14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 DevirTeslim Bir Ay çattı. Oruç tutacak mısın” diye sormuşlar; bir gün öncesi ramazanın. “Hele bir düşüneyim” demiş Baba Erenler. “Düşünmesine düşün de, bu ne kadar sürer?” “Öyle kolay kolay karar verebilir miyim?” demiş Bektaşi, “En az bir ay düşünmeliyim.” ıkra, Ozan Sağdıç’tan: F“Ramazan geldi açıklamasına karşın diğer silah arkadaşları gibi cezaevinde tutulmayan eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün son ifadesi; Balyoz davası sanıklarından Albay Erdal Akyazan’ın geçen yıl mahkemede verdiği ifadeyi anımsattı. Akyazan, demişti ki: “12 Eylül’de sürüldüm, gözlerim bağlı, ellerim sandalyeye kelepçeli sopa yiye yiye sorgulandım. Bana; 12 Eylül’ü taklit edip o darbeden kopya çekip sen de darbe yapacakmışsın, 11 Eylül’de neredeydin dediler. Ben; ‘Bu nasıl olabilir?’ diye size bakıyorum. Siz de bana bakıyorsunuz ve susuyorsunuz. Savcı gözlerinde şimşekler çakarak; ‘13 Eylül’de neredeydiniz?’ diye soruyor. Ben darbeye karşı çıktığım için sorguda dayak yiyordum. Kenan Evren 13 Eylül günü Çankaya’da Atatürk’ün koltuğuna otururken siz neredeydiniz? Olması gerekenin tersine ben masumiyetimi ispatlıyorum, savcı suçu kanıtlayamıyor, savcının alması gerekip de almadığı ifadelerin uhtıra sohbeti M yaptığını alınmasını ben talep ediyorum, siz susuyorsunuz. Beni; önüme katıp savaşa savaşa, süre süre denize döktüğüm 7 düvelin hukukunda hak aramaya mecbur bıraktınız. Yüreğim paramparça. Siz, susuyorsunuz. Kırgın ve kızgınım ancak asla küskün değilim. Vatan ‘ana’ gibidir. Seçemezsiniz, sadece seversiniz. Ne olursa olsun seversiniz. Siz ne kadar susarsanız susun, ben bu ülkeyi sevmeye devam edeceğim.” Albay Akyazan, “omuzlarındaki yıldızları samanyolu kadar çok olan dört eski komutana”, yani Hilmi Özkök, Aytaç Yalman, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’a da seslenmiş ve demişti ki: “Vatansever bir subay bizi sırtımızdan hançerledi. Yalan söyledi, tuzak kurdu. Hançer sırtımızda. Ey benim eli öpülesi komutanım. Canım çok yanıyor. Gel buraya; ya hançerin hepsini sok bitir bu işkenceyi ya da çek çıkar hançeri sırtımdan ve sar yaramı. O zaman seni affeder miyim? Asla! Yaramı sarsan da artık seni affetmem. Bana Medyamızın Sazanları Anlamadan, incelemeden, önünü ardını düşünmeden her konuya balıklama dalmaya halk arasında “sazan gibi atlamak” deniyor. Bu benzetmenin nedenini balık avcılığına merakı olanlar bilirler; sazan balığı iri cüssesine karşın tatlı suların en akılsız canlısıdır. Balıkçı, oltasını atmadan önce suyu yemler. Bu yemleme için en uygun malzeme haşlanmış tahıldır. Lapalaşan tahıl çamurla karıştırılarak avuç içine yerleşecek büyüklükte toplar yapılır; bunlar güneşte iyice kurutulduktan sonra suya atılır. Yavaş yavaş yumuşamaya, çözülmeye başlayan yemler balıkları suyun o bölgesine çeker. Bundan sonra yapılacak iş oltayı suya sallandırmak, sazanın oltanın ucundaki yeme atlamasını beklemektir. ??? “Askeri casusluk”, “fuhuş”, “şantaj” gibi dehşetengiz suçlamaların yer aldığı, çoğu asker 56 sanığın yargılandığı, sonunda da tümünün bu suçlamalardan aklandığı dava İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk açıldığında, yukarıda tırnak içine aldığım o sözcüklerin üzerine atlamış, yazılar döşenmiş medya sazanlarımız bu aklama kararı sonrası derin bir sessizlik içindeler. Utandıklarından mı? Yüzleri kızardığından mı? Sanmıyorum. Belki boyunlarını sıkan tasmalarını biraz gevşetmişlerdir, o kadar! Oysa ne zengin bir malzemeydi bu dava onlar için. Fuhuş çeteleri tarafından yurtdışından kadınlar getiriliyor, teğmenden generale askerlere sunuluyor, pornografik görüntüleri kaydediliyor, sonra da bu görüntüler kullanılarak askerler casusluğa zorlanıyordu. Her şey ABD sinemasında sıkça rastlanan gerilimli bir aksiyon filmi gibi kurgulanmıştı. Medya sazanları, kadınerkek subaylarımızı karalamaktan özel bir zevk alıyorlar, içlerinde topladıkları kinlerini, öfkelerini kusuyorlardı. Sazan balığı, oltada yeme yaşamsal varlığını sürdürebilmek için atlarken medya sazanı bir konuya atlarken bunu beslendiği iktidara karşı üstlendiği yükümlülüğünü yerine getirmek için yapıyordu. Medya sazanı kötücüldü; onun için insan onurunun hiçbir değeri yoktu. İnsanlar kötülenebilir, üretilmiş yapay kanıtlarla suçlanabilir, aşağılanabilir, itibarsızlaştırılabilirdi. Dün Orhan Bursalı köşesinde yazdı: “Ankara’da bir yargıç, casusluk ve fuhuş operasyonlarına bir polis tertibiyle dahil edilen ve ‘çocuk pornosu’ bulundurmakla suçlanan Binbaşı Tamer Karslıoğlu’nu beraat ettirdi. Yargıç beraat kararına ‘Sanığı aşağılayıcı bir suçla suçlamak isteyen kötü niyetli kişi veya kurumlar tarafından bu DVD’nin, diğer el konulmuş eşyalar arasına konulmuş olabileceği...’ cümlesini” yazdırıp bu tür davalarda sıkça kullanılan “üretilmiş yapay kanıt” gerçeğini tutanaklara geçirmişti. Medyamızın sazanları iktidar yalakalıklarını liberallikleri/özgürlükçülükleri ve demokratlıklarıyla gerekçelendiriyorlar. İyi de özgürlükçü olmak, demokrat olmak “adil” olmanın önünde bir engel midir? Hukukun temel taşlarından biri olan “masumiyet karinesi”ni (suçsuzluk ilkesi) hiç dikkate almadan, daha sonra casusluk, fuhuş, şantaj suçlamalarından aklanmış onca insana karşı yürütülen, o insanların meslek yaşamlarını bitirmiş, onurlarının çiğnenmesine yol açmış bir kurgunun parçası olmuşsun, çarşaf çarşaf yazılar döşenmişsin, bu aklama kararından sonra o insanlardan özür dilemek aklına gelmez mi? Ya da kişilik düzeyleri bunun aklına gelmesini mümkün kılamayacak ölçüde çukurlaşmış mıdır? ??? Bilgi Notu: Bu dava, 28 Nisan 2010 tarihinde Emniyet’e mail yoluyla gelen bir ihbar sonucu açılmıştı. Aralarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden üst düzey subayların da bulunduğu bir çetenin fuhuş yoluyla kilit isimleri kandırdığı, kontrolü altına aldığı iddiası yer alıyordu. Savcı Fikret Seçen’in hazırladığı iddianame 10 Şubat 2011 tarihinde tamamlanmış, ardından da 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oybirliğiyle 23 Şubat 2011’de kabul edilmiş, ilk duruşması 20 Nisan 2011’de yapılmıştı. Bu davanın 56 sanığının tümü casusluk, fuhuş, şantaj suçlamalarından aklandı. 44 sanık ise “bulunamayan” bir örgüte üye olmak, yardım etmek, bu örgüt adına “devletin gizli belgelerini temin etmek, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek” suçlarından çeşitli cezalar aldı. Herhalde ileride bu davanın bir filmi yapılır, sinemalarda izleriz. İzlemeye değer mi, değer.. emirkomuta etmiş olma onurunu senden sonsuza kadar geri alıyorum. Ne onu yapıyorsun, ne bunu. O zaman da sorarlar adama. Peki ne için yaşıyorsun?” örgütüne dönüştü. Derneğin güleç yüzlü, çalışkan önderi Prof. Dr. Kemal Kocabaş; nitelikli öğretmen yetiştiremeyen ve adaletsizliklereşitsizlikler üreten eğitim sistemi ile sorunları olan herkese derneğin kapılarının açık olduğunu belirtip ilk 10 yıllık süreç içinde konferanslar, sempozyumlar, çalıştaylar, belgeseller, sergiler, onur ödülleri ile Köy Enstitüleri konusunda farkındalık yaratmak, bir gerçekliği topluma sunmak amaçlı çalışmalar yaptıklarını aktardı. Önümüzdeki süreçte tüm çalışmalarını “Cumhuriyetin 100. yıldönümünde eğitim ve kültüre bakışta nasıl bir Türkiye” öngörüsüne eni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Y (YKKED), 11 yıl içinde 20 şube ve 40 temsilcilikten oluşan bir demokratik kitle Bir Güzel Dernek dayandırdıklarını söyledi: “Önümüzdeki yıllarda okulöncesinden yükseköğretime ülkenin eğitim ve kültür sorunlarının çözüm önerileri üzerinde ilerici bir düşün atölyesi üreterek siyaset kurumuna yol gösterici çalışmalar üretecektir. Bu çalışmalarıyla tüm yurttaşları ülkenin sorunları üzerinden imeceyedayanışmaya ve söz söylemeye dayalı bir platformda buluşturmayı hedeflemektedir.” Kocabaş’a, “Karanlık günleri aşacak mıyız?” diye sorduk. Her zamanki tutarlı iyimserliği ile yanıt verdi: “Ülkenin karanlık bir süreçten geçtiği çok açık. Ülkenin akıl ve bilimden yana olan kuruluş ekseni başka bir eksene dönüştürülüyor. Otoriterlik, tekseslilik ve korku kültürü tüm ülkeyi etkiliyor. Anayasa üzerinde bile yurttaşlar düşüncelerini özgürce açıklayamıyorlar. Konuşamıyorlar, farklı düşüncelerini dillendiremiyorlar. Böyle bir demokratik ülke olmaz. Her ülke tarihinde bu tür gelgitler vardır. Geldiğimiz bu nokta ülkenin demokratik güçlerinin dayanışması ve beraberlikleri ile aşılacaktır. Bunun için ‘demokratik hukuk devleti, bağımsız yargı, özerkdemokratik üniversite, akıl ve bilimin rehberliği, laikbilimseldemokratik eğitim’ gibi herkesi birleştiren ortak paydalar etrafında buluşarak ülkenin normalleşmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır. 4+4+4 eğitim yasası pedagojik ve bilimsel değildir. Topluma dayatılmıştır. Bilimin, diyalektiğin ve evrensel dünyanın gelişim sürecine uygun değildir. Ülkede bir an önce çoksesliliğin, gerçek demokrasinin egemen olması, korku kültürünün aşılması en önemli dileğimizdir. Su akacaktır. ‘Ufukları yine yoğun bir sis kaplamış olsa da, elbet sabah olacaktır!’ Bu sözleri Tevfik Fikret 1800’lü yılların sonlarında söylemiştir. Bu söz bugün de geçerlidir.” Geçmişte sisi dağıtmışız. Yine dağıtırız! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Olaylar ve Yorumlar: ‘Çocuk Sömürüsü’ OLAY (1) “Eşi, kayınpederi ve kayınvalidesinin uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddete dayanamayan, tuvalette felç ve akli dengesini yitirmiş halde bulunan Melek, hayata veda etti. Daha 16 yaşında evlendirilen ‘çocuk gelin’, 18 yaşına geldiğinde buz gibi havada bebeğini ölü olarak kucağına alan, yaşadığı şiddete ve yaşam şartlarına dayanamayan, tuvalete bağlanmış ve akli dengesini kaybetmiş bir şekilde bulunan Melek K. hayatını kaybetti.” (www.haberdesin.com) OLAY (2) “(…) Dünyada, her sene ortalama 1 milyon çocuk seks ticaretine kurban gitmektedir, parayla alınıp satılarak veya kaçırılarak seks turizminin, pornografinin ve fuhşun bir parçası haline getirilmektedirler. 5 yıl öncesine kadar çocuk seks turizminin yaşandığı yerler Tayland, Kamboçya, Hindistan ve Filipinler iken, çocuk seks turizmi şimdi Kostarika, Brezilya, Meksika ve Orta Amerika’da da yaygınlaşmıştır. Araştırmalara ve tahminlere göre Kamboçya’daki 800 bin fahişenin üçte birini çocuklar oluşturuyor. Çocuk fahişelerin sayısı Tayland’da 800 bin, Endonezya’da 400 bin, Hindistan ve Filipinler’de 100 bin, Brezilya’da ise 500 bin gibi korkunç sayılarla ifade ediliyor. Çocuk seks ticaretini, dünyadaki çatışmalardan, savaşlardan ve insan kaçakçılığından ayrı düşünmek mümkün değildir. Örneğin Kosova Savaşı’ndan sonra, çeteler ailelerden 1000 Amerikan Doları’na aldıkları çocukları Yunanistan ve İtalya’da iki katına satmışlardır. Araştırmalara göre, çocuk seks ticareti gittikçe artarken istismara uğrayan çocukların yaşları da gittikçe azalmaktadır. Hindistan’da fuhuş yapan çocukların yaşları 1416 arasındayken, günümüzde 1014’e kadar düşmüştür. Kamboçya’da köylerde 78 yaşındaki kızlar çocuk İngilizceleriyle oral seks ve cinsel ilişki pazarlığı yapmakta, Sri Lanka’daki genelevlerde 6 yaşındaki çocuklara rastlanmaktadır. Bu ülkelerin hepsi kulağa çok uzak geliyor; peki ya ülkemizde, yanı başımızda, belki bir cadde ötemizdeki otelde ya da arka sokağımızdaki evde yaşananlar?...” (UNICEF Çocuk Hakları Danışmanı Prof.Dr.Oğuz Polat) OLAY (3) “Daha çocuk yaştaki kızların, (…) İç Anadolu kentlerinde evlenemeyen veya dul kalan erkeklere 1000 ile 5 bin lira arasında satıldığı belirtildi. (…) İç Anadolu kentlerinde binlerce kişinin bu yolla küçük yaştaki kızlarla evlendiği belirtildi. Bu yolla evlenen, adının açıklanmasını istemeyen bir kişi şunları anlatıyor: Yaşadığımız ilde Güneydoğu’yu bilen kişiler var. Bunlarla bir kente gidiyorsun ve burada bu işleri ticaret gibi gören kişiler var. Onlar hangi evde nasıl kız var biliyor. Mesela köye gidiyorsun, tüm köy kızları sıraya diziliyor. Sen içlerinden birini seçiyorsun. Sonra kızlar gidiyor. Bu kişiler size soruyor, hangisini beğendin diye. Sen de karar veriyorsun. Sonra fiyatları söyleniyor. Fiyatlar ise 1 ile 5 bin TL arasında değişiyor. Uygun olanı alıp geliyorsun. Kızların itiraz etme şansı hiç yok. Kimi zaman ailesi de sizinle geliyor. (Cumhuriyet: Seyfettin Mete, 16 Ağustos 2011) YORUM (1): “Benim Güneydoğu Anadolu’dan gelen 3 eşli 25 çocuklu hastam var. Çocuklarının adını bilmiyor. Gelişmekte olan bölgelerden göç edenler arasında en az çocuk sahibi olanın 67 çocuğu var. Sağlık Bakanı’nın bile 6 çocuğu var. 25 çocuk, 10 veya 6 çocuk, olacak iş değil. Büyük kentlere göç 40 yıl öncesinde de bugün de önemli sorun. Türkiye’de sağlıklı olmayan sanayileşme insanın insanca yaşamasının, toplumsal doyuma ulaşmasının da önündeki en büyük engellerden biri. O zamanki sanayileşme projeleri takip edilseydi, bugünkü durum yaşanmazdı…” (Cumhuriyet 8 Temmuz 2009: Şule Köktürk’ün Prof. Dr. Özcan Köknel ile söyleşisi) YORUM (2): “Eski İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, tecavüz ve cinsel taciz suçlarından aldığı 7 yıl hapis cezasını çekmek üzere cezaevine girdi.” (Cumhuriyet, 8 Aralık 2011) YORUM (3): “Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” (Türk Ceza Kanunu, Madde 230/6) HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ İsa’nın on iki ha 1 varisinden ve dört büyük İncil yazarın 2 dan biri. 2/ Herhangi 3 bir gelişmenin bir4 birini izleyen bölümlerinden her bi 5 ri... Yapma, etme. 3/ 6 Halı, kilim ya da bez dokuma tezgâhı... 7 Lokmanruhu. 4/ 8 Öbür dünyada veri 9 lecek olan ceza... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Suudi Arabistan’ın plaka imi. 5/ Kuran’ı kuralına gö 1 A S T R O F O B İ re güzel sesle ve müzikle 2 D A R A A L E V okuma. 6/ Beygir... “Çil 3 İ D A D İ E C E balığı” da denilen bir balık. 4 T İ M İ İ Z 7/ Kimi hastalıklarda yüzde, 5 S A K A T A T ellerde ve ayaklarda görülen 6S E AM İ P şişlik... Baş. 8/ Bir etkinli7 A R K E R İ K A ğin geçici olarak durdurul8 Y E L E A K O R duğu süre... Soyundan gelinen kimse. 9/ Göçebe ya da 9 A N E M O F O B İ yolcuların konakladıkları yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İsa’yı ele vermesiyle tanınan, on iki havariden biri... İskambilde bir kâğıt. 2/ Bir ilimiz... Evde ya da odada saygıdeğer kişilerin oturduğu baş köşe. 3/ Esnafların kendilerine yeni müşteri getiren kimselere ödedikleri komisyon... Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme. 4/ Bir parçanın sevimli ve ruhu okşayıcı biçimde çalınacağını anlatan müzik terimi. 5/ Sodyum elementinin simgesi... Bezginlik ve sızlanma anlatan bir ünlem. 6/ Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri... Uzaklık işareti. 7/ İlişkin, değgin... Sevgiliye kavuşma. 8/ Götürü, toptan iş. 9/ Kaptanın ya da tayfaların, gemi sahibine ya da sigorta ortaklığına bilerek verdikleri zarar. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle