18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Hüseyin Çağlayan’ın İngiliz sanatçı Gavin Turk’le ortak çalışması Kültür Olimpiyatı’nda “Hiçbiryerden Gelen Kız” Çağlayan’la ‘dört dakika’ HANDE EAGLE Ölümüne Tutku Ölüm ve tutku: Ölümle büyümüş, büyüyen bir tutku. İyi şiirler için, büyük şairler için, elbette başka önemli ölçütlerin yanında, bir ölçüt de bu. Yanında dedim, önünde demeliydim belki de, en önde gelen ölçüt demeliydim. Diyorum. Federico Garcia Lorca’nın doğduğu, yazdığı, yaşadığı ve yaşatılmadığı topraklarda, ölüm ve tutku kavramları kaçınılmaz olarak geliyor aklıma. Asıl, bunlarla en çok uğraşmış, bunlarla yaşamış, yazmış ve öldürülmüş bir şairin toprağında bunların akla gelmemesi tuhaf olurdu. Ölüm kültürü de yaşama kültürünün bir parçası. Ölümü nasıl karşıladığımıza, yaşarken onunla neler yaptığımıza, öldükten sonra da yaşayabilmek için onunla neler kurduğumuza ve elbette onun bizi nasıl etkilemiş olduğuna değin, yanıtlarıyla her an başa çıkmaya uğraştığımız bir dolu soru. Gelip geçici olmaktan duyduğumuz bir ürküntü değil, ölüm karşısında bir türlü net ve açık yanıtlarımızın olmayışı. Ölümün doğallığını, kaçınılmazlığını kabul edip etmemekte de değil sorun. Onu ister tevekkülle karşılayalım, ister doğum ve ölüm diyalektiğini anımsayalım, ister kendimize unutturmak için ona hep başkalarının ölümü diye bakalım. Bunlar ölüm ve ötesiyle ilgili konular. Soru: Yaşarken ve yazarken ölümle ne yapacağımız? Onunla nasıl bir savaş ve barış içinde olacağımız, nasıl bir sözleşme yapacağımız, onun bizi, yaşamımızı, yapıtımızı nasıl besleyeceği, o duygunun bizi nasıl hem kışkırtıp hem iyileştireceği. Bir de kıyıda küçük, önemsiz bir soru gibi duruyor ama o olmasaydı şiir, edebiyat ve sanat olur muydu? Yanıtı bir yana, sorusu bile geçersiz. “Duende”, Lorca’nın ülkesinden, kültüründen, şiir denen ölümcül tutkusundan gelen bir kavram. Ölümden beslenen bir yaşam enerjisi olarak “şiirin hakikati”ni çağrıştırıyor bana. Şiirin hakikatine varma yolundaki ve çabasındaki şairlerin, insanın en temel sorunları olan yaşamla ve ölümle uğraşan şairler arasından çıktığını bir kez daha hatırlatıyor. Ölümü de büyük bir şiir olarak gören şair, onu alt etmek, daha iyisini yazmak ve dizeleriyle olsun ölümsüz olmak için yazmıyor mu bir bakıma? Şiir, edebiyattan, sanattan kökende ayrılan bir biçimde, ölümün temel bir ölçüt olarak en önde olduğu bir yaşama. Belki de bu yüzdendir şairlerin en çok ölümle uğraşması ve ölümle en çok şairlerin uğraşması. 20 yaşındaki bir şairin bile ölüm şiirleri yazmasının garip karşılanmaması. İlhan Berk 80 yaşını geçtiği sıralarda, “Ölüme çalışıyor musun?” diye sormuştu, 1999 yazıydı. O günlerde “Ölüm Bir Skandal” adlı şiir kitabımı yazıyordum, ölüme çalışıyordum, evet. Ölüm ve şiir: İki kardeş. Düşman değiller, sürekli birbirlerini kışkırtmak ve böylece beslenirken beslemek için varlar. Aslında birbirlerini yaşatmak için varlar. Ölüm ve tutku da öyle. Şiirin ölümüne bir tutku, ölesiye bir tutku olması, büyük şairlerin, şiirlerin yolunu açıyor ama, daha da önemlisi insanı açıyor. Şiir büyük hayatlar istiyor mu her zaman, bilinmez ama, şairden yaşamını istediği de gerçek. Şiire böyle bir tutkuyla yaklaşan büyülenmiş şairler de, hakikati arama yolunda, bir ömür vermekle kalmıyorlar şiire, neredeyse şiir için yaşamış, şiir için ölmüş oluyorlar. Böylece de şiir oluyorlar. Ne mutlu ölümüne yazan tutkululara! Locarno Film Festivali’nde büyük ödülü, düşük bütçeli filmiyle JeanClaude Brisseau kazandı ? Altın Leopar kazanan “Hiçbiryerden Gelen Kız”, 77 bin dolar gibi çok düşük bir bütçeyle ve tek bir kamerayla, yönetmenin Paris’teki evinde çekildi. Kültür Servisi 65. Locarno Film Festivali’nde büyük ödül Altın Leopar, “Hiçbiryerden Gelen Kız” adlı filmiyle Fransız yönetmen JeanClaude Brisseau’nun oldu. Önceki gece Piazza Grande’de düzenlenen ödül töreninde, Altın Leopar’a “yaratıcı sinema”nın saygın yönetmenlerinden Brisseau’nun değer görüldüğü açıklandı. Jüri Özel Ödülü “Yukarıda Biri Beni Seviyor” adlı filmiyle ABD’li yönetmen Bob Byington’ın olurken, En İyi Yönetmen Ödülü’nü Güney KoreÇin yapımı “Karanlık Basınca” adlı filmiyle Ying Liang aldı. “Karanlık Basınca”nın oyuncularından An Nai, En İyi Kadın Oyuncu seçilirken, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü de “Günün Işıltısı” adlı filmdeki yorumuyla Walter Saabel kazandı. Brisseau’nun Altın Leopar kazanan “Hiçbiryerden Gelen Kız” adlı yapıtının 77 bin dolar gibi şaşırtıcı ölçüde düşük bir bütçeyle ve yalnızca tek bir kamerayla, yönetmenin Paris’teki evinde çekildiği belirtildi. Hiçbir dağıtım anlaşması olmayan JeanClaude Brisseau ? Moda tasarımcısı ve enstalasyon sanatçısı Hüseyin Çağlayan’ın, İngiliz sanatçı Gavin Turk’le ortaklaşa gerçekleştirdiği “Dört Dakikalık Mil” adlı yapıt Londra’da sanatseverlere sunuluyor. Hatta sergi süresince yapılan konuşmalardan birinde Çağlayan bu sürekli hareketi “Hız bizim doğamızı aşan bir şey, ama biz mecburen onun bir parçasıyız. O kadar çok hareket ediyoruz ki aslında bedensiz hale geliyoruz” diye açıklamıştı. Peki, “Dört Dakikalık Mil”de sadece video ve ses kullanma fikri nasıl belirmişti? “Gavin’le yapacağımız çalışmanın bir ses kaydı olmasını ben önermiştim, çünkü her ikimizin de çalışma alanının dışında bir yöntem bu. Aklımızda projeyle ilgili genel bir fikir vardı. Bu ortaklaşa genel fikri takiben Gavin’le bir röportaj yaptım. Röportajı ses kaydından kâğıda döktüğüm zaman söylediği sözlerin şarkı bestelemek için çok uygun olduğunu düşündüm. Bana göre ritim ya da melodiyle aktarılan sözlerin bam filmin, 90 bin dolarlık ödülü alarak daha şimdiden “kâra geçtiği” öğrenildi. Altın Leopar jürisinin başkanı, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye almış olan Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul, Brisseau’nun yapıtının sinemayla ilgili olduğunu ve son derece düşük bir bütçeyle çekildiğini vurgulayarak “Bu, yaşlı bir yönetmenin değil, ruhu genç bir yönetmenin filmi” dedi. Jüri üyelerinden yönetmen Roger Avary de, yaratıcı bir yönetmenin filmini görebildikleri için çok mutlu olduklarını söyleyerek “Brisseau, bize, bir kamera alıp ruhunu ortaya koymanın yeterli olduğunu gösterdi” dedi. 68 yaşındaki JeanClaude Brisseau, daha çok, “Gizli Şeyler” (2002) ve “Yok Edici Melekler” (2006) adlı filmleriyle tanınıyor. “Céline” adlı filmi 42. Berlin Film Festivali’nde büyük ödül adayları arasına giren Brisseau, 2003 Cannes Film Festivali’nde “Gizli Şeyler” adlı filmiyle Fransa Kültür Ödülü’nü almıştı. Çellist Reyent Bölükbaşı öldü ? Kültür Servisi Çellist ve eğitimci Reyent Bölükbaşı, önceki gece Antalya Tekirova’da geçirdiği kalp krizi nedeniyle 54 yaşında yaşamını yitirdi. Daha önce de üç kez kalp krizi geçiren Bölükbaşı, 2005’te kısmi felç olmuş, sağ kolunu kullanamadığı için müziği bırakmak zorunda kalmıştı. Kariyerine İzmir Devlet Opera ve Bale Orkestrası’nda başlayan, sonrasında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na grup şefi olarak katılan Bölükbaşı, 1997’de buradan ayrılarak solo çalışmalarına devam etti. 19992011 yılları arasında İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) öğretim görevlisi olarak çalışan Bölükbaşı’nın cenazesinin yarın Ankara’nın Erkeksu köyünde defnedilmesi bekleniyor. Hüseyin Çağlayan Altın Leopar yaratıcı sinemanın LONDRA Londra 2012 Festivali’nin bir parçası olarak düzenlenen “Birleşik Krallık 2012’yi Yaratıyor: ModaSanat Çarpışması” başlıklı sergi, 12 haftalık ulusal sanat kutlaması kapsamında dünyanın farklı ülkelerinden önde gelen sanatçılarla Birleşik Krallık sanat dünyasının önemli adlarını bir araya getirdi. 629 Temmuz tarihleri arasında Victoria & Albert Müzesi’nde yer alan sergi, bir enstalasyon çalışmasıyla Londra’nın en beğenilen alışveriş merkezi Selfridges’in “Mucize Pencereler” (Wonder Windows) programı kapsamında 19 Ağustos’a kadar sanatseverlere sunuluyor. “Birleşik Krallık 2012’yi Yaratıyor: ModaSanat Çarpışması”ında, moda tasarımcısı ve enstalasyon sanatçısı Hüseyin Çağlayan’ın İngiliz sanatçı Gavin Turk’le ortaklaşa gerçekleştirdiği “Dört Dakikalık Mil” (Four Minute Mile) adlı yapıt da yer alıyor. Hüseyin Çağlayan’a “Dört Dakikalık Mil” üzerine birkaç soru yöneltme olanağı bulduk. Kültürel Olimpiyat göz önünde bulundurulduğunda, “Dört Dakikalık Mil” oldukça dikkat çekici bir çalışma. Dört dakikalık ses/müzik kaydının sözleri, Çağlayan’ın Gavin Turk’le ilk tanışmalarında gerçekleştirdikleri, Turk’ün çalışmalarında sürekli işlediği mitsi statü ve sanatçı kimliğine dair röportajdan alınmış. Bu sanatsal ve müzikal işbirliği, Gavin Turk’ün, vinil plağı olimpiyat simgesini andıran halkalarla tasarıma geçirmesinde hayat bulmuş. Sergi parçalarını çoğunlukla ses ve video kayıtlarıyla zenginleştiren Çağlayan için bu çalışma sıra dışı sayılmaz. 2010’da İstanbul Modern’de açılan “Hüseyin Çağlayan: 19942010” başlıklı sergisinde de yapıtların birçoğu sürekli hareket içerisinde olma fikriyle özdeşleşiyordu. başka bir tınısı var. Bu düşüncem, Dört Dakikalık Mil’in ortaya çıkmasını sağladı. Proje Olimpiyat Oyunlarıyla ilgili olduğu için ve yapıtın görselliği koşu parkurunu anımsattığı için, parçaya eşlik eden video aslında ikincil bir ürün.” Baskısı 100 adetle sınırlı olan vinil plak tek bir bakır plaktan çoğaltılarak üretilip satışa sunulmuş. Vinil plaklar plak platformunda çalınabiliyor. Ancak, her biri bir kere çalındığında kendi kendini siliyor. Soruyorum Çağlayan’a: “Acaba tüketici toplumu, ekonomik ümitsizlik ve gündelik hayal kırıklıkları fikrini bu eserle sunmak istediğiniz için mi bu şekilde icra ettiniz kaydı, yoksa eserin sadece koleksiyon parçası olmasını istediğiniz için mi?” Çağlayan şöyle açıklıyor: “Müzisyen olmadığımız için projeyi bir şekilde bir müzik parçasındansa bir ses kaynağı olarak şekillendirmemiz önemliydi. Baskı sayısına sınırlama getirmemiz eseri herhangi bir albüm ya da şarkı olarak satın alınmasından ayrıştırdı ve böylelikle, senin de dediğin gibi bir koleksiyon parçası haline geldi.” “Ufukta neler bekliyor sizi? Sizce moda endüstrisinden gittikçe bağımsızlaşıp daha çok yaratıcı sanatsal işlerle mi uğraşmaya mı başladınız” diye soruyorum. Çağlayan için moda her şeyden önce bir tutku: “Moda tasarımı işim gittikçe büyüyor ve onunla beraber diğer projeler de gelişiyor. Benim işlerim fikirlerin, tasarımın ve hikâye anlatımının birbirine bağlı olduğu, birbiriyle birleştiği bir dünya sunuyor. Moda alanındaki çalışmalarım göz önünde bulundurulduğunda içlerinde barındırdıkları öyküleme unsuru tasarımı ve nihai ürünü zenginleştirmek için bir yol sunuyor.” ([email protected]) Red Kit Kovboy Çırağı ? Kültür Servisi Hikâyesini ve çizimlerini Achdé’nin (Hervé Darmenton) yazdığı, Türkçesi ülkemizde ilk defa yayımlanacak olan yeni bir Red Kit macerası, raflardaki yerini almaya hazırlanıyor. Eylül ayında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkacak olan “Kovboy Çırağı Red Kit’in Çocukluk Maceraları” adlı kitapta, Red Kit ile onun çocukluğundan itibaren en yakın arkadaşı olan, ip bile atlayabilen atı Düldül’ün maceraları okuyucuyla buluşacak. Şarkılar Berkant için Kültür Servisi Kadıköy Belediyesi’nin Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda düzenlediği “80’li Altın Yıllar Nostalji Konseri”nde şarkılar, akciğer kanseri ile mücadele eden şarkıcı Berkant için söylendi. 21 Temmuz’daki “80’li Altın Yıllar Nostalji” konserlerinde sahneye çıkan Berkant, programdan kısa bir süre sonra rahatsızlanarak tedavi altına alınmıştı. Kanser teşhisi konulan sanatçı, bir süre hastanede dinlendirildikten sonra tedavisine evde devam edilmek üzere taburcu edilmişti. Önceki gece tekrar ağırlaşarak hastaneye kaldırıldığı sırada, aralarında İskender Doğan, Selçuk Ural, Nil Burak, Semiha Yankı ve Gökben’in de bulunduğu sanatçı dostları, Samanyolu şarkısını hep birlikte Berkant’a destek için söylediler. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle