18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ARALIK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] Uçakta ucuzluk başlamadan bitti Ekonomi Servisi Ulaştırma Bakanlığı, bayram ve tatil döneminde yüksek fiyattan satılan uçak biletlerine sınırlama getireceği ‘tavan fiyat’ konusunda geri adım attı. Bakanlık üç ay önce astronomik fiyatlardan satılan uçak biletlerine düzenleme getirilmesi amacıyla çalışma başlatmış ve iç hat uçuşlarında ekonomi sınıfı koltuk fiyatının 300 lirayı aşamayacağına dair karar almıştı. Ancak ‘tavan fiyatın haksız rekabete yol açacağını’ ifade eden bazı havayolu şirketi yetkilileri, uygulamaya tepki göstermişti. Eleştirileri dikkate alan Bakan Yıldırım şirket temsilcilerine, ‘uçak biletlerindeki fiyat politikasına karışmayacaklarını’ iletti. Yıldırım ile havayolu şirket temsilcileri, bugün Ankara’da bir araya gelecek. EKONOMİ 11 Konutta balon patlayacak Ekonomi Servisi Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Aziz Torun, talebin, konut arzındaki büyümeyi karşılayamadığını ve sektörde maliyetlerin çok yükseldiğini belirterek “Türkiye’de konut sektöründeki büyüme aynı hızla devam ederse önümüzdeki yıllarda bir balon riski var” dedi. AA’ya konuşan Torun, bu yıl öngörülen hedeflerin şaştığını, enflasyon, büyüme ve cari açık konusunda hedeflerin pek tutturulamadığını belirterek bunun gayrimenkul sektörüne de olumsuz yansıdığına işaret etti. Döviz kur dengesindeki değişime de vurgu yapan Torun şunları söyledi: “Şu aşamada endişe edecek bir şey yok ancak önemli olan bundan sonra döviz kurlarının sürpriz bir şekilde artmaması. 2014 için yatırımcının da tedbirli olması lazım. ‘Önümüz açık, hadi koşalım’ diyeceğimiz bir yıl olmayacak. 2014, 2013’ten daha iyi olacak demek için yeterli sebebimiz yok.” Gayrimenkulde Çin ve Londra’da oluştuğu öne sürülen balon konusuna değinen Torun, “Bu konuda bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Ancak, Türkiye’de konut sektöründeki büyüme aynı hızla devam ederse önümüzdeki yıllarda bir balon riski var. Arzdaki büyümeye karşılık talepteki büyümenin kolay kolay artacağı görünmüyor. Bu da ilerde bir arz fazlasına neden olabilir. O nedenle sektörün bunu göze alarak davranması lazım” diye konuştu. İstanbul’da konut fiyatlarının bu kadar yüksek olmasında maliyetlerin özellikle arsa fiyatlarının çok yüksek olmasının yattığını dile getiren Torun, “Arsa maliyetlerine bir de rekabet nedeniyle reklam ve pazarlama maliyetleri eklendi. Bu reklam giderleri normalde inşaat sektörü için çok fazla. Bir de satışlar çok uzun 60 aya kadar satış gerçekleşiyor. Bu çok uzun bir süre. Tüm bunları birleştirdiğimizde maliyetler satın alma gücünü aşan bir noktaya geliyor. Bunun da gelecekte bir balon riski oluşturacak faktör olarak ele alınması lazım” dedi. AKP’yi Anlamak? Geçen hafta bu köşede yayımlanan yazımda, Batı’da geliştirilmiş bulunan günümüzün bilimsel bilgi üretiminin yöntemleri kullanılarak AKP’nin anlaşılamayacağı vurgulanmaktaydı. Yazı, çok sayıda bilim insanından olumlu yorumlar aldı. O yorumları burada özetleme olanağım yok: Ancak yapılan yorumlar, o yazıya bazı bakımlardan açıklık kazandırılmasını zorunlu kılıyor. HHH Bilimlerin tarih boyunca gelişimi; bu süreçte ekonomik ve toplumsal yapıların ve dinlerin yeri bir tarafa, günümüzün bilimsel gelişmelerinin başlangıcı olarak 16.17. yüzyıllar alınıyor. Düşünce ve anlatım özgürlüğünün gelişmesiyle o yıllarda bilginin asıl kaynağının gözlem ve deneylerin olduğu bilincine ulaşılıyor. Giderek bu yoldan elde edilen bilginin güç kazandırdığı görüşü egemen oluyor. Özellikle 1850’ler sonrasında bilim dünyasında yaşanan, biri birini besleyen, etkileyen ve tamamlayan üçlü gelişme ile bilgilerimizin kaynağı sorusu yanıt bulmuş ve çağdaş bilimin temelleri atılmıştır, denilebilir. Bunlardan birincisi, göreli olarak daha önce gelişme olanağı bulan doğa bilimleri alanıdır; doğal olayları, evrenin ve insanın oluşumunun ve değişiminin açıklanmasında kazanılan aşamalar, evrim kuramının açıklayıcı üstünlüğünün anlaşılmasıyla ivme kazanmıştır. İkincisi, toplumsal değişimi açıklamada üretim güçleri ve üretim ilişkilerine dayalı tarihsel maddecilik yönteminin, toplumsal bilimlerin gelişmesine yaptığı büyük katkıyla reddedilemeyecek ölçüde güçlenebilmesi ve bilimsel düşüncenin gelişmesi sürecinde yer edinebilmesidir. Üçüncüsü de insanın özgürleşerek, beyniyle ve bedeniyle kendine sahip çıkma olanağı bulması ve bunun bir sonucu olarak, fiziksel dünyası ile ruhsal dünyası arasındaki yakın bağımlılık ilişkilerinin bilimsel yaklaşımlarla açıklanmaya başlanmasıdır. Her gün bir yenisi doğan bilim dallarının yöntemleri farklı da olsa bunların ortak özelliği önyargısızlıktır; düşünce ve anlatım özgürlüğüdür; bilgiye ulaşma çabasına sınırlama konulmamasıdır. Bilimsel yaklaşımda mutlak doğru, yani, üzerinde tartışılamaz, insan aklının süzgecinden geçirilemez; dokunulamaz ve değiştirilemez hiçbir alan yoktur. Bu aşamaya ulaşılmasının temelinde, mutlak anlamda düşünce ve araştırma özgürlüğü bulunmaktadır. Bu anlayışın doğal bir sonucu olarak, her bir bilimsel bilgi, görüş ya da öneri, yalnız ve ancak yanlışlığı yine bilimsel yöntemler kullanılarak öne sürülebilirse bilimsel sayılır. Sıralanan ana dayanaklar ve değerler üzerinde yükselen bilimsel bilgi üretimi, her konudaki çözümleme ve öngörüleriyle her gün derinleşerek ve yaygınlaşarak, yeni aşamalar yakalıyor; bilgi toplumuna geçişi sağlıyor. HHH Tarih boyunca dinbilim ilişkileri ve değişik inançların doğuşu ve gelişimi, bilimsel araştırmalara konu oluyor. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun, yukarıda özetlenen üçlü bilimsel gelişmenin dışında kalan siyasal İslama dayalı AKP ideolojisinin, bilimsel bilgilerin elde edilmesinde kullanılan yöntemlerle açıklanıp açıklanamayacağıdır. Ben, açıklanamayacağı kanısındayım. Açıklanabileceğini kanıtlama görevi, başta AKP’yi savunmayı iş edinenler olmak üzere, tüm ilgili bilim insanlarına, yazar ve yorumculara düşüyor. İstanbul’da enflasyon yüzde 7.65 arttı Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası’nca hazırlanan Kasım 2013 enflasyon rakamlarına göre, İstanbul’da fiyatlar, bir önceki yıla göre perakendede yüzde 7.65, toptanda ise yüzde 7.73 arttı. Yapılan açıklamada, İstanbul’da kasım itibarıyla konut ve ev eşyası harcamaları gruplarında maliyetlerin arttığına dikkat çekildi. Kasımda, gıda harcamalarında yüzde 0.70, kültür, eğitim ve eğlencede yüzde 0.50, konutta yüzde 0.44, ev eşyasında yüzde 0.41, sağlık ve kişisel bakımda yüzde 0.15 oranında artış kaydedildi. Toptan fiyatlarda ise bir önceki aya göre yüzde 1.68 artış yaşandı. Gıda maddelerindeki fiyat artışı yüzde 3.94’e ulaştı. u GYODER Başkanı Torun, “Konut arzındaki büyümeye karşılık talebin kolay kolay artmayacağı görünüyor. Pazarlama ve reklam maliyetleri yüksek. 2014’te sektörün bunları göze alarak davranması lazım. Yoksa balon riski var” uyarısında bulundu. Yıl sonuna dek 5 milyon kişi internetten 31 milyar TL’lik alışveriş yapacak Günübirlik evlere denetim başladı Ekonomi Servisi İçişleri Bakanlığı, günübirlik kiraya verilen evler ve apart dairelerin kayıt altına alınmasını amaçlayan genelgeyi valiliklere gönderdi. Genelgeyle, günübirlik kiraya verilen evlerin kayıt altına alınıp vergiye tabi tutulması, kayıt dışılığın engellenmesi hedefleniyor. Apart daireler ve günlük kiraya verilecek evler için işletme sahibinin mülki idare amirlerine beyanda bulunması ve izin alınması gerekiyor. Ayrıca ev sahibinin bir esnaf odasına kayıt yaptırması, vergi vermesi, “yapı kullanma izin belgesi” alması gerekiyor. Yurt genelinde kayıt dışı olarak 10 binlerce günlük kiralanan evin bulunduğu belirtiliyor. e Ticaret üçe katlanacak TL’lik harcama gerçekleşirken, internet üzerinden en çok satın alınan ürünler ise giyim ve spor malzemeleri oldu. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın “Türkiye’de eTicaret” adlı raporuna göre son beş yılda üçe katlanan online ticaretin, online satın almalarda yaşanan büyük patlama nedeniyle önümüzdeki beş yılda da üç kat artması bekleniyor. Rapora göre, 2008’de 8.2, 2009’da 9.1, 2010’da 12.8 milyar TL’yi bulan online u Bu yıl 31 milyar TL’ye ulaşması beklenen internet üzerinden yapılan kredi kartı harcamaları 2011’de 18.7 alışverişler, 5 yılda 3 kat artacak. Ekonomi Servisi Son 5 yılda 3 kat artan online alışverişlerin, bu yıl sonunda 31 milyar TL’lik hacme ulaşması bekleniyor. 1 yılda 5 milyon kişinin alışveriş yaptığı internet portallarında kişi başına ortalama 200 milyon milyar TL’ye, 2012’de 25.1 milyar TL’ye yükseldi. Bu yılın da tahmini olarak 31 milyar TL’lik online alışveriş hacmiyle kapanacağı tahmin ediliyor. Rapora göre interneti etkin olarak kullanan kişilerin yüzde 21.8’i online alışveriş yapıyor. Bu rakam 4 milyon 687 bin kişiye ulaşıyor. Rapordaki 2012 yılı verilerine göre, internet üzerinden yapılan 133 milyon adet işlemde toplam 25.1 milyar TL’lik işlem gerçekleşti. Bu miktarlar internetten alışveriş yapan 4 milyon 687 bin kişilik nüfusla hesaplandığında kişi başına yılda ortalama 28 adet sipariş verildiği ve yine kişi başına yılda 5 bin 372 TL harcama gerçekleştirildiği görülüyor. Bu durumda internetten düzenli olarak alışveriş yapan her bir kullanıcının ayda 2.3 adet işlem gerçekleştirerek internet üzerinden ortalama 447 TL harcadığı ortaya çıkıyor. Tüm klişe metaforları önceki yazılarımda bazen tekrarlamak pahasına tükettikten sonra elimde bu başlıktaki yalın ifade kaldı. Ortadoğu gerçekten savaşıyla, barışıyla çok garip bir yer. İran’la 5+1 (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya) arasında imzalanan “Ortak Eylem Planı” garipliklere bir yenisini ekledi. Bu plan “karşılıklı güven inşa etmeye” zaman tanıyacak, altı aylık bir süreyi kapsıyor. Cenevre’de imzalanan plana göre 5+1, bu dönem boyunca bazı ekonomik yaptırımları askıya almayı, ABD’nin, İran’ın petrol ihracatını aşamalı olarak kısıtlayan uygulamasını da durdurmayı kabul ediyor. Buna karşılık İran yüzde 20 oranında yoğunlaştırdığı uranyumu yeniden seyreltecek, kimi tartışmalı arındırma etkinliklerini durduracak ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı uzmanlarının gelişmiş, derinleştirilmiş denetimlerini kabul edecek. 5+1 bu “anlaşmayı” tarihi bir başarı olarak niteledi. İsrail Başbakanı Natenyahu’ya göre karşımızda “tarihi bir hata” var. ABD de neocon yazarlara göre bu anlaşma Münich (Hitler’in İngiltere Başbakanı Chamberlein’i kandırdığı) anlaşmasından daha beter. Suudilere göre yeni bir “11 Eylül.” İran tarafıysa bu anlaşmayla tarihi bir eşiğin aşıldığına inanıyor. Diğer taraftan İran karşıdevrimi öncesinde Kayhan gazetesinin editörlüğünü yapmış deneyimli yazar Amir Taheri’nin dikkat çektiği gibi, Cenevre’de imzalanan kâğıdın daha adı bile belli değil: Bu imzalanan Cenevre’de ne oldu? “şey” bir “sözleşme” mi, “anlaşma” mı, “yol haritası” mı, “memorandum” mu? Bu bir uluslararası anlaşma olarak da nitelenemez çünkü 5+1, Güvenlik Konseyi’nden geçen 6 kararı kabul etmesi için İran’ı ikna etmekle görevlendirilmiş bir grup; uluslararası anlaşma yapmaya yetkili değil. Bu grubu Avrupa Birliği’nin uluslararası ilişkiler temsilcisi yönlendirdiğinden, bu “şey”in onaylanmak üzere 28 AB ülkesinin parlamentolarına sunulması da gerekebilir. Dahası ortada aynı belgenin en az üç, hatta dört farklı versiyonu var. Biri ABD’nin, öbürü İran’ın açıkladığı versiyonlar. Rusların ve Çinlilerin versiyonlarını da okumak gerekiyor. (Ashark AlAwsat, 29/11). Bu imzalanan belgenin öngördüğü süreç ne zaman başlayacak, nasıl ilerleyecek o da belli değil. 5+1, İran’ın atacağı adımlara bağlı, aşamalı bir süreç düşünürken İran yaptırımların imzalanan “şeyde” kapsanan kısmının hemen kalkmasını bekliyor. Garip İşler Bölgesi sındaki konumunun zayıflamaya başladığını düşünerek yaşamsal bir korku duymaya başlıyor. Suudi rejimi en yakın müttefiklerinden Mısır diktatörü Mübarek’in devrilmesini önleyemedi, ABD’yi bu Suudilerin sıkıntısı... Suudi Krallığı sözcülerinin, 11 Eylül saldırısına katılanların çoğunun Suudi kökenli olduğunu unutarak imzalanan “şey” için “11 Eylül’den daha kötü” demeleri, 5+1 ile İran arasındaki diyalogdan çok rahatsız, hatta panik içinde olduklarını gösteriyor. Suudi Krallığı Ortadoğu’daki dengeleri etkileme gücünü giderek yitirdiğini, ABD için eskisi kadar önemli olmadığını, petrol piyasa konuda devreye sokamadı, sonra ABD’yi Suriye’ye müdahale etmeye ikna edemedi, askeri çözüm olasılığı da gündemden çıktı. Şimdi Suriye’de desteklediği taraf savaşı kaybediyor. Irak savaşından bu yana sürekli etkisini arttırmakta olan İran, Batı’nın iş yapmaya hazırlandığı “normal” devlet statüsüne dönmeye başlıyor. Suudi Krallığı, Irak’taki, Bahreyn’deki, kendi petrol yataklarının bulunduğu bölgedeki Şii nüfusu düşünerek sonunun yakınlaşmakta olduğunu hissediyor. Can havliyle, “İsrail İran’ı bombalamak isterse hava sahamızı açarız” gibi demeçlerle İsrail’e umut bağlıyor. Bölgenin kulağı delik analistlerinden Keşişyan’ın gözlemlerine bakılırsa (Gulf News, 27/11), Suudiler İsrail’e umut bağlaması aslında zavallı bir durum. İran’la Batı arasında, 2013 Mart’ından başlamak üzere, en az beş görüşme yapılmış; öyleyse süreç “reformist” başkan Ruhani’nin iktidara gelmesinden önce başlamış. Keşişyan, Associated Press’in de aktardığı gibi, görüşmelerin İsral’in bilgisi dahilinde başladığına işaret ediyor. Snowden ’in, Der Spiegel ’le yaptığı söyleşide doğruladığı gibi, 2008’de ABD ve İsrail’in ortak yarattığı “Stuxnet” virüsü İran’ın nükleer tesislerinin santrifüj sistemini öyle sarsmış ki, İran bunları onarmamaya karar vermiş. Keşişyan “İran bundan sonra görüşmelere başlamayı kabul etti” dedikten sonra ekliyor: “İran kırk yıllık programında, artık vazgeçemeyecek kadar ilerlemiş durumda, zamanla bir nükleer güç olacak. Bu, tüm retorik ne olursa olsun, Batılı güçlerin ve İsrail’in kabul etmiş olduğu bir sonuçtur.” Gerçekten de İsrail medyasında birçok yorumcu, Natenyahu’nun, neoconların çıkardığı tüm yaygaraya karşın, İran’la ilişkili gelişmelerden hoşnut görünüyor. Bu sırada, Mısır’daki askeri yönetimin, Gazze’ye açılan tünelleri daha önce görülmemiş bir hızla bularak yıkıyor, Sina Yarımadası’ndaki Radikal akımları temizliyor olması da İsrail’in jeopolitik konumunun güçlendiğini gösteriyor. (Danny Danon, Foreign Policy, 27/11) ‘El sallamıyor, boğuluyor’ İran’ın nükleer bomba yapmaktan vazgeçtiğini, Suriye’de siyasi bir çözüm bulma olasılığının arttığını, Mısır’da rejimin konsolide olduğunu, Batı’nın “ılımlı İslam” yanılgısının bittiğini, Suudilerin etkileri azaldıkça Selefi akımları desteklemekten vazgeçmek zorunda kalacağını düşünerek bunlara İsrail’in jeopolitik konumunun güçlendiği, kendini daha güvende hissetmeye başladığı için barış sürecine geri dönmeyi kabul edebileceği umudunu ekleyerek taşlar yerli yerine oturuyor sonucuna ulaşırsak yanılırız. ABD’nin Irak rejimini yıkarken Ortadoğu’ya hediye ettiği ŞiiSünni savaşları tüm şiddetiyle sürüyor. Sınırları aşarak yayılan bu “yangın” Financial Times’dan David Gardner’in vurguladığı gibi SykesPicot sınırlarını silmeye başlıyor ama ortaya daha beter, belirsizliklerle dolu bir durum çıkıyor. (26/11) Sınırlar, jeopolitik dengeler hızla değişirken sürdürülmesi olanaksız, Seumas Milne’in deyimiyle “tuhaf ittifaklar” oluşuyor: İran’a karşı, Siyonist İsrail ile Vahabi Suudiler yakınlaşırken Suriye rejimini devirmeye çalışan Suudiler, Arap Emirlikleri, Mısır’daki askeri rejimi destekliyor; askeri rejim Suriye’nin koruyucusu Rusya’dan silah almaya başlıyor. Bu sırada, Suriye muhalefetini destekleyen “İslamcı Türkiye”(!) Suriye rejimini destekleyen İran’la yakınlaşmaya çalışıyor. (The Guardian 27/11) Ortadoğu’dan çıkmaya başladığı rivayet edilen ABD ise aslında, çıkmak bir yana, uzaktan dengelemeye çok uygun, bu çok parçalı zeminde, az masraflı bir kalışın olanaklarını elde ediyor. Sabancı: Engelliler karar alma süreçlerine katılmalı Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle verdiği mesajda, Sabancı Vakfı’nın engellilere yönelik yaklaşımını şu sözlerle açıkladı: “Sabancı Vakfı olarak engelli bireyleri toplumla bir bütün olarak görüyoruz ve 39 yıldır engelli haklarının savunucusuyuz. Engellilerin karar alma ve uygulama mekanizmalarına katılmalarının yolunu açmalıyız. 2014 yerel seçimleri önemli bir fırsat. Engellilerin haklarını gözeten bir yönetim anlayışı, katılımcı demokrasiyi geliştirir.” Sabancı Vakfı, engelli yaklaşımını kadın ve genç çalışmalarına da entegre ederek, son 6 yılda kadın, genç ve engelli alanında yürütülen 37 projeye hibe verdi. Yapı Kredi engelli ATM’lerini 700’e çıkaracak Yapı Kredi Alternatif Dağıtım Kanalları Genel Müdür Yardımcısı Yakup Doğan, “Şu anda 53 ilde 500’ün üzerinde görme engelliler için ATM’miz var. Gelecek yıl ATM sayılarını artıracağız ve muhtemelen 700’e çıkaracağız. Amacımız her noktada, ilde ve şubemizde müşterilerimize ulaşabilmek ve onların hayatlarını kolaylaştırabilmek” dedi. Yapı Kredi’nin yaklaşık 5 bin engelli müşterisi bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle