21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 AĞUSTOS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Soundgarden’dan yeni albüm ? Kültür Servisi 2010 yılında yeniden bir araya gelen Soundgarden topluluğu, henüz adını açıklamadıkları yeni albümlerini kasımda yayımlayacaklarını duyurdu. 13 Kasım’da dinleyici ile buluşması planlanan yeni Soundgarden albümü topluluğun “1996’s Down on the Upside” çalışmasından sonra çıkan ilk longplay olacak. Topluluk, mayıs başında “The Avengers” adlı soundtrack çalışmaları için “Live To Rise” şarkısını yayınlamıştı. Büşra Ersanlı ile 9 aylık tutukluluk dönemindeki düşünce ve duygu yaşamı üstüne Aklı tutuklamak olanaksız de akıl ? ‘Cezaevin lunda o gibi, kendi y ğı ile ı ığ d a m a n klılı tutukla or. İnsan, ha zellikle ıy n a z a k t e kuvv üçleniyor. Ö gerçekten g lışılan yasalarla, ye ça değiştirilme apılan haksızlıklar den y değiştirilme zü gösteriyor insana.’ bin bir yü CELAL ÜSTER ? ‘Tek hay ali koşulları idi, miz barış, demokrasi y hayal ediyo ani onurlu bir yaşamı rduk. Bu ha yali bazen şarkı ve türkülerl mizi e ,b kahve falıyla kuruyorduk azen de gelince de b . u hayal çiçe Bahar klere Toprak yapıp çiçek ekmey yöneldi. e başladık.’ Ne yazmayı düşünüyorsun? Devletin hapishaneleri doldurma deneyimiyle ilgili bir kitap düşünüyorum! İçinde ben de varım! Tutuklu kaldığın süre boyunca pek çok kitap okuduğunu biliyorum. Bir kitabı içeride okumak ile dışarıda okumak arasında nasıl bir fark var sence? Ya da içeride yazı yazmak ile dışarıda yazı yazmak arasında? Ne bileyim, dışarıda okuyup yazarken genellikle yalnızdır insan. İçeride ise, en azından 3040 kişilik bir koğuştasın. Ya da yalnızca yalnız kalamamak da değil. Birçok şeyin baskısı altında olduğun bir ortam… İçerde kitap okuyunca seyahatler artıyor, yalnızlaşmak için yolculuğa daha çok boyutlu çıkıyor insan. Cezaevinde dikkatle bir şey yazmak ve okumak için akşam sessizliğini beklemek daha iyi geliyordu başlarda, sonradan alıştım. Hayatımın esası 2425 kadınla birlikte yaşamak oldu ve o zaman gençler penceremin önünde bağıra çağıra voleybol oynarken de savunma yazabiliyordum mesela, hele mektupları çok kolay yazıyordum. Anladığım kadarıyla, hocalığını içeride de sürdürdün. İlim hapiste de olsa… diyeceğim geliyor. Hapiste hocalık nasıldı? Evet 4.5 ay ders verdim, önce siyaset bilimine giriş niteliğinde bir ders. Sonra da Siyasal İdeolojiler dersi. İdeolojilerin tekil değil de çoğul olduğunu her an hatırlamamız ve birbirimize hatırlatmamız gerekiyor. Tekçiliğe çok meyilli bir toplumda, ülkede yaşıyoruz. Felsefe ve kadın çalışmalarına büyük ilgi var cezaevlerinde. Bedeni tutuklanıyor da, aklı tutuklanamıyor değil mi insanın? Cezaevinde akıl tutuklanmadığı gibi akıl kendi yolunda kuvvet kazanır, akıl pazıları çok canlanır. Bunu sen de bilirsin. Ben şimdi toplam 3 yıl 2 ayı tamamladım. 40 yılda bir cezaevine girmişim! 1972 Nisan ve 2011 Kasım! Bu, Türkiye’de özellikle Kürtler ve sosyalistler için kısa bir süre sayılır, ancak demokrasi olan ülkelerde 12 ay desen insanların şaşkınlıktan gözleri yerinden uğruyor. Okuduğun kitaplarla ilgili düşüncelerin, bağımsız iletişim ağı Bianet’te yayımlandı. Orada, Leylâ Erbil’in son kitabı Kalan’dan yola çıkarak yazdığın bir yazı vardı. Kalan’ı okurken yalnızca aklında kalanların canlanmadığından, aynı zamanda kalmayanların da birer birer canlandığından söz ediyordun. “Kalan” kitabını okuyunca ilk aklıma gelen kalmayanlar oldu, çünkü kelime oyunlarını çok severim. Kitap bizim kuşağın yaşadığı İstanbul âlemini sosyal/politik düzeyden içerden yaşatıyordu. İstanbul’da geziye çıkmak beni hüzünlendirebilirdi, ben de herhalde güçlü bir savunma mekanizmasıyla İstanbul’da gezmek yerine çocukluğumdaki farklılıkların peşinden koşma halimi zihnimde kalmamış olan ayrıntılarıyla hatırlamaya başladım. İlk ağızda neler hatırladın? Sanki peş peşe sökün etti mahalle ve okul ortamındaki “azınlık” olarak adlandırılan ve bana daima “çoğulluk” getiren insan gruplarını ve tabii içlerinde sevgiyi paylaştığım çocukları ve gençleri. Zaten Leylâ Erbil de bir Yahudi arkadaşının özellikleriyle giriş yapmıştı kitaba. Bu girişteki çoğulluk dünyamın zihinde kalmayan kısımlarını yola çıkardı hafızamda. ‘San Francisco’nun sesi yaşamını yitirdi ? Kültür Servisi 1960’larda yayınlanan, “Francisco’ya gidiyorsan saçına çiçek takmayı unutma” sözleriyle hippi ruhuna yol gösterici nitelikteki “San Francisco” adlı şarkısıyla tüm Amerika ve Avrupa’da 1 numaraya kadar yükselen ABD’li şarkıcı Scott McKenzie, 73 yaşında hayatını kaybetti. 2010 yılından bu yana sinir sistemi bozukluğu nedeniyle hastanede tedavi gören sanatçı, son olarak bu yılın ağustos ayında kalp krizi geçirmişti. Prof. Dr. Büşra Ersanlı. 1990’dan bu yana Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi. İnsan hakları derneklerinde etkinlik gösteren bir politik aktivist. Son birkaç yıldır BDP Parti Meclisi ve Anayasa Komisyonu üyesi. Ve neresinden baksak, benim 45 yıllık arkadaşım. Herkesin bildiği gibi, 2011’in Kasım ayı başında KCK davasından tutuklandı, 9 aya yakın bir süre sonra, yanılmıyorsam tam 255 gün sonra serbest bırakıldı. Bırakılır bırakılmaz da, gazetecilerin röportaj bombardımanına uğradı. Gazete sayfalarında, TV ekranlarında söyleşiler birbirini izledi. Ne ki, bu söyleşilerin hemen tümünde ? ‘Dışarıda yaşanan acılar peş peşe geldi, bizi tutuklanışı, yargılanışı ve dolaysız politik gödışarıdan koparamadılar. Uludere olayıyla 2012’ye rüşleriyle ilgili sorular ağır basıyordu. girdik, yazın da Urfa Cezaevi’ndeki olay bizi çok Ben de, bu “röportaj taarruzu” biraz olsun dindikten sonra, Hisarüstü’ndeki evinde sarstı. O gece ağladım. Sabah televizyonu açınca kahvemizi yapıp sigaralarımızı yaktığımız‘iktidar lider(ler)i’ tarafından azarlanıyorduk. En da, 12 Mart döneminde ortaklaşa bir hapisbüyük kopuş o anlarda oluyordu.’ hane deneyimi yaşadığımız Büşra’yla yeniden “içeriye girelim”, içerideki düşünsel ve biraz da duygusal yaşamını dışarıya yansıtalım istedim. Neler mi konuştuk? İlk başlardaki bilgisayarsızlığın getirdiği yeniden kaleme sarılma ve parmakların nasır tutuşu. Baharla birlikte çiçeklere yöneliş. Dışarıda yaşananların acısıyla sarsılmalar. Mektupların getirdiği özgürleşme. Kitaplarla çıkılan yolculuklar. Koğuşun zaman zaman dersliğe dönüşmesi… “İnsan haklılığı ile gerçekten güçleniyor” diyordu Büşra. “Özellikle değiştirilmeye çalışılan yasalarla, değiştirilmeden yapılan haksızlıklar bin bir yüzü gösteriyor insana.” İlkin, bilgisayarı sormak istiyorum. Bildiğim kadarıyla, başlangıçta uzunca bir süre bilgisayarın yoktu; daha sonra izin verildi. Bilgisayarsızlık ne gibi sıkıntılar getirdi sana? İlk önce bir panik olur gibi oldu. Bilgisayar yokken ben nasıl yazar sonra temize çekerim yazılarımı, diye düşündüm. Ama bu kısa sürdü, insani iletişim gereksinimi ağır basıyor. Ben de yazarak daha iyi iletişim kuran bir insanım. Sonra düşündüm, bilgisayar verseler de odaya da başladım ve bilgisayar ihtiyacı daha da arttı. vermeleri zor. O zaman benim her yazdığım ha Devamlı düzeltme gerekiyor bu tür yazılarda. pishanenin de hafızası olacak, zaten her şey Şubat başı başvurmuştuk, mayıs ortasında izin okunuyor, damgalanıyor, özel hayatımız, duygeldi. Önceki iki sefer Adalet Bakanlığı izin vegularımız, küçük kaçamak sözlerimiz, hepsi rilmesini istediyse de hapishane idaresi reddetti. damgalanıyor. O zaman dışarıda telefonda nasıl Nihayet izin çıktı. rahatsam öyle rahat olmanın ruh sağlığım için Ama izni de kısıtlı verir onlar… en iyisi olduğuna karar verdim ve daha ikinci Evet, İkinci Müdür çağırdı ve “iyileştirme” haftada yazmaya (mektup ve yazı) ve gönderkapsamında haftada 2 saat bilgisayar kullanabimeye başladım. leceksiniz dedi. Ben de, gerek yok 2 saatte hiçÇok mektup geldi herhalde… bir şey yapılmaz, dedim. Bu durumKasım, aralık ve ocak aylarında çok mektup da artık izin Bakanlık’tan gelmiş 4 geldi. Bir seferinde bir hafta içinde bir gün 117, saati kabul ettiler. ikinci bir gün 70 kadar mektup kart aldım. Bun“İyileştirme” ilginç bir tanım… ların üzerinde adres olanlar yüzden fazlaydı ve Ben de “iyileştirme” lafına takılhepsine cevap verdim. En çok EğitimSen üyedım zaten, “Ben kötü müyüm?” delerinden ve hapishane “sakin”lerinden mektup dim. “Yazdıklarınız takip edilecek” aldım, sonra da meslektaşlarımdan. Şubattan dediler. “Vazgeçelim” dedim, “çünsonra yurtdışı dayanışma mektupları başladı, kü tepemde her kitabı, her notu 50’den fazla mektup ve kart geldi; en çok da görmek isteyecek yetkili insan olaABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve Yunanismaz”. Kalktım, odadan çıkarken, tan’dan. “Elle yazmaya devam ederim. ZaKendi bilimsel çalışmalarını nasıl sürdüten ben bu zihinsel şiddeti yaşarebildin? dım, bir daha yaşamam. Kimse etAnayasa çalışmalarına devam etmek istiyorrafımda dolaşmayacak, uzakta dudum, ama gereken bilgiler uzun bir süre geleracak ve bastıklarıma da bakmamedi, her nedense! O sırada araştırma yazılarına yacak, bitirince kendi imzamı koy duktan sonra mektup gibi gönderdiğimde okursunuz” dedim. Kabul ettiler. 5 hafta kadar kullanabildim rahatça. Hem anayasa yazısı yazdım hem de savunmanın altyapısı olacak bilgileri derledim, “ifade özgürlüğü ve bilimsel özgürlük” konularında. Hayal kuruyor muydun? Tek hayalimiz barış, demokrasi koşulları idi, yani onurlu bir yaşamı hayal ediyorduk. Bu hayalimizi bazen şarkı ve türkülerle bazen de kahve falıyla kuruyorduk. Bahar gelince de bu hayal çiçeklere yöneldi. Toprak yapıp çiçek ekmeye başladık. Bilgisayar esaretinden tamamen kopmuştuk, telefon esaretinden de, sadece “devlet rehineleri” olarak verimli günler geçirmek, kitaplarla yakın ilişki kurmak ve sevdiklerimize, arkadaşlarımıza mektuplarla derinden ulaşmak uğraşısı içindeydik. Dışarıda yaşananlar nasıl etkiliyordu seni? Dışarda yaşanan acılar peş peşe geldi, dolayısıyla bizi dışarıdan koparamadılar. Uludere olayıyla 2012’ye girdik, yazın da Urfa Cezaevi’ndeki olay bizi çok sarstı, o gece ağladım. Ayrıca bahar aylarındaki “yüz nakilleri”, organ nakilleri bizi düşündürdü. Sabahları televizyonu açınca “iktidar lider(ler)i” tarafından azarlanıyorduk. En büyük kopuş o anlarda oluyordu. Pek çoğumuz, çok uzun süredir, elimize kalem alıp yazma alışkanlığından koptuk nerdeyse. Yeniden kalemle buluşmak nasıldı? Kalemle buluşma sonucu bir ay içinde biriki parmakta nasırlanma oluyor. Gelen mektupların hiç olmazsa yüzde 90’ına cevap vermek zorundaydım, öyle de istiyordum. Aslında yazmak büyük eğlence, mektup farklı, bilimsel makale farklı, edebi deneme farklı, mesaj farklı. Sonra yavaş yavaş kitap da yazabileceğimi düşünmeye başladım. Rehinelik devam etseydi öyle yapacaktım. Şimdi dışarıda tabii daha kolay, değiştire değiştire, pekiştire pekiştire… Fotoğraflar: VEDAT ARIK Bandista’dan Festus Okey anısına ? Kültür Servisi Bandista, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde polis tarafından vurulan Nijeryalı Festus Okey’in ölümünün 5. yılı anısına üç şarkılık bir albüm hazırladı. Topluluk, albüme ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Festus bu topraklardaki devlet şiddetinin ne ilk kurbanıydı ne de sınırlarda, denizlerde, kentlerin ortalarında, devlet kurumlarında, sivil faşistlerin elinde öldürülen, ölüme terk edilen son göçmendi. Bu 3 şarkılık EP bir hatırlatma notu; bu kentin sokaklarından Festus geçti, dünyanın tüm sokaklarında hep yerli hep göçmen kalabilmemiz için mücadeleye devam… SınırsızUlussuz Sürgünsüz.” ? Kültür Servisi Alternatif tiyatro topluluğu ikincikat’ın en sert oyunu “Aut”, son oyunlarıyla veda etmeye hazırlanıyor. Alper Kul ve Özgür Özgülgün’ün birlikte yazdığı “Aut”, bir grup futbol taraftarının ilginç büyüme hikayesini anlatıyor. Başlama saati 21.00 olan oyun 13 14 15 Eylül tarihlerinde izleyebilir. ‘Aut’ veda ediyor SALON İKSV’DE YENİ SEZON Caz’dan alternatife, rock’tan dünya müziğine Kültür Servisi Salon İKSV’nin yeni sezon konserleri 45 Ekim’de İngiliz Indiedans grubu Saint Etienne ile başlıyor. Yeni sezonda, Stacey Kent’ten Madeleine Peyroux’ya, Gaz Coombes’ten Destroyer’e caz, rock, alternatif ve dünya müziğinin merakla beklenen isimleri Salon sahnesinde olacak. Kanadalı post rock grubu Esmerine 12 ve 13 Ekim’de iki gece üst üste, Salon’un konuğu olacak.19 ve 20 Ekim’de ise Salon, arka arkaya sahneye çıkacak üç ismi konuk edecek: Çaykovski’nin son öğrencisi Nahum Brodski’den dersler alan genç piyanist Nils Frahm; elektroakustik olarak tanımlanan sounduyla geniş kitlelere ulaşan Olafur Arnalds ve Stars Of The Lid’in kurucularından Adam Wiltzie ve Devics’ten de tanınan besteci Dustin O’Halloran’ın yer aldığı A Winged Victory For Saint Etienne C MY B C MY B The Sullen. Müziğinde, bossa nova’yı arka planda kullanarak daha caz ağırlıklı öğelere yer veren Brezilyalı Vinicius Cantuaria, quartetiyle 1 Kasım’da İstanbul’da sahnede olacak. Neil Cowley Trio 3 Kasım’da, Fransız şanson geleneğini zarif caz ritimleriyle birleştiren Stacey Kent ise 7, 8, 9 Kasım’da izleyiciyle buluşacak. Kendi şarkıları yanında Leonard Cohen’den “Dance me to the end of love” ve Bob Dylan’dan “I throw it all away” gibi şarkılara getirdiği yorumlarla da adından söz ettiren Madeleine Peyroux 16 ve 17 Kasım’da iki konser verecek. Kadrosunun yarısı Portishead üyelerinden oluşan Get the Blessing, 5 Aralık’ta, Anouar Brahem, triosuyla, Barbaros Erköse eşliğinde 13 ve 14 Aralık’ta dinleyiciyle buluşacak. Supergrass’ın vokalist ve gitaristi Gaz Coombes, solo çalışmalarıyla 22 Kasım’da, The Civil Wars, 7 ve 8 Aralık’ta Salon’da olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle