19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 OCAK 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Asla! İbretlik Komisyon AKP’nin Cumhuriyet’in kuruluş sürecinden hıncını alabilmesi için başlattığı, Atatürk’ün AOÇ içinde kurduğu bira fabrikasının yıkılması ve yerine milletvekillerinin göbek atabileceği bir “düğün salonu” yapılması çalışmaları hızla sürüyor. Ankara 1 No’lu Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu Başkanı Alaadin Varol ile diğer üyeleri oturup konuşmuşlar; bira fabrikasını kapsayan alandaki bitki dokusunun “insan eliyle oluşturulan yapay bir çevre olarak geliştirildiği gerekçesiyle 1. derecede doğal sit özelliklerini taşımadığı”na karar vermişler. Çevre Bakanlığı’na bir önerimiz var: Burasının bir çiftlik hem de Cumhuriyet’in kurucusunun bataklıktan kurtardığı bir çiftlik olmasından hareketle bir önemli karar da siz vermelisiniz. Bataklık olmaktan kurtarılmış bir bölgede “insan eli değmemiş doğal bir çevre” arama mantığına sahip olan koruma kurulu üyelerini tek tek ve topluca son derece sit ilan etmelisiniz. “Gelecek kuşaklara ve dünya âleme ibret olsun” diye... 12 Eylül cuntası döneminde de böyleydi. Üniversiteler, Recep Tayyip Erdoğan’a fahri doktora verilmesi için birbiriyle yarış ediyorlar. En son, Gaziantep Üniversitesi bu yarışta ipi göğüsledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ikinci kez Gaziantep Rektörlüğü’ne atadığı Prof. Dr. Yavuz Coşkun, Erdoğan’a fahri doktorasını sunmadan önce kürsüye çıktı ve ağzından bal damlatarak şu övgüleri düzdü: “Bir yandan van münit derken vakur bir edayla dünyaya... Annenizin cenazesinde gerçekten insani, böyle damıtılmış şeyler... Gerçekten bu ülkenin şansı olduğunuzu düşünüyorum...” Prof. Coşkun, konuşmasını bitirdikten sonra Erdoğan’ın cüppesini bizzat tutmak istedi. Tutamadı. Erdoğan cüppesiyle kürsüye geldi ve dedi ki: “Bilim adamından dalkavuk olur mu? Asla olmaz, olmamalıdır.” Dalkavuk dedikleri adamlar en üst makamlara atanır mı? Asla atanmaz, ama atanıyor işte... İngiltere, AB, Kürtler Avrupa Birliği ile ilişkilerde Ankara’nın her dönem en güçlü destekçisi olan İngiltere’nin muhafazakâr başbakanı David Cameron’un hafta ortasında yaptığı konuşmanın sonuçları Türkiye’yi de ilgilendiriyor. O kadar ki İngiltere’nin AB içindeki konumu, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kadar etki yapabilir. Önce ne olduğunu anlayalım. Cameron, partisindeki AB karşıtlarına taviz verdi ve 2015 seçimlerinin ardından AB üyeliğinin yeni bir şekil almasını müzakereye açacağını, ayrıca bir “çık kal” referandumu düzenleyeceğini açıkladı. Cameron’un iç kamuoyuna dönük yaptığı bu manevranın amacı 2015 seçimlerine kadar ülkesindeki AB tartışmasını dondurmak. Zira Cameron, AB karşıtı Bağımsız İngiltere Partisi’nin önümüzdeki yılın Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alması beklenen yüksek oyun 2015 genel seçimlerinde muhafazakârların başını yemesini istemiyor. 2015 seçimlerini kazandığı takdirde Cameron’un referandum düzenlemesi için en erken tarih bugünden 4 yıl sonrası olabilir ki, o zamana kadar da köprülerin altından daha çok sular akar. Bu konuları doğru bir isimle, AB’nin bundan önceki Genişleme Genel Müdürü Michael Leigh’le konuştum. 30 yılını AB’de geçiren Michael Leigh halen Avrupa’nın geleceğiyle ilgili önemli projelerde çalışıyor. Leigh, Cameron’un stratejisini riskli bulanlardan. Ona göre AB’nin Cameron’un istediği konularda ilişkiyi müzakareye açması zaten çok zor. Ayrıca İngiltere finans piyasasının kalbi City bu konuşmadan tedirgin, uluslararası yatırımcılar bu işten hoşlanmaz. Öte yandan da İngiltere’nin ABD ile özel bir ilişkisi var. Obama güçlü bir AB içinde güçlü bir İngiltere istiyor. HHH Türkiye’nin AB üyeliği tartışılırken AB’deki gelişmelerin paralelinde farklı üyelik seçenekleri gündeme geliyor. Çok vitesli Avrupa’ya eklemlenecek bir Türkiye’den söz ediliyor. Leigh ise alakart üyelik seçeneklerinin mümkün olamayacağı görüşünde. Önümüzdeki dönemde Türkiye ile müzakerelerde başlık açılabilir ancak Leigh, başta basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere siyasi kriterlere uyumda çıkan sorunları hatırlatıyor. Her durumda Türkiye’nin üyelik olasılığı 2020’lere sarkmış durumda. HHH Gelelim güncel konu “İmralı süreci” ile Avrupa Birliği bağlantısına. Avrupa Birliği’ne üye olup da parçalanan bir ülke yok. Bu açıdan Türkiye için AB üyeliğini savunmak, Kürt sorununun parçalanmaya kadar gitmemesinin de bir tür güvencesi. Leigh’le bu konuya değinmedik, ama o Cameron’un konuşmasını yorumlarken İngiltere’nin AB’den sapmasının İskoçya’daki ayrılma isteğini tekrar alevlendirebileceği görüşünde. Bunun AB içindeki izdüşümünün ise Belçika’da Flaman, İspanya’da ise Katalan ayrılıkçıları cesaretlendirebileceğine değiniyor. Bugünün Avrupa Birliği kendi içinde kültürel hakların arkasında dururken parçalanmayı hiçbir şekilde desteklemiyor. Ayrılıkçılık Avrupa ruhuna aykırı ve onay görmüyor. Tam tersine Avrupa felsefesi egemenliklerin daha yüksek bir güç ve ideal için bir potada birleşmesini öngörüyor. Cameron’un konuşmasından yola çıkarak “AB dağılıyor” diye sevinmeden önce bütün bunları düşünmek gerek. Hakan’ı vurdular. Bildiri dağıtmıştı. İlhan Ağabey’i döve döve öldürdüler. Kitap yayımlamıştı. Muammer Hoca’nın ensesine kurşun sıktılar. Dernek kurmuştu. Uğur Ağabey’i havaya uçurdular. Yazı yazmıştı. Behçet Ağabey’i diri diri yaktılar. Şiir imgelemişti. Engin Ağabey’i tutukladılar; içine verdi, eridi gitti. Dostları ile söyleşmişti. Mahmut Ağabey’i ezdiler. Caddede, karşıdan karşıya geçecekti. Denizlili çocuk Ali’yi Gabar’da toprağa düşürdüler. Yurdun dağlarını savunmuştu. Biz mi? Bizler kuyruktayız. Sıramızı bekliyoruz... Yaşam Dizgemiz Hurdacıya Giden Kütüphane Ankara’nın köklü okulla rından Çankaya Lisesi Müdürü Ahmet Hakan Tomar, tutmuş kütüphaneyi boşaltmış. Söylenenlere bakılırsa, kitaplar kâğıtçıya, yani hu rdacıya verilmiş! Çankaya Lisesi’nde 27 yıl öğretmenlik yaptıktan so nra emekli olan Gönül Hatay Eren , ken de kitap bağışladığı kütüp disinin haneye girmek istemiş. Müdür, “Ne kütüphaneyi gösteririm ne de kitapları iade ederim. Bana bakan lık hesap sormuyor, siz mi soruyo rsunuz?” diye çıkışmış. Gönül öğretmen, Çankaya Eğitim Müdürlüğü’ne ba İlçe Milli şvurdu ve konunun açıklığa kavuşt urulmasını isterken muhabir arkad aşımız Sinan Tartanoğlu müdüre kita pların ne olduğunu sordu. Müdür, kütüphaneyi göstermekten kaçındı ve dedi ki: “Biz kütüphaneyi yeniliy oruz.” Barbar orduların saldırısın a uğramış gibiyiz. İmdat! Kurtaran yok mu ? Geçmişte “halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek”ten 10 ay hapse mahkum olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Balyoz ve diğer davalarda yargılananlar için yapılan eylemleri “Biz de mahkum olduk, ama sokağa inmedik” diyerek eleştirdiğini anımsatan emekli Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, belgeliğinde bir yazı bulmuş. Yazı, Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu’na ait ve Erdoğan’ın mahkumiyet kararından hemen sonra, Dün, Dünde Kalmıştır 11 Mayıs 1998’de gazetemizde yayımlanmış. Şöyle diyor Kılıçoğlu: “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, henüz kesin hüküm teşkil etmeyen, temyiz yolu açık olan bir karara karşı düzenlediği protesto toplantıları ve sokak gösterilerine tanık olunmuştur. Kesinleşmemiş olan kararlarının açıklandığı günden itibaren, belli çevrelerin, yargıya ve yargıçlara karşı sokaklara dökülüp gözdağı vermeleri oldukça ürkütücü ve düşündürücüdür. Henüz kesinleşmemiş bir mahkeme kararına karşı yasal yollara başvurma olanağı varken, yargıya ve yargıçlara karşı gösteriler düzenleyenler, işe aldırdıkları belediye çalışanlarına gazetelere protesto ilanları verdirenler, kendi yaptıklarını unutup, hoşgörü, düşünce özgürlüğü ve demokrasi gibi değerleri kimler ve hangi amaçlar için savunduklarını bir kez de bu olay nedeniyle ortaya koymuşlardır.” Bu Kez ÇHD SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Ülkede biraz aykırı ses çıkaranlara en hızlı şekilde terörist yaftası giydirilmeye ve bu kişiler toplu halde parmaklıklar ardına gönderilmeye devam ediyor. Piyango bugün öğrenci, gazeteci, bir müzik grubu üyesi ya da avukatlara çıkarken yarın sıra doktorlara, mühendislere ya da esnaf gruplarına gelebilir. Bu insanların tutuklanma süreçlerinde de türlü hukuksuzluklar işliyor. Öyle ki hukuk, hukuk adamları gözaltına alınırken bile varlığını gösteremiyor. Adeta avukatların saygınlıklarını özellikle zedelemek amacıyla birçok yönteme başvuruluyor. Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının evleri şafak baskınlarıyla altüst ediliyor, savcının gelmesi beklenmeden, gerekli “mahkeme kararı” olmadan avukatlık bürolarının kapıları kırılıyor, avukatlardan, şiddet kullanarak, darp ve hakaretler eşliğinde DNA örneği alınıyor. İnsan hakları ihlallerine karşı yürüttükleri başarılı mücadelelerle bilinen bu avukatların gözaltına alınma biçimleri bize bu ülkede adeta savcıların görevine polislerin el koyduğunu ve polis vesayetinin her alanda hissedildiğini gösteriyor. Hukuk devletinin kaybolan ayak izlerinin peşinden demokrasi de görünmez oluyor. Dört bir yandan gelen raporlar Türkiye’de özgürlüklerin baş döndürücü bir hızla kısıtlandığını, iktidar muhaliflerine yönelik geniş çaplı bastırma operasyonlarının yürütüldüğünü haykırmaya ve olup biteni kınamaya devam ededursun, Türkiye insan hakları ihlalleri konusunda tek erkli yönetim aracılığıyla doktora tezini verme yolunda ilerliyor… binlerin hocası Toktamış Ateş’ten geldi yeni kara haber. Toktamış Hoca uzun süredir pençesinde olduğu hastalığına daha fazla direnemedi. Ve 17 Ağustos depremiyle birlikte deprem dedemiz olan Ahmet Mete Işıkara da gitmek için kendisine 2013 Ocak’ını seçti. Biz onu Marmara Depremi’yle tanıdık ama aslında o hayatı boyunca dürüst ve başarılı bilim adamlarından biri olarak yaşadı. Soğukkanlıydı; en kötü, en endişeli günlerimizde, kriz anlarında kararlı ve samimi sözleriyle yüreklerimize su serpmesini, toplumun her kesimine o sakinleştirici etkisini yaymasını bildi. Işıkara’nın hep söylediği gibi “depremle yaşamayı öğrendik mi” bilinmez ama artık kıymetli tavsiyeleri ve ömürleriyle verdikleri ürünlerini bize sunan tüm o değerli isimler olmadan yaşamaya alışmamız gerekiyor. Bu arada 2013’ten biraz yavaşlamasını isteyebiliriz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Bir yangının külü… Yangın, bu ülke gerçeklerinin bir parçası ne yazık ki... Bilhassa orman yangınları ve tarihsel yapı yangınları! Ortaköy’deki Fehime Sultan Yalısı’nda doğan Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu’nda çıkan yangının, Haydarpaşa Garı’nın ve Cağaloğlu Milli Eğitim Müdürlüğü binasının külleri henüz soğumamışken kara duman bu kez Galatasaray Üniversitesi’nin 140 yıldır ayakta duran binasını sardı. Tarihi yapıların ülkemizdeki makus kaderidir bu. Eskiyen tesisatların gerektiği gibi onarılmaması, yangın söndürme sistemlerinin olması gerektiği şekilde kurulmaması... Yangın yerine giden itfaiyenin yanan çatıyı fark edemeyip “yangın yok” raporu yazması… Ve bunun gibi sayısız tedbirsizlik. Tabii bir de rant savaşlarının kurbanları olarak acımadan iplerinin çekilebildiği gerçeği. Hata bir değil… Hata birçok. Binayla birlikte üniversite öğretim görevlisinin, öğrencisinin, çalışanının ve binanın tarihsel varlığının farkında olan herkesin içi de yandı. İçeride alevlerden ve tazyikli sudan kendini kurtaramayan ve yerine konması imkânsız binlerce kitap ve belge de cabası. Asıl değerlerinin kıymetini bilemeyen, duyarsızlık, öngörü eksikliği, ihmalkârlık ve bencillik yüzünden her seferinde elindeki avucundakini korkunç bir biçimde yitiren bir millet olmaktan vazgeçmeliyiz. [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY 2013 Ocak’ın ettikleri 2013 geldiği gibi hızla birçok kıymetli ismi de alıp götürdü arka arkaya. 2012’nin son günlerinde gelen Asım Kocabıyık’ın vefatıyla uğursuz işaretini vermişti belki de sırada bekleyen kötü haberler. Önce Ağır Roman’ın yaratıcısı Metin Kaçan kendi masalının sonunu Boğaziçi Köprüsü’nde yazdı. Arkasından sıra Burhan Doğançay’a, resmin duvarlarını bize gösteren ustaya geldi. Onu Bodrum’a uğurladık. Ve toplumun hemen her kesiminin yüzüne bir tokat gibi çarpan Mehmet Ali Birand’ın beklenmedik vefatı… Birand’ın gidişini henüz sindirememişken on UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çok çir 1 kin ve sevim 2 siz kimse. 2/ Muğla’nın 3 Milas ilçesi 4 ne bağlı turis 5 tik bir belde... Bir men 6 kul kıyme 7 tin belirli bir 8 vade sonunda 9 geri alınması koşuluy 1 2 3 4 5 6 7 8 9 la satılması işle 1 A M CA B E Y K mi. 3/ Yalnız iki 2 S U T A R A M A geniş yüzü testeÇ E K E R reyle düzeltilmiş 3 T A Ç K U L A tahta... Tanrı’nın 4 E V İ N varlığını ve İslam 5 R İ N İ T T O K dininin doğrulu 6 İ N A Y E T D O ğunu konu edi 7 K K E R E B İ Ç nen bilim. 4/ Tıp 8 S P O T K A K dilinde “bere” an 9 İ P ME Z A T lamında kullanılan sözcük... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 5/ Lisan... Yaşamsal sıvı. 6/ Tavır, davranış... Kürkü değerli bir yaban kedisi. 7/ Yabancı korkusu, yabancılardan nefret etme. 8/ Anlamsız, boş, saçma. 9/ Tavlada “üç” sayısı... Hayvanlara vurulan damga... “Git, defol” anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Köpek yavrusu. 2/ Mezopotamya’da kurulmuş ünlü bir Sümer kenti... AleviBektaşi inançlarını dile getiren bir şiir türü. 3/ Büyükbaş hayvanlarda görülen bir hastalık. 4/ Öğütülmüş tahıl... Bir nota... İspanyolların sevinç ünlemi. 5/ Çamsakızının damıtılmasıyla elde edilen bir tür reçine. 6/ “Delice” de denilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarını saran bir ot... İz sürmede av hayvanının aldığı koku. 7/ “Şahinim var, bazlarım var / alışkın sazlarım var” (Karacaoğlan).. Elazığ’ın bir ilçesi. 8/ “Acıçaça” da denilen bir balık. 9/ Yirmi sekiz taşla oynanan bir oyun... Uğraş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle