19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 EKİM 2013 SALI 24 90. YIL COŞKUSU l Korumak ve geliştirmek görevdir umhuriyet’i savunanlar bugün bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söyleyenler hep bir klişe ile karşılaşıyorlar. “Ne var canım, İran da bir cumhuriyet, Libya u Demokrasi da bir cumhuriyetti, devletlerin pek çoğunun adında cumhuriyet yazmıyor mu, açısından sıkıntılı bir yazıyor. Türkiye Cumhuriyeti’ne de bir şey olacağı yok.” Bu klişe, o cumhuriyetleri dönemden geçiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ile karşılaştırmaya yetmiyor. Türkiye Cumhuriyeti kurtuluş ve kuruluş Basın özgürlüğü üzerinde aşamalarında demokratik mantığa uygun hareket etmeyi, halkın sürece katılımını öne almış kara bulutlar dolaşıyor. önemsemiş ve gücünü de buradan almış bir hareketin sonucudur. Yapılan kongrelerde Anadolu Çok sayıda gazeteci tutuklu. halkının temsil edilmesine özel bir özen gösterilmiştir. Anadolu illerinden gelen delegeler Gençlerin, üniversite öğrencileri sürecin hemen her aşamasına katılmış, yoğun tartışmaların yaşandığı demokratik meclisler ve öğretim üyelerinin karşı olma hakkını kazanmışlardır. Kurtuluş için harekete geçen halk Anadolu’nun hemen her karşıya kaldıkları baskı da yerinde kongreler toplamıştır. Ulusal düzeyde örgütlenme ve mücadele kararının alındığı olağanüstü boyutlarda. Gezi Parkı Sivas kongresiyle birlikte, aynı karakterdeki Erzurum kongreleri ile birlikte 30’u aşkın yerde ve ODTÜ olaylarında görüldüğü kongreler toplanmış seçimli yönetimler oluşturulmuştu. Bu kongreler daha sonra Mustafa gibi yanlış bir büyüme ve kalkınma Kemal’in önderliğinde yapılan milli mücadeleye katıldılar. Oluşturulan Heyeti Temsiliye’nin anlayışına karşı yapılan kitlesel önderliğinde birleştiler, savaşı yöneten Meclis’in destekçisi oldular. Bu nedenle değerli gösteriler zorbalıkla karşılaşıyor. Bülent Tanör, Kurtuluş Kuruluş adlı eserinde oluşan yeni yönetimin savaş koşullarında Demokratikleşme süreci sağ bile demokratik bir nitelik taşıdığına dikkat çeker. Kurtuluş Savaşı boyunca da Meclis’te iki iktidarların işbaşında bulunduğu parti olmasa da iki kesim yer almış ve çok can alıcı konularda tartışma yapılabilmiştir. Bu dönemlerde gerilemiş, meclislerin demokratik olmadığını söyleyebilmek zordur. Savaş koşullarında kuşkusuz genel darbelerle askıya alınmış, seçimler yapılamıyordu ama bunu Meclis’in demokratik niteliğini tümüyle ortadan kaldırdığını büyük zarar görmüştür. söylemek zorlama bir yorum olacaktır. Savaş bu kez klasik tanımlarının tersine demokrasiden Bugün de demokratik güç almış, savaşın önderliği de demokratik bir temsil ile oluşturulabilmiştir. Cumhuriyet bu türden bir tehdit altında. C Cumhuriyet Basın üzerinde kara bulutlar... Yaşasın l Geri çevrilemez bir gerçek Seçimlerin demokrasinin tek ölçüsü olduğunu savunanlar bu dönemi iyi değerlendirmelidirler. Kurtuluş döneminde seçimler yapılamamış ama yine de delegelerin temsili bir nitelikte olmasına özen gösterilmiştir. Savaştan kurtuluştan sonra ise seçimlerle oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi çok sayıda yasayla ilerlemeye hız vermiş, çok partili hayata geçiş ise demokrasinin gelişmesinde yeni bir aşama olmuştur. Bu niteliksel gelişme her ne kadar darbelerle kesintiye uğratılmış askeri ve sivil vesayet dönemleri yaşanmışsa olsa da genel gelişmenin önüne geçilememiştir. Şimdi yine demokrasi açısından sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Basın özgürlüğü üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Çok sayda gazeteci tutuklu. Medya üzerindeki baskılar artık gözlerden gizlenemeyecek ölçülerde. Gençlerin üniversite öğrencisi ve öğretim üyelerinin karşı karşıya kaldıkları baskı da olağanüstü boyutlarda. Gezi Parkı ve ODTÜ olaylarında görüldüğü gibi yanlış bir büyüme ve kalkınma anlayışına karşı yapılan kitlesel gösteriler zorbalıkla karşılaşıyor. Evet, şimdi seçimler yapılabiliyor ama uygulanan seçim sistemleri ne gerçek temsiliyeti sağlayabiliyor ne de iktidarların baskılarını önleyebiliyor. Laikliğin ete kemiğe bürünmesi ise özellikle kadın haklarının tanınması ile oldu. Kadınların seçme seçilme hakkına kimi Avrupa ülkelerinden önce sahip oldukları da dikkate alınırsa laiklikten ayrı düşünülemeyecek bu adımın önemi ve bugün karşılaşılan durum daha iyi anlaşılacaktır. Cumhuriyetle birlikte kadınlar toplum hayatına katılma, eğitimde öğretimde girerek artan sayılarda yer alma, bilim kültür alanlarında kendilerini gösterme şansına sahip olma olanaklarına kavuştular. Bu konuda gerçekleri söyleyenle yakın tarihle bugünkü gidişi nesnel bir şekilde kıyaslayanlar büyük bir demagojik saldırıyla karşılaşıyorlar. Kadınların örtünme özgürlüğünden söz edenler, bu bireysel seçimin Türkiye’de hiçbir zaman yasaklanmadığını ama bir siyasetin simgesi haline de getirilmediğini gizlemekte ustadırlar. Şimdi olan ise özgürlük adı altında kadının eve kapatılmasının bir yolu haline geliyor. Daha pek çok alanda kadının durumu ile ilgili söylemlerine, propagandalarına bakılırsa gelecek planlarında kadına evin dışında bir yer ayrılmadığı artık anlaşılıyor. Demokratik cumhuriyetin bugün geldiği nokta budur. Şimdi kadınlar bir siyasi üniformaya dönüştürülmüş türban takma özgürlüğüne kavuştular ama diğer özgürlüklerini yitirme tehlikesi ile de karşı karşıyadırlar. Artık onlar bu özgürlüğün istedikleri gibi giyinme özgürlüğünün sonu olduğunu da görmeye başladılar. “Hayır biz kimsenin özel hayatına karışmıyoruz” diyenlerin herkesin özel hayatına karışmayı görev saydıkları her gün biraz daha ortaya çıkıyor. Daima aydınlanmanın yolunda Cumhuriyet işgal edilmiş bir imparatorluğun yıkıntıları arasından büyük mücadelelerle kazanılmış bir zafer, geri çevrilemez bir gerçektir. Daha kuruluşunda nüvesini taşıdığı demokratik özelliklerin gelişmesine de kimse engel olamayacaktır. Demokratik Cumhuriyeti seçim sandığı ile sınırlandırmak isteyenlerin sandığa sığmayan insan haklarını yok etme çabaları da sonuç vermeyecektir. Sandık, haklar ve özgürlüklerle zenginleşecek, demokratik cumhuriyet halkın sandıkta daha iyi temsil edilmesinin yollarını bulacaktır. Kuvvetler ayrılığı bir aldatmaca olmaktan çıkacak, demokratik cumhuriyetin bu önemli kazanımı, yasama yargı yürütme arasında ast üst ilişkileri kuran, yürütmeyi, yasama ve yargının üstünde gören anlayışın egemenliği sona erecektir. Cumhuriyetin kendi doğal çizgisinde gelişmesi, aydınlanmanın yolundan ilerlemesi engellenemeyecektir. En büyük tehdit Türkiye Cumhuriyeti kuruluş öncesinden başlayarak demokratik bir nitelik taşıdı ve demokratikleşmenin sürekli geliştirilmesini hep gündemde tuttu. Demokratikleşme süreci sağ iktidarların işbaşında bulunduğu dönemlerde gerilemiş, darbelerle askıya alınmış, büyük zarar görmüştür. Bugün de demokratik Cumhuriyet bu türden bir tehdit altında. Demokratik Cumhuriyetin olmazsa olmazı olan laikliğin geliştirilmek yerine ortadan kaldırılmaya çalışılması da Cumhuriyetin bugün karşılaştığı en büyük tehdittir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle