23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR Rhodiapolis’te çalışmalar başladı ? Kültür ServisiAkdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Ârkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İsa Kızgut başkanlığında yürütülen Kumluca’daki Rhodiapolis Antik Kenti’ndeki kazı çalışmalarının yedinci yılına girildi. Kızgut, “Rhodiapolis Antik Kenti maalesef depremlerden çok etkilenen ve iki defa da yangın geçiren bir kent. Bundan dolayı tahribat çok fazla olmuş. Kazı çalışmalarında kent merkezini bitirmek üzereyiz. Kazılarımıza yeterli destek ve katkıyı sağlayabilirsek 67 yıl içinde Rhodiapolis Antik Kenti’nin merkezini ayağa kaldırmış oluruz” dedi. 15 BU YIL 65’İNCİSİ DÜZENLENEN LOCARNO FİLM FESTİVALİ’NDEN NOTLAR... Her yaşta aşk... MEHMET BASUTÇU Yol Durumu Yolun üstünde deniz duruyor. Mavi bir gözyaşı gibi sevinçli. Sonsuzluğun şarabını kana kana içecek kadar hayat var yolda. Her şey akıyor. Yan yana. Dağlar, bağlar ve sular. İlk kez onlarla birlikte uzun uzun bir akışın içindeyim ben de. Adı yolculuk mu bunun? İki hacı. Değnekleri boylarından uzun, yollarından kısa. Birbirlerine tutunarak ilerliyorlar. Dağların, bağların ve suların çölü değil ama, şehir savurabilir onları, birbirlerinden de yollarından da. Şehirde savrulurlarsa diye üçüncü bir hacı gibi taşıyorlar yanlarında değneği. Uzun hacı: Bir çöl işareti değil, yol işareti. “Ağustos birkaç yerinden güneş alıyor.” Temmuzun güneşi gökten, ağustosun güneşi insandan. Şiirin insana düşmesi gibi. Şiirin bir insanda ışıması, şavkıması gibi çıkıveriyor güneş çok eski bir ağustostan. Gözlerin kamaşması, gönlün kamaşmasına dönüştüğünde beliriyor şiir. Ağustos birkaç yerinden şiir sızdırıyor. Bu sabah otel odasında kızım Nar “İnsanlar hiç ölmese ne olur?” diye sordu. Bir haftadır rüyalarımızı anlatıyoruz birbirimize, yolculuk rüyaları. “Bu gece rüya görmek istemiyorum” cümlesiyle uyumuştu. Sabah bu soruyla uyanınca irkildik. Neden sonra annesinin aklına pencereyi açmak geldi. Bir yanıt olarak mı? Yoksa 5 yaşındaki bir çocuğun erken sorusunu odadan ve yolculuktan uzaklaştırmak için mi? Yoksa hepimiz o soru karşısında çocuklar gibi korktuğumuz için mi? Her gün yollarda olmaktan yorulduğu, bıktığı için otel odasında kalmak istiyor Nar ve otel odasında kalır gibi dünyada uzun zaman oturmak istiyor. Yolculuk sorular da istiyor ama yanıtlarını istiyor mu, bilmem. Bu yazıyı yazıp yollayınca bavulları toplayıp ayrılacağız bu şehirden. Güneye, hep güneye akan hayat gibi, birbirlerinin güneyine karışan insanlar gibi biz de güneye hep güneye gideceğiz. Türkiye’de olsak, “güneye inmek” derdik buna, ama biz pek inmezdik nedense. Güney, bir bengisu gibi. Arınmak, yunmak, yıkanmak, yenilenmek için midir güney duygusu hep? Yoksa artık güney kalmamış mıdır, yol duygusu değil sadece bir yön duygusu mudur güney? Nar bu gece rüya görmedi ya da bana anlatmadı, bana da sormadı ne gördüğümü. Dört şair gördüm bu gece rüyamda. Önce Seyhan’ı (Erözçelik) gördüm, uzun uzun konuştuk özlemle, hatta ben onu güldürecek pek çok şey söyledim, sonra da gidip sarıldım ona, “Ölmedin değil mi, buradasın” diye. Enis Batur’u gördüm, rüya arşivinden eski rüya parçalarını yaz geceleri tekrar mı gösteriyorlar acaba, bu ağustos gecesinde, güney yolundaki rüyada, kışlık giysiler içindeydi. Ahmet Güntan’ı gördüm, küçük, tek katlı Anadolu evlerine benzer, aşı boyalı bir evi vardı, bir gözünde kendisi oturuyor bir gözünü bakkal yapmış, üstünde öyle yazıyordu. Sonra karşıdaki iki katlı, girişi merdivenli ferah evin kapısında Nilgün Marmara göründü. Nilgün’ün bir ilkokul fotoğrafı vardır, saçları örülü, önlüklü. O resmin Nilgün’üydü, bakkala gidiyordu. Şiiri yarım anımsıyorum: “Kendini çocukluğun saf akışına bırakmak / yiten bu işte.” Bu rüyayı en çok rüya içindeki Seyhan’a anlatmak isterdim, o bir rüya yorumu yazardı buna. Yolda durup baktım, bunları gördüm rüyamda, rüya akıp gidiyordu gözleri dolu dolu yolcular gibi. “Paris’te Estonyalı Bir Kadın” Tiyatro Hal’de ‘sandalye’ kampanyası ? Kültür Servisi Harbiye’deki Tiyatro Hal yeni sezonda “sandalye” kampanyası başlatıyor. Tiyatro Hal sahnesine destek olmak isteyenler 1 “sandalye”ye 500 TL ödeyerek 1 yıl boyunca oyunları ücretsiz izleyebilecek. Mekândaki sandalyelere de destekçilerin adları verilecek. Tiyatro Hal konuyla ilgili olarak “Çağdaş bir toplumda bir tiyatroyu kamu ve özel destekçiler ayakta tutar. Kampanya kapsamında yapacağınız destek, tiyatro sahnelerinin kapatıldığı bir dönemde hâlâ bir umudun var olduğuna inanmamız adına çok önemli” diyor. (0212 274 74 78) LOCARNO Jeanne Moreau (1928), ne mutlu ki, “Artık Antonioni, Bunuel, Fassbinder, Kazan, Malle ya da Truffaut gibi iyi yönetmenler yetişmiyor” diyerek köşesine çekilmemiş has bir “sinema kadını”. İlk aşkı tiyatro sahnelerini ışıklandırmayı sürdürüyor; sinema setlerinden festivallere dek genç yönetmenlerin ellerinden tutuyor; incelikli yorum gücüyle unutulmaz yaşlı kadın portreleri çizerken, gerçek sinemanın zaman ve coğrafya ötesi bir sanat olduğunu kararlılıkla anımsatıyor... Altın Leopar yarışının 19 adayı arasında bulunan “Paris’te Estonyalı Bir Kadın” (Une Estonienne à Paris), Jeanne Moreau’nun son derece bağımsız, bencil ve kırıcı, bir o kadar da kırılgan bir karakterin iç çelişkilerini aynı plan içinde yansıtmayı başaran ustalıklı yorumu ötesinde, farklı temaları birlikte kotaran duyarlı içeriği ve ironik gerçekçiliğiyle de ilk günlerinin en etkileyici filmi oldu. Fransa ve Amerika’da eğitim gördükten sonra Estonya televizyonunda yönetmenlik ve senaryo yazarlığı yapan İlmar Raag’ın (1968) bu üçüncü sinema filmi, uluslararası düzeyde geniş kitlelere seslenebilecek güçte bir çalışma. Her şeyden önce içtenlikli, duyarlı bir film. Senaryonun gerisinde kendi annesinin yaşamöyküsünün izini sürmüş genç yönetmen. Paris’e yerleşmiş Estonyalı zengin ve yaşlı bir kadına bakmak için Fransa’ya geldiğinde 50’lerinde hüzünlü bir dul olan annesinin yaşama yeniden nasıl bağlandığını, farklı kültürlerin çelişkili zenginliğinde yeni bir aşk yaşayarak bir anlamda nasıl ikinci kez dünyaya geldiğini klasik bir sinema dili eşliğinde abartmadan, yüceltmeden, gerçekleri süslemeden, taviz vermeden anlatıyor. Alabildiğine özgür bir yaşam sürmüş; kendinden genç erkeklerle tutkulu aşklar yaşamış; Paris’e kendisi gibi sanatçı olmak düşleri peşinde göç eden diğer Estonyalıların küçük hırslarına, kıskançlıklarına pabuç bırakmayan, benmerkezci, otoriter ve hâlâ iki dirhem bir çekirdek, zamanın izlerine meydan okumaya çabalayan kadın portresine yepyeni boyutlar katan Jeanne Moreau yanında hiç de ezilmeyen Jeanne yalı Bir Kadın”, lişkilerini n to Es te s’ ri a “P ulunan rin iç çe dayı arasında b gan bir karakte a ıl ır 19 k a ın d n r şı a rı d a kotaran ya k r ? Altın Leopa l ve kırıcı, bir o tesinde, farklı temaları birlikte ’ın bu ci en b z, sı ım ğ a rumu ö derece b ar Raag Moreau’nun son yansıtmayı başaran ustalıklı yo nin en etkileyici filmi oldu. İlm lışma. aynı plan içinde nik gerçekçiliğiyle de ilk günleri lelere seslenebilecek güçte bir ça kit iro duyarlı içeriği ve lmi, uluslararası düzeyde geniş fi üçüncü sinema “Jack and Diane” Estonyalı oyuncu Laine Mägi (1959), filmin seyircisine verdiği ikinci büyük hediye. Nüanslarla dolu sağlam yorumlarıyla, birlikte ödül almaya layıklar... Yelpazenin öbür ucunda yine aşk var. Bu kez New York’ta yaşayan 16 yaşlarındaki genç kızın eşcinsel tutkusu söz konusu. Parçalanmış bir aile, doğal çelişkiler, bunalımlı ergenlik dönemi ve bu arada yeşeren, giderek de boy atan bir eşcinsel tutku... Sinema eğitimini Chicago ve Londra’da yapan genç yönetmen Bradley Rust Gray’in 3. uzun filmi olan “Jack and Diane”, iki genç karakterini yakın takibe alan, ruhsal dalgalanmalarını deşmeye çabalayan özgün sinema diliyle dikkati çekiyor. Yan temalarla ya da gösterişli mekânlarla izleyicisinin dikkatini dağıtmak istemeyen yönetmene en büyük destek, yorumlarına doğal bir yo Genç kızların eşcinsel tutkusu... ğunluk kazandırmayı başaran iki genç oyuncu, Juno Temple ile Riley Keough’tan geliyor. Onlar da en iyi kadın oyuncu ödülüne birlikte adaylar... Altın Palmiye sahibi Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un başkanlığındaki ana jüri, genç sinemanın bu farklı örnekleri arasında çıktığı hoş yolculuğu noktalamakta herhalde zorlanacak. Bu arada, Piazza Grande’de her gece başka bir konuk ağırlamakta. Hafta sonu, yaratıcı Fransız sinemasının özgün adı Leos Carax’tan sonra, Ornella Muti de onurlandırıldı. Locarno’nun başka bir özelliği de jüri üyeleriyle ünlü konukların belli başlı filmlerini programlaması. Örneğin, Ornella Muti’nin (1955) gençliğini özleyenler için, Marco Ferreri’nin (192897) başyapıtlarından “Son Kadın”ı (1976) büyük perdede bir kez daha görmek ne hoş bir hediye!.. IŞIK ÜNİVERSİTESİ 1. ULUSAL ÖĞRENCİ EKSLIBRISLERİ YARIŞMASI SONUÇLANDI Pertev Ertün karikatür sergisi ? Kültür ServisiKarikatür sanatçısı Pertev Ertün’ün sergisi, bugün izleyiciyle buluşuyor. 12 Ağustos’a kadar Kanatlı AVM ikinci katta açık olacak sergi, 60 yıldan fazla karikatür çizen, çeşitli sergiler açan ve yerel siyasi karikatürün en güzel örneklerini veren sanatçıyı izleyiciyle buluşturuyor. ‘Kitabın Kartviziti’ ekslibrisler Kültür Servisi Işık Üniversitesi’nin ortaöğretim öğrencilerine ekslibris sanatını tanıtmak, bu sanat dalıyla kendilerini ifade etmelerine fırsat vermek ve çalışmalarını değerlendirmek amacıyla organize ettiği “1. Ulusal Öğrenci Ekslibrisleri Yarışması 2012” sonuçlandı. Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, Prof. Dr. Melih Boydak, Mim. M. Kamil Özkartal, Prof. Dr. Hasip Pektaş, Yrd. Doç. Dr. Hatice Öz’den oluşan jürinin görev yaptığı yarışmaya 58 liseden toplam 931 ekslibris çalışması katıldı. Eserlerin, özgünlüğü, teknik ve estetik yetkinliği, resim ve yazı ilişkisi dikkate alınarak değerlendirildiği yarışma kapsamında 25 öğrenciye onursal mansiyon, 5 öğrenciye ise başarı ödülü verildi. Yarışmanın sergisi 18 Ekim’den itibaren Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde düzenlenecek ve değerlendirmeden geçen 350 ekslibris sanatseverlerin karşısına çıkacak. Kitapseverlerin kitaplarının iç kapağına yapıştırdıkları, üzerinde adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu grafik çalışmalara ekslibris adı veriliyor. ‘Kitabın kartviziti ya da tapusu’ olarak da ifade edilen ekslibris sözcük olarak “...’nın kitabı”, “...’nın kitaplığına ait” veya “...’nın kütüphanesinden” anlamına geliyor. Beyonce kendi belgeselini çekecek ? Kültür Servisi Ünlü R&B ve pop yıldızı Beyonce, kendi hayatı ve kariyerini anlattığı bir belgeselin hazırlıkları içinde. Filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını da üstlenmeyi planlayan Beyonce’nin bu proje için destek aradığı konuşuluyor. Filmin konser görüntüleri ve söyleşilerden oluşması bekleniyor ancak Beyonce’nin hayatının bir bölümüne mi yoksa tamamına mı odaklanılacağı bilinmiyor. Daha önce “Rüya Kızlar”, “Aşkın Müziği” ve “Obsessed” gibi filmlerde rol alan ünlü yıldızın önümüzdeki aylarda Clint Eastwood’un yöneteceği “A Star is Born”un yeniden çevriminde rol alması bekleniyor. aşarı Ödülü Kazanan Öğrenciler ve Okulları ? Aytolun Cansu Ece Gür, FMV Erenköy Işık Lisesi ? Eda Gizem Uğur, Zübeyde Hanım Anadolu Meslek Lisesi ? Esra Diken, Mersin Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi ? Taha Elgün, Konya Çimento Güzel Sanatlar Lisesi ? Yusuf Ağım, Diyarbakır Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi B Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 Taha Elgün www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle