23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2013 SALI 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Lakin süper demokratik bir ülke olduğumuzu dünyaya inandırmak için olacak, seçimler arifesinde stadyumlarda, meydanlarda, gazetelerde, son olarak Keşan’da örneklerini gördüğümüz “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Tayyip kim ki” gibi pankartlar, konuşmalar, yorumlar yassak! Ama osssun; RTE böyle istiyor mu, sorun yok! Hukuk devleti de demokrasi de feda olsun! Bu memleketin insanları sandığa giderken, RTE’nin Osmanlı kokan sesini ve artık Türkiye’ye bir de değil birkaç Türkiye kattığı palavralarını dinlemekte, alkışlamakta özgür ya. Ötesi RTE’ye göre fasa fiso. HHH Ha bugün ha yarın derken Mustafa Sarıgül de açıkladığına göre, İstanbul’u bir baştan öteki başa, tabii her cümlesinin başında söylediği gibi, Allah’ın izniyle fethetmek üzere perşembeye CHP’ye adaylık için başvuracağını açıkladı. MHP, adayı Rasim Acar’la kazanacağız demiyor; oylarını artırmak amacında. AKP malum. Kadir Topbaş’la yürüyüşe devam. Ama dikkat ha! Sarıgül’ün şov nitelikli miting havasındaki adaylık toplantılarını izledikten sonra... Kadir Topbaş’ın yüreği herhalde seçimi yitireceği korkusuyla şu aralar pır pır ediyor olmalı. Sarıgül ise daha aday olmadan partiye adaylar konusunda yön verecek örnek bir stratejiyle seçimlere gidiyor. CHP bu stratejiyi benimsedi. Gazetelere sürekli düşen haberlere göre ortanın solunda, solda bir parti olmasına karşın CHP daha fazla oy almak, kimi illerde belediye seçimlerini kazanmak için yeni bir yönteme başvuruyor. Bir ilde sağda olduğu bilinen, ne ki oy potansiyeli olanları o ilde belediye başkan adayı göstermeyi yeğliyor ve yardımcılığına da bir CHP’liyi koyarak sağlı sollu bir propagandaya hazırlanıyor. Bu yöntemi İstanbul adayı olmadan Sarıgül hemen her konuşmasında, bir yanına bir muhafazakârı, öteki yanına bir sosyal demokratı alarak çoktan ilan ettiydi. HHH 30 Mart’a dört ay kaldı ve fakat gazeteler, kimi TV’ler hangi ilde hangi partinin seçimi kazanacağını açıklamaya başladı bile. Örneğin Habertürk’te Fatih Altaylı üç büyük kent başta, hemen her ilde belediye başkanlığını hangi partinin kazanacağını, tabii genelde gazetesinin yayın karakterine uygun olarak pek çoğunda AKP’nin kazanacağını, yayımladığı bir listeyle açıkladı. Daha önceki yıllarda genelde iki tarikatın, Süleymacılarla Nurcuların, sağ partilere örneğin Adalet Partisi’ne oy vereceklerine ilişkin haberler yayımlanırdı. Fakat Başbakan’ın söylediği gibi “Türkiye özüne döndüğüne ve normalleştiğine” göre ve elbette her alanda sayısal artış varken doğal olarak tarikat ve cemaat sayısı da arttı... Radikal’in yayımladığı listede, Nurcularla başlayan Tillocularla sona eren (Gülen cemaati hariç) 16 tarikat arasında MHP’ye eğilimli tek bir tarikat bulunuyor. Liste, hemen hepsinin oylarını AKP’ye kullanacağını gösteriyor. Ne var ki, şeyhleri dergâhlarında ziyarete, din adamlarıyla otellerde gizli toplantılara özen gösterilmesine, laikliğin dine karşı olmadığını somut kimi örneklerle ilan etmesine karşın... ... CHP’ye oy vereceği söyleyen tek bir tarikat veya cemaat yok! HHH RTE din konusunu seçimlerde yine sömürü konusu yapıyor ve gündemi başka konulara çekiyor. Şimdi de üniversitelerde öğrenci affına taktı. Afla öğrenim sürelerini uzatan öğrencilerin hepsini terörist ilan ediverdi. 2004 tarihli Gülen cemaatini bitirmeyi amaçlayan MGK kararının o günden bugünlere dek uygulandığını kanıtlayan belgelerin üzerinde fazla durmuyor ama... ... MGK kararının açıklanmasının olumlu karşılanmasından belli ki müthiş etkilenmiş. Hatta korkmuş da... Durduk yerde yeni suçlar icat ediveren saldırgan üslubuyla kendi dışında herkesi, belgeyi sızdıranı da yayımlayanı da yazanı da vatan haini ilan etti. Dünyanın her demokratik ülkesinde hükümetler siyasal ayıplarını teşhir eden belgeleri medyanın açıklamasını çaresiz normal karşılar ama bu anlayış RTE’ye geldi mi, hayır! Tabii belgeyi sızdıranı, yazan gazeteciyi ve açıklayan gazeteyi vatana ihanet suçundan yargılamaları için yine yargıyı kışkırtıyor. HHH Eskilerde kalmış, CHP’yi suçlayacak kimi belgeleri açıklamayı, tabii kendi açısından istismar etmeyi başaran... ... dershane kapışması sırasında 2004’ten bugünlere sarkan ayıbını ortaya koyan belgeler açıklandı mı, sanki pek sevdalı imiş gibi basın özgürlüğünden dem vuran, devletin sırlarını ifşa etmenin vatan ihaneti olacağını savunan... ... kısacası zeytinyağı gibi üste çıkan bir başbakan var karşımızda! HHH Trakya’da “Nankörlükler sandıktan döner” dedi. Bir de sandıktan evine döneceği günü görsek! Soruşturma el değiştirince sanık durumuna düştüler MURAT İNCEOĞLU Savcıya göre suç tanımı de bir suç iddia edilmiyordu. Polis tutanağına göre şüpheli görülen 11 kişi slogan atarak grubu provoke etmekle suçlanıyordu. Ancak Nazmi Okumuş aynı polis fezlekeleri ve olay tutanağına dayanarak 11 kişi hakkında polise taş ve boş bira şişesi attıkları, izinsiz gösteri düzenledikleri gerekçesiyle iddianame hazırladı. İddianamenin kabul edilmesi ile birlikte ilk önce haklarında kovuşturmaya gerek duyulmayan 11 kişi sanık oldu. Avukat Tolga Çakır, soruşturma sırasında savcı Kelebek’in herhangi bir İstanbul’da, ODTÜ’ye destek olmak isteyen öğrenciler hakkında soruşturma yürüten cumhuriyet savcısı Ahmet Kelebek kovuşturmaya gerek görmedi. Dosya bu kez bir başka savcıya verildi ve öğrenciler sanık oldu. ODTÜ’de meydana gelen olayların ardından 7 Eylül günü Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde eylem yapan öğrenciler zaman zaman polisin müdahalesi ile karşılaştı. Müdahale sonrası dağılan gruplar farklı yerlerde birkaç kez daha toplanarak Taksim Meydanı’na yürümek istedi. Ancak polisler eyleme izin vermedi. İzinsiz gösteri yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınarak adliyeye sevk edilen 11 kişi hakkında savcı Ahmet Kelebek, kovuşturma gerek olmadığı kararı verdi. Savcı Kelebek kararda “Dosya içinde şüphelilerin güvenlik kuvvetlerine karşı geldiğine, herhangi bir saldırı aleti ile saldırdığına dair, görüntü, resim ve herhangi bir delil bulunmadığı, dolayısıyla şüphelilerin üzerine atılı suçu oluşturmadığı” görüşüne yer verdi. 3 Ekim günü verilen kovuşturmaya gerek olmadığı kararının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ercan Şafak dosyayı, savcı Kelebek’ten alarak savcı H. Nazmi Okumuş’a verdi. Üst düzey polis müdürlerinin de imzaladığı olay tutanağında bazı grupların polise taş ve şişe attığı belirtilmesine rağmen iki ayrı grup şeklinde gözatına alınan 11 kişi hakkında bu yönkusuru belirlenmemesine rağmen dosyanın bir başka savcıya verilmesinin geleneklere aykırı olduğuna dikkat çekiyor. Çakır, “Savcı değişse bile polis fezlekeleri, olay tutanağı aynı. Değişen bir durum yok, olay tutanağında taş ve şişe atanlardan söz ediliyor fakat onların ‘süpürülerek’ dağıtıldığı söyleniyor. Onlara yönelik bir gözaltı olmamış. Kaldı ki o olayların öncesinde bu 11 kişi gözaltına alınmış ve polis aracına bindirilmiş. Yani o grubun içinde olmaları mümkün değil” diyor. ‘Pandora’nın Kutusu’na Bakış Doğan (Kuban) hocam şimdi söyleniyordur, bırak bu sıradan konuları, Türkiye’nin çok temel sorunları varken, nedir bu al takke ver külah... Haklıdır da... Fakat yaşadığımız çatışmanın büyük şehveti, boyutu, derinliği, insanı içine çekiyor hocam... İzin verin biraz daha gideyim bu yoldan :) Sonunda bu konu ülkemizin nasıl yönetileceği ile birinci derecede ilgili! Çünkü ha bire o ne demek istedi bu, ne demek istedi problemleri ile karşı karşıyayız durmadan. Mesela Başbakan’ın, kampanyayı yürütenler için cemaate seslendi ve onları “açıklamaya kalkarsak yer yerinden oynar” sözlerinin içerdiği derinliği gel de merak etme! Tabii, Pensilvanya’dan neredeyse her namaz vakti seslenen Hocaefendi’nin “yüksek dereceden bir devlet adamının hayat kadını ile çıktığı” konusunda, kimi kastettiği üzerine de ortalık yıkılıyor! Kimmiş?! Bunların üzerine gidelim biraz, çünkü yaşayacaklarımızla yakından ilgili! HHH Başbakan “yer yerinden oynar”ın içeriğini açıklamadığı sürece, spekülasyonlara alabildiğine açık. Başbakanlık koltuğunda oturan bir kimsenin böyle bir cümle kurması şaşırtıcıdır ve en yüksek derecede ilgiyi hak eder. Ne oluyor dedirtecek kadar önemli! Şüphesiz ki en masum yorumu “daha ileri giderseniz, hepinizin defterini dürerim” anlamıdır. Öyle ya, depremsel bir durum varsa, ölen, bina altında kalan, çırpınan, tutuklanan insanlar olur. Yoksa yer yerinden neden oynasın! Peki Başbakan ne demek istedi? Yorumlar muhtelif. Ama biline ki hiçbirine katılmıyorum, nedir bu uçukluk! İnsanlar bu kadar kolay harcanır mı!? Bir dostum dedi ki: “Ortaya gizli servislerle ilişkiler serilebilir...” Hadi bakalım, bu lafın altındakileri eşelemeye kalkarsan başın belaya girer, ama baştan söyledim, benim fikrim değil bunlar! Mesela bu önermeden şöyle bir şey çıkar mı: MİT’in elinde hangi gizli servislerle ilişkileri olduğu bilgisi var. Bunlar da Başbakan’ın masasının üzerine çoktan kondu... Ne zaman? Taa MİT krizi patladığı zamanlar, 2012 başları... Başbakan, Pandora’nın Kutusu’nu milletin önüne koydu! Tahmin edin bakalım, diye topu ortaya attı... Ama ben bu tür spekülasyonların bu köşede yer almasını ayıplıyorum, şimdi bazılarınız diyor ki “Bilim ve Siyaset yazarına ve bugüne kadarki serinkanlı analizlerine bu hiç yakışmıyor...” Tamamen katılıyorum... Ama kutuya bakmaktan da kendimi alıkoyamıyorum... Şimdi kutudan çıkan şuna bakın: İktidarın Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, devlet içinde “EmniyetYargı Cuntası” var dedi ve cuntanın Erdoğan’ı devirmek istediğini söyledi mi desem açıkladı mı?! Üstelik bunu “Yeni Ergenekon Çetesi” olarak nitelendirdi... Yani?! Eski Ergenekon’u düşününce, titremedim değil! Peki RTE’nin ortaya koyduğu Pandora’nın Kutusu’ndan başka neler çıkabilir? Haberalma örgütleri çıktı, gizli örgüt ve çete çıktı... Dikkat ederseniz, bunlar Başbakan’ın “yer yerinden oynar” deyişiyle örtüşmeyi hak ediyorlar! Tabii, bu arada ordu içinde bir Cemaat Askeri Cuntası olduğu da yazılıp çizildi! Uçuş serbest olunca! Belki de kuş uçuşu her şey daha iyi görülüyordur, kim bilir!? HHH Ben de bir başka komplo teorisi ileri sürüyorum. Başbakan demek istedi ki: “Şimdi açıklarım şu Balyoz’a sahte CD’leri kimlerin tezgâhladığını, silahları kimlerin gömüp Ergenekon’un darbe teşebbüsü hazırlığı diye tezgâhladığını, Ümraniye’deki silahları hangi polis ekiplerinin düzenlediğini; Balbay’ları, subayları, hocaları içeride tutmak için polissavcımahkeme üçgeni arasındaki yazışma ve konuşmaları...” Affedersiniz, insanın gönlünden geçenin gerçekleşmesini istemiyor muyduk!? Bu olursa, işimiz kolaylaşır! Sayın Başbakan, bakın, bu komplo teorisini ciddiye alırsanız, işiniz öyle bir kolaylaşır ki, Cem Küçük’ün “Emniyet Yargı Cuntası” dediği, varsa gizli veya açık örgütlenmeyi, hatta ordu içindeki izdüşümlerini, bir silkelemede olayı bitirirsiniz. Hem de hiç öyle Balyoz’daki gibi sahte CD’ler hazırlamak, belgeler düzmek, onun bunun evine cebine CD’ler koymak gibi, dünün meşakkatli işlerine gerek kalmaz. MİT üzerinden size yönelen darbe teşebbüsünü soruşturmak, bu yoldan geriye giderek, beş yıldır astığı astık kestiği kestik hukuksuzluklar, adaletsizlikler, insafsızlıklar, alçaklıklar sürecinin müsebbiplerini (yani sorumlularını!) adaletin sorgulamasını sağlamak, şıppadanak işinizi kolaylaştırır... Kendisine darbe teşebbüsünü sorgulamayan bir başbakanın başına neler gelebileceği konusunda, bu kadar danışmanınızdan biri de mi tarihsel hatırlatmalar yapmıyor?! Haa, bu süreçte işin ucunu size de dokundururlar tabii ki: “O biliyordu, O yönlendirdi, O yaptı, O dedi...” Ama siz iktidarsınız, erkler elinizde... Milleti ikna etmede yüksek bir gücünüz var. Masumiyetinize inanacak da milyonlar... En az bir 10 yıl daha iktidarı garantilersiniz... Vallahi bir defalık oyum size! Daha çook şeyler çıkar Pandora’nın Kutusu’ndan! ‘GEZİ FOBİSİ’ YURTDIŞINA KADAR UZANDI DUYGU GÜVENÇ ANKARA Hükümetin Gezi eylemlerine katılan ve destek verenlere yönelik tutumu yurtdışına da uzandı. Türkiye’nin 11.5 yıldır Seattle fahri konsolosluğunu yapan Ufuk Gökçen, Gezi protestoları sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tutumunu eleştirdiği için görevinden alındı. Gökçen’in görevden alınması üzerine, Seattle’da Gezi protestolarına destek veren Türkler “iadei itibar” için harekete geçti. Gökçen, TürkAmerikan Kültür Derneği’ne gönderdiği veda mesajında, “Gezi olayları esnasında Seattle Times’a yaptığım yorumdan dolayı, 11.5 yıldır yürütmekte olduğum fahri başkonsolosluk görevinden alındığımı öğrenmiş bulunuyo rum.” dedi. Gökçen’in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzaladığı üçlü kararname ile görevden alındığı öğrenildi. Türk diplomatik kaynaklar, “Görevden alınmasının nedeni Gezi eylemleri mi” sorusuna, “Nedenini bilmiyoruz, ancak görevinden alındığı doğrudur” karşılığını verdi. Gökçen, Seattle Times’a Gezi protestoları sırasında yaptığı açıklamada Erdoğan’ın liderlik stilinin, “seçilmiş demokratik bir başbakandan, laik bir ülkede diktatörlüğe” doğru ilerlediğini belirtmiş ve Erdoğan’ın iktidarında geçen 10 yılda Türkiye’deki değişikliklerden kaygılı olduğunu belirtmişti. Gökçen ne demişti? Ali İsmail Korkmaz’la aynı gün dövülen öğrenci, fotoğraftan teşhis etti İşkenceci polisleri tanıdı ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne dövüldüğü gün polisler tarafından sopalarla dövüldüğünü ve polis otosunun bagajına kilitlenerek ölümle tehdit edildiğini açıklayan üniversiteli Tevfik Caner Ertay, iki polisi teşhis etti. Ertay, savcılıkta, TEM Şube Müdür Yardımcısı A.K. ile polis A.K’nin kendisini dövenler içinde olduğunu belirtti. Korkmaz ile aynı gün işkence gören Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Ertay, dün Eskişehir Cumhuriyet Savcılığı’na davet edildi. Ertay, kendisine gösterilen bine yakın fotoğraf arasından işkenceci polisleri teşhis etti. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği polisler hakkında soruşturma izni isteneceği bildirildi. Ertay, yaşadığı işkenceleri şöyle anlatmıştı: “Eskişehir Terörle Mücadele Şubesi’nde çalıştığını bildiğim sivil giyimli beş polis geldi. Beni darp edip kimliğimi aldılar. Sürükleyip merdivenlerden indirdiler. Aşağıda 15 polis daha vardı. Demir ve ahşap sopalarla bana saldırdılar. Yerde yatarken, polis yüzüme biber gazı sıktı. Parka doğru sürükleyip beni aracın bagajına sıkıştırıp, kapağını kapattılar. Kendi aralarında ‘Bunu yok edelim’ diye baskı uyguluyorlardı. Bagaj açıldığında da polis amiri olan ‘Ayhan’ isimli şahısla yaklaşık on polis vardı. Ayhan, ‘İyi yapmışsınız, şimdi götürün’ dedi.” Ertay, bagajda iki hastaneye götürüldüğünü, rapor yazan doktora baskı uygulandığını, avukatlarını aramasının engellendiğini ve en sonunda polis merkezinde tutulduğunu anlattı. Ertay’ın Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nden aldığı raporda işkencenin hasarı ayrıntılarıyla tespit edilmişti. (Fotoğraf: HAKAN DİRİK) ‘Ölümü göze aldık’ HAKAN DİRİK YATAĞAN Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muğla programında protesto korkusu nedeniyle neredeyse OHAL ilan edilmesine yol açan işçiler, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy ve Çatalağzı termik santrallarıyla, bunlara kömür sağlayan ocakların özelleştirilmesini engelleyebilmek için açlık grevine çıktı. Yatağan Termik Santralı önündeki “direniş çadırı”nın yanına dün “açlık grevi çadırı” da eklendi. Tesİş ve Madenİş sendikalarında örgütlü işçilerin eylemine, sendikalar ile sivil toplum örgütü temsilcileri de destek verdi. İşçiler, “Her yer Yatağan, her yer direniş”, “Şalter inecek, hükümet gidecek”, “ölmek var dönmek yok” sloganları attı. Madenİş Sendikası Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Açlık grevi, ölümü göze alan, ancak ölümü istemeyen bir eylem. Özelleştirme burada bitecek” dedi. Türkİş 2. Bölge Temsilcisi Hasan Hüseyin Karakoç işçilere “Türkiye arkanızda olacak” dedi. Hükümet özelleştirmeden vazgeçmezse, 10’ar termik ve maden işçisi 2’şer gün dönüşümlü olarak 29 Aralık’a kadar açlık grevi yapacak. Mardin Cezaevi’nde çocuk tutuklulara dayak n MARDİN (Cumhuriyet) İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan çocuk tutuklulara dayak atıldığı ve bazı çocukların yaralandığını açıkladı. Mardin Cezaevi’nde siyasi suçtan kalan çocuk tutsaklara yönelik cezaevi tarafından şiddet uygulandığını belirten İHD Mardin Şubesi Başkanı Erdal Kuzu, “Çocuklar bu halleri ile tecrit altına alındıktan sonra bir kısmı Midyat Cezaevi’ne nakledilmiştir. İHD olarak çocuklara yönelik şiddeti kınıyoruz. Derhal soruşturma başlatılmasını talep ediyoruz” dedi. ‘Atatürk’ün TSK orduevi gizli vasiyeti yok’ yasağını teyit etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, “Atatürk’ün gizli vasiyeti var” tartışmasına katıldı. Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, “Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı arşivinde, gerek Ziraat Bankası’ndan intikal eden ve gerekse Atatürk’e ilişkin belgeler arasında Atatürk’ün bilinen açık veya gizli vasiyeti olarak nitelendirilebilecek mahiyette bir bilgi ve belge bulunmamaktadır” dendi. Genelkurmay, resmi kayıtlara göre Atatürk’ün vasiyetini 5 Eylül 1938’de Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında kendi el yazısı ile kaleme aldığını bildirdi. Açıklamada şunlar kaydedildi: “Söz konusu vasiyet, Atatürk’ün vefatını müteakip, Ankara Üçüncü Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın da hazır bulunduğu heyete 28 Kasım 1938 Pazartesi günü açılarak okunmuştur. Belgeler bir tutanakla birlikte o günkü ismiyle Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi’ne teslim edilmiştir. 19.682 sayfa tutan 4.872 adet belgenin katalog basımı tamamlanarak 2000 yılında ‘Atatürk Koleksiyonu’ adıyla araştırmacıların hizmetine sunulmuştur.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, Donanma Komutanlığı görevinden Balyoz davasına duyduğu tepki nedeniyle istifa eden emekli Oramiral Nusret Güner başta olmak üzere bazı generallere getirdiği “orduevi yasağı” ile ilgili açıklama yaptı. Genelkurmay, bu uygulamanın yıllardır yapıldığını kaydetti. Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, “Askeri sosyal tesislere giriş hakkının geçici sürelerle veya sürekli olarak yasaklanması işlemlerinin hukuki dayanağını TSK İç Hizmet Yönetmeliği oluşturmaktadır” denilerek, şunlar kaydedildi: “Tesislerden yararlanma hakkının hangi durumlarda kısıtlanabileceği, yönetmeliğin 664/4’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Uygulama uzun yıllardan beri yapılmakta olup TSK İç Hizmet Yönetmeliği hükümlerine göre icra edilmektedir.” Genelkurmay’ın sözünü ettiği TSK İç Hizmet Yönetmeliği 664/4’üncü maddesi, subaylar, askeri memurlar, astsubaylar ile emeklililerinin ordu evlerinden ve gazinolardan yararlanma koşullarını düzenliyor. Maddede ilgili kişiler ile yakınlarına bazı koşullarda geçici ya da sürekli yasak uygulanabileceği ifade ediliyor. l Tartışmaya Genelkurmay da katıldı l Bazı generallere veto konuldu ‘Zorunlu rotasyonu aklınızdan çıkarın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eğitim Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlığı yapılan öğretmenlere zorunlu rotasyon sistemine tepki gösterdi. Eğitim Sen’den yapılan yazılı açıklamada “Eğitim emekçilerinin isteği dışındaki rotasyon uygulamalarının sürgün anlamına geldiği açıktır. Eğitimde zorunlu rotasyonun uygulanması durumunda Türkiye, Kavimler Göçü’nden sonra tarihte görülecek en büyük yer değiştirme hareketine sahne olacaktır” ifadeleri kullanıldı. “Aklınızdan bile geçirmeyin” başlığı ile yapılan açıklamada, “Eğitimin birikmiş sorunları ‘öğretmenlerin mesleki deneyiminden yararlanacağız’ yalanıyla planlanan yeni sürgün politikaları ile çözülemez. MEB, öğretmenleri mağdur etme politikasından vazgeçmeli, acil çözüm bekleyen sorunları ile ilgilenerek asıl işine odaklanmalıdır” denildi. n ANKARA (AA) On Numara oyununun bu haftaki çekilişinde 10 bilen 6 kişi, 44 bin 543 lira seksen beşer kuruş ikramiye kazandı. Kazandıran numaralar 1, 2, 3, 10, 18, 23, 25, 26, 32, 33, 43, 51, 54, 55, 59, 60, 63, 67, 70, 71, 76 ve 79 olarak belirlendiği çekilişte, 9 bilenler 2 bin 475 lira elli beşer kuruş, 8 bilenler 104 lira otuz beşer kuruş, 7 bilenler 19 lira altmışar kuruş, 6 bilenler 3 lira kırkar kuruş, hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyenler 2 lira onar kuruş ikramiye alacak. 6 kişiye 44 biner lira
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle