19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Tutuksuz yargılanan Sevil Sevimli hakkında 21 yıl hapis cezası istendi, yurt dışına çıkış yasağı kaldırılmadı ‘Ben hâlâ tutsağım’ LEVENT GENCELLİ İp Üzerinde Bir Cambaz Paris’teki suikastı kimin yaptığı konusunda herkes meşrebine göre bir fail yaratıyor. Suriye diyen bile çıktı! İran da! Suriye ve İran’ı hedefe alan siyasi güçlerin, bu ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmek niyetini okuyabilirsiniz buralardan... Ben bir kestirimde bulunamıyorum. Bu cinayet, eğer uluslararası büyük istihbarat işiyse (CIA gibi), aydınlığa kavuşmaz. Fransa bu cinayeti aydınlatabilir mi? Evet, cinayetin aydınlatılmasında ve açıklanmasında bir siyasi yarar görürse. Çünkü, bu cinayet siyasi gibidir. Fransa, PKK ve Kürt silahlı hareketinin de pasif destekçisidir. Bütün Batı ve ABD, Kürt hareketine destekçidir. CIA içinde olabilir mi? Bütün diğer olasılıklar kadar evet. PKK üzerindeki kontrolün kendinde olduğunu hatırlatmak ve Ankara ile başlayan görüşmelerde oyunbozanlık yapma demek için. Amerikancı güçlerin hepsi (Cemaat dahil) İmralı ile görüşmelere destek veriyor. PKK’ye “masa başında kal, oradan bir çözüm çıkar” diyor olabilirler (bilmiyorum tabii ki). Aylar önce bir yazımda ABD’nin Türkiye’ye “Ver Suriye’yi al PKK’yi” demiş olabileceğini belirtmiştim. “Ver PKK’yi”nin anlamını, PKK’yi masaya oturtmak olarak anlayabiliriz. Eğer böyleyse, cinayet, bu kontrolün ve stratejinin bir parçası olabilir. Abdullah Öcalan’ın, kardeşi Mehmet Öcalan’a söyledikleri de ilginçtir ve sanki bu tezi güçlendirici niteliktedir. PKK’nin başı şöyle diyor: “Sakine Cansız güvenilir bir isimdir. Fransa’daki infazlar PKK’ye yönelik önemli mesajlar taşıyor. Paris infazı, Türkiye’nin çözüm kararlılığını ve benimle başlatılan süreci etkilemek için yapıldı. Bana göre Fransa’nın da komploda parmağı var. Sakine Cansız üzerinden PKK hedeflenmiştir. Halkın dikkatli ve tedbirli olması gerekiyor… MİT’in başlattığı sürecin sekteye uğratılmasına izin verilmemeli”. (Hüseyin Yayman’ın haberi, www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22376266.asp ?yazarid=448&hid=22376314) PKK hedefleniyor.. bize önemli mesaj… Fransa işin içinde olabilir… Öcalan, bu mesajın ne amaçla ve neden verildiğini ise söylemiyor. Öcalan başka bir şey daha söylüyor: “Sakine Cansız suikastını gerçekleştirenler MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik soruşturmanın perde arkasındaki güçlerle aynıdır.” Hakan Fidan ve MİT’i hedef alanlar bellidir! Ama görüşme sürecine desteklerini açıkladılar. Öcalan bu noktada yanılgı içinde olabilir. Veya bilinmezlikler içinde bir saptama... Hepsi kadar olasılıklı diğer bir senaryo da cinayetin PKK içinde bir hesaplaşma olmasıdır (adi cinayet!). Böyleyse, zamanla bu bilgi dışarıya sızar. Ama istihbarat işiyse, kapalı kalır. PKK’ye mesaj ise, PKK bu mesajı almıştır. Ama İmralı almış gibi!.. ??? Bugünkü cenaze törenlerinin ise bir gövde gösterisi içinde geçmesini beklemeli. Ama İktidar PKK görüşmelerini baltalayacak bir niteliğe bürüneceğini sanmıyorum. PKK içinde, İmralı’ya karşı olan güçlü bir akım varsa, aşırılıklar olacaktır. PKK içinde bir grup, örneğin Kandil ve liderleri arasında, Abdullah Öcalan’ın kendi çıkarı için davayı sattığını düşünenler çıkabilir ve olabilir. PKK’ye silah bıraktırmak, bugünkü koşullar içinde en zor işlerden biridir. Somut kazanımlar elde etmezlerse ve görüşmelerin sonucuna ilişkin ortaya çıkacak büyük fotoğrafı şimdiden görmezlerse, silah bırakmayacaklardır. İmralıİktidar görüşmelerinin arkasında bir uluslararası irade (ABD ve AB) ve desteği varsa, PKK’nin (şahinlerin) işi zorlaşır. Öcalan’ın liderliği güçlenir ve gerçekten de görüşmelerin sürdürücüsü (başmüzakerecisi) olur. Eğer böyle bir uluslararası irade yoksa, görüşmeler tamamen Erdoğan’ın öncelikle cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik, çok önemli bir seçim kazanma sürecine odaklıdır. ??? RTE, zor bir durumdadır aslında. ÖcalanPKKKürt milliyetçi hareketine ne tavizler verecektir? Her vereceği taviz, bir çözüm ortaklığı, AKP’ye karşı milliyetçi oyları güçlendirebilir, AKP’nin önümüzdeki seçimlerde hedeflerine ulaşmasını zora sokabilir. RTE, milliyetçi oylarda destek yitirirken, bunu Kürt oylarındaki artışla telafi edebilir mi? Bu da oyunun bir parçasıdır aslında. RTE bir tahterevalli üzerine oturmuş durumda. Bir yandan görüşmeleri sürdürürken öte yandan da milliyetçi tepkileri, PKK ve BDP’ye karşı sert demeçlerle ve Kandil’i bombalayarak dengelemeye çalışıyor. Bu cambazlık zor iş. Nereye kadar ve nasıl sürdürülebilir, bilmiyorum. Erdoğan, görüşme sürecinin, cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kapsayacak bir uzunlukta olmasına oynuyor olabilir... Hukuk ile NURİ ÜSTÜNER Emekli Deniz Kurmay Albay zulüm Hayatımda ilk defa 24 Ağustos 2011 günü bir savcının karşısına oturdum. O ana kadar beni niçin çağırdıklarını dahi bilmiyordum. Sadece kamuoyunda “Balyoz davası” olarak adlandırılan bilinmezin içinde yaratılan dalgalardan biri de bana vurdu galiba diye düşünmüştüm, hepsi o kadar... Savcı bana o zamana kadar görmediğim, duymadığım, bilmediğim birtakım listelerde adımın olduğunu ve niçin bu listelerde adımın yer aldığını sordu. Bunların düzmece olduğunu ve bilmediğimi söylememe rağmen bana inanmamış olacak ki savcı benim “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini Cebren Iskat veya Vazife Görmekten Cebren Men Etmeye Teşebbüs” ettiğim sonucuna vardı. Ve “mahkeme” adil olmayan bir yargılama ile beni 16 yıl hapse mahkum etti. Ben size burada delillerin sahteliğinden söz etmeyeceğim. Ben bu mektubumda size, devletime olan güvenimi, adalete olan inancımı niçin kaybettiğimi anlatacağım. Kanunlara saygılı bir vatandaş olarak ömrüm boyunca hukukun üstünlüğü kavramına inandım. Ve bu inanç ile devletime güvendim. Ve hep, haksızlığa, iftiraya uğramış ve adalet önünde hakkını arayan bir kişiye bir sosyal hukuk devletindeki yargı erkinin hakkını teslim edeceğini, müfterileri de cezalandıracağını düşündüm. Çünkü hukuk, güçlülerin güçlerini dayatma veya güçlünün zulmünü meşrulaştırma aracı değil, mağdurun ve mazlumun koruyucusu olmalıydı. Adalet ise bu anlayış doğrultusunda tahakkuk etmeliydi. Ben bu düşünceler ile devletime güvendim, onun adaletine inandım. Üçüncü Balyoz iddianamesi ile birlikte dahil edildiğim yargılama süreci boyunca gördüm ki evrensel hukuk benim ülkemde geçerli değilmiş. Bu davada herkes gibi ben de yapmadığım bir şey için iftiraya uğradım. Meğerse beni yargılayan mahkeme hukukun evrensel kurallarını göz ardı edebiliyormuş, darbe suçlamasına dayanak olan düzmece ve kurgu delillerin sahte olduğunu görmezlikten gelebiliyormuş. “Benim ülkemde hukukun bir savaş aracı(1) olarak kullanıldığını, zalimin mazlumu ezdiği bir düzene hizmet ettiğini o zaman fark ettim.” Kendi yaşadığım zulümden vazgeçtim, çocuklarımıza bırakacağımız yarınlardan endişe ettim. Bu yargılama “âdet yerini bulsun” diye “mış gibi” yapıldı. Bir mahkemede olması gereken unsurların, yani iddianame, hâkimi, savcı, avukat, sanık, mübaşir, mahkeme salonu, vs. hepsi vardı; ama suç yoktu. İddia makamı, sanal âlemde üretilmiş, sahteliği defalarca ve birçok farklı kurum ve kişilerce ispatlanmış ve sanıklarla bağlantısı ispatlanmamış sözde delillere dayanıp suçladı, mahkeme de ona uyarak karar verdi. “Özetlersek, iftiraya itibar edildi, masum insanlar suçlandı ve bu iftiralara dayanılarak mahkum edildik. Müfterinin yaptığı da yanına kâr kaldı ve yattığı pusuda avuçlarını ovuşturdu.” Bu yaşananları tek bir sözcük ile tanımlarsak buna “zulüm” denir.(2) Zulüm yapılırken araç olarak hukuk kullanılıyorsa o zaman ben de buna “hukuk ile zulmetmek” diyorum. Ben işlenmemiş bir suçtan dolayı hüküm giydim. Alnım ak, başım dik. Suçsuzum ve bana iftira atan çetenin bulunmasını istiyorum. Adalet istiyorum. (1) Güney Dinç, 14 Temmuz 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Yargı Eliyle Savaşmak” isimli yazısında “Mahkemeler savaş araçları değildir. Hiçbir mahkeme, bir şeylerle savaşmak için kurulmaz” demektedir. (2) Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’ın Temel Kavramları isimli kitabının “Zulüm” başlıklı kısmında zulmü bakın nasıl açıklamaktadır: “Işıksızlık anlamındaki zulmetle aynı kökten gelen zulüm kelimesi Kuran bünyesinde küfür, şirk, kötülük, baskı, işkence, zorbalık, hukuksuzluk, haksızlık anlamlarında kullanılmıştır.” (Sf. 535) BURSA Fransa’dan Erasmus değişim programıyla geldiği Eskişehir’de 1 Mayıs’a katıldığı, Grup Yorum konserine gittiği ve parasız eğitim pankartı açtığı için DHKPC operasyonu kapsamında “Örgüt üyesi olmak”, suçlamasıyla tutuklanan Sevil Sevimli için savcı 21 yıl hapis cezası istedi. Sevil’in yurtdışı yasağı da kaldırılmadı. Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın üçüncü duruşmasına, “3. Yargı Paketi” kapsamında 7 Ağustos’ta tahliye edilen Sevimli ile sanıkların avukatları katıldı. Fransa’nın İstanbul Başkonsolos Yardımcısı Francoise Pontois, Fransız Komünist Partisi (PCF) delegasyon sorumlusu Dominique Torre, CHP milletvekili Musa Çam ve CHP Bursa İl Başkanı Metin Çelik de duruşmayı izledi. Duruşmada mütalaasını veren savcı, sanıklar Sevil Sevimli, Burcu A, Ceren C, Kezban Y. ve Seren Ö.’nün “silahlı örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlarından 21 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi. Savcı tutuksuz sanık Mustafa E.H için ise beraat istedi. Duruşma ertelendi. Adliye çıkışı konuşan Se vimli, “Evet ben solcuyum, sosyalistim. Bugün sadece bana değil birçok gence terörist deniliyor, sırf Grup Yorum konserine gittiğimiz için. Yüzlerce genç, emekçi, memur, sendikacı, aydın, gazeteci hapishanelerde tutsak ediliyor. Tutuklu değiller, tutsaklar maalesef. Bize terörist deniliyor, ama biz gerçek teröristlerin kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Hapishanede tutsaktık, şimdi yine tutsağım. Çünkü ailem Fransa’da. Orada üniversiteye gidiyordum. Sonuçta ben yine tutsağım. Baskılarla yıldırmak istiyorlar” dedi. Meclis böcek arayacak AKP, Başbakan Erdoğan’ın ‘Ofisimde böcek bulundu’ açıklamasının ardından yasadışı dinlemelere dair komisyon kurulması için TBMM’de harekete geçti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ofisimde böcek bulundu, ben de dinlendim” açıklamasının ardından yasadışı dinlemeler Meclis’in gündemine geliyor. AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan, yasadışı dinlemeler ile özel hayatın gizliliğinin ihlaline ilişkin Meclis Araştırma Önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. AKP’nin önerisi CHP ve MHP’nin daha önce verdiği önergelerle birleştirilerek Meclis’te yasadışı dinlemelerle ilgili komisyon kurulacak. AKP İstanbul Milletvekili Doğan Kubat da yasadışı dinlemelerle ilgili araştırma önergesiyle kişinin özel hayatına yönelik teknolojik saldırıların tespitini ve önlenmesini amaçladıklarını kaydetti. Kubat, yasaya aykırı yapılan dinlemeler ve yüksek teknolojik cihazlarla özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesinin kamuoyunda önemli yankı bulduğunu ifade etti. Mevzuata göre haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının suç olduğunu belirten Kubat, kişinin özel yaşamına girmenin ya da özel yaşamındaki bir olayın görüntülü ya da sesli olarak kaydedilmesinin de cezai yaptırıma tabi olduğuna dikkati çekti. Önergeyle sadece telefon dinlemelerini değil, ortam dinlemesi, görüntü kaydedilmesi ve bilgisayar ya da cep telefonlarına yapılan teknolojik saldırıyla kişilere ait görüntü ve bilgilerin elde edilmesi gibi olguların kurulacak komisyon tarafından tüm yönleriyle inceleneceğini anlatan Kubat, bu konuda yasal boşluk olup olmadığının da araştırılacağını ve alınması gereken önlemlerin tespit edileceğini kaydetti. Köylüler tehdit edilmiş MAHMUT LICALI ANKARA TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun CHP’li üyesi Hüseyin Aygün, Hozat’ta ortaya çıkan fişleme skandalıyla ilgili olarak Jandarma İlçe Komutanlığı’nın 2005 yılında köylüleri tehdit ettiğini ve muhtarlardan herkesin fotoğrafını aldığını belirtti. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Hozat’taki fişleme skandalını incelemek üzere oluşturduğu alt komisyon dün Hozat’ta incelemelerine başladı. Komisyon üyeleri dün Hozat Kaymakamı Murat Eren ve jandarma ilçe komutanı Hozat’a bağlı köy muhtarları ile halkı dinledi. Hüseyin Aygün, yetkililerin bu konuda yeni bir açıklama yapmadığını belirtti. Jandarma komutanının fişleme iddiaları üzerine kendi döneminde böyle bir çalışma yapılmadığını ve kendisinden önceki dönemde böyle bir çalışma yapılıp yapılmadığını da bilmediğini belirten Aygün, Hozat’taki muhtarlarla yaptıkları görüşmede fişlemenin somut örneklerine ulaştıklarını kaydetti. Muhtarların 2005 yılında Jandarma İlçe Komutanlığı’nın köylüleri tehdit ettiği bilgisini verdiğini belirten Aygün, “Köy muhtarları köylülerin tehdit edilmesinin ardından jandarmanın gelerek herkesin fotoğrafını aldığını söyledi” diye konuştu. Jandarmanın dağa çıkan insanları belirlemek gerekçesiyle tüm halkın fotoğrafını aldığına işaret eden Aygün, “Dinlediğimiz insanlar somut örnekler vererek fişlemeyi doğruluyor ama resmi yetkililer ben bilmiyorum diyerek hiçbir açıklama yapmıyor” dedi. Komisyon 2005 yılında fotoğrafları alan jandarma ilçe komutanını dinleme kararı aldı. Freedom House’un raporunda siyasi yargılamalara dikkat çekildi Türkiye ‘kısmen özgür’ Gazeteciler Kadumi için eylem yaptı İstanbul Haber Servisi Suriye konsolosluğu önünde önceki akşam toplanan bir grup gazeteci, 149 gündür Suriye’de esir tutulan gazeteci Başar Fehmi Kadumi’nin serbest bırakılması için eylem yaptı. Kadumi’nin eşi Arzu Kadumi, “149 gündür eşimi soruyoruz. 5 yaşındaki kızım ‘Her gün babamı düşünmek beni çok üzüyor’ diyor. CHP heyetinin tekrar toplanıp kayıp gazeteciler için temasa geçmesini istiyorum” dedi. Dış Haberler Servisi Siyasal haklar ve özgürlükler konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un yıllık raporunda Türkiye geçen yıl olduğu gibi bu yıl da “kısmen özgür” ülke olarak tanımlandı. Türkiye’nin kişisel özgürlükler notunu, Kürt aktivistler, gazeteciler, sendikacılar ve öğrenciler ile askerlerin de bulunduğu binlerce kişinin siyasi nedenlerle yargılandıkları gerekçesiyle bir puan düşüren kuruluş, en kötü puanın 7 olduğu derecelendirmesinde, 4 puan verdiği ve Batı Avrupa ülkeleri arasında gösterdiği Tür kiye’yi Afrika ülkeleriyle bir tuttu. Raporun “Türkiye’de kişisel özgürlükler risk altında” başlıklı bölümünde “Erdoğan hükümeti son dönemde devleti ve Kürt örgütleri hedef aldığı iddia edilen komplolara yönelik bir dizi yargılamada, yüzlerce gazeteci, akademisyen, muhalif parti yetkilisi ve subayı hapse attı. Türkiye şu anda cezaevindeki gazeteci sayısı bakımından dünyada lider ülke konumunda ve demokrasi savunucuları hem basın özgürlüğü hem de hukukun üstünlüğü konusunda derin endişelerini ifade ediyor” denildi. AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, siyasi partilerin verdikleri ve verecekleri araştırma önergelerinin, gelecek hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edileceğini ve Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulacağını söyledi. Oluşturulacak komisyon, 3 ay boyunca hem yasadışı telefon dinlemelerini hem de ortam dinlemelerini araştıracak, dinlemelerin yasal sınırlarda nasıl yapıldığına ilişkin uzmanlarından bilgi edinecek. Komisyonun dinleme mağduru olan kişilerin bilgilerine başvurması da bekleniyor. Gelecek hafta kurulacak Avukatlara yol göründü İLHAN TAŞCI ANKARA Avukatlık Yasası’nda düzenleme yapılmazsa binlerce avukat bürolarının bulunduğu apartman dairelerini boşaltacak. Önceki yıl Kat Mülkiyeti Yasası’na eklenen bir düzenlemeyle avukatlık bürolarının meskenlerde bulunamayacağı hüküm altına alınmış, avukatlara da iki yıl süre tanınmıştı. 25 Şubat’ta dolacak süre için geri sayım başlarken Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, hem Adalet Bakanlığı hem de TBMM nezdinde yasa değişikliği için girişimlerde bulunarak yasa teklifi önerisi sundu. Hazırlanan yasa teklifi önerisiyle, Avukatlık Kanunu’na “Belediye hudutları içinde bulunan Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi gayrimenkuller bünyesinde, mesken nitelikli bağımsız bölümlerde de avukatlık büroları ve hukuk büroları kurularak faaliyet gösterebilir” ifadesinin eklenmesi istendi. ‘Utanç Müzesi’ ile anı köşesindeki iki eylemcinin adlarının kaldırılması talebine ret Sivas’ta eylemciyle ölen bir tutuldu ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Sivas İdare Mahkemesi, ikisi otel görevlisi, 33’ü aydın olmak üzere 35 kişinin yanarak yaşamını yitirdiği Madımak Oteli’nin yerine kurulan Bilim ve Kültür Merkezi adının “Utanç Müzesi” olarak değiştirilmesi ve burada oluşturulan anı köşesinde yer verilen iki eylemcinin adlarının çıkartılması taleplerini reddetti. Konunun idarenin takdir yetkisinde olduğu ve mahkemenin yerindelik denetimi yapamayacağı savunulan kararda, iki eylemcinin adının panoya yazılmasında “kamu yararı olduğu” öne sürüldü. Valilik, otelin girişinde oluşturduğu anı köşesine 35 aydının yanı sıra olaylar sırasında dışarda hayatını kaybeden eylemciler Ahmet Alan ve Hakan Türkgil’in isimlerine de yer vermişti. Bu durum, katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Otelde yaşamını yitiren halk ozanı Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, önce Madımak Oteli’nin adının Utanç Müzesi olarak değiştirilmesi ve iki eylemcinin adının anı köşesinden çıkartılması için İl Özel İdaresi’ne başvurdu. Ancak idare, talebi reddetti. Dernek ve Yeter Gültekin adına avukat Şenal Sarıhan, ret kararının iptal edilmesi amacıyla mahkemeye başvurmuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle