19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2013 PAZARTESİ İşte AKP’nin şişirdiği maaşlar ŞEHRİBAN KIRAÇ PELİN ÜNKER EKONOMİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] 11 Maliye Bakanlığı’nın hesaplamalarına göre memurların 2012 Aralık ayında aldığı maaş ile hasabına yatan maaşı karşılaştıran memurlar şaşkına döndü. Çünkü Maliye maaşları ciddi anlamda şişirerek gösterdi. Maliye’nin hesaplamalarına göre 1/4 avukat geçen aralık ayında 3.731 TL maaş aldı. Halbuki gerçekte aynı kademedeki bir avukatın hesabına yatan maaş ise 2.969 TL oldu. AA muhabirinin Maliye Bakanlığı’ndan edindiği bilgiye göre, 2012’nin TemmuzAralık döneminde 0.071589 olarak uygulanan memur maaş katsayısı, Ocak itibarıyla 0.073837’ye, 0.95790 olan taban aylık katsayısı 0.98798’e, 0.022700 olan yan ödeme katsayısı da 0.0234128’e çıkarıldı. Dün açıklanan zamlardan sonra gazetemizi arayan memurlar maaşların çok şişirildiğini aralıkta Maliye’nin gösterdiği rakamla bordrolarında aldıkları rakamların uyuşmadığını 300500 TL civa rında maaşların şişirildiğini vurguladı. Maliye’ye göre 1/4 kademesindeki öğretmen aralık ayında 2.301 maaş aldı. Halbuki öğretmenin hesabına yatan maaş 1.997 TL civarındaydı. 7/1 kademesindeki öğretmenin aldığı maaş ise Maliye’nin hesaplamalarına göre 2.009 TL olarak hesaplanırken gerçekten öğretmenin aldığı maaş 1800 TL civarında kaldı. Maliye Bakanlığı’ndan görüşlerine başvurduğumuz bir yetkili, hesaplamaların teknik bir konu olduğunu, yer yer yanlış hesaplamaların yapıldığını ve maaşların olduğundan yüksek açıklandığını itiraf etti. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’ndan bir yetkilinin verdiği bilgiye göre 8’inci derecenin 2’nci kademesindeki bir devlet mumurunun maaşı yaklaşık 1598 lira. 9/1 devlet memuru ise temmuzda yapılan son zamma göre 1600 lira civarında maaş alıyor. AA’nın haberine göre ise 9/1 devlet memuru 1890 lira maaş alıyor. Yani maaş 290 TL Memur maaş katsayıları, 0.14’lük enflasyon farkı ve yüzde 3’lük ocak zammına göre yeniden belirlendi. AA’nın Maliye Bakanlığı’ndan edindiği memur maaşları ile memurun gerçekten aldığı maaş arasında ise dağlar kadar fark var. Basını Bağımlı Demokrasi Ülkemizde siyasi iktidarbasın ilişkileri, denilebilir ki, demokrasinin bir türlü iyileşmeyen yarasıdır. Bilinen bir gerçektir ki, bu hastalık iyileşmeden demokrasi gerçek demokrasi olmuyor. ??? Geçen hafta Habertürk gazetesi 195060 döneminin Başbakanı Adnan Menderes’ten para yardımı isteyen gazeteciyazarların adlarını başvuru mektuplarıyla birlikte yayımladı: Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Cemal Kutay, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mesut Cemil Bey, Yusuf Ziya Ortaç ve ressam İbrahim Çallı. Bu olay birçok yönüyle olumsuzluklar taşır. Çünkü, böyle bir ortamda basın özgürlüğü sizlere ömür; hakhukuk karanlığa karışıyor; toplumsal ahlak değerleri çöküyor; üstelik bütün bunlar iç içe geçiyor ve birbirini besliyor! Menderes’e para için başvuranların içinde ilginç bir örnek, Necip Fazıl Kısakürek’in 14 Ocak 1958 tarihli mektubudur. Yazar hastalığından söz ediyor ve “Başıma bir hal gelecek olursa Allah’a, Türk milletine ve ‘Allah bir’ diyenlere karşı hesap nasıl verilecektir?” diye bir bakıma din adına hesap soruyor. Necip Fazıl’ın yayımladığı Büyük Doğu dergisi ve çevresinde oluşan hareketin bugünkü AKP iktidarının düşünsel temellerinden birini oluşturduğu biliniyor. Baksanıza, AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 2014 yılında başbakan olup olmayacağı sorusuna, Necip Fazıl’ın bile gönderme yaptığı millet kavramını bir yana bırakıyor ve yalnızca “Allah bilir” diye yanıt veriyor! ??? Demokrat Parti iktidarı döneminde temelleri atılan bu yanlış iktidarbasın ilişkileri izleyen yıllarda da verdimse ben verdim özdeyişiyle özetlenebileceği gibi sürdü. Dahası öldürülen gazetecilerin katilleri bulunamadı. İletişimin hızla gelişmesiyle devrim niteliğinde bir dönüşüm geçiren basınyayın, AKP iktidarı tarafından çok sayıda araç kullanarak biçimlendiriliyor. En etkili araç hapistir. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler ÖrgütüRSF “Türkiye’de şu an, aralarında en az 42’si mesleki etkinlikleriyle bağlantılı olmak üzere, 72 medya profesyoneli ve dört medya çalışanı hapiste bulunuyor. Bu durum Türkiye’yi dünyada gazeteciler için ‘en büyük cezaevi’ haline getiriyor” diyor. (19 Aralık) İkinci araçla AKP sorunu kökünden çözüyor; sermayenin el değiştirmesini ya da kendisine yandaş olmasını sağlıyor ve gazetecileri yola getirme ve olmazsa işten çıkarma görevini artık sermaye sahipleri yapıyor. Çok sayıda köşe yazarı ve yüzlerce basın çalışanı, yalnızca AKP’ye yan baktıkları için işlerinden uzaklaştırılmıştır. Demokrasinin yasama, yargı ve yürütmeden sonra dördüncü gücü denilen basın, yıllar önce olduğu gibi çok büyük ölçüde iktidar bağımlısı kılınmış bulunuyor. Çok az sayıda gazete ve TV, AKP iktidarı karşısında yılmadan özgürlükleri savunmaya çalışıyor. Türkiye yeni bir yıla daha iktidarın önceki yıllara göre daha çok baskı altına aldığı basın yayın ve bununla çelişen daha demokratik bir anayasa yapılacağı umuduyla giriyor. Yurttaş kandırılıyor fazla gösteriliyor. Bir araştırma görevlisi en yüksek 2 bin 200 lira maaş alıyor. Maliye’ye göre 7/1 araştırma görevlisinin maaşı 2 bin 314 olarak gösteriliyor. Devlet memurları ve sözleşmeliler, 15 Ocak’ta zamlı maaşlarını alacak. Kamu çalışanlarına 14 günlük de zam farkı verilecek. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, yeniden değerleme oranlarının yüzde 7.8 olduğunu ancak kamu çalışanlarına yüzde 3 zam yapıldığını vurgulayarak şişirme rakamlarla yurttaşların kandırılmaya çalışıldığını söyledi. İŞKUR 817 çalışanını işten çıkardı İş, tekstil, Ekonomi Servisi İşsizliği çözme iddiasındaki İŞKUR, kendi çalışanını işsiz bıraktı. İŞKUR yılbaşı itibarıyla Türkiye genelinde 4B statüsünde çalıştırdığı 817 sözleşmeli personelini işten çıkardı. 3 Ocak günü işe gidip sandalyelerine oturduklarında sisteme giremeyen İŞKUR bünyesinde çalışan 817 kamu emekçisi 31 Aralık 2012 tarihiyle sona eren sözleşmelerinin Danıştay kararıyla yenilenmediğini öğrendi. Nisan 2012’de 2 bin, Ağustos 2012’de de 817 kişiyi işe alan İŞKUR, 1 Ocak 2013 tarihi itibarıyla 150’si İstanbul’da çalışan 817 iş ve meslek danışmanını işten attı. giyim ve gıdada Teknopark işçileri direnişte Ekonomi Servisi Teknopark İstanbul inşaatında aylarca çalışıp ücretlerini alamayan işçiler dün Kadıköy’de aileleriyle birlikte eylem yaptı. Yürüyüşte “Aylardır ücretlerimizi alamadık! İşte Teknopark projeniz! Direne direne kazanacağız!/Teknopark İstanbul İnşaat işçileri” pankartı çocuklar tarafından taşındı. Teknopark işçileri ayrıca “İTO şaşırma sabrımızı taşırma”, “İşçilerin parasıyla servet yapılmaz”, “Kahrolsun (Almanya) ekonomisinin yönü, ABD’deki siyasi çekişmelerin olası sonuçları, Çin’deki ekonomik yavaşlama ve liderlik değişiminin getirdiği sorunların belirleyeceği düşünülüyor. İmalat sanayindeki 3 milyonu aşkın sigortalı ücretlinin yüzde 39’u tekstil, giyim ve gıda sektörlerinde istihdam ediliyor. TEPAV’ın İstihdam İzleme Bülteni’ne göre imalat sanayindeki sigortalı ücretli sayısı Eylül 2012’de 3 milyon 326 bine ulaştı. Eylül 20112012 döneminde kayıtlı istihdamı en fazla yükselen sektör 45 bin kişi ile tekstil sektörü oldu. Onu 43 binle giyim, 26 binle gıda sektörü izledi. Kayıtlı istihdam, tekstil ürünlerinde 421 bin, giyim eşyalarında 442 bin, gıda ürünlerinde 423 bin kişi oldu. ücretli kölelik düzeni”, “Ücret hakkımız gasp edilemez”, “Taşeron işçisi köle değildir” yazılı dövizleri taşıdı. Basın açıklamasında işçilerin iki haftadır hakları için eylemde olduğu belirtilerek İTO’nun yanıtının çözüm bulmak yerine polis terörünü devreye sokmak olduğu ifade edildi. İşçiler, önceki gün proje sahiplerinden İstanbul Ticaret Odası’nın önünde basın açıklaması yapmış ve polisin sert müdahalesine maruz kalmıştı. nüyor. Geçen çarşamba Soli Özel de köşesinde benzer bir durumun ABD sanayisinde yaşanan örneklerine değinerek çokuluslu şirketlerin yatırımlarını giderek ABD iç piyasasına yönlendirmekte olduğunu aktarıyordu. Leonard, Avrupa’da Almanya ve Fransa seçkinleri arasındaki siyasi farkların derinleşmekte olduğunu vurgularken Asya’da da ilginç ve gelecekte sorun yaratmaya aday bir ikileme işaret ediyordu. Bu bölgede ekonomik entegrasyon, ABD’nin inisiyatifi dışında Çin merkezli olarak ilerlerken güvenlik alanında ABD merkezli, Çin’i dışlayan bir entegrasyon süreci yaşanıyor. Diğer taraftan ElErian’ın “iki farklı nedensellik dinamiği”, 2013 yılının ciddi siyasi istikrarsızlıklara aday olduğunu düşündürüyor. Batı “uygarlığının” ve egemenlinin kaynağı Akdeniz çevresini göz önüne aldığımızda Portekiz, İspanya, İtalya’dan Yunanistan’a, Kuzey Afrika’da Tunus ve Mısır’a, Ortadoğu’da Körfez ülkelerine kadar özellikle genç nüfus arasında işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu görülüyor. Stratfor’un direktörü George Friedman’ın önemle vurguladığı gibi, siyasi istikrarın devamının verili yapı içinde çözüm üretilebileceğine ilişkin bir inanca dayandığını anımsarsak bu bölgelerde hükümetler, işsizlik ve yoksulluk konusunda çözüm üretebileceklerini gösteremedikleri takdirde, 2013 yılında kitleler bir sonraki seçimleri bekleyecek kadar sabırlı olamayabilecekler. The National Interest’in editörü Robert Merry de depresyon, diktatörlük, devrim gibi kavramları çağrıştıran bu manzaraya bakarak Oswald Spengler’in, ünlü “Batının Çöküşü” (1918) başlıklı yapıtını anımsatıyordu… Yılın ilk haftasında medyada yoğunlaşan tartışmalarda, 2013’ün birçok açıdan “bir dönüm noktası” olacağına ilişkin yaygın bir beklenti görülüyordu; Spengler’i anımsayanlar da vardı. Yorumcular arasında, farklı biçimlerde tanımlansa da 2013’te yaşanacakları Avrupa Çin ABD merkezlerindeki gelişmelerin belirleyeceği konusunda bir mutabakat söz konusu. Aslında bu tartışmalarda Avrupa denince, öncelikle Almanya’nın kastedildiği anlaşılıyor. Çünkü dünyanın en büyük ekonomisi olarak düşünülebilecek Avrupa’nın geleceğinin, Avrupa’nın en büyük ekonomisi, finans kaynağı olan Almanya’nın performansına bağlı olduğu düşünülüyor. Yeni yıla girerken Almanya ekonomisinin yavaşlamakta olması, mali krizi sert biçimde yaşayan Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkeler açısından bir ekonomik lokomotif, mali kaynak kaybı anlamına geliyor; toparlanma olasılıklarını azaltıyor. Der Spiegel’in aktardığına göre Alman sanayisinin liderleri, krizin (bu kesim, mali sermayenin aksine krizin etkisinin azalmadan devam ettiğini düşünüyor) aşılması yolunda 2013 yılında önemli adımlar atılmasını bekliyor. Ama bu adımların neler olacağı konusunda gerek Almanya gerekse de Avrupa düzeyinde bir mutabakat henüz görülmüyor. Ancak dış pazarların zayıflaması, iç talebin önemini artırıyor, iç pazarı koruma refleksini güçlendiriyor. Dünya ekonomisi içinde ağırlığı giderek artan Çin’in, yüzde 910 gibi büyüme hızlarından yüzde 67 gibi büyüme hızlarına bir mali kazaya yol açmadan yumuşak iniş ya Üç merkezli dünya pabilmesi, ülkedeki borç köpüğü, inşaat sektörü kapasite fazlası göz önüne alındığında bu yıl büyük önem kazanıyor. Bu ülkede beklenenin ötesinde sert bir daralmanın, Güneydoğu Asya üzerinden dünya ekonomisini bir depresyona itmesinden korkuluyor. ABD ekonomisi, bir süredir zayıf da olsa bir toparlanmadan söz ediliyorsa bile aslında çok düşük büyüme, yüksek ve direngen işsizlik oranlarına, her an yeniden bir resesyona hatta depresyona devrilme riski taşıyan, tarihçi Niall Ferguson’un New York Times’ta işaret ettiği gibi bir “kalıcı durgunluk” bataklığına saplanıp kalmış görünüyor. ABD’de mali kurtarma paketleri, ekonominin depresyona düşmesini önledi ama yıl başında yaşanan vergilerle sosyal harcamalardaki kesintilere ilişkin “mali uçurum” tartışmasının mart ayında kapıya dayanacak çok daha sert pazarlıklara yol açması, kaçınılmaz “kamu borçlanma” tavanının yükseltilmesi gereğinin gösterdiği gibi, yapısal sorunları ertelemekten öteye gidemedi. Ne yatırımlarda, ne işsizlikte ne de toplam talepte belirgin bir iyileşme söz konusu. ABD egemen sınıflarının temsilcileri arasında krizi aşmaya yönelik politikalar üzerinde anlayış birliği bir yana, ortada tanımlanabilir bir proje yok. Genel kanı hatta inanç, “bütçe açığını kapatalım, arkası gelir” yönünde. “Açık nasıl kapatılacak” sorusuna gelince de iktidardaki Demokratlar ile muhalefetteki Cumhuriyetçilerin anlayışları arasında büyük bir uçurum var. Mart ayında borçlanma ta Sigaraya vergi kaçağı artırdı Ekonomi Servisi Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Türkiye’de her 5 sigaradan 1’i, Güneydoğu’da ise her 2 sigaradan 1’i kaçak. Piyasada 7 liraya satılan bir ürün için 5.7 lira vergi ödenirken kaçak sigaralardan tek kuruş vergi tahsil edilemiyor. Bunun sonucunda her yıl 45 milyar liralık vergi kaybı yaşanıyor. Yani her yıl neredeyse bir Boğaz Köprüsü yapmaya yetecek kadar kaynak avuçlarımızdan kayıp gidiyor” dedi. Palandöken, vergi artışlarının kaçakçılıkla mücadeleyi zorlaştırabileceğini belirterek kaçak sigaraya karşı gerekli tedbirlerin büyük bir kararlılıkla alınması gerektiğini söyledi. sellik dinamiği 2013 Bir Dönüm Dünyanın en büyük (borç piyasaları) Noktası Olmaya Aday… bono yatırımcısı Pimco’nun vanının yükseltilmesi gündeme geldiğinde, bu iki parti arasında bir uzlaşma sağlanamazsa ülke borçlarını ödeyemeyerek de facto iflasa sürüklenebilir. Bu tehlike, ABD’ye borç vererek ekonomiyi yüzdürmeye büyük katkı yapmaya devam eden uluslararası İki farklı neden mali piyasalarda bir sarsıntı, ABD’ye ihracat yapan ülkeleri de peşinden sürükleyerek küresel resesyon yaratma olasılığı anlamına geliyor. Wall Street Journal’ın geçen hafta aktardığı gibi, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Çin gibi ülkelerin dünya ekonomisine lokomotif olmaları da söz konusu değil; zaten büyüme hızları da hızla düşüyor. Council on Foreign Relations analistlerinden Libdsay’in de vurguladığı gibi, 2013 yılını Avrupa CEO’su ElErian, bu üç merkezli dünya resmine bir başka açıdan yaklaşarak iki farklı nedensellik dinamiğine dikkat çekiyor. ElErian, Çin, Almanya, Mısır ve Yunanistan gibi ülkelerde ekonomik dinamiklerin siyasi gelişmeleri, ABD, Japonya ve İtalya’da siyasi kararların ekonomik gelişmeleri belirleyeceğine inanıyor; bu iki farklı nedenselliğin, giderek daha heterojen bir görüntü kazanan, birleştirici bir siyasi temadan yoksun, farklı büyüme hızlarına, mali dinamiklere sahip bir küresel duruma yol açtığını düşünüyor. Bence, ElErian’ın saptamasını, bir kriz yönetim modeli yokluğu, küreselleşme sürecinde bir parçalanma, ülkeler arasında artan rekabet ve gerginlik ortamı olarak da yorumlamak gerekiyor. European Council on Foreign Relations (ECFR) kurucusu ve direktörü Mark Leonard da Reuters’taki yorumunda benzer saptamalar yapıyordu. Leonard’a göre geride bıraktığımız döneme damgasını vuran “küresel entegrasyon” süreci artık dağılıyor. Avrupa’nın merkezinde, örneğin Almanya’da iç talep önem kazanıyor, bankalar çevreden merkeze, iç pazara dö Oran: Borsa yine yabancıya çalıştı Ekonomi Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Umut Oran, 2012’de en hızlı büyüyen borsalar arasında gösterilen İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) yine yabancı yatırımcıların ‘vur kaç’ için getirdiği sıcak para girişleri ile yükseldiğini söyledi. Oran, “Parayla para kazanmaya gelen yabancı yatırımcı İMKB’yi, İMKB de sağladığı ‘tatlı kâr’ ile onların kazancını katladı; portföyünü büyüttü” dedi. Oran’ın verdiği bilgiye göre; geçen yıl İMKB’de yerli yatırımcı sayısı net 9 bin 792 kişi azaldı. İMKB’de işlem gören hisse senetlerinin toplam değeri bir yılda yüzde 52.6 büyüyerek 213.2 milyar TL’ye ulaştı. Bunun 140.5 milyarı 2012 sonu itibarıyla sayıları sadece 8 bin 304 olan yabancı yatırımcıya ait.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle