25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EYLÜL 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 19 Ankara Afyon 2.5 saat. Hadi diyelim, Başbakanımız nutuk ve fırça yorgunuydu… Belli ki, Milli Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanımızın da afyonu patlamamıştı. Afyon’daki patlamaya ilk koşan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Bey oldu. Çok şükür orman yangını yoktu. Ama Sayın Bakan yine de durumdan vazife çıkarttı. Ve acı olayla ilgili yakın tarihin en sudan açıklamasını patlattı: “Tamamen bir kaza neticesi. Muhtemelen bir el bombasının yere düşmesi neticesindeki patlama. Dışarıdan bir sabotaj kesinlikle mümkün değil. Burası bir cephanelik, zaman zaman olabiliyor böyle kazalar!” Bu kadar sudan bir açıklama yapabilmek için Su İşleri Bakanı olmak yetmez, Sudanlı sudan da sorumlu bir bakan olmak gerek... “Dışarıdan sabotaj yok” derken, acaba, “Ya içeriden?” diye sordurmak istiyor açıkça!! Değil her satırı, her sözcüğü birbirinin üstünde takla atıyor. Sonuna da kurdele bağlatıyor:“Orası cephanelik... Zaman zaman olabiliyor böyle kazalar!!” Bu türden açıklama yapan bir iktidar yetkilisinin tek güvencesi… Anayasamızda, “Halk eşek yerine konulamaz!” diye bir maddenin bulunmayışı! bütün gün Afyon’daydı: “Temasları” boyunca basın açıklamalarına devam etti. Acıları hafifletmek üzere de... Örneği dünyanın en kalabalık Müslüman halkının yaşadığı Hindistan’dan verdi. Kardeşimiz Pakistan’ı da unutmadı: “Olay terör saldırısı değil. Hindistan, Pakistan’da sıkça yaşanan olaylar gibi bir olaydır. Bir el bombasının yere düşmesi sonucu meydana gelmiş!” CHP’nin yeni anayasaya yapacağı en acil, en zaruri hizmet “o madde”yi mutlaka anayasaya koydurmaktır. ??? Hindistan örneği niye ki? Orada inekler (ve öküzler) dokunulmaz ve kutsal sayıldığı için mi? “İyi ki bu ordu ile savaşa girmemişiz!” diye gerekçeler açıklandı. Çizgili defter kâğıdına yazılmış suikast planı ve sokak şemaları yutulduyutturuldu.. Ordunun 3040 yılda yetişmiş komutanlarının tepesine balyoz indirildi.. Tutuklanıp “yaşları geçti!” diye YAŞ’ta tasfiye edilenler Benzer özsel vurguyu keşke “Uludere’de ölen 35 yurttaşımız” ile “Suriye hava sahasında düşen/düşürülen” ve içinde iki pilotumuzun şehit olduğu savaş uçağı konusunda yapsaydı!! İncelemenin “Ciddi bir biçimde” yürütüldüğünü söyleyebilseydi. Ama bu kez işi ciddi tuttu. Haklıydı. Afyon’da gün henüz ışımadan, ölü ve yaralı sayısı bile tam belli olmadan bir bakanın çıkıp da “Tamamen bir kaza... Dışarıdan bir sabotaj yok!” diye laf etmesi… Hükümette ve devlette cephaneliğin hava uçmasından bile vahim bir “ciddiyet” sorunu olduğunu demek ki Gül de gördü! Belli ki, Afyon Valisi’nin dünkü Hürriyet’in manşetini süsleyen o muhteşem sözünden de etkilendi: “Şehitlerimizin olduğu değerlendirilmektedir!” Su İşleri Bakanımız Veysel Bey, “Burası bir cephanelik. Zaman zaman böyle kazalar olabiliyor!” dedi. Ormanlardan da sorumlu Sayın Bakanımız, belli ki, orman yangınlarıyla ilgili “standart demeci” ile “cephanelik patlaması beyanatını” birbirine karıştırdı! “Burası bir ormanlık. Zaman zaman böyle yangınlar olabiliyor!” Afyon kaymağı, haşhaşı ve maden suyu ile ünlüdür. Bakan sayesinde.. “Zaman zaman cephanelik patlamaları olduğunu da” öğrenmiş olduk. Emekli Tümgeneral Haldun Solmaztürk’ün CNN’deki iddialarına TSK’den bir yanıt gerek. Özetle söyledikleri: “El bombaları (yumurta gibi) tek taşınmaz. Fünye ve bomba ayrı olarak bulunur. Gece 21.15’te sayım olmaz. Savaş ortasında değiliz ki! Neden gece sayım? Şırnak mı ora? Çatışma olsa anlarım. Gece sayım yapmanın aciliyeti nedir?” “Aciliyet” derecesini dünkü bir haber ortaya koydu. (İnternethaber.com) Yaralı kurtulan bir asker namaz kılmak üzere cephanelikten ayrıldığını bu sayede kurtulduğunu söylüyor. Cephanelikte sayım için gece görevi verilmiş bir asker görev yerini nasıl terk eder ki? Yatsı ezanı Afyon’da 20.59’da okunuyor. Patlama 21.15’te.. Kardeş Pakistan’dan örnek vermesi boşuna değilmiş! Dua edelim, iktidar, Afyon dosyasını, Uludere ile düşen jetimizin rafına kaldırmasın! GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Az Başkanlık Türkiye’yi yöneten tüm sağ iktidarlar, yürütmenin elindeki yetkilerin azlığından yakınmıştır. DP iktidarının çoğunluğa dayanarak yürütme gücünü ölçüsüzce kullanması, bu gücün sınırlanmasına sebep olmuştur. Ve bu tepkiyle 61 Anayasası’na “yasama yetkisi devredilemez” hükmü konmuştur. İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabi kılınmıştır. Sağcılar hep denetimden kaçıp, hukuksuzluğu meşrulaştırmak çabası içine girmişlerdir. Meclis’in işlevi, kapalı odalarda alınan kararları tescil ederek meşrulaştırmak olmuştur. Bizim sağcı siyasiler entelektül birikimden yoksun oldukları için işi kılıfına da uyduramıyorlar. Fransızlar bizimkilerin hayal ettikleri şeyleri 1958’de yapmışlardı. 1958 de sistem çıkmaza girince De Gaulle’den yardım istenir ve De Gaulle orduyla görüşerek görevi kabul eder ve yeni bir anayasa hazırlamak için tam yetki alır. Anayasaya göre, devlet başkanına hayli üstünlük tanıyan bir parlamenter hükümet biçimi getirilir. Sistemde ağırlık bakımından başta cumhurbaşkanı geliyor, sonra hükümet, en sonda da parlamento. Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler hayli fazla. Burada özel bir durum var, amaç halkın gözünde ayrı bir meşruluğu olan General De Gaulle’ü “kurumlaştırmaktı”. 1958 Fransız Anayasası, bizim bütün “sağ” iktidarların hayalindeki bir sistem getiriyor. Cumhurbaşkanını halk seçiyor hem de yedi yıllığına, bitmedi aynı kişinin birkaç defa seçilmesi de mümkün. Anayasaya göre cumhurbaşkanı anayasanın bekçisi. devlet kurumları arasında, bir arabulucu, bir hakem rolünde. Meclisi feshetme ve referanduma gitme yetkisi de var. Bağlayıcı tek sınırlama bu haklarını bir yıl içinde iki kez kullanamıyor. Olağanüstü hallerde, hükümetin, parlamentonun ve öteki kamu kurumlarının yerini almakta ve sınırsız yetkilere sahip olmaktadır. Tabii ki demokratik rejimle ilgili büyük tehlikelerle dolu içerikte maddeler var. Ama General De Gaulle’ün tarihsel kişiliğinin verdiği güven bu konuda büyük rol oynuyor. Hükümet tamamlayıcı nitelikte yetkileriyle cumhurbaşkanıyla parlamento arasında bir “bağ” rolünü oynuyor. Hükümetin politikalarını Meclis’in yalnızca veto etme yetkisi var. Zaten anayasa parlamentonun yetkilerini kısmıştır, cumhurbaşkanına tanınan geniş yetkilere göre hükümet program ve icraatlarının, cumhurbaşkanının görüşlerine uyması gerekiyor. Yürütmenin düzenleme yetkisi asıl, parlamentonun düzenleme yetkisi ise, istisnadır. Bizimkilerin üflediği “milli irade”, “milletin dediği olur” lafları orada yoktur. Parlamento, yürütmenin düzenleyici alanına karıştığında, anayasa şurası engel olabiliyor. Parlamentoya tanınan yetkiler, doğrudan hükümetin denetimi altındadır. Buraya kadar yapılan açıklama ve tanımlardan ilke olarak “parlamenter hükümet” biçimi kabul edilmiştir. Klasik parlamenter sistemden ayrılan üç özelliği vardır. Yasama ile yürütme sert biçimde ayrılmıştır. Devlet başkanına geniş yetkiler tanınmıştır. Parlamento zayıflamış, yürütme güçlü duruma gelmiştir. Peki, bu rejim nasıl işlemiş Fransa’da? De Gaulle, hakem durumunda kalmıyor, günlük siyasette başrolü oynuyor. Özellikle dış politikada belirleyici oluyor. De Gaulle’den sonra gelenler de aynı çizgiyi üç aşağı beş yukarı sürdürüyorlar. Sistem oturduğu için, sosyalist cumhurbaşkanları seçildiğinde, parlamento çoğunluğunun solun eline geçmesinde de durum değişmiyor. Bu yazı sürekli başkanlık diyen sağcılarımız için yazıldı, burası Fransa değil... Bizde De Gaulle yok, danışılacak ordu yok... En önemlisi bağımsız, tarafsız, güvenilir yargı yok. Fransa’da yargı kararları ‘ayet’ gücündedir, tartışılamaz. Sapla Saman El Bombasıyla Yumurta, Artı Ezan! edildi. Her kurum gibi, TSK de A’dan Z’ye “yeniden yapılandırıldı”. Ama geçen hafta da, dün de görüldü ki, TSK harflerine yeterli şekil verilememiş! Hava Harp Okulu mezuniyet töreninde genç teğmenler Başbakan’ın önünde 10. Yıl Marşı’nı ve “Demir ağlarla ördük!” sözlerine özel vurgu yaparak yürüdüler. Dün de Genelkurmay Başkanlığı, Su işleri Bakanı’nın vali destekli “tamamen bir kaza” açıklamasına destek çıkmadı! Bu kez, çok şükür Cumhurbaşkanı Gül patlamayı ciddiye aldı. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı “tweet atarak” kutlamıştı. Şehit sayısı “birkaçı” geçtiği için olmalı, işi ciddi tuttu: Patlamanın “ciddi bir biçimde” araştırılması gerektiğini söyledi. Bu elbette, şehit aileleri ve geride kalan bizler için büyük bir tesellidir. Orası piknik alanı mı Tamamen kaza Değerli bir değer Sap saman zaman CHP’ye acil görev Bakan Bey, sağ olsun, dün ‘Ö. Dinçer Mahalle Mektebi’ mi? MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Faks: 0216 355 31 78 C MY B C MY B Osmanlı’nın mahallelere özgü bu okullarına “Sıbyan Mektepleri” de denirmiş. İlkinin 2. Mehmet (Fatih) tarafından Fatih Camisi’nin avlusunda “sübyan” (çocuklar) için yapıldığı belirtiliyor. Daha sonra “Mahalle Mektepleri” adını alan bu kurumlardan söz etmeden önce şu müfredata (ders çizelgesi) bir bakalım. Kuranıkerim’i okumayı öğrenecekler Harfleri yani “elifba”yı öğrenecekler. Harekeleri (harflerin söz oluşturabilmesi için gereken işaretleri) “cezm”i, “şed”delemeyi, “med”lemeyi v.ö.’leri tek tek öğrenecekler Harfleri vurgulayan, uzatan “hamzelif”, “uzunelif” ile tanışacaklar Kolay öğrenmek için hep birlikte söyleyecekler (koro) Sureler ezberlenecek İlkin Subhaneke, İhlas, Kevser gibiler Kuranıkerim kıssaları (Kuran’da yer alan hikâyeler) öğrenilecek Dualar kavramlarıyla öğrenilecek. Burada keselim; insan bu ders çizelgesinin ancak “Mahalle Mektepleri”nde uygulandığını sanabilir; üstelik haklı da olur; çünkü 200 yıl önce, 2. Mahmut’un yaptığı düzenlemeyle bu mekteplerin “ilk yılı”nda okutulanlar da bunlardı (1) Ne ki, bugün 2012 yılının Eylül’ünde “laik” TC Devleti’nin ortaokulunun “ilk” sınıfında da artık bunlar okunabilecek, okunacak. Yine de kimi ayrımları (farkları) dikkate almalıyız; Osmanlı’nın “Mahalle Mektepleri”nde, ne ilk kurulduğu ne de sonraki yıllarda, daha çok “tarikat”lara özgü olan “zikr”e yer verilmezdi. Bugün ise “4+4+4” eğitim düzeninde okutulacak “Kuranıkerim Dersleri”nde, “zikr”e bile yer verilmiş. Gerek iki yüzyıl önce, gerekse sonraki yıllarda “Mahalle Mektepleri” daha üst ortaokul, lise karşılığı eğitim kurumlarına sarkmamışlar; yolunu bulup bir biçimde de yer almamışlardır. Oysa bugün Ö. Dinçer’in “eğitim düzeni”nde, “ortaokul ve lise”lerde; “Mahalle Mektepleri”nin müfredatı (ders çizelgesi) daha da koyulaştırılarak, bir bakıma “imamhatip”leştirilerek, adım adım uygulamaya alınmıştır. “4+4+4” düzeninin son iki “4+4”ü bittiğinde, “Kuranıkerim”in hemen hemen “114” suresi ezberlenmiş olacak; tıpkı bir “imam” bir “hafız” gibi istenirse sallanarak da “tecvit”le ezbere Kuran okuyacak duruma gelecektir “kızerkek” tüm öğrenciler, “İmamHatip”lilere “taş” çıkarırcasına... Böylece “AKP”nin Muğla Milletvekili Ali Boğa’nın, “bütün okulları imam hatip yapma” isteği de dört dörtlük gerçekleşecektir. (Muğlalılar, kendilerini temsil eden bu “Milletvekili”ni kim bilir ne denli protesto etmişlerdir; umarım öyle olmuştur...) Dahası; bilmem anırsanır mı, “2010” yılında “AKP”li bir Milletvekili de: “İlkokullarda yalnızca Kuran okutulsun!” diyerek ortalara dökülmüştü. Ama daha başka yapılacaklar da olabilir; “Mahalle Mektepleri”ne dolayısiyle Kuran okumaya “ilk” başlayanlara yapılan dinsel bir gelenek olan “Amin Alayı”; “4+4+4”ün “5.” sınıflarına da topluca uygulanırsa, belki kimilerine imam Başbakan ile Bakan Ö. Dinçer de katılıp “ses” getirirler... Bunlar “şaka” gibi gelmemeli; 4+4+4” düzeninin son “4+4”lük süreci, “MEB”in ilan ettiği gibi başlar ve sürdürülürse bu durumların yaşanması, üstelik yoğunlaşarak yaşanması “kaçınılmaz” olabilir. Ayrıca başka bir konu da var; “4+4+4”ün “7.” sınıfından başlayarak, Kuran’ın verdiği “mesaj” anlatılmaya, anlamaya çalışılacakmış. Bu ne demektir? Bu doğrudan doğruya, Kuranıkerim’in “yorum”udur. “Kuran Yorumu”nun “ders” olarak okutulmasıdır. Bir bakıma; “Cumhuriyet”ten önce medreselerde, şimdi “İmam Hatip”de okutulması gibi... Öte yanda, “yorum”un artık “Hermeneutik” adıyla anılan bir bilim dalı olduğu, amacının da kısa yoldan söylersek yazılanın, çizilenin anlamaya çalışmak olarak belirtildiği biliniyor. Ne ki, “din” bağlamında “yorum”; o “din”e ait metnin, “sure”nin, “ayet”in, “kelâm”ın ileri sürdüğünün “doğru” olduğunu ortaya koymak için yapıldığı belirtilir. Bunun için de İslamda her “sure”, her “ayet” dahası her “söz” için “7’den 70’e” dek varan “yorum” yapılabileceği vurgulanır.(2) Gerçekten de üçdört yıl önce “kadının dövülmesi” ile ilgili “ayet” üzerinde yapılan üstelik ipe sapa gelmez sayısız yorumu anımsarsak; durumun ne denli “karmaşık”, içinden çıkılamaz olduğu anlaşılır sanırım. Şimdi, “7.” ve “8.” sınıflarda “Kuran yorumlanacak!”. Ve öyle görünüyor ki, bu yorumlar bu görevi yapanların bu konudaki “çap”ına bağlı olacak. Bir de bu görev “imam” ından “ulema(!)”sına, “hoca”sından “hacı”sına düşecek olursa, durumun ne olacağını insan düşünmek istemiyor. “Çocuklarımız”ı da, ülkemizin “geleceği”ni de bu gidişle kaybediyoruz!.. (1) N. Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayın. (2) H. Hatimi (Çev.) İslam Felsefesi Tarihi, İletişim. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Osmanlı 1 Devleti’nde gayrimüslim 2 lerden alınan 3 arazi vergisi... 4 Kuzu sesi. 2/ 5 Bir Hıristiyan tarikatı... Bor 6 sada, kesin va 7 deli değerlerin 8 kuru ile primli değerlerin 9 kuru arasındaki farka 1 2 3 4 5 6 7 8 9 verilen ad. 3/ Kötü 1 P O T OMA N İ dikiş nedeniyle ku 2 A R A K A O L E maşta oluşan büzül 3 T U V A L U İ N me ya da kıvrım... 4O K P İ T O N Atıf Yılmaz’ın yöC İ B A Y E T nettiği ve başrolünü 5 F 6 O B A U R K İ Tarık Akan’ın oyİ Ç N nadığı bir film. 4/ 7 B O Ğ A 8 İ Z L A T İ F E Genişlik... Bir top9 A K O R T A R lulukta çalışan insanların her biri. 5/ Bir renk... Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması. 6/ Sakızağacının meyvesi... Trabzon’un bir ilçesi. 7/ Ucu sivri ve iki ağzı da keskin uzun bıçak... Küçük erkek kardeş. 8/ Fransa’ya özgü bir tür badem kurabiyesi. 9/ Yiğit, kahraman... Fazladan kılınan namaz ya da tutulan oruç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bodur bir cins horoz ya da tavuk... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek. 2/ Kudüs’ün kurulduğu tepelerden biri... Balede kullanılan bir dans figürü. 3/ Irmakları geçmek için kullanılan sal... Kutsal bir güce, bir dileği yerine getirmesi için yapılan vaat. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Öğe, unsur. 5/ Aldatma işi, hile... Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği bir burun. 6/ Kendir tohumu... “Bir çeksem karşıki dağlar yıkılır” (Türkü). 7/ Hint inanışında aşk tanrısı... Kayınbirader. 8/ Sigara makinesinde, içine kıyılmış tütün doldurularak sarılmış uzun ve şerit halinde sigara. 9/ Erken... Yararsız, işe yaramayan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle