19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 EYLÜL 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sanık polisin avukatı çocuk hakları komisyonu üyesi çıktı 3 Tarihsel Determinizme, Bireysel ve Toplumsal Müdahale: Osmanlı’nın tarihin karanlıklarına gömülmesi, Endüstri Devrimi’ni kaçırdığı (zayıfladığı, yenildiği, toprak kaybettiği, borç batağına battığı) için tarihsel bir zorunluluk gibi görünür. Ama tarihin büyük liderleri, bazen çok iyi algıladıkları “zamanın ruhuna” müdahale ederek, onu farklı yönlere kanalize edebilirler… Hele hele arkalarında toplumsal, ekonomik ve siyasal başka destekler de varsa. İşte İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk gibi, “zamanın ruhunu” iyi anlayan ve arkasına, içerde Anadolu halkını, dışarda Sovyetler Birliği’ni alan bir büyük liderin “zamanın ruhunu” kendi istediği biçimde kanalize etmesinin, yani “tarihi determinizme, hem ona uygun, ama hem de ona karşı” müdahale etmesinin sonucudur. Bu müdahale “zamanın ruhuna” uygundur, çünkü: 1) İstiklal Savaşı, “zamanın ruhuna” uygun olarak bir halkın, “bir milletin bağımsızlık ve egemenlik direnişi” olarak örgütlenmiş ve kazanılmıştır… 2) Çeşitli ırk, milliyet, din ve mezhepleri içinde barındıran, kozmopolit, feodal bir dintarım imparatorluğunun yerine bir ulusal devlet kurulmaktadır… 3) Bu ulusal devlet, Allah’ın ya da geleneklerin iradesine değil, halkın, “milli egemenlik” iradesine bağlı olarak oluşturulmaktadır. Aynı zamanda bu müdahale “zamanın ruhuna” aykırıdır, çünkü: 1) “Zamanın ruhunu” temsil eden egemen dünya güçlerinin ideolojilerine, planlarına ve bunlara uygun olarak gerçekleştirdikleri askeri işgale aykırıdır… 2) Osmanlı endüstrileşemediği ve kentleşemediği için, toplum, ulusal bir devletin kültürüne, altyapısına, ekonomisine, siyasetine hazır değildir… 3) Anadolu’da, henüz filizlenmekte olan “Türk milliyetçiliği” çerçevesinde, (öteki etnik grupları ihmal etsek bile) o sırada milliyetçilik bilinci açısından daha geriden gelen Kürtler ve çok daha önde olan Rumlar ve Ermeniler de yaşamaktadır. 4) Üstelik, Türklerin dışındaki öteki gruplar, hem “zamanın ruhu”, hem de onu temsil eden egemen güçler tarafından ayrı siyasal devletler olarak, silah zoruyla empoze edilmektedir. Yukardaki bu çelişkili durumun sonucu: İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti, kısaca Mustafa Kemal Atatürk, bu nedenle hem antiemperyalist hem de Batılıdır. Türkiye’nin bugünkü sorunu açısından yapılan hata: Bütün bu koşulları dikkate almadan, Tek Parti Dönemi hakkında ileri geri konuşmak, onu yüceltmek ya da yermek, o döneme bugünkü değer yargılarıyla ve siyasal terminolojiyle bakmak, insanı büyük yanlışlara götürür… Hele bir de bu yanlış, kasıtlı olarak yapılıyorsa! Not 1: Yurtsan Atakan’ı yitirdik. Başımız sağolsun! Not 2: Bugün 18’de Kuşadası D&R’da kitaplarımı imzalayacağım. Utanca bak İSTANBUL/ANKARA (Cumhuriyet) Sakarya’daki utanç davasına müdahil olan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi üyesi avukat Müşir Deliduman, Ö.C’ye tecavüzle suçlanan sanık polis müdürü N. Ş’nin avukatı İlknur Ebiz Yıldız’ın aynı zamanda Sakarya Barosu Çocuk Hakları Komisyonu üyesi olduğunu belirterek “Dava konusunun çocuğa karşı işlenmiş bir suç olduğu göz önüne alındığında ilgili avukatın bu göreviyle bağdaşmayan bir tutum içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Sakarya Barosu’nun bu duruma son vermesi gerekmektedir” dedi. İstanbul Barosu’nda bir araya gelen ÇHD üyesi avukatlar, 26’sı 18 yaşından küçük toplam 34 kişinin yargılandığı Sakarya’daki utanç davasıyla ilgili raporu İstanbul’da açıkladılar. Sanık polis müdürlerinin kaçmasına olanak sağlayanların soruşturulması gerektiğini belirten avukat Deliduman, “4. sınıf emniyet müdürü N. Ş’nin yurtdışına kaçtığı anlaşılmaktadır. Buna göz yuman yargı görevlileri ile başta vali olmak üzere diğer görevliler hakkında inceleme yapılmalıdır” dedi. Deliduman “HSYK’nin güvenlik nedeniyle davayı başka bir ile alması gerekiyor. Mahkemenin yayın yasağı, kamuoyunun davaya olan ilgisinin yarattığı rahatsızlıktan kaynaklanmaktadır” dedi. Bu arada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sakarya’da 14 yaşındaki Ö.C. isimli kız çocuğunun cinsel istismara uğramasıyla ilgili davada sanıkların tutukluğunun kaldırılması kararına dün itiraz etti. Türkiye’nin Sorunu: Tek Parti Dönemi Tarihe bakarken yapılabilecek en önemli hata, irdelenen olayların meydana geldiği zamandaki koşulları, moda deyişle “zamanın ruhunu” gözden kaçırmaktır. Klasik bir örnek vermek gerekirse, herhangi bir dintarım imparatorluğundaki siyasal olayları, bugünkü demokrasi ve insan hakları bağlamında değerlendirmek, yapılabilecek (ve Türkiye’de Osmanlı dönemini değerlendirirken, hem Osmanlıcılar, hem de Osmanlı karşıtları tarafından, sık sık yapılan) bir hatadır. Hepimizin övündüğü, II. Beyazıt’ın İspanya’da kıyıma uğrayan Yahudilere kucak açmasını “insan hakları” bağlamında değerlendirmek ne denli yanlışsa, hepimizin utandığı Alevi katliamından dolayı Yavuz Sultan Selim’i de yine “din ve vicdan özgürlüğü” açısından mahkum etmek o denli yanlıştır… Çünkü Osmanlı’da da, bütün dintarım imparatorlukları gibi kurumsal ve kavramsal olarak ne “insan hakları” vardır, ne de “din ve vicdan özgürlüğü”! İnsan hakları yerine “Allah hakkı ve kul hakkı” kavramları, din ve vicdan özgürlüğü yerine de “Müslüman Gayrimüslim” ayrımı vardır; çünkü siyaset, yönetim, din, mezhep iç içe geçmiş, inanç, devleti yönetenlerin resmi ideolojisi, adaletin ve yönetimin ana ilkesi olmuştur. Bu sadece Osmanlı’da değil, bütün dintarım imparatorluklarında böyledir! ??? Gelelim Cumhuriyet’in kuruluşuna ve Tek Parti Dönemi’ne: Dönem, dintarım imparatorluklarının tasfiye edildiği, yerlerini ulusal devletlerin aldığı, otoritesini Allah’tan, dinden ve gelenekten aldığını iddia eden tek adam yönetimlerinin yok olduğu, “milli egemenlik” kavramının zamanın ruhuna yansıdığı dönemdir. Zamanın ruhu ve egemenlerin ideolojisi: Hiç kuşkusuz “zamanın ruhunu”, büyük ölçüde, dünyanın egemen güçleri ve bunların ideolojileri, dünyaya bakışları etkiler. Ama egemenlerin ideolojisi, ne kadar zor kullanılırsa kullanılsın, her zaman, her yerde egemen olmaz. İç faktörlerin etkisi: “Zamanın ruhu” her ülkede farlkı etki yapar… Hatta genel dünya evriminin, yani “zamanın ruhunun” tam tersine gelişmelere de yol açabilir. İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti: Dünyaya egemen olan “zamanın ruhu” açısından, İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti, bu “dış dünya” ile “iç koşullar” arasındaki çelişkili etkileşimi vurgular: Birinci Dünya Savaşı’nın muzaffer devletleri, yani egemen güçler, Osmanlı İmparatorluğu’nu “zamanın ruhuna” uygun olarak tasfiye ediyor ve Anadolu’yu yine “zamanın ruhuna” göre, “etnik ve dinsel kimliklere” göre parçalıyordu. Polis, astımlı çocuğa ‘Kabadayı gibi yürüme’ deyip biber gazı sıktı, Osman ölümden döndü Polis kurşunu can aldı Kulağını kopardı, BEKİR ŞAHİN çiğnedi GAZİANTEPGaziantep’te 44 yaşındaki Mehmet Kısa, çalışmasını istediği için tartıştığı 3 çocuğunun annesi eşi 42 yaşındaki Hatice Kısa’nın sağ kulağını ısırarak koparttı, ağzında çiğnedi. Kopan kulak parçası çiğnendiği için dikilemedi. Şehitkamil ilçesi Pirsultan Mahallesi’nde işşiz Mehmet Kısa, okula gitmeyen ve esnaf yanında çalışan çocuklarının haftalıklarına el koyunca eşi Hatice Kısa ile tartıştı. Öfkelenen Mehmet Kısa, 18 yıllık eşine saldırıp sağ kulağını ısırdı. Kopan kulak parçasını ağzında çiğneyen Mehmet Kısa, yere tükürüp kaçtı. Hatice Kısa’nın sağ kulağının ısırılan parçası çiğnendiği için yerine dikilemedi. Mehmet Kısa, olay sonrası polis tarafından yakalanarak çıkarıldığı mahkemece tutuklanırken, taburcu edilen eşi Hatice Kısa ise 3 çocuğuyla birlikte annesi ve kardeşleriyle yaşamaya başladı. 18 yıllık evliliği boyunca eşinden şiddet gördüğünü belirten Hatice Kısa, “Eşim cezaevinden çıkarsa beni bu kez öldürür, korkuyorum. Boşanma davası açacağım” diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Keçiören’de 24 yaşındaki Cem Aygün adlı genç, önceki gün “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi. Baba İsmet Aygün, oğlunun denetimli serbestlik kapsamında cezaevinden çıktığı için her gün Atapark Karakolu’na giderek “Ankara sınırları içerisindeyim” diye imza attığını söyledi. Oğlunun yine karakola giderken arkadaşının arabası ile yanına kız arkadaşı Kübra ve Dilara adlı başka bir arkadaşını aldığını anlatan Aygün, şöyle devam etti: “Üçü birlikte, Sanatoryum Caddesi’nden karakola giderken yeni tanıştığı Dilara’yı eleştirmiş. Bu sırada iki kız arasında kavga çıkmış. Olayda Kübra elinden yaralanmış. Cem, Dilara’yı arabadan indirmiş. Dilara, arabadan inerken de Cem ve Kübra’yı tehdit ederek polise şikâyet edeceğini söyleyerek gitmiş. Cem de elinden yaralanan Kübra’yı hastaneye götürmüş. Hastanenin önünde polisler Cem ve Kübra’yı durdurarak GBT kontrolü yapmak istemiş. Bu sırada Cem ile polisler arasında tartışma çıkmış. Cem’i gözaltına almak istemişler. Cem de kaçmaya çalışmış. Arkasından iki el ateş eden polisler, Cem durmayınca ensesinden vurmuş.” Olayın 10.30’da yaşandığını, ancak durumun kendilerine 18.30’da bildirildiğini söyleyen baba İsmet Aygün, polislere tepki gösterirken “Oğlumu başka şekilde yakalayamazlar mıydı? Bir insanı öldürmek bu ülkede bu kadar kolay mı?” dedi. Cem Aygün dün toprağa verildi. Olaya karışan iki polis gözaltına alındı. Olayla ilgili Ankara Emniyet Müdürlüğü idari, savcılık ise adli soruşturma başlattı. Aygün’ün ailesi ve yakınları, dün akşam Yüksel Caddesi’nde eylem yaptı. Bunca ölüm yetmedi mi? SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana’da bir polis “kabadayı gibi yürüme” diyerek 11 yaşındaki Osman Çetin’in yüzüne biber gazı sıktı. Astım hastası çocuk ölümden döndü. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “Tamamen doğal ve zararsız” diye savunduğu, Hopa’da öğretmen Metin Lokumcu’dan Yalova’da Çayan Birben’e onlarca can alan biber gazı Adana’da 11 yaşındaki bir çocuğun ölümüne neden oluyordu. Geçen salı günü Barbaros Mahallesi’nde Seyhan Nehri kıyısındaki bir su birikintisinde yüzen çocuklar evlerine gittikleri sırada devriye gezen polis ekibi tarafından durduruldu. Polislerden biri 11 yaşındaki astım hastası Osman Çetin’e “Ne o kabadayı gibi yürüyorsun” deyince küçük çocuk “Abi ben böyle yürürüm” yanıtını verdi. Bunun üzerine adı öğrenileyemen polis çocukların üzerine biber gazı sıktı. Diğer çocuklar panikleyerek kaçarken 11 yaşındaki astım hastası Osman fenalaştı. Babası olarak plakasını aldığı araçta bulunan 4 polis hakkında şikâyetçi olduklarını belirten baba Çetin, “Oğlumun astımı var. Üstelik daha yaşı çok küçük. Bir insana yürüyüşünden dolayı böyle muamele yapılır mı? Kaldı ki bunlar daha çocuk. Gazı sıktıktan sonra durumunu gören polisler oradan hızla uzaklaşmışlar. Dükkânımız yakında olmasaydı oğlum ölebilirdi. Hepsinden şikâyetçiyim. Biber gazı kaç kişinin canını aldı” dedi. nın yakınlardaki bakkal dükkânına güçlükle ulaşan küçük çocuk “Baba yetiş ölüyorum” diyerek yere yığıldı. Baba Ziya Çetin oğlunu hemen Devlet Hastanesi’ne götürdü. Yaklaşık 8 saat hastanede kalan ve daha sonra eve gönderilen Osman, astımı nedeniyle tekrar rahatsızlanınca ikinci kez hastaneye götürüldü. ? Baba: Şikâyetçiyim Olayla ilgili Umut için özel ekip ŞİDDETE DAYANAMADI Kocasını öldürdü DENİZLİ (Cumhuriyet) Çal ilçesi Ortaköy beldesinde 4 çocuk annesi Meryem Kulaçoğlu (51), 33 yıllık eşi 56 yaşındaki Yaşar Kulaçoğlu’nu, yemek sofrasında iki çocuğunun gözleri önünde ekmek bıçağını defalarca saplayarak öldürdü. Gözaltına alınan Meryem Kulaçoğlu, ilk ifadesinde, “Ben onu öldürmesem o beni öldürecekti. Eşim beni sürekli dövüyordu. Sofra başında yine kavga ettik, kendimi kaybetmişim” dediği öğrenildi. İzmir Emniyet Müdürü Ali Bilkay, 27 Ağustos Pazartesi günü Karabağlar ilçesinde rastgele ateş açarak 6 yaşındaki Umut Ceylan’ın parkta oynarken ölümüne yol açan kişinin belirlenmesi için Ankara’dan gelen özel ekibin de çalışma yürüttüğünü söyledi. Bilkay ateş açılan tabancayla ilgili olarak “Kurusıkıdan bozma da olabilir, el yapımı da olabilir. Silah ele geçmediği için bir şey söyleyemiyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle