15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EYLÜL 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Antalya Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun genç sanatçıların kurduğu ‘Evdeyiz Bekleriz’ grubunun ilk sergisi 21 LONDRA FİLM FESTİVALİ BU YIL İLK KEZ YARIŞMALI Yarım yüzyıllık gelenek yıkılıyor ? 56. Londra Film Festivali’nde 12 film yarışacak ve 14 dünya prömiyeri yapılacak. Bu yıl konulu ve belgesel 225 filmi 130 bin kişinin izlemesi bekleniyor. Kültür Servisi Britanya Film Enstitüsü tarafından yarım yüzyıldan fazla bir süredir düzenlenen Londra Film Festivali, bu yıl ilk kez yarışmalı olarak düzenleniyor. 1021 Ekim günleri arasında gerçekleştirilecek olan festivalde 12 film yarışacak ve 14 dünya prömiyeri yapılacak. Londra Film Festivali’nin, bu yeni yapısıyla, Cannes ve Venedik Festivallerine yakın bir niteliğe bürüneceği belirtildi. Salman Rushdie’nin “Geceyarısı Çocukları” adlı romanından Deepa Mehta’nın beyazperdeye uyarladığı film, Martin McDonagh’ın “Yedi Psikopat”ıyla ve Sally Potter, Michael Winterbottom, François Ozon ve Jacques Audiard gibi yönetmenlerin yapıtlarıyla yarışacak. Bugüne kadar yarışmalı bir bölüme yer vermekten uzak durmuş olan Londra Film Festivali’nin yeni yöneticisi Clare Stewart, festivalin böylece daha uluslararası bir nitelik kazanacağını belirterek, “Cannes, Venedik ve Berlin gibi festivallerle aynı alanda boy göstereceğiz” dedi. Ancak öteki festivallerle yarışmak gibi bir niyetleri olmadığını, Cannes Festivali gibi sinema endüstrisinin bir festivali olmak istemediklerini vurgulayan Stewart, “Ben festivallerin yarışmasından çok filmlerin yarışması düşüncesinden yanayım. Bu yıl konulu ve belgesel 225 filmi 130 bin kişi izleyecek” dedi. 10 Ekim’de, Tim Burton’ın 3 boyutlu animasyonu Anna Seghers’ten Güncel Alıntılar (1) Anna Seghers (19001983), 20. yüzyılın en önemli Alman yazarları arasındaydı ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın arkasında bıraktığı ahlaki ve toplumsal yıkımı eleştirel bir bakışla konu alan romanlarıyla, öyküleriyle ve denemeleriyle ünlenmişti. Doğu Alman kökenli ve yazarlığının yanında zamanının hemen bütün önemli toplumsal ve sanatsal tartışmalarındaki etkin tavrıyla da militan ve öncü bir düşünce insanı kimliğiyle dikkatleri çekmişti. Bazı eserleri dilimize de çevrilen Seghers’in düşünsel yanıyla 1980 Ekim’inde, Viyana’da satın aldığım denemeleri aracılığıyla tanışmıştım. Geçenlerde bu denemeleri yeniden gözden geçirirken, kimi yazılarda gerek konu gerekse konunun işleniş biçimi bağlamında ülkemize değgin çağrışımlara da kaynaklık edebilecek noktalar bulunduğu sonucuna vardım. Bu nedenle, bazı alıntılar yapmak istiyorum. Seghers, 1944’te, yani İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden bir yıl önce yazdığı “Sanatın Görevleri” başlıklı denemesinde, savaşın içinde ve hemen sonrasında sanatın rolüne ilişkin bir soru ile konuya giriyor: “Günümüzde, dünyanın soluğunu kesen savaşın ortasında sanatın rolü nedir? Ya yarın, ateşli silahlarla yürütülen savaşın son bulacağı, ama akıllar ve düşünceler arasındaki savaşın, dünya görüşleri arasındaki acımasız bir savaşın daha uzun zaman süreceği yarınlarda bu rol ne olacak? O zaman sanat, nasıl işe karışabilir? İnsanların uzun menzilli roketlerin, uçan bombaların diline alıştığı yerde sanat, o alabildiğine duyarlı diliyle ne yapabilir?” Seghers, aynı denemesinde savaştan sonra “yitirilmiş oğul” diye nitelendirdiği Alman gencinin nasıl eğitilebileceği / eğitilmesi gerektiği üzerinde de duruyor: “Bugün her yerde ‘yitirilmiş oğul’un, Alman gencinin nasıl ‘eğitilebileceği’ tartışılmakta. ‘Yeniden eğitme’den yaklaşık olarak bir ‘iyileştirme’ anlaşılıyor; çünkü yeniden eğitme, yanlış bile olsa daha önce gerçekleşmiş bir eğitimi şart koşar. Eğer erkek kardeşler ve babalar ulusal gerekçelerle Yahudileri kesme, tutukluları kitle kıyımından geçirme yolunda eğitilmişlerse, kim nerede yeniden eğitilecektir? En yüce sanat yapıtı, böyle bir eğitimden geçmiş tek bir kafayı bile ‘yeniden’ eğitemez. Buna karşılık halkın bir değişim geçirmesi istendiğinde, gençliğe birkaç yitirilmiş kavramı, çoktandır sahteciliğe kurban gitmiş birkaç gerçeği açık seçik gösteren bir kitap ya da tiyatro oyunu yararlı olabilir…” Ülkemizde, özellikle yaklaşık son otuz yıldır birilerinin birilerini öldürmesi, gündemin doğal maddesi olup çıktı. Televizyonların akşam saatlerindeki anahaber bültenleri genelde akşam yemeği saatiyle çakıştığından, sofraların başında toplanan aileler öldürülenlerin cenaze törenlerini sofra başlarının “doğal ritüelleri” olarak yaşamaya neredeyse alıştılar. Üstelik örneğin Güneydoğu’daki öldürmeler Ege kıyılarındaki en çılgın yaz eğlenceleri ile aynı bültende verildiğinden, ölümlerin acılarını dengeleyecek (!) öğelerin de unutulmadığı rahatça söylenebilir! Ve o sofralarda, doğal olarak eğitilmeleri, daha doğrusu “yeniden eğitilmeleri” gereken gençler de var. Hani Anna Seghers’in biraz yukarıda sözünü ettiği, savaştan sonra “yeniden eğitilmeleri” gereken Alman gençlerine benzeyen gençler. Yaklaşık otuz yıldır öldürmelerin eğitiminden geçen gençler. Peki onların, böyle bir eğitimin ardından nasıl bir eğitimle; gerçek anlamda “yeniden” eğitilebileceklerini düşünüyor muyuz? Bu konuda sanatın nasıl bir rol oynayabileceğini sorguluyor muyuz? Ve hele, “sorgulamayan” bir toplumun kayda değer bir sanatının da olamayacağı gerçeği, biraz olsun kafamızı kurcalıyor mu? Haftaya … Bir ev sergisi EBRU NALAN SÜLÜN “Bir Ev Sergisi” olarak sunulan “Zorundasın”, Antalya’da güzel sanatlar fakültesinden mezun genç sanatçılar tarafından oluşturulan grubun ilk sergisi. “Evdeyiz Bekleriz” ismi ile sloganlaşan ve sanata dair endişelerini de bu çağrı ile sosyalleştiren grup, ilk sergideki dinamik duruşu ile metropol dışı kentlerdeki genç sanatçıların sanatsal ve düşünsel derinliğini izleyene gösteriyor. Onur Fırat Fen, Aysun Başkaya, İsmet Akgün, Özge Elif Kızıl, Alper Tabak, Alev Gürkan ve Onur Gürsoy’dan ? “Evdeyiz Bekleriz” oluşan “Evdeyiz genç sanatçıların Bekleriz ”, izleoluşturduğu disiplinler yenleri davetkâr Tuvalin iki boyutlu yüzebir tutumla eve çayinde oluşan boşdolu yüarası bir buluşma ğırırken aynı zazeyler modüler imkânların noktası. “Zorundasın” manda grubun issağlıyor. Onur başlığı altındaki sergi ise oluşumunu mi de oluveriyor. Gürsoy, “Üre(t)mek Zodaha önce yapılan sanat rundasın” ile doğumölüm, Sergide kullanılan “zorunluluk” kavvarlığı sürdürememe olgutartışmalarının bir ramı ise, bu melarından yola çıkıyor ve bu dökümü niteliğinde. kânda daha önce şanssızlığı siyahbeyaz zıtlığı yapılan sanat tarile sağlanan bir semiyolojitışmaları, çıkmazlar ve gelinen sonuç yi kullanarak görselleştiriyor. ların bir dökümünü oluşturuyor. Sergide yer alan iki heykel çalışmaAlper Tabak’ın “Tüketmek, İtaat sından birisi olan Aysun Başkaya’ya ait Etmek, Ölmek Zorundasın” isimli “Sürdürmek Zorundasın” zaman kavdijital çalışması oyunsallığı da kulla ramını, kullanılan malzeme ile ikonnarak “şans” kavramını vurguluyor. laştırıyor. Ormanda rastlantısal bulunan İzleyen ile interaktif bir bağ da ya bir taş, onun organik yapısı ve yapıtın kalayan sanatçı, kendi yaşanmışlıkları üzerinden oluşturduğu ikonlar ile izleyene rastlantısal gelecek hesabı yaptırmayı başarıyor. Alev Gürkan’a ait “Şehirleşmek Zorundasın”, özellikle tuvalin teknik olanaklarını sunması ile öne çıkıyor. plastik değerleri ile zamanın kavramsal çıkmazları tartışılıyor. Bir diğer heykel çalışması ise Onur Fırat Fen’e ait. “Direnmek Zorundasın”; ilk anda kütleselliği ile öne çıkan bir metal heykel. Heykel ikinci defa izlendiğinde metalin ağır kütleselliği ile insanın beden sorgusu dikkat çekiyor. Doğada “saç”ın bir bireyi simgelemesi, doğada var olma süresinin uzunluğu ve organik tekliği metalin doğal yapısı içerisinde kavramsal bir çerçeve ile sunuluyor. İsmet Akgün’ün “Seçmek Zorundasın” isimli video ve mekân düzenlemesi izleyene kullanılan referanslar ile sosyal deneyimleri yaşatırken Elif Kızıl’ın “Devam Etmek Zorundasın” çalışması, bireyin yaşam atıkları içerisinde nasıl yok olduğunu, yalnızlaştığını fotoğraf tekniği ile anlatıyor. “Evdeyiz Bekleriz” Antalya’da genç sanatçıların oluşturduğu disiplinler arası bir buluşma noktası. Rock konserleri, konferanslar, söyleşiler düzenleyerek tartışma alanları oluşturmayı hedefleyen grup üyeleri giderek yorgunlaşan sanat piyasasında genç zihinleri ile oldukça dinamik görünüyorlar. Sanat piyasasının engellenemeyen sermaye ve rekabet bilinci düşünüldüğünde böylesi cesaretli genç birliktelikler geçmişe göre daha da değer kazanıyor. Sergi 10 Eylül’e dek izlenebilir… (evdeyizbekleriz.wordpress.com) Aysun Başkaya’nın çalışması. “Frankenweenie”nin Avrupa prömiyeriyle açılacak olan 56. Londra Film Festivali’nde, ana yarışmanın yanı sıra, belgesel ve ilk filmler yarışmaları da olacak. Festival, Mike Newell’in “Büyük Umutlar” uyarlamasıyla kapanacak. Festivalde dünya prömiyeri yapılacak filmler arasında yeni bir Rolling Stones belgeseli de bulunuyor. İlk ağızda dikkati çeken filmler arasında Dustin Hoffman’ın Maggie Smith, Billy Connolly ve Michael Gambon’ı oynattığı ilk yönetmenlik denemesi “Quartet” de yer alıyor. Salman Rushdie’nin “Geceyarısı Çocukları” adlı romanını beyazperdeye Deepa Mehta uyarladı. BAKAN ERTUĞRUL GÜNAY: Harem’in tamamı ziyarete açılacak Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Topkapı Sarayı Harem Dairesi’nin tamamen ziyarete açılacağını söyledi. A Haber televizyon kanalına konuşan Günay, “Topkapı Sarayı’nın Harem bölümü bir süre sonra tamamen ziyarete açılabilecek” dedi. Önceki gün Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu’nun Restorasyonu, Padişah Elbiseleri ve Tekstil Eserlerinin Teşhiri, Tanzimi ve Depo Düzenlemesiyle ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’yla protokol imzaladı. Bu kapsamda koğuşun restorasyonu ile Topkapı Sarayı padişah elbiseleri ve kumaş koleksiyonu çağdaş teknik ve sistemlerle sergilenecek. Fazıl Say’ın yeni eseri Almanya’da Kültür Servisi Piyanist, besteci Fazıl Say, yeni eseri “Der Panther”in dünya prömiyerini Almanya’da gerçekleştirecek. Fazıl Say, 7 Eylül’de Dortmund Konser Salonu’nun 10. yılı onuruna ünlü şair Rainer Maria Rilke’nin, “Der Panther” adlı şiirini besteledi. Lirik soprano ve orkestra için yazılmış olan eser, WDR Senfoni Orkestrası, soprano Christiane Oelze ve şef Pablos HerasCasado ile dünya prömiyerini yapacak. Programda, Fazıl Say’ın ilk senfonisi “İstanbul”un ilk bölümü olan “Nostalji” de yer alıyor. İstanbul Senfonisi iki yıl önce WDR Senfoni Orkestrası ile birlikte aynı salonda dünya prömiyerini gerçekleştirmişti. Ara Güler fotoğrafçılık vakfı kuruldu LYS’de %92 başar ı e de ’d S’d SBS 2 ,2 6, 96 %9 ş ı başar ùHQRO *QHú %XO øNEDO &DG .DKUDP .DKUDPDQ PDQ 6RN 1R  dDPOÕN  . $WDúHKLU  ø67 ø67 ? İSTANBUL (AA) Ara Güler Fotoğrafçılık Eğitim ve Sanat Vakfı kuruldu. Foto muhabiri Ara Güler’in kurucu başkanı olduğu vakıf, Güler’in fotoğraf arşivini korumayı, yaşatmayı ve üzerinde araştırmalar yapmayı, Türkiye’de fotoğrafçılık ile görsel haberciliğin gelişimi için projeler üretmeyi amaçlıyor. “Ara Güler Müzesi”ni kurmayı da hedefleyen vakıf, 12 Eylül’de Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’nda düzenlenecek toplantıyla tanıtılacak. “Frankenweenie” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle