19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 2012 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Dünyada Savaş Yurtta Savaş! Camiler ve Mimarlık Muzaffer İlhan ERDOST TİHAK / Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı Doğan HASOL niversitelerimiz, üniversi marların mıdır? Camiler yapılırken mimarlar dışlanırsa telerin mimarlık fakülteleri ve mimarlarımız 80 sonuç bu olur. Şimdi biraz da cami yasene camilere küstü. Cumhuriyet dö pım sektörüne bakalım. “Sektör” söznemine özgü cami mimarisi ihdas cüğünü bilinçli kullanıyorum. Bugün üledemediler. Neden edemediler? Çün kemizde cami yapma işi çok boyutlu bir kü küsmüşlerdi; bu konuya küskün ticaret alanıdır. Önce bir cami yaptırma lerdi. Ben şimdilerde mimarlarımızı derneği kurulur. Bazı kişiler dernek camilerle barışmış olarak düşünüyo adına bağış toplar. Bu bağışların belli bir rum. Bu inşallah bizi daha iyiye yö yüzdesi parayı toplayanlara gider. Geri kalanı da dernek yönetimlerince isneltecek.” Bu sözler, Diyanet İşleri Başkanı tendiği gibi kullanılır. İnşaat bitirilir, hatMehmet Görmez’e ait. Yalova’daki bir ta altına dükkânlar, ticaret alanları ekcami açılışında söylemiş. Başkan, mi lenir. Bu örgütlenme içinde imara, mimarların camilere küstüğünü sanıyor. mara ne hacet?.. Bu sistem içinde miGerçekte ise camileri yaptıranlar her marın, mimarlığın yeri yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığı bu camilehalde mimarlara, daha doğrusu mimarlığa küsmüş durumda... Mimar, eserini re hiç mi karışmaz? Daha önceki bir Dibir ressam gibi kendi başına, dilediğin yanet İşleri Başkanı’nın, yapılan binlerce ce yapma özgürlüğüne sahip değildir. cami için, “Bu camilerden utanıyoYatırımı yapacak kişi ya da kurum mi rum” dediğini biliyoruz. Gelelim, kamarını seçer ve mimar onlarla birlikte mu öncülüğünde yapılan camilerdeki duhareket eder. Sonucu, mimarın yetene ruma... Vaktiyle Ankara Kocatepe Caği ve çabası kadar onların anlayış ve gör misi’nin yapılma serüvenini anımsayagü düzeyi de belirler. Genelde, mimar lım. Caminin yapımı için bir yarışma açılmıştı. Sonradan, işi lıkta belirleyici olayönetenler birinci ödünın, toplumun bilgi Camilerin sayısı yüksek, lü kazanmış olan Mive görgü düzeyi olmimarisi sıfıra yakın. Şimdi mar Vedat Dalokay’ı, duğunu da söyleyebitemelleri bile atılmış liriz. sormak gerekir: Bunların camiden uzaklaşGeçenlerde bir yapımındaki mimar katkısı olan tırmak için her oyuna okurum da bana gönne kadardır? Katkı yoksa, başvurdular. Ardından, derdiği mektubunda, eskiye dönük anlayışla “Cumhuriyet kurukusur mimarların mıdır? cami yapıldı. lurken, idare MüsCamiler yapılırken mimarlar bugünkü Dalokay, Ankara’da lüman halkı dikkate dışlanırsa sonuç bu olur. yapamadığı çağdaş analmadı. Ezdi... Bulamdaki camiyi, tabii güne kadar da, uybaşka bir mimari tasagar hayatın gereği olan her türlü yapıyı inşa etti, ama ca rımla, Suudi parasıyla, Pakistan’da İsmi yapmadı... Osmanlı’nın yaptığı son lamabad’da başarıyla gerçekleştirdi. Son günlerde açılan Ataşehir Camicami İstanbul Bebek Camii’dir. Cumhuriyet döneminde, yerleri değiştiri si de sivil emir komuta tuhaflığı içinde len köyler hariç, hiç cami yapılma taklitçi bir anlayışın ürünü olmaktan öteye gidemedi. Mimarlıkta, taklidin, kopmıştır” diye yazıyordu. Anlaşılan, bu tür iddialar doğru ol yanın yeri olmadığı için de dünya mimasa da, yaygınlaşıyor. Söyleme göre marlık arenasında Kocatepe gibi, onun “Cumhuriyet döneminde Müslüman da bir yeri olamayacak. Şimdi, Çamlıhalk ezilmiş!” Bu ülkenin halkının ca’da yapılmak istenen cami için, yöçok büyük çoğunluğu Müslüman değil netmeliklere ve kurallara aykırı, gösmi zaten? Müslümanlar ezilmiş de kim termelik bir mimari proje yarışması korunmuş? Cumhuriyet döneminde ya açıldı. Böyle bir yarışma ile tutarlı bir pılmış olup aklıma geliveren birkaç sonuç elde edilmesi beklenemez. Burada büyük camiyi bir çırpıda sayabilirim: İs da işveren, mimarlara küsmüş gibi götanbul’da Şişli Camisi, Maltepe Cami rünüyor. Mimarlık okullarının camiye bakışısi, Kınalıada Camisi, Ankara’da Maltepe Camisi, Kocatepe Camisi, TBMM Ca na gelince... Okullar hiçbir dönemde camisi... Ve bunların yanı sıra halkın mi konusunu ihmal etmediler. Bir kanıt: yaptığı binlerce cami... Camiler, Cum Ben İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğhuriyet’ten önce de yapıldı, Cumhuriyet renciliğim sırasında cami projesi yaptım. döneminde de. Başbakan Yardımcısı Be Cami konusu, ülkemiz mimarlık okulkir Bozdağ’ın geçenlerde yaptığı bir larında göz ardı edilmeyecek bir konuaçıklamaya göre son 10 yılda yapılan ca dur. Kısacası, mimarların da, okulların mi ve mescit sayısı 7727 olmuş. Bugün da camiye küsmeleri söz konusu olamaz; Türkiye’de 84 bin cami var; demek ki ne var ki cami yaptıranlar mimarın ve 76 bin cami son on yıldan öncesine ait. mimarlığın farkında değiller. Bu toplum Camilerin sayısı yüksek, mimarisi ve toplumu yönlendirenler kültür gössıfıra yakın. Şimdi sormak gerekir: tergesi olan mimarlığa ne kadar ilgi duBunların yapımındaki mimar katkısı yuyor? Asıl sorun burada! ne kadardır? Katkı yoksa, kusur mi Abesin Önü ve Arkası BÖYLE bir girişim bu haliyle bırakılamaz; tamamen ideolojik, siyasal ve dinsel nedenlerle başlatılan “okula başlama yaşını erkene çekme” girişimi mutlaka durdurulmalı ve konu yeniden ele alınmalıdır. Hatta, eski duruma hemen dönülse daha da iyi olur. Bu devletin anayasasına göre bağımsız yargı organları ve yine anayasasına göre kimseden emir almayan yargıçları vardır; onların böyle bir girişimi bir an önce durdurup iptal etmeleri gerekir. Dava açılalı çok oldu. Girişimi başlatanlar yüze göze bulaştırılan kararlarla hedefe varmak için müthiş acele etmekteler. Hedef, devletin laik niteliğini eğitim yoluyla kökünden yıkmaktır ve fazla gecikilirse dönüş mümkün olmayabilir. eş yaşındakiler şimdilik beklerken beş buçuk yaşını dolduranlar, iki hafta sonra ve belki daha erken okula başlayacaklar. Bilinen nedenlerle kamuflaj, yani asıl hedefin üstünü örtme devam ediyor. “O yaştakiler sınıflara girip doğru dürüst ders dinleyemez” biçimindeki eleştiriler üzerine, “İlk iki buçuk ay boyunca ders yok, oyun var” dendi. Ama, hedefin birinci aşaması gerçekleşti bile. O aşama, çağdaş eğitim sürecinin bir parçası olan, ama “okulöncesi eğitim” adıyla düzenli okul sisteminin dışında tutulan bir eğitimi ortadan kaldırıp hepsini şimdi getirilmek istenen düzenin içine almaktı. Kaldırılan sistemin “anaokulu” olarak “özel” bir yanı ya da devlet okulu yapısı içinde verilse de apayrı yöntemlerle sürdürülen “resmi” bir yanı vardı. Onlar yok şimdi ve hepsi gericiliğin “totaliter”liğinde hep birlikte eritilecek. e yapmak istediklerini pekâlâ bilen, ama nasıl yapacaklarını tam bilemeyen Sayın Milli Eğitim Bakanı ve çevresi tam anlamıyla bocalayıp durmaktalar. Son haber, 460.000, evet yazıyla dört yüz altmış bin öğretmenin beş günlük bir eğitimle yeni sistemin okullarına hazırlanacak olmasıdır. 67 Eylül tarihleri arasında verilecek olan bu eğitim on beş saat sürecek ve “on line” olacakmış. Türkçesi, bilgisayarlarla elektronik olarak verilecekmiş. Öğretmenler 10 Eylül’de ders başı yapacaklar ve onlardan 218 bin 305’i bu yıl okula yeni başlayacak olanları eğiteceklermiş. Meslek sendikalarından EğitimSen’in başkanı Ünsal Yıldız “Öğretmenlerin bu eğitimle 66 aylıkları okutacak düzeye geleceklerini düşünmek abestir” demiş. Bütün bu girişimde abes olmayan ne var ki? B N Eylül Dünya Barış Günü. Bugünü ananlar Ke şunlarıyla 21 kişi yaşamını yitirmişti. Gazi ve Ümmal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada ba raniye olaylarını, CNN World ve ABD basını “Türrış!” özlü sözüyle başlarlardı konuşmaya. Bu kiye’de SünniAlevi savaşı başladı”, “Ilımlı Müsgün ne yurtta barış diyebiliyoruz, ne de dünyada… lüman Alevilere aşırı dinci Sünnilerin saldırısı” bi1947 Truman Doktrini’yle ulusal bütünlüğümüzü ko çiminde duyurmuştu. Ne var ki, tertip ve provokasrumayı ve özgür ulus olarak varlığımızı sürdürme yon yayılamamış, 12 Eylül 1980 öncesi, Malatya, Simizi üstlenen ABD’nin yönelttiği ve yönlendirdiği vas ve yoğun olarak K. Maraş ve Çorum katliamladoğrultuda, her gün biraz daha ulusal bütünlüğümüzü rında olduğu gibi, bir SünniAlevi iç savaşına dönüşyitiriyor ve her gün biraz daha özgür ulus olarak var türülememişti. 20 Mart’ta (1995), 35 bin değil, 50 bin kara askeriyle, Çelik 1 harekâtı gerçekleştirilmiş, sılığımızı sürdürmenin kaygısını yaşıyoruz. Çeyrek yüzyıldır “barış” sözcüğünü hemen her gün nırdan 219 kilometre derinliğe inilmiş, 40 kilometişitir olmuştuk. “Barış hemen şimdi!” çığırışlarının relik alan işgal altına alınmıştı. ABD, “çekil” diyecek, Türkiye’ye silah sevkini durgölgesinde, hemen her gün, “üçbeş Memedi” toprağa verdik… Dün “savaş” için barış çığlığı atanlar, duran Almanya Başbakanı Kohl’a, Cumhurbaşkanı bugün “işgal”in şaşkınlığını yaşıyorlar. Evet “şaş Demirel, “Çekiçgüç’ün altından yılanlar çıktı!”, kın” gibiler, bu işin bu kadar kolay olmasının şaş PKK’yi imleyerek, “Biz ellerinden alıyoruz daha modern silahlarla çıkıyorlar karşımıza” diye yakınlığı bu! “İşgal” ile doğrudan ya da dolaylı da olsa, Gazi zacaktı. Sınırdışı operasyonları, 14 Nisan 1997’de Çekiç haantep vahşetinden değil, bombalı saldırıda öldürülenlerin tabutları önünde “kaygıyla” birbirine so rekâtı, onu 25 Eylül 1997’de Şafak harekâtı izleyecekti. kulmuş “devletin zirvesi”nden Dağlıca’da (eski adıyla Orasöz ediyorum. Her gün onlarca şeSoru şu: Verdiniz mi ABD’ye? mar’da), köprüden geçen askeri birhit cenazesi kaldırılıyor bu yurdun lik tuzağa düşürülüp 17 şehit ve kacamilerinden. Bir imam, bir koSözünü mü verdiniz, kendisini mi? mutan, az ya da çok yöre halkı. PKK’ye ya da etnik ayrılıkçı Kürtlere yıp verildiği zaman, Başbakan Erdoğan, uluslararası hukukun tanıAma burada, verilen görüntü tekdeğil, ABD’ye verdiniz mi, dığı meşru hakkı olan sınır ötesi tati, imam değil, komutan değil, vermediniz mi? İkinci soru şu: PKK, kip yerine, kameralarda izlediğimiz halk değil, devletin zirvesi vardı. “Gaziantep’in merkezinde elinde kalırsa, Nesturi temel kilisesi kadarıyla, boş dağlara doğru, terörü ergeç bitireceğini haykırmıştı. birçok evin cephanelik haline Derareş’in (Karakilise’nin) Katar’da, ABD Dışişleri Bakanı getirilmiş olduğunu” söyleyen bulunduğu Şemdinli’yi (Nehri Bayan Clinton’la Başbakan ErAKP Gaziantep Milletvekili Şadoğan’ın “çok detaylı ve ayrıntımil Tayyar ise, “İstihbarat zaadahil), Sevr Antlaşması’nda bir görüşme” yapmasının arfı olduğunu düşünmüyorum. yazıldığı ve İstanbul Konferansı’nda lı dından “sınır ötesi harekât” yeBurada başka ve derin bir İngiliz delegenin dile getirdiği gibi, rine, Radikal’in “Bu da savcının problem var” diye yazmıştı. “Derin”in anlamı, anlamından Nesturi özerk bölgesi olarak, ABD’ye Balyoz’u” manşetiyle verdiği ve 17 general ve amiralin gözaltına alınderindi. bırakacak mı? dığı sınır içi harekâtını ABD DışAynı gün Cumhuriyet’te görişleri sözcüsü Crowley, “Türkimüştüm... İlker Başbuğ, lütfen bağışlasın, Kuzey Irak’ın temizlenmesini, yani sınır ye’deki siyaset ve toplumun evrimi” sözleriyle açıkötesi operasyon önermişti. Ardılı Genelkurmay Baş lamıştı. kanı’nın, birkaç gün önce, Kandil’e operasyonun Bu siyaset ve toplumun evriminin somutlaşmış ruABD’nin iznine bağlı olduğunu söylemiş olmasına, hunu, BDP lideri Selahattin Demirtaş’ın 1995 Çenegatif bir yanıtı mıydı Başbuğ’un cezaevinden vik 1 operasyonuna misilleme olabilecek açıklamayaptığı açıklama, çıkaramadım. Ama notlarımı ka sıyla noktalayalım: rıştırırken, Başbuğ’un (kuvvet komutanıyken) “ABD, “ŞemdinliÇukurca arasındaki 300400 kiloIrak’ta Türkiye’yi oyalıyor. Kürdistan projesini metrelik alan örgütün denetiminde. Asker bu bölyürütüyor!” sözlerini buraya almak istedim. Bu pro gede karadan operasyon yapamıyor. Ordu sadeje o günden bugüne de yürüyor. Engel olanların, Cen ce havadan karakollara lojistik destek yapıyor. Kagiz Çandar’ın, aynı yıllarda, Brzezinski’den aktar radaki denetim PKK tarafından ele geçirilmiş dudığı biçimiyle, “bertaraf edildikleri” biliniyor. rumda. Bunu saklamak için manipülatif açıklaAma bu, “bertaraf edilecekleri” açıklamaya yet malar yapılıyor.” (Sözcü, 29 Ağustos 2012.) miyor. Yunanlı gazetecinin yazdığı gibi, Silahlı Kuvvet“Sınır ötesi operasyon” dendiğinde, ilk akla ge lerin profili, ulusal bağımsızlıkçı komutanların tulen, 20 Mart 1995’te, Irak’ın kuzeyine düzenlenen tuklanarak tasfiyesiyle düşmüş olsa da, bu, Başbakan “Çelik 1” harekâtı olmak gerekir. Erdoğan’ın deyişiyle “tek taşını bile vermeyeceği” ABD Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği bir ülke topraklarının ulusun elinden alınarak etnik bir dergide, “Kuzey Irak’ta özerk bir Kürt devletinin gruba bırakılmasının inandırıcı nedeni olamazdı. kurulmasına razı olmadığı, üstelik Kürtlere karSoru şu: Verdiniz mi ABD’ye? Sözünü mü verdişı sınırdaki önlemleri sıklaştırdığı” için, “Türki niz, kendisini mi? PKK’ye ya da etnik ayrılıkçı Kürtye’nin haddini aştığı, ABD’nin sabrının taştığı” lere değil, ABD’ye verdiniz mi, vermediniz mi? “Türkiye’nin istikrarsızlık durumunun daha da İkinci soru şu: PKK, elinde kalırsa, Nesturi temel ağırlaştırılacağı” yazılıyordu. 20 Mart 1995’te baş kilisesi Derareş’in (Karakilise’nin) bulunduğu Şemlayacak sınır ötesi operasyonunu durdurmak ve ay dinli’yi (Nehri dahil), Sevr Antlaşması’nda yazıldını birliği İran’daki PKK kamplarına yöneltmek ğı ve İstanbul Konferansı’nda İngiliz delegenin diamacıyla, Alevilerin giderek yoğunlaştığı Gazi’de bir le getirdiği gibi, Nesturi özerk bölgesi olarak, iç savaş başlatılmak istenmiş, çoğu özel timin kur ABD’ye bırakacak mı? 1 “Ü Yeni Eğitim Yılı Sorunlu Başlıyor DUELLO DA DAHA COK GOL ATAN Güzel ülkemizin sınırları ateş çemberinde, içimizdeki kanayan terör belası canlar yakarken, din, mezhep çığırtkanlığı ayrımcılığı körüklüyor. Bu olumsuzluklarda, çocuklarımızın akla dayalı, bilimsel, sorgulayan ve öğrenci merkezli bir eğitimle yola koyulmaları ulusal beklentimizdir. Aydınlık varken, karanlığa yönelmek önümüzü görememektir. İ. Gürşen KAFKAS EğitimciYazar KAZANIR! IDDAA PROGRAMNDA YER ALAN FUTBOL KARíLAíMALAR I?INDEN SE?ILEN TAKMLAR ?APRAZ OLARAK EíLEíTIRILEREK $ÍELLO OYUNU OLUíTURULACAK $AHA FAZLA GOL ATAN TAKM $ÍELLOYU KAZANACAK "UNDAN BÈYLE IDDAA HEYECAN $ÍELLO ILE YAíANACAK E 6AR MSN $ÍELLOYA ğitimimizdeki dönüşümün düşündürdüklerini sıralarken içim acıyor. Bugün ülkemizde yaşanan toplumsal korkulardan biri de eğitimde süregelen yozlaşmadır. Toplum, eğitimde uygulanan 4+4+4 kesintili fay hattının getireceği karanlık yarınların endişesindedir. Eğitim ve kültür, ulusları güçlü kılan temel unsurlardır. Nitelikli, çağdaş, bilgiye dayalı eğitimin uluslararası yayılması ve dolaşımı gelişmenin getirisidir. Çağdaş dünyada bilginin paylaşımı, din, dil, mezhep, vicdan tarafsızlığı özgürce yaşamanın kuralıdır. Bu kuralların uygulanırlığı laik demokratik yönetimlerin aydınlık getirisidir. Eğitimde sevgi, öğretimde akla dayalı bilgi ve başarı esastır. Çünkü insan, bilimin, erdemin simgesi, öznesi ve her şeyidir. İnsanımızı nitelikli bireyler olarak yetiştirmek, onların düşünce karanlığına ışık tutmak devletin görevidir. “İnsanımızın dünyalarını karartmak değildir. Eğitim, ekmek ve sudan sonra halkın en zorunlu gıdasıdır” diyen Danton, çocuklarımızın alın terinin beyin terine karışacağı nitelikli bir eğitimden söz ediyor. Çünkü her zaman her yerde herkes için eğitim gereklidir. Örgün eğitimle başlayan (56 yaş) çocuk yaygın eğitimle geleceğin yetişkini olacaktır. En gerçek yol olan bilimden uzaklaşarak, her şey din için kavramıyla yola çıkmak ülkemizi karanlıklara itecektir. Çocuklarımız, yarınlarımızın güvencesidir. Onlar, Köy Enstitülerinin sloganı olan “yarın, ümit sende” düşüncesiyle çağdaş eğitimin verileriyle donatılmalıdırlar. Çocuklarına sahip çıkmayan toplumların gelecekten bir şey beklemeye hakları yoktur. Çağdaş eğitime, kültüre, sanata ve geleneksel değerlere sahip çıkmak ülkeye sahip çıkmaktır. Unutulmamalıdır ki, bir ülkenin asıl zenginliği nitelikli insan çokluğuyla ölçülür. Büyük düşünür Jean Jacques Rousseau, bilim ve sanatın gelişmesinde ahlaki gerileme savıyla yola çıkarken, o, insanların saflığı, eşitlikçi duruşunun örselenmemesi diye düşünüyordu. Rousseau, insanın erdemli oluşunu savunuyor. Onun düşüncesinde ana tema eşitsizlikti. 18. yüzyılda düşünce kavramını irdeleyen büyük düşünür eserleriyle topluma ışık tutmuştu. Ülkemizde 21. yüzyılda ve bilgi çağında bir asır öncenin eğitimini geri getirmek, eğitimi dini kurallara uygulamak, her şey din için diye yola koyulmak eşitsizliktir, adaletsizliktir. Eğitim, ulusların zenginliğidir. Kalkınmış uluslar eğitimle güçlenir, saygınlık kazanırlar. Bilimde, kültürde, sanatta, sporda ve teknolojide ileri olmaları bu güçlü saygınlıklarındandır. Onlar üretiyor, bizler tüketiyoruz. Onlar balık tutuyor, bizler satın alıyoruz. Onlar ileri, bizler geriyiz. Onlar, akıl ve bilim savı ile yola çıkıyorlar, bizlerde de her şey inanç için planlanıyor. Tevhidi tedrisatın örselendiği, eğitim sisteminin altüst edildiği, Atatürkçü düşüncenin eğitimden arındırıldığı bir süreci yaşıyoruz. Ülke insanı sorunlar yumağıyla boğuşurken, işsizlik, yoksulluk can acıtıyorken eğitimdeki bu yapı değişimi anlaşılamamaktadır. Tarihimizin, kültürümüzün ve ortak duygularımızın sesi Türkçemizin yüzde 4060 oranında kirlendiği görülmektedir. Dün Arapça, Farsça, bugün özellikle İngilizce ve diğerlerinin kuşatması altındadır. Hani “Türkçe ses bayrağımızdı?” Anlaşılan Arapça ve İngilizce, Türkçeden daha etkin ve geçerli kılınacaktır. Oysa, özgür bir ulus, özgür bir dilde kimliğini bulur. Yabancı hayranlığı, moda, marka tutkusu ve kopyacılık bizleri bizden uzaklaştırıyor. Eğitim ve kültür bakanlıkları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, basın ve televizyonlar eşgüdüm içinde Türkçe dil kirliliğinin konusuna çözüm arayışında olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki Türkçe giderse Türkiye gider. / Dil demek ulus demektir. 2000 imam hatip orta okulunun açılışı, kayıtlarda camilerin desteği, toplumu yönlendirmeye imammele seferberliği, her il, ilçe ve beldeye imam hatip lisesinin açılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eğitimi yönlendirmesi ve konularını toplumun ilgiyle izlediği bilinmektedir. Bir profesör, bir mühürle açılan onlarca üniversitelerimiz var. Öğretim üyesi sıkıntısı, bilim ve yetenek yeterliliği edinmiş 18 bin yardımcı doçent doktorların yabancı dil sorununu çözerek bu haksızlık giderilmelidir. Alanlarında başarılı, yetenekli ve deneyimli bu öğretim üyeleri üniversitelerimizin birer umudu olacaklardır. 20122013 eğitim yılı bu karmaşalarla, çözümsüz sorunlarla açılıyor. Öğretmenler güvensiz, suskun bekleyişte. Öğrenci velileri tedirgin. Eğitimde dini kadrolaşma doludizgin. Okulların kurumsal sorunları, kesintili eğitimin şekilsel ve özsel anlaşılmaz biçimi. Eğitim yaşı kaygısı, tabela değişikliği ile Anadolu Lisesi’ne geçişlerdeki sorunlar, ödenekler vb. çokça soru ve sorunlarla yarınlarımızın umudu, gözbebeklerimiz çocuklarımız okullarına koşacaklar. Başarılı bir gelecek onların olsun. Güzel ülkemizin sınırları ateş çemberinde, içimizdeki kanayan terör belası canlar yakarken, din, mezhep çığırtkanlığı ayrımcılığı körüklüyor. Bu olumsuzluklarda, çocuklarımızın akla dayalı, bilimsel, sorgulayan ve öğrenci merkezli bir eğitimle yola koyulmaları ulusal beklentimizdir. Aydınlık varken, karanlığa yönelmek önümüzü görememektir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle