19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2013 PAZARTESİ HABERLER CUMHURİYET SAYFA 5 Kitaplar hâlâ tutuklu ALİCAN ULUDAĞ Çok sayıda yayın üzerindeki yasak kalktı, ancak örgüt davalarında hâlâ suç delili sayılıyor Uludere Raporu da ‘Faili Meçhul’... ANKARA 3. yargı paketine eklenen bir madde uyarınca onlarca yasaklı kitap, 5 Ocak tarihi itibarıyla “özgürlüğüne kavuştu”. Ancak bu özgürlük kâğıt üzerinde kaldı. “Silahlı terör örgütü” suçlamasıyla yapılan operasyonlarda el konulan yüzlerce kitap, dergi, gazete ve afiş; örgütün delili olarak adli emanette “tutuklu” bulunuyor. 5 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren 3. yargı paketine eklenen geçici madde, basılı yayınlarla ilgili verilmiş toplatma ve yasaklama kararlarının, kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde, yetkili ve görevli mahkemeden bu yasaklılığın devamı niteliğinde bir karar alınmamış olması durumunda kendiliğinden hükümsüz hale gelmesini öngörüyordu. 6 aylık süre, 5 Ocak’ta doldu. Sav Öğrenciye kitapları sordular Başbakan Erdoğan’ın ODTÜ’de protesto edilmesine yönelik başlatılan terör soruşturmasında da gözaltına alınan öğrencilerin evlerindeki kitaplar toplanmıştı. Bu yayınlar üzerinden, öğrencilerin “terör örgütleri ile bağlantısı” araştırıldı. Gözaltına alınan 10 öğrenci serbest bırakılırken, kitaplar halen Emniyette delil olarak tutuluyor. Ankara’da, tıp öğrencileri hakkında açılan davada da kitaplar delil olmuştu. cının itiraz ettiği 13 kitap dışında, hakkında toplatma kararı verilen 453 kitap, 645 gazete, dergi, broşür ve pankart üzerindeki yasak kalktı. Yasakların son bulmasına karşın, kitaplar yine de özgürlüğüne kavuşamadı. Terörle Mücadele Yasası’nın 10. maddesiyle görevli savcılıkların geçmişte yaptığı “örgüt” operasyonlarında kitap, dergi, gazete ve afişlere “suç delili” denilerek el konuldu. “Silahlı terör örgütü” suçlaması ile yola çıkılan operasyonlarda “silah” bulunamayınca, bunun yerine bu yayınlar delil oldu. Soruşturma kapsamında “adli emanete” alınan binlerce yayın, dava boyunca şüphelilere verilmiyor. Bunun en somut örneği, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen Hopa davasında yaşanıyor. Hopa’da çıkan olayları 31 Mayıs 2011’de AKP il başkanlığı önünde protesto ettikleri için “terör” suçlamasıyla evlerine baskın yapılan 28 öğrencinin evinde onlarca kitap, dergi, afiş ve pankarta el konuldu. Bu yayınlar, açılan davada silahlı terör ör gütünün delili olduğu iddiasıyla adli emanete alındı. Davada 6 aydır cezaevinde olan öğrenciler tahliye olduktan sonra avukatlar, mahkemeye dilekçe vererek yaklaşık 500 yayının kendilerine verilmesini istedi. Ancak, mahkeme bunu reddetti. Bu kitaplar arasında hakkında toplatma kararı olan, ancak şu an itibarıyla yasağı kalkan kitaplar da bulunuyor. Hopa’da el konulan bazı kitaplar şöyle: Lenin /Ne Yapmalı, Gençlik Üzerine. Halit Çelenk/İdam Gecesi Anıları. Marx/Komünist Manifesto, Fransa’da İç Savaş. Mahir Çayan/Bütün Yazılar. Muzaffer İlhan Erdost/Kanı Kanla Yıkamak İnsan Hakları ve Türkiye. Oğuzhan Müftüoğlu/ Biz Ona Devrim Diyorduk, Geçmişi Aşabilmek. Nihat Behram/Dar Ağacında Üç Fidan. Georges Politzer/Felsefenin Temel İlkeleri. Çifte standart devam ediyor Darbe mağduru askerler isyan etti ERDEM GÜL Geçen yıl 28 Aralık’ta Uludere’de sınır ötesi operasyon kapsamında, TSK unsurları, “terörist” sanarak kaçağa giden yurttaşları bombaladı. 34 yurttaş yaşamını yitirdi. Medya bu olayı önce “teröristlerin etkisiz hale getirildiği, öldürüldüğü” şeklinde verdi. Gün ışıyınca görüldü ki, onlar 3 kuruş kazanabilmek için sınırdan “mazot” kaçakçılığı yapan köylülerdi. Çoğu çocuktu... Olay vahimdi, kamuoyunda büyük tepki uyandırdı, annelerin feryatları yürekleri dağladı. Meclis “derhal” olaya el koydu. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde bir “Uludere alt komisyonu” oluşturduğunda tarihler Ocak 2012’yi işaret ediyordu. Komisyon, 6 Şubat 2012’de Uludere’ye gitti. Yakınlarını yitiren Gülyazı köylülerine başsağlığı dilerken, AKP’li üst komisyon başkanı Ayhan Sefer Üstün, “50 yıl önceki bir olay bile aydınlatılıyorken 50 gün önce olan bu olay da ortaya çıkarılacak, aydınlanacaktır: Bu olay karanlıkta kalmayacak” sözü verdi. Ancak işler Üstün’ün istediği gibi gitmedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, önce Üstün’e “ayar” çekip hükümeti bu konuda eleştirenlere de verdi veriştirdi. Hatta Uludere olayına karşı Başbağlar örneğini verdi. Bu arada Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da “ivedi” tamamlanmak üzere soruşturma başlattı ama şimdiye kadar soruşturmada bir ilerleme sağlanamadı. Geçen günlerde AKP’li TBMM İnsan Haklarını İnceleme Uludere Alt Komisyonu Başkanı İhsan Şener, “Raporumuzu tamamladık, vur emrini Genelkurmay vermiş olabilir” deyince AKP içinde kıyamet koptu. AKP’liler bizzat Uludere incelemesini yürüten ve raporu yazmakla yükümlü olan Alt Komisyon Başkanı’nı yalanlama yarışına girdiler. Yalanlayanların başında yaklaşık 1 yıl önce “olay karanlıkta kalmayacak” diyen üst komisyon başkanı Ayhan Sefer Üstün vardı. Çıktı, “Elimizde böyle bir taslak rapor yok. Rapor hazırlanırsa açıklarız” dedikten sonra, raporun tamamlanması için belli bir süre öngörmediklerini de belirterek “ucu açık” tarihe havale etti. Aileler hâlâ sorumluların bulunmasını bekliyor, hükümet topu taca atıyor. Tüm bunların eşliğinde “yaşam hakkı” ihlallerini incelemekle sorumlu olan Meclis komisyonu ise bırakın olayı aydınlatmayı, raporunu bile yazmayarak olayı “faili meçhul” bırakmanın yollarını arıyor. ANKARA Hükümet, çoğunluğu “irtica” gerekçesiyle Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla ordudan atılan askerleri yararlandırdığı düzenlemenin dışında bıraktığı çoğunluğu “sol faaliyetler” nedeniyle 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde atılan askerlere yönelik çifte standartlı tavrını sürdürüyor. Hükümet darbelerle mücadele politikaları çerçevesinde 2011 yılında TSK Personel Yasası’na geçici madde ekleyerek ordudan atılan askerlere haklarını iade etti. 22 Mart 2011’de çıkarılan düzenlemeyle ordudan atılan askerlere özlük hakları verirken kamuda belli kurumlarda istihdam edilmelerinin de yolu açıldı. Bu tarihten itibaren yasa kapsamında ordudan atılan çok sayıda asker haklarını aldı ve kamuda işbaşı yaptı. Ancak düzenlemeden ağırlıkla 28 Şubat ve sonrası dönemde “irtica” gerekçesiyle YAŞ kararlarıyla atılan askerler yararlandırıldı. 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde çoğunluğu “sol faaliyetler” gerekçesiyle atılan, sıkıyönetim mahkemelerinde hüküm giyen askerler ve askeri öğrenciler düzenlemenin kapsamı dışında bırakıldı. Kendisi de 12 Eylül döneminde ordudan atılan CHP Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a yönelttiği soru önergesinde bu ayrımcılığı gündeme getirdi. Bakan Yılmaz ise yanıtında kapsam dışında bırakılan darbe dönemi mağdurları için de düzenleme yapılacağı sözüne hiç değinmedi. Yılmaz, “yargı denetimine açık kararnameler ile TSK’den ilişiği kesilenlerin Geçici Madde 32’nin kapsamı dışında olduğunu, ret kararlarına ilişkin yargı sürecinin devam ettiğini” belirtmekle yetindi. Havutça, Bakan Yılmaz’ın darbezede askerler için TBMM önünde verdiği sözü unuttuğunu belirterek “Siyaset adamı verdiği sözün arkasında durmalı, TBMM’nin denetim yetkisine saygı göstermelidir. İsmet Yılmaz’ın TBMM’yi önemsememesi, ‘Kuvvetler ayrılığı bizi engelliyor’ diyen Başbakan Erdoğan’ın etkisinde kaldığının işaretidir” dedi. 12 Mart ve 12 Eylülzede askerleri çatısı altında toplayan Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAMDER) Genel Başkanı Emekli Üsteğmen Tuna Atalay da Yılmaz’ın tutumunu üzüntüyle karşıladıklarını, hükümet yetkililerinin çelişkili açıklamalarıyla tekrar tekrar yaralandıklarını vurguladı. ‘Bize ot yoldurdunuz’ BAHADIR SELİM DİLEK İZMİR Büyükelçiler Konferansı’nın beşinci gününde Türkiye’nin ulaştırma politikası konusunda sunum için İzmir’e gelen Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım, büyükelçilere adeta tek kişilik gösteri yaptı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a, “Marmaray’da bize ot yoldurdunuz” diyen Yıldırım’ın, büyükelçilere de “Fransızlar telefonda boş konuşuyor, biz hoş konuşuyoruz. Bu diplomatik sıkıntı olmaz değil mi?” yönündeki sözleri salonda gülüşmelere neden oldu. Yıldırım için konferans çerçevesinde bir saatlik bir sunum planlandı. Ancak Yıldırım’ın sunumu 2 saat 20 dakika sürdü. Bu nedenle, kendi arkasından konuşması öngörülen Kültür ve Turizm Bakanı, salonda beklemek zorunda kaldı. Yetkililerin zamanının dolduğunu anımsatması üzerine Yıldırım, “Uzattım mı? Mevzuya yeni başladık. Benim yavaş konuşma avansımı ilave ettik” dedi ve Günay’ın gelip gelmediğini sordu. Bunun üzerine Günay, salona girmek zorunda kaldı. Yıldırım da “Söyle acele etmesin... Biz halimizden memnunuz...” diyerek konuşmasına devam etti. Daha sonra Günay’ı gören Yıldırım, “Ortak hoş geldin. Senin işleri anlatıyoruz.. Marmaray’da nasıl bize ot yoldurduğunuzu anlatıyorum” dedi. Günay da “Senden sonra konuşacağım ona göre konuş” yanıtını verdi. Bunun üzerine Yıldırım, “Az kaldı... 2.5 saat... Ben havayollarına talimat verdim seni oyalasınlar diye...” demesi üzerine Günay’ın “Bunu hep yapıyorsun. Ben öğleden sonraki programları iptal ettim zaten...” şeklinde karşılık vermesi salonda gülüşmelere neden oldu. Erdoğan’ın Elini Rahatlatan İki Bakan Geçen hafta iki bakan adeta okuyanlara “aklın yolu bir” dedirten birbirine benzer iki açıklama yaptı. Gündemin yoğunluğu nedeniyle çok fazla tartışılamayan bu iki bakanın sözlerini alt alta okumakta yarar var diye düşündük. AB Bakanı Egemen Bağış, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak isteyip istemediği” yönündeki soruyu şöyle yanıtladı: “İstanbul halkı beni 2015’e kadar milletvekili seçti. 2015’e kadar görevimin başındayım. Ama bu parti, bu genel başkan ve bu genel merkez, 32 yaşında beni Amerika’dan çağırdı, ‘Gel biraz da ülkene hizmet et’ dedi ve milletvekili yaptı. 36 yaşında, Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülkenin iktidar partisinin genel başkan yardımcılığını bana tevdi etti. 38 yaşında da ‘Kabinedeki 25 kişiden biri ol, Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi ol’ dediler ve bakan yaptılar. Yarın genel merkezim, genel başkanım, partim bana, ‘Sana yeni bir görev düştü, genel merkezin camlarının temizliği bundan sonra senin mesuliyetin’ derse, ‘Onda da bir hayır vardır, beni bu genç yaşlarda bu göreve getiren irade bugün bana bunu uygun gördüyse, bunda da bir doğruluk payı vardır’ der, o camları temizlemekten hiç de gocunmam.” Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Gül ile Erdoğan’ın arasına girmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini belirtirken şunları söyledi: “Hiç kimsenin gücü yetmez aralarına girmeye, aramıza girmeye. Çünkü şunu bilmiyorlar; ben AKP’ye girdikten sonra bunu gördüm. Bu parti, bu hizmet öyle bir hizmet ki, bakan olarak da hizmet edebilirsiniz, Başbakan olarak da hizmet edebilirsiniz, mahalle temsilciliğine varıncaya kadar hizmet etmek bu partide şereftir. Kendi adıma söylüyorum bu partide Sayın Başbakanım istiyorsa kapısında hizmetçi olmaya bile razıyım.” Aslında bu iki bakanımızın bu güzide sözlerinin üzerine yapılacak bir yorum var mı bilmiyoruz. Dertlerini yoruma ihtiyaçları olmayacak şekilde çok açık anlatabiliyorlar. Ancak yine de bu sözlere bir cümlelik yorum yapmak gerekirse, diyeceğimiz, “Bakanlar, bundan sonraki görevlendirmelerde Başbakan’ın elini rahatlatmışlar” olabilir. İzmir’i eleştirdi Yürüttükleri projeler konusunda bilgi veren Yıldırım, “Eğer inanıyorsak projeye inandırmalıyız. İzmir’de bir projeyi kabul ettirmek deveye hendek atlatmaktan daha zor. Bazı müzmin sivil toplum kuruluşları var. Onlar vaktinde Demirel’i odasından attılar, Özal’ı da üyelikten çıkardılar. Sonra da peşinden aylarca koşup randevu almaya çalıştılar. Arazi ile teması olmayan böyle marjinal sivil toplum kuruluşları var. Hemen soluğu mahkemede alıyorlar. Ne yapalım ‘Durmak yok yola devam’ diyoruz. Mevzuatla uygulama aynı şekilde çalıştığı zaman hukuk devleti o zaman olacağız” diye konuştu. Yıldırım sunumunda sözlerinin sürekli gülüşmelere neden olmasından dolayı “Biraz toplantının ciddiyetini şey ediyoruz herhalde... Çıkarken eğlence parası alırız artık. Çıkarken herkes kumbaraya bir şeyler atsın” dedi. Bakan sözü unuttu Elçilik görevlisinden dil sınavı BYEGM’nin simultane tercüme yapacak personel için açtığı sınavı İsrail Büyükelçiliği’nden bir görevli yaptı MAHMUT LICALI Özrü Kabahatinden Büyük Bakanlar Kurulu’nun 2011’de art arda yayımladığı kanun hükmünde kararnameyle (KHK) pek çok bakanlığın yapısı sil baştan değiştirilmiş, bakanlıklar kapatılmış, yeni bakanlıklar açılmış, Türkiye Bilimler Akademisi gibi kurumların özerkliğine müdahale edilmiş, pek çok temel konuda köklü değişiklikler yapılmıştı. Seçimlerin hemen ardından peş peşe çıkan KHK’ler TBMM’nin tatilde olduğu bir dönemde Bakanlar Kurulu’nun adeta kendini yasama organı yerine koyduğunu göstermişti. Söz konusu dönemde AKP hükümeti, 6 ayda 35 KHK çıkararak TBMM’nin iradesini bypass ederken, anayasaya göre KHK’lerin TBMM’de ilgili ihtisas komisyonlarında ve genel kurulunda “ivedilikle görüşülmesi” gerekiyor. Parlamentoda acilen görüşülmesi gekirken, 15 aydır Meclis’in tozlu raflarında bekletilen KHK’lerin akıbetini soran CHP Sinop Milletvekili Engin Altay’a TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam’ın verdiği yanıt “Özrü kabahatinden büyük” deyimini hatırlatıyor. TBMM Başkanvekili Sağlam, Bakanlar Kurulu tarafından 6 ay gibi kısa bir sürede çıkarılan 35 KHK’nin Resmi Gazete’de yayımlandıkları gün TBMM’de ilgili komisyonlara havale edildiğini belirtirken, KHK’lerin ivedilikle görüşülmesi gerekirken neden bekletildiği konusunda ise şu yanıtı veriyor: “1961 Anayasası’nın 64. maddesinde 1971 yılında yapılan bir değişiklikle hukuk sistemimize giren ve 1982 Anayasası’nda ise yeniden düzenlenen KHK’ler, yürütmenin, yasamadan aldığı yetkiye istinaden gerçekleştirildiği işlemlerdendir. Bugüne kadar 666 KHK çıkarılmış olup 269 adet KHK komisyonlarda görüşülmeyi beklemektedir.” Sağlam’ın bu açıklamasından şunu çıkarmak mümkün: “Anayasa daha önceki dönemlerde 234 kez ihlal edildi, 35 kez daha ihlal edilse bir şey olmaz!” ANKARA Başbakanlık’a bağlı Basın Yayın Enfermasyon Genel Müdürlüğü’nün (BYEGM) simultane tercüme hizmetlerinde çalıştırmak üzere personel alımı için yaptığı İbranice sınavının İsrail Büyükelçiliği’nde görevli bir kişi tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Başbakanlık’a bağlı BYEGM, sözleşmeli personel statüsünde; temininde güçlük çekilen dillerde simultane tercüme hizmetinde ça lıştırmak üzere Kürtçe, İbranice, Ermenice, Farsça, Arapça, Rusça, İngilizce, Fransızca dillerinden olmak üzere 8 personel alımı gerçekleştirdi. BYEGM; ÖSYM tarafından Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı (KPDS) yapılmayan Kürtçe, İbranice ve Ermenice dilleri için kendi yaptığı sınavlarla personel alımını gerçekleştirdi. Kürtçenin “yabancı dil statüsünde” gösterildiği personel alım ilanına ilişkin CHP Milletvekili Turgut Dibek’in soru önergesini yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kürtçe ve Ermenice sınavlarının alanlarında uzman olan mütercimler tarafından yapıldığını, İbranice sınavının ise İsrail Büyükelçiliği’nde görevli bir personel tarafından yapıldığını kaydetti. Bu duruma tepki gösteren Dibek, “Türkiye’de İbranice mütercim mi yok ki İsrail Büyükelçiliği’nde görevli biri sınav yapıyor? Bu Türkiye’nin resmi bir devlet kurumuna personel alımı için yapılan sınavı başka bir ülkenin müdahil olması anlamına gelmiyor mu?” dedi. 2013 direniş yılı olacak İstanbul Haber Servisi TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, 2012’nin mimar ve şehir plancılarının ardı ardına darbeler aldığı bir yıl olduğunu vurguladı. Yaptığı yazılı açıklamada, “2012’de ülke tarihinin en büyük iktidar saldırısı yaşandı” ifadelerini kullanan Soğancı, “2013, mühendis, mimar ve şehir plancılarının halkımızın, ülkemizin ve örgütümüzün geleceğine müdahale edecekleri bir irade yılı olacak” dedi. Ayşe Sayın, Erdem Gül, Mahmut Lıcalı [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle