu tatsız diyalogdan çıkış yolu bulmaya çalıştı: “Peki, sizde nasıl bu durumlar?” “Hangi durumlar?” “Sizin ülkenizde nasıl yürüyor bu işler?” Soruya hazırlıksız yakalanmıştım. Düşünmek için zaman kazanmaya çalıştım. “Kızlı/ erkekli” tartışmasının başlatıldığı öğrenci evlerine polis baskınlarının düzenlendiği günlerdi. “(Bizde, yalnız yaşayan kadınlara, ‘iyi gözle bakılmaz’ hale getirildi. Aynı evde yaşayan kız ve erkek öğrenciler ihbar edilir; polis gelir kapılara dayanır...)” dese miydim? Bu konudaki tepkimi belli etmedim Angeliki’ye.. Bazı genel, yuvarlak laflarla geçiştirdim soruyu. Birkaç gün önceki bir karşılaşmamızda da Angeliki ile eski eşinden 18 yaşındaki kızı arasındaki konuşmalara tanık oldum. Sohbete havadan, sudan konularla başladıktan sonra esas konuya geldiler. Kızı, yeni erkek arkadaşından söz etti uzun uzun; akıl danıştı annesine. Angeliki, deneyimlerini aktararak bir arkadaş gibi konuştu kızıyla: “Daha çok gençsin. Cinselliğini dilediğince yaşa... Hemen çocuk yapma. 25’inden sonra düşün evlenmeyi, çocuk yapmayı...” Çok yakınlarımdaki Angeliki, sanki birden uzaklaşıverdi benden. Birçok konuda anlaşmamıza karşın, bu düşüncelerini yadırgadım. Angeliki ile örtüşmeyen değer yargılarına ve kültürel farklılıklara sahip olduğumuzu bir kez daha kavradım. Stockholm’de yıllar önce bir töre cinayetine kurban giden Türkiyeli Kürt kızı Fadime Şahindal ile ilgili bir sohbetimizde de “Çağdaşlığın, aydınlanmanın temeli kadınerkek ilişkileri üzerine kuruludur. Bunu çözmeden hiçbir şey halledilemez” dediğini anımsadım. 2013’ün bu son günlerinde, bir akşam üstü, camın dışındaki kar taneleriyle birlikte beynimde dizginleyemediğim düşünceler uçuşuyordu. Ülke olarak içine düşürüldüğümüz yalıtılmışlık duygusu mu etkili olmuştu; kişisel bir yalnızlık mı yaşıyordum; buralara nasıl geldim, ben de bilmiyorum.. Noeliniz, yeni yılınız kutlu olsun... alihaydarnergis@gmail.com Borç takan Türk diplomatlar... oel’in ikinci günü, Lahey’de Dudok Kafe’de buluştuk, bir grup gazeteci arkadaşımla. Çoğunluğu değişik ülkelerden gelen yabancı gazetecilerdi. Öyle mekân bağımlılığım olmasa da Lahey’deki Dudok Kafe’yi severim. Hükümet ve parlamento merkezi Binnenhof’un tam karşısında. Devlet Televizyonu NOS’un Lahey Haber Bürosu’nun alt katındadır. Politikacıların, diplomatların, gazetecilerin uğrak yeridir. Neredeyse ocak ayı geldi ama hâlâ mevsim bahar sanki. Sıcaklık 1012 derece. Böylesi güzel bir havada, ana caddeye bakan tarafta bir masaya oturduk. Hollandalı, Türk, Alman, Meksikalı, İsviçreli, İngiliz, Romen... Birleşmiş Milletler gibi bir masa, keyifli bir sohbet başladı. Ta ki menü kartını inceleyen bir arkadaşım, N AMSTERDAM ballı, taze meyveli Türk istifa için yeterli görmediği” yoğurdu ve Türk yoğurdu anlatılıyordu bir haberde. ile servis edilen mercimek Noel tatilinde keyifli bir çorbasını gösterinceye ortamda aklıma Ankara’daki kadar. Türk yoğurdu, muhabir arkadaşlarım Türkiye.. Derken yolsuzluk geldi. Son günlerde operasyonu, istifalar.. Konu YUSUF gündeme yansıyanları ve ÖZKAN döndü dolaştı, yine birkaç gazetecilerin günlerdir süren gündür bunaldığım Türkiye koşuşturmacasını kısaca gündemine odaklandı. Noel anlattım. Bir Hollandalı tatili nedeniyle gündem sıkıntısı yaşayan meslektaşımın inanası gelmedi. Hele Avrupa medyasına “ilaç” gibi geldi gazetecilerin birçoğunun her türlü sosyal Türkiye haberleri. Hollanda’da özellikle güvenceden yoksun ve yoğun baskılar internet medyasının manşetlerinde hep altında bu işi yaptıklarını söylemem, Türkiye ve yolsuzluk soruşturması ağızlarının iyice açık kalmasına neden vardı. Rüşvet, yolsuzluk gibi konularla oldu. Bir arkadaşım, “Bir de iyi Türkiye’nin yan yana gelmesini yönünden bakalım. Tam bir haber yadırgamıyorlar. Biraz da alaycı bir dille cenneti. Bir bizim gündemize bakın, Avrupa Birliği (AB) Bakanı Egemen bir de Türkiye’dekine” dedi. Gerçekten Bağış’ın, “yolsuzluk suçlamalarını de Türkiye’yi ve Türkleri çıkarınca Kanada’da T ürkiye’de yolsuzluk, hükümet, devlet sorunuyla gündem baş döndürücü bir hızla değişedursun, Kuzey Amerika, özellikle Kanada, Noel dinlencesiyle yeni yılın ilk haftasına kadar sürecek bir yavaş yaşama girmiş oldu. Kuzeydoğu Amerika’yı etkileyen soğuk hava, kar, tipi, buz fırtınası Kanada’da, özellikle Kebek ve Ontario illerinde 120 binden çok evin Noel’i elektriksiz geçirmesine neden oldu. Yetkililer daha birkaç gün bazı bölgelere elektrik verilemeyeceğini açıkladı. Genelde konut ısıtmaları elektrik enerjisiyle olduğundan, 20 C dereceyi bulan hava koşullarında sorun yaşanmaması için, durumdan etkilenen yurttaşlar kurulan bazı yardım merkezlerinde barındırılıyorlar. Kebek ili bu konuda biraz daha hazırlıklı. 1998 yılbaşında yaşamış olduğu felakette yüksek gerilim hatlarında yaşanan buzlanma nedeniyle koca koca elektrik direklerinin çökmesi sonucu bazı yörelere o zor hava koşullarında iki ay boyunca elektrik verilememişti. Bu kafalar karışık: İyi Noel’ler mi İyi Bayramlar mı? vazgeçilmeye çalışılıyor. olaydan ders çıkaran Kebek MONTREAL Örneğin Noel, başka bir hükümeti, daha zor koşullara deyişle, gerçekliği tartışmalı uygun altyapı geliştirmesine olsa da toplumda genel gitmişti. Bir Noel ve yılbaşı kabul görmüş olan İsa’nın yazısı yazmaya çalışırken, doğum günü, bir Müslüman, Türkiye’deki siyasi havanın Hindu, Sih, Budist ya da sıcaklığı, Kuzey Amerika ÖMER F. Yahudi kökenli yurttaş için havasının ise soğukluğu ÖZEN herhangi bir anlam taşımıyor. dolayısıyla başka konulara Dolayısıyla özellikle bu daldık. Biz aslında başka toplumları incitmeden genel kutlamanın bir konudan söz edecektik. Kuzey içine çekmek için Noel alışverişi gibi Amerika’da çok önem verilen ve eştecimsel kaygıları da unutmadan bir dost, özellikle aile bireylerinin bir araya yöntem aramasına girenler, siyasiler, geldiği iki kutlama vardır; biri paskalya biri Noel’dir. Bilindiği gibi bunların ikisi büyük ticari kuruluşlar, yöneticilersöylemlerini değiştirmeyi yeğlemeye de dinsel kökenlidir. Ancak bir süredir başladılar. Herhangi bir ayrımcılık Kanada toplumunu oluşturan değişik yapmamak için, dinsel söylemler kökenli yurttaşların ekinsel ve inançsal olan “Merry Christmas”, “Joyeux çeşitliliği dolayısıyla bazı tanımlardan sadece hava durumu haberleri, yılbaşı için kaçak havai fişek operasyonu gibi kısır ve “zavallı” bir gündem kaldı geriye. Sizi bilmem ama ben çok sıkıldım kaç gündür bunlardan. Bu yüzden konuyu Türkiye ve Türkler ekseninden uzaklaştırmak için hamle yaptım ki, bir başka arkadaşım, elindeki Parool gazetesindeki bir haberi gösterdi gülerek. Belçika Dışişleri Bakanı Didier Rynders’in Flaman gazetelerine yaptığı bir açıklamayı sütunlarına taşımış gazete. “Kara liste” bölümünde yine “Türkler” var. Masadan kahkahalar yükseldi. Haber, Brüksel’deki diplomatların trafik cezalarına ilişkin. Diplomatlar, yüz binlerce Avro’yu bulan trafik cezalarını ödemiyorlarmış. Bu konuda sicili en bozuk ülkeler Suudi Arabistan ve Hindistan. Onları Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Almanya, Yunanistan, Macaristan, Malta ve Slovenya izliyormuş. NATO Daimi Temsilciliği’nde görevli Türk yetkililerin de ceza ödemesi gerektiğini söylüyor Rynders. Son 3 yılda 971 ayrı trafik cezası ödenmemiş. Rynders, diplomatlara dokunulmazlık hakkı tanıyan Viyana Sözleşmesi’nin trafik borcu takan diplomatlar tarafından istismar edildiğinden yakınıyor. Aslında bu sadece Brüksel’in sorunu değil. Hollanda’da da sıkça bu konudan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Hükümet merkezi Lahey’de de diplomatların trafik borcu giderek kabarıyor. Son 5 yılda yabancı diplomatların ödemeden gittiği trafik cezalarının oranı 300 bin Avro’yu geçmiş. Ama bu kez Türk diplomatlar masum. Lahey’de trafik cezası şampiyonu olanlar Rus diplomatları. Aile içi siddet konusunda da son dönemde Hollanda makamları ile karşı karşıya kalan Ruslar, trafik cezalarında da ilk sırada. Rusları Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır, Endonezya, Fas, BosnaHersek, Gana ve Malezya izliyor. Kahveleri getiren garson kızın sesiyle son verdik içinden Türkiye geçen gündeme. Nefis taze kahve kokusu eşliğinde tatil planlarından, güneşli yaz günlerinden söz etmek daha keyifli geldi. Ozkanyus@gmail.com Noël!” yerine herkesi kucaklayıcı İngilizce “Happy Holidays!”, Fransızca “Joyeuses Fêtes!” gibi “İyi Dinlenceler!”, “İyi Bayramlar!” söylemleri geliştirilmeye girişildi. Bunda Kebek hükümetinin laikliği toplum yaşamına daha çok uyarlamak amacıyla Ulusal Meclis’e, “kamu kuruluşlarında herhangi bir dinin simgesinin taşınmaması” yönünde vermiş olduğu yasa tasarısı önergesi de etkili kuşkusuz. O nedenle özellikle Kebek ilinde “Acaba Noel’i kutlamak bu yasaya karşı gelmek olur mu, olmaz mı” ikircikliği yaşayan Hıristiyan inancından bir Kebekli, Müslüman komşusuna şirin görünmek için “Joyeuses Fêtes / İyi Bayramlar komşu!” demeyi daha uygun görüyor. Şu Batılılar bir âlem canım, dert ettikleri soruna bak sen... Neyse, biz “Allah, kitap, inşallah, maşallah” deyip 4.5 milyon dolarları ayakkabı kutularında zula yapmaya devam edelim. Yeni yılınız kutlu olsun! ofozen@yahoo.ca “K omşu komşunun külüne muhtaçtır” denir, hatta “Komşuda pişer, bize de düşer!” diye tekrar edilir, ama bazen en büyük tehdit komşudan gelir. GeçenlerCAKARTA de Endonezya, güneyindeki deniz komşusu, her alanda ilişkisi bulunan Avustralya’nın kendisine ihanet ettiğini hüsranla öğrendi. Aralarından su sızmıyordu, ancak Okyanus vardı. Pasifik’te komşuluğu deniz ayıGÜLSEREN TOZKOPARAN rır; Avustralya’yla arasında köpekJORDAN balıkları vardır. İhanet haberi casusluk kaynaklıydı. Uzakta bulunan yakın komşusu ABD ile kangurular ülkesi Avustralya, Endonezya’nın dinlenmedik siyasetçisini neredeyse bırakmamışlardı! Başta Cumhurbaşkanı Susulo Bambang Yudhoyono ve eşi Ani olmak üzere birçok siyaset dünyasından ismin telefonla sipariş verdiği pizzacıya kadar her şey dinlenmişti. Aralıksız 15 gün süren telekulak olayı, 2009 yılında gerçekleşmiş olsa da gizli belgeler eski CIA çalışanı olup şimdi ABD’nin kötü adam ilan ettiği Edward Snowden tarafından basına sızdırılmıştı. Son zamanda yaşanan mülteci teknesi krizi nedeniyle zaten limoni olan iki komşu arasındaki ilişki casusluktelekulak olayı nedeniyle tamamen ekşidi, yenmez, yutulmaz hale geldi. Telekulağı yeni öğrenen Cumhurbaşkanı, “Kimlere telefonda ne dedim, hatırlamıyorum ki!” diye olanları değerlendirip üzüntüsünü dile getirdi. Özellikle eşinin özel görüşmelerinin dinlenmiş olmasına çok içerlemişti. Hanımlar arası sohbetin komşunun güvenliğini nasıl tehdit edeceğini de kestiremiyor Endonezya’da pişer du. Başkentleri arasında deniz uçuşu yapıp 3 bin km. kat edilmesi gereken bu komşulardan Avustralya’nın Başbakanı Tony Abbot’dan muhatabının üzüntüsüne su serpecek bir açıklama gelmesi biraz zaman aldı! Bunun üzerine Yudhoyono, Abbot’a bir mektup yazarak resmi yoldan açıklama ve özür beklentisini bildirdi. Ayrıca karşı taraftan bir adım atılana kadar Büyükelçi de Cakarta’ya geri çağrıldı. Karşı taraf, olanlar daha iyi ilişki kurmak adınaydı, gibi yuvarlak laflar edince diplomatik gerginlik tırmandı, ikili ilişkilerin çoğu askıya alındı. Suskunluğunu bir süre koruyan Abbot nihayet konuştu ve “Büyütülecek ne var ki?” dedi; basit bir dinleme olayıydı, aslı astarı... Karşılıklı verip veriştirme böylece başladı... Yudhoyono’nun mektubunu ivedilikle cevaplayacağını söyleyen Avustralya Başbakanı resmen özür dilememişti, mağdur komşu ise bu kadar tantanadan sonra dört gözle bunu bekliyordu. İki ülke arasında ticaret yapan iş ve ekonomi çevresi, işlerin bu raddeye gelmesi ve anlaşmaların askıya alınmasından epeyce rahatsız olmuştu. Halk da kıpırdanmaya başlamış, Avustralya Büyükelçiliği önünde toplanıp hem Abbot’un resmini hem de Avustralya bayrağını yakmış, bu arada epey de yumurta ziyan etmişlerdi. Bazı fanatikler ise Avustralya Merkez Bankası ve polisine sanal saldırı tehditleri savurmuştu. Coğrafyaları açı bize de düşer... sından göbekten birbirine bağlı olan komşular tarihteki inişli çıkışlı ilişkilerinden birisini daha yaşamaktaydı. Avustralya’nın Asya’ya açılan köprüsü gibi olan Endonezya kopma derecesine gelen ilişkide avantajlı, Avustralya ise kaybedecek taraf gibidir. Turizm cenneti Bali, Avustralyalıların nerdeyse ikinci evidir. Karşılıklı ticarette endeksler iki taraf için hep başta gider. Refah içindeki ülke, arada bir nüfusça kalabalık ve fakiri çok olan komşusuna maddi destekte bulunmayı da ihmal etmez! Bu gerginlik böyle sürerken, birdenbire, kapalı kapılar arkasında ne oldu anlaşılamadan Yudhoyono özür beklentisinden vazgeçtiğini açıkladı; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, dedikleri biçimde... Kanguru ülkesinin resmen özür dilemese de gönderilen bir mektupta, bu tür şeylerin gelecekte bir daha tekrarlanmayacağına dair söz vermesi yeterli oldu, yelkenler suya indi. Ülkeleri arasındaki ilişkinin hiçbir şeyden etkilenmeyecek kadar güçlü olduğunu vurgulayan Yudhoyono, canım komşum diyor, başka bir şey demiyordu. İki ülke arasındaki fırtına şimdilik dinmiş gibi. Fırtınadan sonra Endonezya bu olaydan ders çıkardığı için, yeni güvenlik önlemleri kurmak peşinde: Tüm iletişim, kablo, internet, tvradyo sistemleri elden geçirilecek. Kangurulu komşu krizi atlatıldı derken, bir başka komşunun ihaneti sırada bekliyordu. Bu kez, öteki komşuları Singapur ve Malezya’nın adı karışmıştı casusluğa.. Endonezya’nın komşuları ile başı derten çıkmayacak gibi görünüyor. Yine de daha önce yaşananlara bakıldığında bu dertlerin hepsi gelip geçici gibi; geçerken az ya da çok bir iz bırakmış olsalar da... gjtozkoparan@hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle