15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2012 PAZAR 14 “14 Şubat 2011 günü Odatv ekibi Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Ayhan Bozkurt’un ev ve işyerleri aranırken; ben Ankara’da bir sahaf dükkânını yerleştirmekle meşguldüm. Başkentin iyi gazetecilerinden Ahmet Erhan Çelik de ‘bertaraf’ olanlardandı. Yılların gazetecisi artık sahaftı. Dükkânını yeni bir yere taşımıştı, ben de yardım ediyordum. Elime Ziya Gökalp’in ‘Limni ve Malta Mektupları’ isimli 1965 basımı kitabı geçti. Okumak üzere bir kenara ayırdım. Molalarda ara sıra göz atıyordum. Silivri ve Hasdal’dakilerin haletiruhiyesini anlayabilir, anlatabilir miyim diye. O gözle okuyordum. İlk sürgün yeri Limni’den yazdığı mektupları bile bitirememiştim daha... 3 Mart’ta geldiler. 7 Mart akşamı Silivri’deydim. Kitap sahafta, masanın üstünde kalmıştı. Ancak 1 Nisan 2011’de yeniden buluştuk. MaltaSilivri hikâyesi işte böyle başladı, böyle oluştu. Bu benim hikâyem değil, hepimizin. Sadece bugünümüzün değil, dünümüzün ve yarınımızın da hikâyesi. Çünkü sadece yazıyı, farklı görüşü, kitabı değil; vatanmillet sevdasını ve adaleti de bir kez daha ve sonsuza kadar mahkum etmek istiyorlar. ??? Önce şehir büyüklüğünde cezaevleri, adliye sarayları inşa edildi. Sonra kanunlar, hukukun üzerine çıkarıldı, usulesas terk edildi. Sonra gazete manşetleri, bilgisayar oyunlarıyla kâğıttan ‘teröristler’ imal edildi. da soğuk! Ve herkes, bir işe yaramadığını, yaramayacağını bile bile ‘hukuk’ çalışıyor. Gün gelecek Silivri, Türkiye, hatta Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük hukuk fakültesi olacak. Dünyanın en donanımlı, en saygın hukukçuları buradan çıkacak. Çocuklarımız ısınacak ve bir daha hiç ama hiç üşümeyecekler. Resmi adı Silivri Ceza İnfaz Kurumu. Kod adı? İpuçları benden, adını siz koyun.”(*) MÜYESSER YILDIZ Alıntı: “Vatan Yahut Silivri” (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2012) ??? Silivri sanığı ve yaşadığımız tarihin tanığı gazeteci Müyesser Yıldız’ın 90 yıl arayla aynı çöküş yörüngesine giren Türkiye’nin karşılaştırmalı ihanet ve kahramanlık tarihine ışık tutan incelemesi “Vatan Yahut Silivri”, bu ülkeyi seven herkesin okuması gereken bir ders kitabı niteliğinde. Gömüldüğümüz karanlığı, ancak aydınlanarak yırtabiliriz. Yanlışları öğrenirsek, doğruyu kurabiliriz. Zehrin ne olduğunu bilirsek panzehiri bulabiliriz. İşe bakın ki “Vatan Yahut Silivri” benim 30 Mart 2011 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan, Tuncay Özkan’ın “Zorbalığın Pençesinde” adını verdiği Silivri günlüğünü tanıtmak için yazdığım yazının başlığı! Sevgili Müyesser’in, yazıma koyduğum başlığı bir yıl sonra yine Silivri’yi anlatan bir kitaba vermiş olması, kuşkusuz raslantı değil! Ortak çilenin bilinçaltı çağrışımı, bir yüzyıldır vatanla özdeş, hapislere, sürgünlere eş... “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.” Malta’dan Silivri’ye, Vatan Sonra o ‘teröristler’ yakalanıp özel mahkemelere emanet edildi. Sonrası; ‘Aranan deliller henüz bulunamadığından, tutukluluğun devamına...’ denildi. 21. yüzyıl Türkiyesi’nde, 90 yıl öncesine dönüldü. Asıl hikâye de bu. Çünkü hiçbir şey tesadüf ve yaşanan tekerrür de boşuna değil! Silivri’yi kimi toplama kampına benzetti, kimi Malta’ya, kimi Bekirağa Bölüğü’ne. Hepsi var burada. 90 yıl önce, Malta sürgünü 143 aydın, siyasetçi ve asker, yaklaşık iki yıl neyle suçlandığını bilmeden yatmıştı; haklarında iddianame dahi hazırlanamadı. Yurda dönmelerinden bir yıl sonra, bu kez onları oraya süren/sürdürten egemenler, ülkeyi gizlice terk ederken, zorunlu ikametlerinin ilk durağının Malta olacağını bilmiyorlardı bile! ??? Resmi adı İstanbul Muhafızlığı Dairesi, kod adı Bekirağa Bölüğü Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN NEYZEN TEVFİK 9 Eylül 1922 İzmir Eylül ayı eski İzmirliler için farklı bir anlam taşırdı. “Eski” derken, doğup büyüdükleri kentlerinin işgalini de, yakılışını da, kurtuluşunu da görmüş olan İzmirlileri söylemek istiyorum. Ailemin büyükleri o eski İzmirlilerdendi. Babamın hem anne, hem baba tarafı KarşıyakaSoğukkuyu’dan, anne tarafı yine aynı semtten olan annemin babası ise Namazgâh’dandı. Soğukkuyu da, Namazgâh da o yıllarda büyük Hıristiyan ve Musevi nüfuslara sahip olan kentin az sayıdaki MüslümanTürk semtlerindendi. Bunları niçin anlatıyorum? Kentlerinin işgalini görmüş, işgalci güçler tarafından tutsaklaştırılmış insanların çektikleri o büyük acıları kendilerinden dinlemiştim. ??? Babam, 11 yaşındaymış İzmir’in yakılışını da, kurtuluşunu da gördüğünde. Anlatırdı; Karşıyaka sahilinde annesiyle birlikte karşıdan yükselen kara dumanları izlerken sahile yığılmış büyük kalabalıkla birlikte birbirlerine sarılıp ağlamışlar. Feryatlara, hıçkırıklara dua sesleri karışıyormuş. Bu acılar 9 Eylül sabahı Türk süvarilerinin Kordon’a girişi ve Vilayet Konağı’na Yüzbaşı Şerafettin (İzmir) Bey tarafından Türk bayrağının çekilmesiyle son bulmuş. Aynı gün, ikindi vakti Belkahve’deki gözetleme yerine gelen Mustafa Kemal Paşa, geceyi o zamanki adı Nif olan Kemalpaşa’daki Başkomutanlık Karargâhı’nda geçirdikten sonra ertesi sabah İzmir’e hareket ederek, önce, kapısının üzerinde Türk bayrağının dalgalandığı Vilayet Konağı’na gelmiş. Bir süre orada kaldıktan sonra konaklayacağı İplikçizade Köşkü’ne gitmek üzere Karşıyaka’ya geçmiş. Karşıyaka o gün bayram yeri gibiymiş, çocuk, genç, yaşlı, erkek, kadın, büyük bir kalabalık karşılamış Mustafa Kemal Paşa’yı. Üç gün önce yakılan İzmir’in dumanlarına bakıp gözyaşı döken insanların acıları, coşkulu bir sevince dönüşmüş. ??? Tutsaklığın acısını yaşamayanlar kurtuluşun anlamını kavramakta zorlanıyorlar; kimileri de hiç anlamıyor. Biz, eski İzmirli ailelerden gelenler, mutlulukla biten o acı günlerin bizlere aktarılan anılarıyla büyüdük. İzmir Kız Muallim Mektebi’nin (öğretmen okulu) ilk mezunlarından olan anneannem Mükerrem Hanım, Atatürk’ün Harf Devrimi’nden sonra eski harflerle tek sözcük yazmadığı gibi Kıyafet Devrimi’nden sonra da örtünmedi. Kendisini bir “Cumhuriyet kadını” olarak tanımlardı, annem Nuşin Kavukçuoğlu’nu da kendisi gibi yetiştirdi. Babam Ferit Kavukçuoğlu’nun gençliği Cumhuriyetin aydınlanmacı atılımlar döneminde geçti. Yüksek Denizcilik Okulu’nda parasız yatılı okuyarak hayata atıldı, uzun yıllar denizciliğimize hizmet etti. Bizim kuşağımız ulusal kurtuluşçu, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine bağlı, aydınlanma devrimlerine sadık olarak yetiştirildi. Öyle anne babaların çocuklarıydık. ??? İzmir’in Kurtuluş Günü’nde 89 yıldır her 9 Eylül’de süvariler tarafından getirilen bayrağın İzmir Valiliği’ne çekilme töreninin bu yıl yapılmayacağını öğrendiğim zaman içim burkuldu. Tek tesellim aile büyüklerimden hiçbirinin artık yaşamıyor olmaları; bu yasağı hiç anlamayacaklardı. Ben, toplu tanklı resmigeçit törenlerinin çağdaş dünyada artık yeri olmadığına inananlardanım. En fazla barışa gereksinim duyulan günümüzde resmi bayramların barış özlemini öne çıkaracak görüntülerle kutlanmasından yanayım. Ne var ki İzmir’de 89 yıldır düzenlenen, fakat bu yıl mayıs ayında değiştirilen Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak ve Kutlamalar Yönetmeliği’nin kurbanı olan geleneksel törenin farklı bir niteliği vardı. Ulusal kurtuluşumuzu simgeleyen bir özelliği vardı. Ama inanıyorum, İzmirli hemşerilerim 9 Eylül’ü bugün geçmiş yıllardan çok daha coşkulu kutlayacaklar. ğur Mumcu U Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, Türkiye’nin yeri doldurulamayan değeri Uğur Mumcu’nun ülkülerini ve yapıtlarını geleceğe taşımak, onun gazetecilik ölçülerini benimseyen gençler yetiştirmek için çalışan bir kültür ve eğitim kurumu. Uğur Mumcu’yu seven ve unutmayanların ona verebilecekleri en güzel armağan, adını taşıyan vakfı yaşatmak. İsterseniz, yılda 100 TL karşılığında UM:AG’ın kitap yayınlarına abone olabilirsiniz. İsterseniz, vakfa bağışta da bulunabilirsiniz. Bilgi için: www.umag.org.tr ‘hizmet’ verirken, ‘donanımlı misafirleri’ sayesinde siyasal bilgiler fakültesine benzemiş. Özellikle Milli Mücadele döneminde. Aydınından askerine, herkes geçmiş oradan. Ama Mustafa Kemal Paşa silah arkadaşlarını yalnız bırakmamış, onları ziyaret etmiş. Kazım Karabekir de... Ve gün gelmiş, yüzlerce aydını, askeri ‘siyasi baskıyla’ tutuklayan mahkemenin başkanı Nemrut Mustafa, Bekirağa Bölüğü’ne konulmuş! Bekirağa Bölüğü sonra morg, ardından da gerçekten siyasal bilgiler fakültesi, olmuş. Ya Silivri? Şimdiden morg vazifesi görüyor; ama betondan, demirden bir morg. Morg kadar KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Anadolu’nun Gurur Ayı Bugün “9 Eylül”.. Bayramımız kutlu olsun… Sadece İzmirlilerin değil, tüm ulusumuzun; hepimizin... Çünkü 9 Eylül 1922’de “Kuvayı Milliye” ordumuz İzmir’imizi emperyalizmin maşası Yunanlılardan geri aldığında, Bağımsızlık Savaşımızın kesin zaferi de ilan ediliyor; ilerleyen süreçte siyasal zaferlerle sağlanan bağımsız Cumhuriyetimize de yelken açılıyordu... Bu nedenle “İzmir’in Kurtuluşu” aslında “ulusal bayram”ımızdır. Hatta 30 Ağustos 1922’deki büyük zaferi 5’inde Kuyucak, Nazilli, Sultanhisar, Susurluk, Pazaryeri, Alaşehir, Gördes, Salihli; 6’sında Balıkesir, Balya, Gönen, Savaştepe, İnegöl, Yenişehir, Bilecik, Söke, Umurlu, Köşk, Akhisar, Bayındır; 7’sinde Aydın, Beydağ, Turgutlu, Germencik, Kuşadası, İncirliova, İvrindi, Torbalı, Saruhanlı; 8’inde Burhaniye, Kemalpaşa, Selçuk, Manisa; 9’unda da Edremit, Menemen, Orhaneli ve Bornova’yla birlikte İzmir’imiz… O sabah Ahmet Zeki (Soydemir) komutasındaki 2’nci Süvari Fırkası, ardından Mürsel Bey (Bakü) komutasındaki 1’inci Süvari Fırkası kente girdiler. Hükümet konağı ve Kadifekale’ye Türk 9 Eylül 1922.. Türk Ordusu İzmir’de bayrağı çekildi... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] izleyen efsanevi “eylül günleri”ni de kentlerimizin ardı ardına gerçekleşen “kurtuluş”larıyla “Anadolu’nun Gurur Ayı” olarak kutlamamız gerekiyor; açayım… İlerleyen günler Eylülün müjdeleri ilerleyen günlerde ise şöyle sürüyordu; 10’unda Orhangazi; 11’inde Bursa, Gemlik, Foça, Seferihisar, Güzelbahçe, 12’sinde Mudanya, Urla, Kırkağaç; 13’ünde Soma, Kınık; 14’ünde Karacabey, Manyas, Altınova, Mustafakemalpaşa, Bergama, Dikili; 15’inde Ayvalık; 16’sında Çeşme; 17’sinde Karaburun, Bandırma; 18’inde Erdek Biga, Mahmudiye; 20’sinde Bozcaada, Bayramiç, Mihalıççık, Sivrihisar; 21’inde Ayvacık; 22’sinde Ezine, Emirdağ; 23’ünde Çan; 24’ünde Bolvadin; 25’inde Lapseki kurtuldular.. 30 Ağustos törenlerini “sivil”leşme (!) adına sınırlandıranlara sormalı; ya o ulusal zaferin sağladığı bütün bu “kent bayramları”mıza ne diyeceksiniz? Tümü “halkın” zaferiyle kazanılmadı mı? 1922’nin “efsanevi eylül günleri”ndeki ulusal coşku, Doğu Anadolu’da da 1920’de yaşandı. 29 Eylül’de Sarıkamış’ın, 30 Eylül’de Göle’nin Çarlık Rusyası işgalinden kurtuluşunu anımsarsak, eylül bütünüyle “Gurur Ayı”mız; hatta “Bayram Ayı”mız değil midir?... Kutlu olsun… ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN 30 Ağustos’un ardından Başkomutan Mustafa Kemal yönetiminde 26 Ağustos’ta Kocatepe’den başlatılan “Büyük Taarruz” ile işgalci Yunan birlikleri dağıtılmış; destansı “Dumlupınar Meydan Muharebesi” zaferinin esirleri arasına “Yunanistan Küçük Asya Ordusu Komutanı” unvanlı General Nikolaos Trikupis de katılmıştı. Ege’ye ilerleyen ordumuza tüm kent ve kasabalardaki Kuvayı Milliyecilerin destekleriyle gerçekleşen kurtuluş günleri şöyleydi. 30 Ağustos’ta Kütahya, Dumlupınar, Demirci, Çivril; 31 Ağustos’ta (Uşak) Sivaslı; Eylül’ün 1’inde Seyitgazi, Gediz, Uşak, Kiraz ve Aliağa; 2’sinde Eskişehir, Karahallı, Ulubey; 3’ünde Sındırgı, Dursunbey, Güney, Emet, Tavşanlı, Selendi, Eşme, Buharkent; 4’ünde Bigadiç, Bozüyük, Söğüt, Buldan, Tire, Simav, Kula, Sarıgöl; UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Eskiden Diyar 1 bakır’da dokunan, yarı ipekli bir kumaş 2 türü. 2/ Çıkar yol, 3 çare... Asya’da bir 4 göl. 3/ İzmir’in 5 Menderes ilçesinde, içme suyuyla tanın 6 mış bir köy... Küçük 7 erkek kardeş. 4/ Bil 8 gili, haberli... Yemek. 5/ Japonya’ya 9 özgü bir tür güreş... Evcil. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 6/ Bir renk... Türk müzi 1 K Ö R İ S T A N ğinde bir makam. 7/ Parlak 2 U R A L E T O L kırmızı renkte bir süs taşı... 3Y E L E K O V A Artırma ile satış. 8/ Ele4U N T E S L İ M meye yarayan araç... Ça5C K İ Ş İ L A nakkale Boğazı’nda, pek 6 U L A Ş N A L çok deniz kazasının mey7 K E F İ R S E K dana geldiği bir burun. 9/ 8 Ç E M İ K A R İ Camilerin girişinde ayak9S E S P İ L O T kabı konulan yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Altı düz, küçük gezinti vapuru... Sıcak bir içecek. 2/ Eski dilde bağırsaklar... Bilgiçlik taslayan kimse. 3/ Hayat... Kokmuş hayvan ölüsü. 4/ Yelkenli bir yarış teknesi... Bin metrenin kısa yazılışı. 5/ Bir nota... İlaç. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Bir ipe geçirilmiş ya da birbirine bağlanmış yemiş ya da sebze bağı. 7/ Oylumlu... Ali Özgentürk’ün yönettiği bir film. 8/ Alaca, iki renkli... Katışıksız, saf. 9/ Okullarda kâğıt, mukavva, tahta gibi şeylerle yaptırılan çalışmalar... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle